• aylardır yazmadım sırf beğenilenlere gireceğim de “içten değil”, “samimi değil”, “oylansın diye yazıyor”, “götünden uyduruyor” korosu yine başlamasın diye. bu güne kadar da bir iki defa dünün en beğenilenlerine 30.-40. sıralardan girdim, hiç haftanın beğenilenlerine girmedim, iki üç defa da yine alt sıralardan tsbll'nin formülüne göre listeye girdim. nick altı entrylerim birer birer silindi gitti. 200'ün üstüne çıkmış olan entry sayısı 190'lara kadar indi de rahat bir nefes aldım.

    ama bugün üzülerek gördüm ki dünün en beğenilenlerine tekrar girmişim, aslında bana şükela verenler ile eksi verenler birbirini sıfırlıyordu böylece listeye giremiyordum ve mutlu huzurlu yaşayıp gidiyordum. kimse bana bulaşmıyordu, kimse mesaj ile küfretmiyordu, kimse nick altıma gelip “sahici değil”, “oy için yazıyor” gibi kendine göre sebeplerle atıp tutmuyordu. bugüne kadar hakkımda yazılanların hiçbirine cevap vermedim, çünkü hakemler hakkında konuşmayı sevmiyorum. bir iki klasik şey ezberlenmiş sürekli dönüp dolaşıp o söyleniyor. benim selebriti mi ne boksa öyle bir şey olma sevdam yok. ben hobisi olmayan bir adamım. iş hayatı, ev, çoluk çocuk derken nefes alabileceğim bir alanım yok ya da ben öyle hissediyorum. kaçabildiğim, kendimi ifade edebildiğim, rahat hissettiğim tek yer sözlük bu aralar. onun için bu kadar çok yazıyorum belki, onun için sizin tabirinizle kasıyorum, hoş kasmak ne inanın hala onu bile bilmiyorum.

    benim oylanmak gibi bir derdim yok ama benimle iki satır yazışmamış, yüzümü görmemiş, ne olduğumu bilmeden hakkımda atıp tutan adamlara ben ne diyebilirim ki? ne desem boş, onlar “oy için yazıyor” diye bir şeye inanmış gidiyor, ne diyeyim yolları açık olsun.

    bu kadar şeyi neden yazdım? kendimi anlatmak için değil, anlatamam da kasmanın (!) alemi yok. beni okuyup olumlu oylayan arkadaşlara sesleniyorum "lütfen bana oy vermeyin" arkadaşım, lütfen bak çok ciddiyim. oy vermek isterseniz bana bir mesaj yazın saol, eline sağlık, :), deyin yeter. onu bile yapmayın sıkıntı yok ama bana artı oy vermeyin lütfen. çünkü kendimi rahat hissettiğim bu ortamın da içine sıçılmak üzere. ne zaman iki entry'im listeye girse nick altıma doluşuyor arkadaşlar, vay daha iyi entry'leri olanlar var onlar niye listede yok diye bana çemkiriyorlar. lütfen bana oy vermeyin.

    biliyorum entry’lerimi görünce kapatan arkadaşlar var çünkü ben yapayım, sahici değilim, zorlama yazıyorum, onlar için de özet geçiyim.

    “!!arkadaşım lütfen bana artı oy vermeyin, çok rica ediyorum!!”

    şimdi buna da “oy için yeaaa” diyen arkadaşlar olabilir onlar için cidden yapabileceğim bir şey yok, ha varsa söylesinler ama ben bilemedim.
  • 19 mayıs 23:59'a kadar sözlükteki nickaltına entry giren rastgele 1 kişiye evdeki kitaplarından birini hediye edecek olan yazardır. kürk mantolu madonna var, genç werther'in acıları var, kinyas ve kayra var, gecenin sonuna yolculuk var, aylak adam, puslu kıtalar atlası var. hepsine de gözü gibi bakmış, hem ikinci el kitabın yaşanmışlığı hem de sıfır kitabın yeniliği var üzerlerinde.

    hadi bakalım doldurun buraları kapın kitabı...lan iki kişiye kitap vereceğim bazılarından farkımız olsun olm. yanında da sofra dergisi veriyorum, evde bir sürü birikti, eritmem lazım. saat işliyor... tik tak tik tak...
  • sözlüğün bu haline yakışmayan yazardır. açtığı başlıklara ve entry'lerinin içeriğine bakıldığında cinsiyeti, inanışı, ırkı aşağılama yok, seviyeli siyasi eleştiriler, toplumsal gözlemler, bunların esprili dille anlatılışı var. ironi yapıyor, kinayeli yazıyor, imlâya dikkat ediyor, dili doğru kullanıyor. sözlüğün %99.9'una kötü örnek olarak sözlüğün kalitesinin bir nebze de olsa yükseltme ihtimali olduğundan katli vaciptir.
  • kendisi ile ilk sevişmemizi hatırlıyorum:

    masal gibi bir hadise idi. aslında her şey bir gün bana sözlükten mesaj atması ile başladı. bir girimi çok beğenmiş ve yazdığım güzel giri için teşekkürlerini sunuyordu. sonra laf lafı açtı ve havadan sudan muhabbet etmeye başladık. derken ne zaman mesajlaşsak, ister istemez ben onun girilerini, o da benim girilerimi okumaya başlıyordu muhtemelen. çünkü son oylanan girilerde hep anormal bir hareketlenme oluyordu. sonra da bazı giriler hakkında da yorumlar yapıyorduk birbirimize. sıradan başlayan muhabbetler, derin ve karmaşık kapıların da kilitlerini zorlamaya başlamıştı. zihin duvarlarımızda savrulan düşüncelerimiz, altında kaldığımız yığınlar haline gelmişken, açmazlarımızı görmemize yardımcı oluyorduk. bu şekilde birbirimizi yakın görmeye başladık kendimize ilk.

    sonra da mesajlaşmalar yetmemeye başladı. telefon numaralarımızı ve msn adreslerimizi verdik. neredeyse onu düşünmeden tek bir dakika bile geçiremiyordum. onun da aynı hisler içerisine düşmesi için yaratıcıya dua ediyordum. bazen bana ilgisini belli edebilecek ama ucu açık sözlerini gördüğümde, acabalar içinde kafa patlatıyordum. ama emin olamamak ve o heyecan içinde kafa patlatmak, insanın yüreğine yapacağı büyük işkencelerden. bunu o zaman çok iyi anlamıştım. o da böyle düşünüyor mu diye düşünmek, gah umutlanıp gah karamsar bir havayla efkarlanmak, ruh dünyamı inişli çıkışlı bir hale sokmuştu. aslında onda da benzer ruhsal dalgalanmaları fark edebilmek zor değildi. ama sebebini bilemezdim. ne sorabilmeye, ne de gerçeklerin kötü ihtimalini bilerek katlanmaya takatim vardı. toplayamadığım cesaretim, adeta zayıf noktam olmuştu.

    telefonda sesini duyduğumda içim kıpır kıpır oluyordu. onunla saatlerce konuşuyorduk ve saatler nasıl geçiyor anlamıyorduk. sesini duymak güven veriyordu bana. aynı şeyleri o da hissediyor mu bilemiyordum ama öyle olmasını umuyordum için için... çünkü kim istemediği biriyle saatlerce konuşmak ister ki... bu anlamda umutlanıyordum da. ama ağzını aramaya ve gerçeklerle yüzleşmeye cesaretim hiç yoktu. onunla olamamaktansa onsuzluğa onunla katlanabilmeyi yeğlemiştim. ta ki bir mucizeye kadar.

    aslında mucizemiz bir zirve idi. bana ısrarla gelmemi teklif etti. açıkçası bu tutumundan çok hoşlanmıştım. ben gitmezsem gitmeyeceğinden ve aslında benim için geleceğinden bahsediyordu. artık beni görmek istediğini söylüyordu. çocuklar gibi sevinmiştim. bu bana ilgisini açıkça ortaya koyuyordu. o gece hiç uyuyamadım heyecandan. gece saat 03:00 gibi aradı beni. heyecandan uyuyamadığından bahsetti. üstü kapalı karşılaşınca ne olacağını merak ediyorduk ama tam anlamıyla hislerimizi ifade etmekten de kaçınıyorduk. hayal kırıklığından ikimiz de korkuyorduk sanırım. ertesi gün zirvenin olduğu bara heyecanla girdiğimde, o kalabalıkta kalkan ve gözlerini bana kilitleyen kişi oydu. sanki hissetmişçesine arkası bana dönük olmasına rağmen ayağa kalkmış ve direk bana bakmıştı. msn'de fotoğraflardan dolayı tanımıştık birbirimizi. ilk karşılaşmada ikimizin de etkilendiği çok açıktı. ellerimden tutup "hoşgeldin" dediğinde ellerinin titrediğini hatırlıyorum. benimkiler de titriyordu. hemen yanına oturmam için elimden tutup çekti yavaşça yanına. kalbim yerimden fırlayacak gibi idi. herkes gülüp eğlenirken benim aklım hep yanımda olmasına rağmen onda idi. ama onun da beni düşündüğünü hissediyordum. çünkü herkes gülerken biz uzaktık insanlara sanki. arada göz göze geliyorduk. o anlarda heyecandan gözlerim kararıyordu. yanımda sıcaklığını hissetmek, gözlerine bakabilmek, dayanabildiğim şeyler değildi o an için...

    telefonuma bir mesaj geldi. bana dikkat kesildi. mesaja cevap vermediğim için yüzünde meraklı bir ifade belirmişti. bana kimden mesaj geldiğini sordu. "kıskandın mı" dedim. "evet" dedi. hiç beklemiyordum ama çok sevinmiştim. yüzümde gülümseme belirince daha da üsteledi. neden merak ettiğini sordum. sonra herkesin içinde ellerimden tutarak kaldırdı beni ve tuvaletin önüne kadar götürdü. "senden hoşlanıyorum" dedi. duyduğum en güzel şeydi ondan. kendimi kontrol etmeye çalıştım ama nafile. bir şey diyemedim. bir şey deyip demeyeceğimi sordu. heyecandan tıkanmıştım. bir şey söyleyemedim. sinirlendi ve tuvaletin kapısını sertçe açarak içeri girdi. ben de peşinden girdim. "dinle beni" sözümü tam diyemeden ellerimden tuttu ve duvara yasladı beni. o kibar ve düşünceli kişi gitmiş, yerini şevkle dolu birine bırakmıştı. dudaklarıma yapıştı. karşı koyamadım. gözlerim kapandı. vücudunu okşamaya başladım. deliler gibi öpüşmeye başladık. kapıyı elimle kilitledim kimse girmesin diye. o sırada gözüm aynaya takıldı. aman tanrım. aynada sevişen iki erkek görmüştüm resmen. bana kimse bu adamın erkek olduğunu söylememişti. zaten rüya boyunca neden kırıtıyorum anlamamıştım da. bu işte bir ibnelik olduğu en başından belliydi ama ihtirasımıza yenik düşmüştük. hemen üzerimizi topladık. kaçarak uzaklaştık zirveden. o günden beri de görüşmüyoruz.*
  • "başlığıma entry gir iki kitaptan biri senin olsun" diyen büyük yayın evlerine (!) inat düzenlediği, 19 mayıs 23.59 son tarihli kampanyasında 4 kitabı sahipleri ile buluşturmuş olmanın haklı gururunu taşıyan yazardır.

    umarım bu kampanyadan gereken yerler gerekli dersleri alır.

    başka kampanyalarda görüşmek üzere. tüm katılımcılara teşekkürü borç bilirim.
  • her boku uzun uzun yazabilecek kadar karalama yapan kişi. hani tırt gazetelerin tırt köşelerini zırt diye dolduran zort yazarlar vardır ya "bugün ne yazsam da köşem dolsa" mantığı güdenlerden hani. hah dia da bu yazarlara benziyor. illa birşeyleri uzun uzun yazacak. yakında korkuyorum aldığı nefesi bile 3 ciltlik roman halinde yazacak kıvama gelecek.

    adam evli, eve geliyor bakıyor evde ilgi çekici birşey yok vuruyor kendini sözlüğe. ee ne demişler evliysen, felsefe de yaparsın, roman da yazarsın.
  • arapçası, başımın tacı, ömrümün gülüsün anlamına gelir.

    şaka la şaka tıbbi bişey bu.
  • sanırım eşinin buradaki yazarlıktan haberi yok. halbuki kanlı canlı programlara çıkmışlığı da var.
    halı sahaya gidiyorum diye kandırmıştır garanti.

    yoksa sabahtan beri şöyle (bkz: #31121824) saçma sapan, masum sayılacak bir entry için kavga üzerine kavga ederken, adam şu entry ile (bkz: #31133547) evde televizyon karşısında pıstık yiyor mutlu mutlu.

    yo dostum yo, bu kadar anlayışlı bir eş olamaz.
    hanımın haberi yok. bilmiyor.

    bilgisayar başında, telefon başında bu kadar vakit geçirmeye falan ne buldun?
    online mı iş güç?

    veya yazdıklarıyla ilgili eşine yaptığı açıklamaları bir entry şeklinde yazsın, kırarım bu sözlüğü yoksa.
  • ilac hakkında yazacaktım, bir adet yazarın nicki olduğu için ilaç başlığı olması gereken yerin saçma sapan entrylerle dolduğunu gördüm.

    ya şöyle bilimsel terimleri nick alıp olayın bilimsel bilgi başlığından çıkmasına sebep olup duruyorsunuz ya, hepinize laflar hazırlıyorum. sevimsizler.

    ilacımıza geri dönersek: diazepam modern nöroloji ve psikiyatrinin temel taşlarından, can damarlarından biridir. tavorile birlikte hastalara bonbon kıvamında dağıtılan, yan etkisinin az olmasından mütevellit insanlardan da kötü feedbackler almanızı önleyen, bi doktor olarak hemşirelerin bunu hastaları bitkisel hayat kıvamında takılsınlar da bana sorun çıkarmasınlar diye çaktırmadan bol bol vermesine engel olmak için sürekli bi gözünüzün onların üstünde olmasını gerektiren sedasyon mucizesi.
hesabın var mı? giriş yap