• apartman gorevlisinin, apartmanin bodrumunda kafasina tek el ates edilmis halde bulunmasi.

    o binada oturan bi arkadasim anlattigi icin daha fazla detay veremiyorum.
  • üst kattan gelen "ahh" , "uhh" sesleri.

    yine bir gece böyle sesler gelmeye başlıyor üst kattan. akşam alkolü fazla kaçıran kuzen ; "beline kuvvet osman abiiiii" diye bağırarak tezahurat etmişti de neredeyse bizi inletecekti adam.
  • kurban bayramı akşamı, kapıyı çalan karşı komşu bir çuval içindeki tosun başını elime sıkıştırır ve "bizim buzluğa sığmadı, yarına kadar sizde kalabilir mi bu kelle" der. daha ben ağzımı bile açmadan da koşar adımlarla merdivenlerden aşağı iner.

    kafa bizim buzluğa da sığmadığı için aynı taktiği alt dairedeki komşuda denedim. her şey yolunda gidiyordu, kapıyı açan peker amcanın eline aniden çuvalı verdim ve aynı sözleri söyledim fakat tam merdivenlerden aşağı koşar adımlarla inerken peker amca durumu çaktı ve geri iade ederek "oğlum bizim dolap bozuk" demişti.
  • öğrenci evinin bulunduğu apartmanda duyuru panosunda a4 kağıdına el ile yazılmış

    sayın apartman sakinleri!
    ../../2008 tarihinde apartmanımız 6. dairesinde
    olağanüstü kurul toplanacaktır.
    katılımlarınızı bekliyoruz.

    şeklinde bir yazı vardı. ya hakikaten fıkraydı yada bu insanlar şaka gibi.
    olağanüstü muhabbeti bi yana el ile yazılıp niye tarih yazılmaz.
  • cerrahpaşa' daki öğrenci evimde 3 gün suların kesik kalması sonucu üst katımdaki hafif problemli anaokulu öğretmeni delirmiş, saçı başı yağlanmış, ayağında sünük pijama ile sokağa fırlayıp "uleeeynnn ben bu cerrahpaşanınnn daaaa, sular idaresiiininnn deee, bi buldurun laaan suyuuuu, kokuştuuukk ulaaağğnn evdeeeee, anasınııııı ...tiklerrriiiiimmmm" şeklinde bağırmıştı.
    asıl trajik olan, karşı apartmandan ve yan apartmandan birileri çıkmış "aaa bizim kesik değil ayol? sadece sizin apartmanı mı kesti bunlar" demişti.
    apartmanca yaptığımız keşif sonucu, dellenen komşumuzun bir vesile tamirat için ana vanayı kapayıp, açmayı unuttuğunu keşfetmiştik.

    sonra tabii apartmanca; uleeeeynnn biz senin gibi öğretmeniii, sana iş vereen okuluuuu, o okulunn müdürünüüü, elinin ayarınıı, aklınınn kenarını...
  • şeker toplamak için kapı kapı gezen çocukların, kat aralarını asansörle çıkması. asansörün bozulması, görevli adamın bayram gezmesinde olması ve dükkanların kapalı olması yüzünden saatlerce asansörde mahsur kalmaları. tek yiyeceklerinin benden aldıkları dandik şekerler olması.
  • bir gece ablamin bir arkadasinin bizde kalacak olmasi. tam o sirada benim yeni aldigim siyah eldivenleri ve bereyi ablama gosteriyor olmam. akabinde ablamin arkadasinin apartmanin icinde fare gormesi ve cigligini en ust kattan duyup kosmam. tabii benim gibi cigligi duyan herkesin kapilarini acmasi ve merdivenlerden asagi kosan siyah bereli ve eldivenli insan figurunu duyduklari ciglikla da birlestirince hirsiz sanmalari ve pesime dusmeleri. pesimden kosanlardan birinin elinde kurek olmasi. bunlar niye geliyo diye aniden arkami donunce bir anda en ondeki adamin korkup dusmesi. ben asagi indikce cigliktan kacan farenin ablamin arkadasiyla aramda kalmasi ve ona dogru gitmeyi secmesi, yeni cigliklarin yukselmesi. arkamdan kosan annem ve babamin "hirsiz degil o, durun" diye apartman sakinlerini yakalamaya calismasi. sonucta o kuregin fareyi oldurmek uzere kullanilmasi.

    edit: imla
  • deli komşunun yukarıdan salladığı sepeti pencereye çarptırarak evin köpeğini kızdırıp havlatması ve köpek havlıyor diye belediyeye şikayet etmesi.
  • apartmanın 6 araçlık otoparkına, apartman sakinlerinin (ne sakini hepsi resmen deli) bencillikleri ve paranoyaklığa varan araba tutkuları yüzünden sadece 3 arabanın park edilebilmesi. hepsinin raporlu deli olmasından kuşkulanmam - tırsmam sonucu hiçbiriyle kavga edememem. bunun sonucunda her akşam 15 ila 30 dakika arası yer aramam. sözün özü ben de rapor istiyorum.
  • 8 yaşında çocuğun bir hane sakinini paranoyanın eşiğinde gezdirmesi.. konuyu anlatmak gerekirse, geçen sene bu vakitler bekar evinde gününü gün eden ve 5 yıldır kullandığı cep telefonunu artık çöpe atıp yeni bir tane edinmek isteyen bendeniz haftasonu bende kalan bir arkadaşımla uzuuun bir "hangi telefonu alsam?" muhabbeti çevirmiştik.. en nihayetinde sony ericsson'un bir modelini almamda karar kıldık. işte ne olduysa ondan sonra oldu.. üç gün sonra iş dönüşü kapımın önünde bir sony ericsson buldum. tüylerim adeta diken diken olmuştu, "nasıl ya?" diyerek kalakaldım. bu duruma cep telefonu teknolojisine olan azami yabancılığım da eklenince telefonun gerçek olduğunu sanıp iyice tribe girdim. bir yandan da geçen haftasonu apartmana gecenin 4'ünde gelip doğalgaz kokusunu farkedince igdaş'ı çağırdığım ve yataklarında osura osura uyuyan onlarca kişinin hayatını kurtaran gizli kahraman olduğum için apartman sakinlerinin benden habersiz aralarında toplanıp bir şekilde benim telefon ihtiyacımı öğrenerek bana sürpriz yaptığı gibi tamamen idiotça ve gofalakça düşüncelere dalmıştım. ama daha sonra telefonun pil kapağını çıkartarak maket olduğunu anladım. (içine demir koymuş sapıklar ağır dursun diye). beni yine aldı bir telaş.. olayı düşünmekten geceleri gözüme uyku girmiyordu. seks hayatım berbattı. borsada her gün milyarlar kaybediyordum. adana'daki demir çelik ihalesini kaybetmiştim. kendimi alkole, sigaraya ve var mısın yok musun'a vurmuştum.. bir sonraki pazar aynı arkadaş yine geldi, konunun üzerine epey konuştuk. bir ara arkadaş mutfaktan "su bitmiş!" diye seslendi. "söylerim şimdi" dedim. (ama söylemedim, unutmuşuz). bir kaç saat sonra arkadaşla markete gideceğimiz tuttu. kapıyı açtık ve ikinci şok!! kapının önünde bu sefer de boş bir damaca duruyordu.. hemen kapıyı kapatıp nefes nefese halıya çömeldik. ben yatağa atlayıp ağlamaya başladım. "benden ne istiyorsun?" diye haykırıyordum kime seslendiğimi bilmeden. "yeter artık!!!! rahat bırak beni".. arkadaş yanıma sokuldu. saçımı okşayarak beni sakinleştirmeye çalışıyordu. üzerimize battaniye çekti. sevişmişiz..

    aynı ay telefon görüşmelerime giren "dzzztttt kkkkkhhhhh pppiiiii" tarzı parazit sesleriyle ve aniden kesilen telefonlarla artık emindim. evim dinleniyordu!! her yeri didik didik aradım, her köşeye, her kuytuya baktım. bir şey bulamadım. bilgisayarın kasasına kadar açtım. bu arada korkuma evde yalnız kalamıyordum, hep eve birilerini çağırıyordum. kimsenin gelmediği geceler yakında oturan annemlere gidiyordum. her iş çıkışı koşa koşa gittiğim canım evim artık benim için bir perili malikaneye, bir dracula şatosuna, hatta saw tuvaletine dönüşmüştü. neyse ki gizem iki hafta sonra çözüldü.. yine bir iş çıkışı ürkek ürkek eve giderken o boş damacanayı bir alttaki dairenin kapısında gördüm. başında en üst katta oturan hiperaktif kız çocuğu vardı (niyeyse isim vermek istemedim). bu kız yaz günleri tüm gün serserilik, cinlik peşinde koşar. öğretmenleri, komşuları, mahalle esnafı, ailesi, kısacası onu tanıyan herkes hakkında bir sebeple en az bir kez şikayetçi olmuştur. "napıyosun kız sen!?" dememle birlikte merdivenden evine koşmaya başladı. kolundan yakaladım.. evet dedim, şimdi anlat bakalım.. (sahne yavaşça kararır)

    şaka yaptığını söyledi, cep telefonu muhabbetini kapıyı dinlerken (??) duymuş, amcası cep telefoncuymuş. onun dükkanından sony ericsson maketi yürütmüş. damacana hadisesinde "ben bazen milletin kapısının önüne bu damacanayı koyuyorum, kapıyı açınca ayakları takılsın diye" gibi gerizekalı bir açıklama yaptı. telefonlarımın kesilmesine ise hala anlam veremedim. sanırım geçici bir operatör saçmalamasıydı.. kızamadım, bir daha kapı dinlememesini tembihleyerek evine yolladım. eve girdim. rahatlamıştım. nihayet oyun sona ermişti. çay içeyim dedim, mutfağa gittim. su bitmişti. korkmaya başladım.. (ikinci film çekilecekmiş havası vermek)

    ps: hikayeyi birebir aktarmış olup duygu aktarımlarında yer yer abartıya kaçılmış olabilirim. saygılarımla.. 6 numara.
hesabın var mı? giriş yap