• "öldüğümde toprağımdan bir testi yapıp yare su verin ki dudaklarına değebileyim"
  • ruhi ile yaşadığı laf sokma olayında gerçekleşen diyalog pek güvenilir değildir. fuzuli öldüğünde ruhi 8 yaşındaydı, o bakımdan.
  • "bu gamlar kim benim vardır bâirin başına koysan
    çıkar kâfir cehennemden güler ehl-i azab oynar"

    benim öyle dertlerim vardır ki bunlari alıp devenin üstüne koysanız, kâfirler cehennemden çıkar, azap ehli gülüp oynamaya başlar.

    çok alakasız bir benzetme gibi duruyor, gam, deve, kâfir, azap... ne alaka?

    alakası araf suresi 40. ayette bulunuyor: "şüphe yok, ayetlerimizi yalanlalayanlar ve onlara karşı kibirlenenler için gök kapıları açılmaz ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir."

    kuran'da iman etmeyenlerin cennete giremeyeceklerine birbirine zıt iki kavramla misal gösterilmiş. kocaman ve yamuk yumuk cussesi ile deve, küçücük ve dümdüz gövdesi ile iğne. devenin bu iğne deliğinden geçmesi imkansız olduğu için inkar edenler de asla cennete giremez.

    fuzuli de bu zitliga atfen "benim dertlerim öyle büyük ve ağırdır ki, deve onların altında ezilip ip gibi kalır ve iğnenin deliğinden geçer. böylece ayetin hükmü gereği kafirler de cehennemden halas olur. " diyor.

    bu beyti ve serhini üniversiteye ilk başladığım zaman, 2006'da, klasik edebiyat hocamızın kitabında (eski şiirin bahçesinde) okumuştum.o zamandan beri de ezberimdedir.

    çok büyüksün fuzuli!

    debe notu: teşekkürler şiir aşıkları! :) buyrun öyleyse fuzuli'nin daha önce açıkladığım başka bir beyti:(bkz: #79556949)
  • bir gün şair ruhi ile fuzuli sokakta yürürken uyuz bir köpek görürler. ruhi, fuzuliye sataşır:

    ruhi: bu it burda fuzuli.
    fuzuli: vur kafasına kafasına çıksın kıçından ruhi.
  • "karıncayı bile incitmem" deme!
    bile'den incinir karınca.
    söz söylemek irfan ister.
    anlamak insan.

    demiş.
  • türkçe mi üstündür farsça mı üstündür tartışmalarında şu dörtlüğü yazmıştır:

    ol sebepten farisi lafz ilk çoktur nazm kim
    nazm-ı nazük türk lafziyle iğen düşvar olur
    mende tevfik olsa bu düşvarı asan eylerem
    nevbahar olgaç dikenden berg-i gül ızhar olur.

    çok sayıda yabancı kelime ve kullanımdan kalkmış öztürkçe kelime içermekle birlikte bu dörtlükte fuzuli şöyle demektedir*:

    nazım yazanların çoklukla farsça yazmalarının sebebi
    türk diliyle nazik nazım eser yazanın zorluk çekmesidir.
    benim elimden gelirse bu zorluğu aşacağım, tıpkı
    gül yaprağının ilkbaharda sert dikenden çıktığı gibi.

    bunu onaylayan bunu da onayladı: #9446689 + #9447462
  • fuzuli'ye sormuşlar; sevmek mi daha güzeldir, sevilmek mi ?

    fuzuli: "sevmek" demiş. "çünkü, sevildiğinden hiçbir zaman emin olamazsın."
  • ...

    ya rab bana cism ü can gerekmez?
    canan yoğ ise cihan gerekmez

    ...

    demiş ve olayı bitirmiştir...
  • " ne senden rüku artık, ne de benden kıyam. bundan sonra; 'selamun aleyküm, aleyküm selam' " fuzuli
  • arapça-farsça-türkçe divanları, en tanınmışı leylâ ve mecnun olan mesnevileri, çeşitli mensur eserleriyle hem verimli hem kültürlü bir sanat hayatı yaşayan fuzulî; imparatorluk merkezinden uzakta kalan talihi, bağdat bölgesinde osmanlı-iran çekişmeleri sırasında zorunlu olarak taraf tutan kaderi ve şiî inancıyla zamanında gerekli ilgiyi görmemiş; sonradan edebiyatımızın en büyük lirik şairi olarak değerlendirilmiştir.

    tasavvuf görüşünü benimseyen, ülkücü-plâtonik bir aşkın çilesini çeken, geniş bir geçim olanağı bulamayan fuzulî, seçtiği mahlâsla bile belirlenen bir vazgeçiş, dünyadan uzaklaşış, yalnızlık ve küskünlük çizgisindedir. günün nişancı paşasına yazdığı mektup (şikâyetnâme), bağdat fethinde kendisine bağlanmış küçük bir vakıf fazlası maaşı alamamaktan doğan üzüntüsü arasında artık doruğunda bulunan osmanlı toplum düzeninin bozuluşa geçen gözleminin işaretlerini taşır; “selâm verdim, rüşvet değildir diye almadılar...”

    aşk konusunu, insan ruhunda yarattığı bütün duygu çeşitliliği ve dram derinlikleriyle anlatmayı amaç edinen fuzulî, şiirinin gücü ve şiî-alevî inançlara yaklaşan tutumuyla sonraki halk sanat geleneğince de benimsenen bir esin kaynağı olmuş; özellikle azerî geleneği bölgesinde saygı ve hayranlık uyandıran etkisini sürdürmüş, halka bir derece yakın sayılmış divan şairlerinden biridir. fuzulî şiirinden yapılacak dikkatli bir seçme, divan edebiyatı dünyasını yeterince tanıtan güçlü bir tanık olacaktır.

    “ciyfe-i dünyâ değil herkes gibi matlubumuz
    bir bölük ankâlarız kaf-ı kanaat bekleriz.”

    “perişan-hâlin oldum, sormadın hâl-i perişanım
    gamından derde düştüm, kılmadın tedbir-i dermanım
    ne dersin, rüzgârım böyle mi geçsin, güzel hânım,
    gözüm, cânım efendim, sevdiğim, devletli sultanım.”

    “gözümden dembedem bağrım ezip yaşım gibi gitme
    seni terketmezem ben hem, beni sen dahi terk etme
    amandır, zâlim olma, ben gibi mazlumu incitme
    gözüm, cânım, efendim, sevdiğim, devletli sultanım...”

    “hakir bakma bana, kimseden sağınma kemem
    fakîr-i padişah-âsâ, geda-yı muhteşemem.

    ne mülk ü mâl bana çerh verse memnunem,
    ne mülk ü malden âvâre kılsa mahzunem.”

    “ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
    ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı.”

    “küfr-ü zülfün salalı rahneler imânımıza
    kâfir ağlar bizim ahval-i perişanımıza.”

    “zülfü gibi ayağın koymaz öpem nigârım
    yoktur anın yanında bir kılca itibârım.”

    kaynak: rauf mutluay (türk edebiyatı)
hesabın var mı? giriş yap