• serdar-ı ekrem sokak istanbul’da en sevdiğim sokaklardan biri. doğan apartmanına da dışarıdan hayran hayran çok baktım, fotoğrafladım.

    bugün galata’da fotoğraf çekerken bir araç çekimimizi böldü. o esnada trafik sıkıştı. aracın içindeki kişi özür diledi. önemli olmadığını belirttik. “doğan apartmanı var, orda da güzel fotoğraf çekersiniz” dedi.

    “evet ama içeri almıyorlar” dedik. “güvenliği arıyorum, yeğenlerim gelecek diyeceğim. beş dakikaya gidin.” dedi.

    inanmaya inanmaya gittik, kapıda güvenlik karşıladı. terası tarif etti. ben anlamadım, sadece avluyu göreceğimizi sanmıştım. öyle bir teras da hayal etmemiştim. ki avlusu da muazzam güzel.

    avrupa’nın eski tip asansörlerine benzeyen bir asansörle 5. kata çıktık. bir kat daha yürüyerek çıktık ve kalbimi gümbür gümbür attıran bir manzara ile karşılaştım. tepemde güneş. işin güzel tarafı her yerin insan yığını olduğu istanbul’da, bir yanda aşık olduğum galata kulesi önümde dersaadet, boğaz. terasta dört dönüp manzarayı içimize çektik. ilk yarım saat oradan oraya bakmaktan tek bir kare dahi çekmedik.

    burası akşam ışıl ışıl nasıl oluyordur diye hayallere daldık. ta ki uyandırılana kadar.

    neyse artık canımız çekerse namlı’nın otoparkına gideceğiz.

    güzelsin be istanbul.

    bu anı da burada dursun, gözüme ilişirse beni mutlu etsin.
  • adını kazım taskent'in isviçre'de kayak yaparken olen oglundan alan apatman. dogan kardes dergisinin adı da ordan geliyor.
  • dört adet merdiven dairesinden olusmaktadir, daireler eskiden 25 - 30 odadan olusmaktayken daha sonra bölünmüstür, simdi daireler 91 ile 196 metre kare arasindadir. 1. dünya savasi'indan önce elektrik tesisati kurulmustur. kazim taskent* burayi ilk aldiginda hastaneye dönüstürmek istemistir, döndürememistir. bütün bu ayrintilari nereden biliyoruz; elin alamani* sen kalk almanya'dan gel dogan apartmani üzerine arastirma kitabi yaz.
  • doğduğum, hayatımın on (zorlarsak on buçuk) yılını geçirdiğim büyülü mekan.
    hiç bir zaman bodrumunun en alt katına kadar inmeye cesaret edemediğim,
    terasının tamamını hiç gezemediğim, ve büyük ihtimalle de artık gezemeyeceğim büyülü apartman.
    u şeklindeki avlusunda akşama kadar emrah ve esinle oynadığımız, kedileri beslediğimiz,
    aşağı bahçeye kaçan topları almaya gittiğimiz,
    kapısı çoğu zaman kilitli olduğu için eğik demirlerin arasından çiçekli bahçesine girdiğimiz yer.
    tam kendimi bilmeye başlamışken ayrıldım burdan.
    bu apartmanın ne olduğunun, nası büyülü bi yer olduğunun idrakına varamadan, taşındık.

    bikaç kere gittim taşındıktan sonra, avlusunda garip garip etrafa bakındım...
    sanki annem camdan çıkıp beni yemeğe çağıracakmış gibi.
    sanki esin'le emrah bi yerlerden çıkıp gelecekmiş, beraber bisiklete binecekmişiz gibi.
    sanki babam elinde poşetlerle bahçenin kapısından girecekmiş gibi.

    ama ne ben eski bendim, ne de oraya aittim artık.
    arkadaşlarım gelmedi, annem camdan seslenmedi bana.
    babam kapıdan girmedi.

    ben her gidişimde boğazıma bişeler düğümlendi,
    her gidişimde biraz daha yutkundum.
    her gidişimde anladım ki, ben oraya ait, oranın bi parçası değilim artık.

    her gidişimde acayip bi hüzün kapladı her yerimi, ağlayacak gibi oldum.

    hakkında çok şey bilmem. kaç yaşındadır, kim yapmıştır, kim tarafından ne için yaptırılmıştır...
    hiç haberim yok.
    artık bilmek de istemiyorum.

    tek bildiğim, garip bir şekilde özlüyorum burayı.
    çocukluk arkadaşlarımı mı, doğup kendimi bildiğim evi mi,
    terasındaki muhteşem manzarayı mı, bilmiyorum.
    tam unutur gibi oluyorum, bi yerden duyuyorum yine,
    bi şekilde karşıma çıkıyo, aklıma geliyo.

    bişi var burda abi, fena bağlanıyo insan buraya.
    altında yatır mı vardır nedir.
  • çok uzun zamandır hayallerimde baş rolü oynayan ve nihayet dün itibariyle bir sakini olabildiğim, 105 yıl önce belçikalı helbig ailesi tarafından yaptırılmış, manzarası güzel, avlusu ayrı güzel, şahane tabir edebileceğimiz mekan...
  • galata'nin değeri arttıkça, manevi değeri düşen apartman. zillerinde isim değil daire numaralari yazıyor artık ne kadar özel bir komün yaşıyor ise. eskisi gibi bahçesine girilmiyor gezmek için ya da terasına cikilamiyor.

    ha bina harika bir bina. her seferinde agzimin suyu akıyor heybetini gördükçe. ama bu kadar şahane bir binada, istanbul'un hatta belki de dünyanın en kozmopolit yerlerinden biri olan beyoğlu'nda yaşayıp ağaoğlu siteleri hayatı yaşamak bana banal geliyor.
  • 1890 yılında italyan bir mimar tarafından yapılmış, taksim'den karaköy'e (direkt saint-benoit lisesi ve dispanserine) şahkulu bostanı yokuşu'ndan inerken, alman lisesi'ni geçtikten hemen sonra karşısınıza çıkan dehşetengiz, göz-gönül açan, çoğunlukla okay temiz gibi sanatçılar ve yabancılar tarafından mesken tutulmuş, avlusuna, ortak kullanılan terasına, ön bahçesine, manzarasına ve büyüklüğüne hayran olabileceğiniz, bünyesinde yaşamak isteyeceğiniz, fransa'da da bir benzeri bulunduğu söylenen apartman, residence, ki apartman demeye insanın dili varmıyor.

    eski prusya konsolosluğu. apartman daireleri ev sahipleri tarafından tercihen yabancılara kiraya verilmiş olup, ihtişamını koruyan, iki sene önce restore edildiğinden gayet bakımlı olan, nazik ve bina hakkında bilgi sahibi bir güvenlik görevlisi tarafından güvenliği sağlanan, avlusuna kadar girip gezmenize, hakkında bilgi almanıza izin verilen bir saray. incelerken okay temiz'in binaya mütevazı bir şekilde girişini görmeniz de mümkün. ah ki ne ah, öyle güzel. kiralar fazla olsa da parası olan burada oturmayı tercih etsin, zira daireler çok büyük. öyle hoş, öyle içi açıcı. karanlık binaların arasında bir saray resmen. bir kez daha bir binaya aşık olmak neymiş gördüm. (bkz: the fountainhead)

    edit: bugün tekrar önünden geçip baktım, ilk izlenimimdeki düşüncelerim değişecek mi diye. değişmedi efendim, güzel işte. bazı kaynaklarda yapımının 1890'da başlayıp 1895'te bittiği yazıyor.
  • c blok yöneticisinin okan bayülgen olduğu apartmandır.
  • geçenlerde buradan bir ev satıldı. 14 milyon dolara.. bir de ucuza gitti diye lâf döndü.. sonra bende bir göz yaşı.. görmeniz lazım..
  • efsane gibi bir binadır, kulaktan kulağa yayılır ve her gidip gören bir şekilde tutulur bu binaya. allahtan sakinleri cidden sakindir avlusunda oturmanıza ses çıkarmazlar, sonra geçen günler içinde avlusunda oturmak kar etmez bir de apartmanın içini gezelim, komşularımızı tanıyalım gibi bir sevdaya tutulursunuz, terasına çıkınca gördüğünüz manzara ve orada öylece duran hamakları görünce içinizden ağlamak gelir. "benim yerim burası olmalı" diye inlersiniz, kiralarının astronomik olması dolayısıyla bu sadece uzak bir hayaldir ama yine de istanbul'a meydan okuyan ibrahim tatlıses edasıyla "bir gün seni alacağım doğan" diye bir feryat savurur ve duyan oldu mu acaba diye bir kaygıyla etrafınıza bakıp tırıs tırıs evinize dönersiniz, ama artık içinize işlemiştir bir kere, gitmesek de görmesek de oturmasak da doğan bizim apartmanımızdır. bundan böyle doğan apartmanı, her istiklal'e indiğinizde selamlamak istediğiniz ama anasının nikahında olduğundan bazen üşünerek sadece yad edttiğiniz, bir gün belki... diye bir umutla bağlandığınız bir düş olarak her daim yüreğinizde yaşar.
hesabın var mı? giriş yap