hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi

  • hdp barajı aşar milli mutabakat hukumeti üzerinde anlaşılırsa mecliste durum şöyle olabiliyor :

    chp 120 mhp 90 hdp 70 : 280 : hiç olmadı chp-mhp azınlık hükümeti kurar.
    akp :270

    280 > 270

    akp'siz hukumetimiz hayırlı olsun. başbakan kılıçdaroğlu olabilir veya devletin başına devlet gelebilir. en kötü ihtimal geçici hükümet kurulur, bu devlet kadrosuna sızmış hırsızlar, yandaşlar temizlenir, yargı sistemine bir çeki düzen verilir, baaağzı arkadaşlar bi güzel yargılanır.

    bence bu hükümet'in başbakan'ı da dindar-laik-milliyetçi ekmel olacak, ahan da buraya yazıyorum, at fava bekle.

    -------

    hdp barajı aşamazsa:

    akp 340
    hdp 0
    chp + mhp 210 falan.

    aynı tas aynı hamam. chp bir soma faciasından önce meclise önerge verir, hooop reddedilir 340>210. (bkz: fıtrat). akp ihale yasasını 217835. kez değiştirmek için oylama yaptırır, kabul edenler 340 etmeyenler 210 hooop kabul edilmiştir. milli iradenin gücü, yaşasın demokrasi. hayırlı olsun.

    yeni akp hukumetimiz, darbe anayasasının aratmayacak ak anayasamız, parlementer sisteme good-bye, en az bi yirmi yıl daha sürecek bir tek adam yönetimi, önce tayyibin sonra bilalin başkanlıkları milletimize hayırlı olsun.

    ben uruguay'a taşınıyorum.

    debe edit : la 40 yılda bir akp'yi sandığa gömecek şansı bulmuşuz, aramızda hala sandığına sahip çıkmak için kaydını yaptırmamış hayvanlar var. lan 4 senede bir oy vermekten başka demokrasiye bir katkın yok zaten bu seçimde bir zahmet o nazik g.tünü kaldır da, şurdan mahallendeki sandığı seç, 7 haziran günü gözlemci ol, verdiğin oyu çaldırma. rica ediyorum bak. pliiz.

  • mantıklı olan doktordur.

    elinde tek bir yatak varsa eğer, seçimini cahil cühela bir tipten yana kullanmıyor oluşu takdir edilesidir.

  • son zamanlarda izlediğim en ilham verici şeydi. başları iyi sonları kötü diyenlere bakmayın vasat diyebileceğiniz sadece 2 bölüm var ki onlar da aslında vasat değil, sadece üstü kapalı anlatım tercih edilmiş bölümler. netflix her ne kadar ''kapitalist'' bir şirket olsa da david fincher, tim miller gibi insanlara sanat yapabilecek alanlar açması alkışlanası. fincher'in de zaten bu yönde açıklamaları var, filmlerde artık sanatsal bi kaygı taşımanın zor olduğu, dizilerin bu boşluğu dolduracağına yönelik.

    bölüm bölüm değerlendirme yapacak olursak;

    --- spoiler ---

    birinci bölüm gerçekten suratınızda patlayarak açılıyor. böyle uzun serilerde ilk bölümden seyirciyi yakalamak çok zor iş. en iyi bölüm mü? bence değil ama seriye dair en merak uyandıran bölüm diyebiliriz.

    ikinci bölüm ile on birinci bölüm'ün temel mesajı aslında insanların nasıl evrildiğine dair. el kullanımının öneminin ve kritikliğinin altı çiziliyor. bunu, ikinci bölümde insanların en çok sevdiği hayvanlardan biri olan kedilere bir baş parmak vererek insanların kendi sonlarını hazırladıklarını belirterek yapıyorlar. bir şeyleri tutma hareketinin evrimdeki yerinin önemine değiniyorlar. insan yapımı robotların bölüm başından beri insanlarla dalga geçmesinin bedelini, bölüm sonunda kedicikler ödetiyor. kedi sevmekten yok olan bir dünyanın tasviri süper değil mi? düşmanınızın en büyük arzusu ve silahı kendini sevdirmesi. burada tabii olarak interneti kedilerin ele geçirmesi göndermesi de var.

    üçüncü bölüm, teknik olarak inanılmaz iyi bir bölüm her yerinden emek akıyor. motion capture teknolojisinden yararlanarak çekilen en iyi bölüm (motion capture yokmuş inanilmaz). stilizasyonu mükemmel.

    dördüncü bölümde amerikanın kolonileştirilmesine bi gönderme var, bu bölüm bence teknik olarak biraz arızalı, fps sorunları var. bir kaç sahnenin kare kare oynadığını hissediyorsunuz. god bless america bölümü diyebiliriz.

    beşinci bölümün çizimleri mükemmel hikaye olarak pek parlak olmasa da çizimleri ve kompozisyonu yetiyor.

    altıncı bölüm benim favorim. insanoğlunun hırsları, evrendeki yalnızlığı, tedirginliği bir yoğurtla bu kadar mı mükemmel anlatılır beş dakikalık bir sürede, şahane.

    yedinci bölüm bence, hikaye açısından en vurucu olan bölümlerden bir tanesi, teknik olarak en kusurlu bölüm aynı zamanda . simülasyon olan kadının suratı mükemmele yakınken, diğer karakterlerin suratı hiç iyi değil. özellikle erkeğin ağız ve göz çevresindeki mikro mimiklerin neredeyse hiçbiri yok. ancak insanın yalnız kaldığını fark ettiği anın şokunu o kadar güzel taşımış ki karnınıza tekmeyi vurup geçiyor.

    sekizinci bölüm bu serinin en çok okuma yapılabilecek ve benim en sevdiğim bölüm oldu. çindeki boxer ayaklanmasından, endüstiriyelleşmenin insanların ve doğanın ruhunu öldürmesine kadar uzanan, kendinizden farklı olanı dışlamanızın sizin de başkalarının farklısı olduğu gerçeğini değiştirmediğine varan mükemmel bir hikaye anlatımı var. steampunk çizimler, yaratılan atmosfer şahane.

    dokuzuncu bölüm izleyenler tarafından da pek tutulmayan bir bölüm olmuş imdb puanlarına bakınca, öncesindeki hikayenin ağırlığının altında biraz ezilmiş bence. bu hikayade karakterin kendisinin de söylediği gibi yaşadığınız yer fikirlerinizi değiştirmekten öte biçiminizi bile değiştirebiliyor. küçük bir köpek yavrusu atıklar içinde büyüdüğü zaman kocaman bir canavar oluyor. dünyaya yaptığımız eziyetler uzaya savrulmuyor, hepsinin bir sonucu olacak ve kirlettiğimiz evrenin şeklini alacağız diyor aslında.

    onuncu bölüm, evrendeki en güçlü predatör olan insanın kendisinden fiziksel olarak daha üstün bir yırtıcıyla karşılaştığında takınacağı tavrın ne olacağını düşündürtüyor. insanların bu anlamsız savaşına, hamaset edebiyatıyla başka bir türü bile dahil edebileceğini, propagandanın gücünün ne kadar evrensel olduğunun altını çizmiş. doğada özgürce yaşamak için dünyaya gelmiş çok güçlü bir predatör bile insan aklının kötülüğü ve organizeliği karşısında çaresiz kaldığı, shapeshifter olmasına rağmen ölü bedeninin yine dışlanmamak için insan formuna büründüğünün okuması da yapılabilir. kendini, ülkelerin birbiriyle olan savaşlarının manasızlığı içinde bulan anti militarist bir askeri konu alıyor özetle.

    on birinci bölüm, ikinci bölümle aynı matematikte. insanın orijin hikayesini anlatıyor. bir uzay üstünde uydu tamir etmekte olan bir astronotun uzay boşluğunun içinde sürüklenmekte olan minnacık bir parça ile hayatının tehlikeye düşmesi durumu aslında üstü çok kapalı bir şekilde insanın rassal bir şekilde dünyada var olduğunu anlatıyor. boşlukta sürüklenen o minicik parça insanoğlu ve ne kadar manidar, bir başka canlıya zarar veriyor. astronotun üstün iletişim imkanlarına rağmen, teknolojiye rağmen çaresiz kalıp, insanlığı ileriye taşıyan, zekasını geliştiren yegane organı, elleriyle hayatını kurtarması aşırı klas bir metafor olmuş.

    on ikinci bölüm, dünyanın hiçbir zaman şahane bir yer olmadığını alatıyor. pazarlamacılar, yani günümüz kapitalist düzenin avcıları geçmiş çağlardaki başka bir avcıya yakalanıyor. evrende her zaman bir av ve avcı vardı denilmek isteniyor. coca cola şişesi metaforu yine çok klasdı. ayrıca hikayenin durağanlığından galiba, seslere çok odaklandığımdan da olabilir foleyleri bana biraz kötü geldi.

    on üçüncü bölüm, bu bölümün yakın çekimleri live action bence, başrolde oynayan hanım ablamız handmaid's tale'de de oynuyor bu kadar birebir olması ürkütücü. bence burada biraz tinsel bir gönderme var, makineden bağımsız insanların ruh vermek istediği şeye ruh verebilmesi ya da ona ruh katabilmesi anlatılıyor. 2200 yılında robot insan ayrımının olmaması gerektiğini anlatan sjw filmi gibi, o zamanlarda böyle bir ayrım olursa ödülsüz dönmezdi kesin bu kısa film.

    on dördüncü bölüm, bu bölümü ben biraz tutucu buldum, tüm bölümlerin ilerici uslubuna karşılık. çok ağır konservatif mesajlar var bu bölümde, modern sanatlara da ufaktan bir gönderme yapılıyor gibi geldi bana. ''dünyanın neresine gidersen git illaki evim ve anamın dolması'' gibi bi hava uyandırdı bende. plot twist olarak çok enteresan gibi dursa da, gönderdiği mesajlar bana çok pozitif yansımadı. zima dediğimiz karakterin zenci olarak modellenmesi, zencilerin köle olması ve kölelikten kurtulduktan sonra dünyayı şekillendirebilecek insanlar olması* ama sonunda yine temizliğe geri dönmesi... aşırı wasp bi uslup olmuş bence. aslında amacı bunun tam tersini vermek, kaş yaparken göz çıkarmışlar. insanlığın; sadeliğin ve kendini rahatlatan şeylerin peşinde koşmasını ödevlemiş ki insan değil bu insanlaşmış bir robot, ''dünyanın sonunda bir bok yok evladım ben çok gezdim çok çizdim huzuru bulamadım en iyisi namaza dönün, gidin günah çıkarın'' diyor dolaylı yoldan bu film bize.

    on beşinci bölüm, bu bölüm ağzımda blade runner 2049 için çekilen animasyon filmlerin tadını bıraktı. böyle bir, iki bölüm daha olsaymış daha güzel olurmuş. bu bölümün olayı bence, seyirciyi ait olmadığı bir sınıfın tarafını tutmaya itmek. çaylak olan sayborgun gözlerinin masmavi ve kocaman olması, küçük bir fare türü canlıyı ezmemek için operasyonu tehlikeye atan başka bir sayborg, robot olmasına hatta sözleşmesinde yazmasına rağmen ölümden korkmak falan. bu sayborgların karşısında ise etten ve kemikten oluşan, öldümü gerçekten ölecek olan insanlar var. sadece siyah bir kamyon ile hırsızlık yapan sayborgların tarafına geçiyoruz, manipüle ediliyoruz yani.

    on altıncı bölüm, mary elizabeth winstead'ın doğal ve kilo almış hali bile ne kadar ortalama üstü dedirtiyor insana öncelikle. bu bölümde çoğu mib filminin sonunda yapılan gönderme yapılıyor aslında. ya biz başka varlıkların yaşadığı bir evrendeki yerdeki toz tanesiysek babında. zamanın göreceliliği ve tarihin tekerrür etmesi göndermeleri güzeldi. yani fikir olarak dünya tarihinin bir buzdolabının dondurucusundan anlatmak harika bir fikir. carl saganın'da altını çizdiği, insanlığın var oluşu evrenin oluşumuna bakınca göz kırpma süresi kadar olmasını iyi vermişler. bir gece bekleyip tekrar paleolitik döneme dönmesi falan çok iyiydi bu bağlamda.

    on yedinci bölüm, bu bölüm anlatmak istediğini dolandırmadan anlatmış, hitlerin başına ne gelirse gelsin yine bir savaş ve mücadele olacak ve yine o beğenmediğiniz kara düzen yenilecek. çünkü tarih her zaman kazananı haklı görüre getirmeye çalışmış bence.

    on sekizinci bölüm, muhteşem bir final, bi önceki bölümde de siyasi olarak hollywood film sektörünün doğal düşmanlarından birini ele almıştı, soğuk savaş dönemine laf sokmassa zaten olmazdı. dijital çizim olarak beni en çok tatmin eden bölüm bu oldu. hırslarına yenik düşmüş insanların dünyayı sürüklediği ve sürükleyeceği şeyleri gösteriyor. devletlerin, hükümetlerin, özellikle rusların kendi pozisyonlarını koruyabilmek için her şeyi örtbas edebileceğini, sscb'nin ne kadar insanlık dışı bir yapı olduğunu anlatmış bence. bölünerek bölgeyi tarayan askerlerin sovyetlerin içinde yaşayan topluluklar olduğunu varsayıyorum. ancak hangi milletten olursa olsun şerefli ve onurlu askerleri alkışlamamız gerektiğini de ödevliyor bize kendi çocuğunu gönderip cephede kalan askerle. ha bir de bazı sorunları çok deşmeyin daha da büyeyebilir diyor. finali de er ryan'ı kurtarmaktaki gibi uçak bombardımanıyla bitiyor ve izleyiciye beklediği katharsis yaşatılıyor. savaş filmi türünün aksine fazla duygu katmadan, çok monoton* ve düz bir bolum aslında.

    --- spoiler ---

    biraz uzun oldu, kısaca netflix'de izlediğim roma'dan sonra en iyi şeydi. muhakkak zaman ayırılıp izlenilmesi gereken bir eserler bütünü.

    edit: imla ve ufak eklemeler.

  • 50 sayfalık başlığın 20 sayfası "piyon" yazanlarla dolu. "benim satranca bakışım farklı üstadım"

    ahaha sizin farklı olma arzunuza çakayım kasaba entelleri sizi..

  • adına lussekatt, lussebullar denilen kuzey avrupa çöreği. ana malzemesi safran olup hoş kokulu olan bu çöreğin tarifini verirsek:
    şöyle aile sülale boyu olsun bol bol yiyelim 30 tane olsun diyorsanız:
    önce 1 gramlık safran almanız gerekiyor. safran pahallı ve gereğinden fazla kullanılırsa zehirlenme yapacağından burada minik poşetlerde satılıyor. 0,5 gramlık minik poşeti açtığınızda içinden minik bir poşet daha çıkıyor ve onun içindeki safrana ulaşıyosunuz. aşırı dozda kullanımı zehirlenmeye yol açarak böbreklere zarar verdiği için böyle heroin satar gibi minik poşetlerde satılıyor. ayrıca marketlerde raflarda yok. kasa görevlisinden rica ediyorsunuz oda yere eğilerek ayaklarının dibindeki kutudan çıkarıp size veriyor. kanser araştırmalarından tutun yemeklere, çöreklere ve ağrılar için melhem, sağlık sorunlarına ve bazı durumlarda boya olarak kullanılan safran bitkisi modelimizin reklamını yaptıktan sonra tarifimize geçebiliriz.
    malzeme:
    1 gram safran
    5 dl. süt
    400 gram yağ ( tereyağı yada margarin)
    17 dl.un
    1 1/2 dl tozşeker
    yarım çaykaşığı tuz
    50 gram ekmek yapımında kullanılan maya
    1 adet tozşeker parçası
    1 yumurta
    kuru üzüm

    - 5 dl süt ısıtılarak 37 derece sıcaklığa getirilir.
    - bir tozşekerle 1 gram safran birlikte ezilir.
    - çözülen bu safran ısıtılmış süte eklenir. daha sonra margarinde eklenir.
    - 17 dl una maya konularak karıştırılır ve tüm sütlü karışım una eklenerek hamur yapılır.
    - hamur yoğurulup bir kabın içerisinde üstü örtülerek 40 dakika bekletilir.
    - 40 dakika sonra hamur ikiye ayrılır.
    - birinci hamur parçası 20 parçaya ayrılır ve herbir parça 25 cm uzunluğunda ince şeritler haline getirilir. bu ince şeritler saç örgüsü yada amerikan doları para birimi işareti şekline getirilerek fırın tepsisine dizilir.( şekil verme için verilen linklere bakınız)
    - ikinci hamur parçasına da aynı işlem yapılır.
    - üstlerine yumurta sarısı sürüldükten sonra tepelerine kuşüzümü konulur.
    - 225 derecede 17-18 dakika pişirilir. ( bazı önceden ısıtılmış fırında 10 dakika yeterlidir)
    minik hatırlatma : gluten alerjisi, çölyak rahatsızlığınız varsa özel kullandığınız glutensiz unla yaptığınızda hamur kuru ve üzeri sanki bayatlamış gibi pütürler olur. bu yüzden fırından çıkarçıkmaz sıcak tüketmeniz ve kalanları dondurup tüketileceği zaman ısıtılması öneriliyor.

    anna bu videoyla cok güzel anlatıyor.
    https://www.youtube.com/watch?v=vpyt8vn7o1k

    videoyla işim olmaz bana türkçe blog lazım derseniz burada da güzel anlatılmış.
    http://borekyapiyorum.blogspot.com/…/norvec-st.html

    susanne ayrıntılı fotoğraflı anlatmış:
    https://www.recepten.se/recept/lussekatter.html

    hamura birden fazla değişik şekiller formlar verebileceğinizi gösteren sayfa:
    http://www.ica.se/…bakat/sa-viker-du-saffransbullar

  • altı ayda bir boston dynamics robotlarına tekrar tekrar şaşırılıyor bu ülkede. 10 yıldır bu bitmedi. bugün devrilmeyen robot diye şaşırılıyor, bir gün mekanik eşek diye şaşırılıyor, bir gün buzda yürüyen köpek diye şaşırılıyor. aynı robota yıllardır şaşırıyoruz.

    bir kişi de ulan bu robotu benden önce birisi onu üreten firmanın uygun gördüğü adıyla sözlüğe taşımıştır şimdi mal gibi başlık açıp bunu yazmayayım demiyor. ne görüyorsa dan dun yazıyor kapatıyor konuyu.

    (bkz: bigdog)

  • ''iran, esad'ı destekliyor.

    körfez ülkeleri ise esad'a karşı.

    esad, müslüman kardeşler'e karşı.

    müslüman kardeşler ve obama, general sisi'ye karşı.

    ama körfez ülkeleri sisi'yi destekliyor. dolayısıyla müslüman kardeşler'e karşılar.

    iran, hamas'ı destekliyor, hamas da müslüman kardeşler'i.

    obama, müslüman kardeşler'i destekliyor ama hamas abd karşıtı!

    körfez ülkeleri abd yanlısı. ama türkiye ve körfez ülkeleri esad'a karşı ama türkiye aynı zamanda müslüman kardeşler tarafında, general sisi'ye karşı.

    ama general sisi, körfez ülkeleri tarafından destekleniyor.

    ortadoğu'ya hoşgeldiniz, iyi günler dileriz.''

    http://i.imgur.com/iijurxt.jpg

  • bu hafta çocuklar duymasın'da çocuklar hafiften bir şey duyar gibi oldular ama gene de tam duymadılar.. heyecanlı bölümdü yani. baya gerildik.

  • cumhurbaşkanlığı uçağında poz veren kişilerden birinin durumudur. acınasıdır.

    yetişmiş beyinleri biçtiler, yurtdışına gitmeleri için ellerinden geleni yaptılar, çoğu da vatan haini ilan edildi zaten.

    kala kala bunlar kaldı memlekete.

    tanım: siyasal islam rejiminde yaşanan rezil olaydır.