8 entry daha
  • hepimiz alan ball'un nelere imza attığını, hbo'nun ne gibi başarılı yapımlar çıkardığını biliyoruz. vampir hikayelerinden artık sıkılmama rağmen, her yeni projeye de merakla dalmıyorum değil. true blood da bir istisna olmadı. bir süredir beklemekteydim. six feet under'ın yaratıcıs gibi bir adam çekecekti sonuçta. eksikleri olsa bile beğenirim diyordum ama kesinlikle beklediğim bu değildi. çok amatörce olmuş. oyunculardan, senaryoya, diyalogların bayatlığına, çekimlere kadar hepsi. gene de ilk bölüm olduğu için mazur görebiliriz şimdilik ama böyle giderse tutmaz. hakkaten zayıf olmuş çünkü.

    açılışıyla ve arkasından gelen jeneriğiyle benden tam not aldığını belirteyim. jace everett'in bad things şarkısıyla akan jenerikte çok ilginç görüntüler mevcut. kesinlikle sevdim. bad things'i ise muhakkak dinlemeniz lazım. çok iyi bir seçim olmuş jenerik için.

    --- spoiler ---

    hikaye louisiana'da bir kasabada geçiyor. new orleans'ın mistik bir havası ve büyüydü, indi cindi, o tip şeylerlerle daha haşır neşir olduğundan mekan seçimi bu öykü için doğru olmuş. vampirlerin artık toplum içine karıştığı, kimliklerini gizlemedikleri ve "sentetik kan" ile beslendikleri alternatif bir evrendeyiz. bu açıdan hikayede bir orjinallik olduğundan söz edebiliyoruz. buradan da sempatimi kazanıyor dizi. ne kadar kolpa olduğu ise sonradan ortaya çıkıyor ne yazık ki. neyse konuya dönelim. bugüne kadar vampir ile ilgili her film ve dizide hep gizlenmek zorunda olan yaratıklar artık saklanmıyorlar. ne var ki insanlar arasında da vampirlere yönelik önyargı ve korku kaybolup gitmiş değil tabii. öte yandan vampirlerle ilişkiye girmekten kaçınmayan, kanlarını alıp uyuşturucu niyetine satan insanlar da mevcut.
    baş karakterimiz sookie*, insanların düşüncelerini okuyabilen ve garsonluk yapmakta olan ölümlü bir hatun. sonra bir gün şehre bir vampir gelir ve olaylar gelişir... deyip kestirip atmayı çok isterdim ama hayır, inat ettim. anlatmaya devam. sookie'nin çalıştığı barın bekareti yakışıklı vampirimiz bill*'in gelmesiyle bozulur. sookie, ilk vampiri olduğu için bir heyecan bir panik yapar. eli ayağına dolanır. adamcağıza sentetik kan vermek ister ama kasabaya pek sık vampir uğramadığından barda ikram edecek kan yoktur. "neyse o zaman şarap getir" falan derken, bunlar aşık olurlar işte..
    ayrıca bu ikilimiz dışında aşk üçgenleri beşgenleri falan da mevcut. sookie'nin arkadaşı tara*, onun kardeşi jason*'dan; barın sahibi sam*, sookie'den (sookie de ne cins bir isim) hoşlanıyor; jason ile barda çalışan hatun arasında bişiler mevcut falan.. onlar da nereye varacak zaman gösterecek.

    öncelikle bu toplum içine karışmış vampirler konusunu pek iyi kotaramamışlar. nasıl oluyor da hükümetler bu yaratıkların varlığını ve getirecekleri tehlikeleri kabulleniyor; nasıl toplumda büyük bir korku dalgası yaratmıyor bu karar; neden vampirler uysallaşmış ve hepsi toptan sentetik kan içmeye karar vermiş bilmiyoruz. belki ileri doğru bunun çıkış noktasına yönelik bir açıklama yapılır ama orijinal bir fikir olmasına rağmen mantıksız geliyor şu haliyle. ikincisi, oyuncular güneyli aksanı konusunda ciddi anlamda sorun yaşıyor. yani bölüm içinde sürekli bir aksanlarda değişme konusu. bazen akıllarına güneyli oldukları geliyor ve aksan yapmaya karar veriyorlar. sonra bunu tamamiyle unutuyorlar. ayrıca ilk bölümü yöneten alan ball onlardan en iyi performansı yakalamak konusunda son derece başarısız. durum böyle olunca onların da amatörlükleri göze batıyor. hele anna paquin'den daha iyi bir seçenek yok muymuş, anlayamadım. çok başarısız değil ama artık kendisinden mi yoksa karakterden mi ortada ciddi bir gariplik, yapaylık var. böyle hareketleri, mimikleri falan çok enteresan. ne olduğunu söyleyemiyorum ama oldukça irrite edici geldi bana. ayrıca dişlerini de yaptırması lazım. daha önce dikkatimi çekmemişti ama kendisini oldukça çirkin göstermiş.

    öte yandan oyuncular fiziksel görünüşleri açısından doğru seçimler. hem hatunlar, hem herifler güzel aktörlerden seçilmiş. fakat dediğim gibi amatörler. bir de karakterler pek bir stereotip denilen halde kalmış. tara karakteri mesela ağır güneyli aksanıyla tam da amerikan filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz zenci ağzıyla konuşuyor. klişe gay karakterin replikleri de oldukça belaltı. dizide genel olarak "bakın, çok seksiyiz" havası yaratılmaya çalışmış. sadece ilk bölümde bu kadar fazla seks sahnesi ya da onun üstüne diyalog olması bu çabanın ürünleri olsa gerek.

    --- spoiler ---

    kısaca, ilk bölüm itibariyle bir garip, ağır tempoda ilerleyen, açıkçası biraz bayık ve bayağı bir amatör olmuş dizi. umarım ileriki bölümlerde eksiklerini fark edip kapatmaya çalışırlar. çünkü hakkaten böyle giderse pek uzun soluklu olmayacak.

    edit: s02e09'un ardından; daha ilk bölümle sanki çok matah bir tespit yapmışım ki mal mal ciyaklayan üslubuma sıçayım. söylediğim tüm olumsuz eleştirileri (anna paquin'in dişleriyle ilgili kısmı tenzih ederim) geri almış bulunmaktayım. böyle de dönek bir insanım.
1620 entry daha
hesabın var mı? giriş yap