• yetersiz olmanız veya kendinizi olduğundan epeyce akıllı sanmanız nedeniyle yazdıklarınızın hakaret olarak algılanamayacağına veya muhatabın belli olmadığına dair derin bir inancınızın oluşması sizi haklı kılmaz. iç dünyanıza uygun karar verilmedi diye söylenmek yerine derdinizi sorun çıkarması ihtimali daha düşük bir şekilde ifade etmeye çabalamanız herkesin hayrına olacaktır.

    tck' nın 126. maddesine tekrar göz atmakta fayda var, bir iki kişi fazladan okusa kardır:

    "hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır."

    bu metin akp hükümeti' nin uygun gördüğü hukukçularca kaleme alınmış ve akp' nin oylarıyla yasalaşmıştır. hani ben ulusalcı, ergenekoncuyum ya, o yüzden dedim. kaldı ki, metin içeriğinde zaten bir gariplik de yok, gayet mantıklı bir metin, hüküm. hakaret ederken lafı dolandırarak cezadan yırtamazsın diyor açıkça. anlamadığınız müddetçe entryleriniz silinir, bunda garip bir şey yok.
  • hakaret, aşağılama ve sövme konusunda yeni sayılabilecek bir karar:

    yargıtay ceza genel kurulu

    e. 2007/4-65
    k. 2007/70
    t. 20.3.2007

    • basin yoluyla sövme (sözkonusu yazıda mağdurun mesleki bilgisinin yetersiz olduğu vurgulanmaktan öte mesleki bilgisini kötüye kullandığı ve toplumun aklını karıştırmaya çalıştığı ileri sürülerek mağdurun aşağılandığı ve toplum önünde küçük düşürüldüğü - suçun oluştuğu)

    • toplum önünde küçük düşürme ve aşağilanma ( basın yoluyla sövme - sözkonusu yazıda ilahiyat fakültesi dekanınının mesleki bilgisinin yetersiz olduğu vurgulanmaktan öte toplumun aklını karıştırmaya çalıştığı ileri sürüldüğünden suçun oluştuğu)

    • eleştiri sinirlarinin aşilmasi (yazıda mağdurun mesleki bilgisinin yetersiz olduğu vurgulanmaktan öte mesleki bilgisini kötüye kullandığı ve toplumun aklını karıştırmaya çalıştığı ileri sürüldüğü - basın yoluyla sövme suçunun oluştuğu)

    • kişilik haklarina saldiri (sözkonusu yazıda mağdurun mesleki bilgisinin yetersiz olduğu vurgulanmaktan öte mesleki bilgisini kötüye kullandığı ve toplumun aklını karıştırmaya çalıştığı ileri sürülerek mağdurun aşağılandığı ve toplum önünde küçük düşürüldüğü - suçun oluştuğu)

    • zekeriya beyaz davasi (sözkonusu yazıda ilahiyat fakültesi dekanınının mesleki bilgisinin yetersiz olduğu vurgulanmaktan öte toplumun aklını karıştırmaya çalıştığı ileri sürülerek aşağılandığı ve toplum önünde küçük düşürüldüğü - basın yoluyla sövme suçunun oluştuğu)

    5187/m.3

    2709/m.24,25,26,128

    özet : basın yoluyla sövme suçundan sanık hakkında, yazı içerisinde "... senin önce oturduğun koltuğu, işgal ettiğin makamı tartışmak lazım. sen oraya nerden geldin?" ... "bu insanların okul kapısına tel örgü çektirip başörtülü öğrencileri okula almayan din bezirganlarından öğreneceği hiçbir şey yoktur. sende zerre kadar allah korkusu varsa, çıkıp insanların kafasını karıştırma..." şeklindeki ifade ile mağdurun mesleki bilgisinin yetersiz olduğu vurgulanmaktan öte, mesleki bilgisini kötüye kullandığı, toplumun aklını kasıtlı olarak karıştırmaya çalıştığı ileri sürülmekte, bu suretle mağdur aşağılanarak toplum önünde küçük düşürülmektedir. yazarın bu soyut görüşleri herhangi bir nesnel açıklama ile desteklenmiş değildir. bu nedenle sanık tarafından kaleme alınan yazı, içeriği itibariyle düşünce açıklama özgürlüğünü ve eleştiri sınırlarını aşmış olup, kullanılan ifadeler mağdurun kişiliğine saldırı niteliğindedir. yerel mahkemece ve özel daire çoğunluğunca sanığın eyleminin eleştiri sınırları içinde kalan kişisel görüş açıklama niteliğinde olduğunun kabulüyle sanığa yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığına karar verilmesi isabetsizdir.

    dava : basın yoluyla sövme suçundan sanık cafer şengör ve mehmet özcan'ın beraatlarına ilişkin bağcılar 2. asliye ceza mahkemesince 29.11.2004 gün ve 3803-3069 sayı ile verilen kararın katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen yargıtay 4. ceza dairesince 15.01.2007 gün ve 12256-120 sayı ve oyçokluğuyla hükmün onanmasına karar verilmiş; daire üyelerinden c.aras ise, "anayasanın 128 ve 5187 sayılı basın yasasının 3. maddesiyle güvenceye alınan "basın özgürlüğü" toplumun sağlıklı, huzurlu, mutlu ve güven içinde bir yaşam sürdürülebilmesi için gerekli olan bilgiye sahip olmalarını sağlamak, toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konulardan haberdar etmeye yöneliktir.

    bu nedenle basının olayları izleme, araştırma, değerlendirme, eleştirme ve yönlendirme suretiyle kişileri ve toplumu bilgilendirme ve aydınlatma yetkisinin yanında sorumluluğu da mevcuttur. ancak basın bu hak ve sorumluluğunu kullanırken hassas dengeyi korumak hukuk düzeninin sınırladığı çizginin dışına taşımamak, anayasanın "temel hak ve ödevler" başlığı altındaki 24, 25 ve 26. maddelerinde güvence altına alınan din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanaat hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hak ve hürriyetiyle çelişmemek, anayasal teminata bağlanan bu haklara saldırı niteliği taşımamak yükümlülüğü altındadır.

    eleştiri herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. eleştiri bir zihin faaliyetidir ve zor bir sanattır. genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.

    akit gazetesi yazarı olan sanık cafer şengör'ün aynı gazetenin 08.03.2002 tarihli nüshasının 14. sayfasında "kara zekeriya'nın dikkatine" başlığı altında yayınlanan yazıda marmara üniversitesi ilahiyat fakültesi dekanı olan katılanın 01.03.2002-02.03.2002 tarihli gazetelerde kendi yetki ve uzmanlık alanına giren bir konuda kurban kesme ile ilgili olarak açıkladığı görüş ve düşüncesinden dolayı onu hedef alarak, "biliyorsan konuş, bilmiyorsan sus adam desinler...", "bu insanların tel örgü çektirip başörtülü öğrencileri okula almayan din bezirganlarından öğreneceği hiçbir şey yoktur ...", "erkekliğiniz varsa bu ülke ekonomisini cottarelli eniştenizin elinden kurtarın" gibi ölçüsüz şekilde karalayıcı, kışkırtıcı ve suçlayıcı sözlerin ağır eleştiri sınırlarını aşarak onu halk nazarında suçlaması, karalaması ve küçük düşürmesi nedeniyle basın yoluyla hakaret suçunu oluşturacağı, toplumda sürekli göz önünde olan medyatik kişilerin ağır eleştirilere diğerlerine nazaran biraz daha fazla katlanma zorunluluğu olduğu kabul edilse dahi kendisi gibi düşünmeyenlere görüş ve düşüncelerinden dolayı hakaret etme hakkını vermeyeceği, basın özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek kişileri karalamak, aşağılamak, kötülemek, asılsız suçlamalarda bulunmak veya ölçüsüz şekilde kınamak, küçük düşürmek bu hakkın açıkça kötüye kullanılması anlamını taşıdığından hukuk düzenince koruma görmeyeceği görüş ve düşüncesiyle sayın çoğunluk kararına katılmıyorum" görüşüyle karşı oy kullanmıştır.

    yargıtay c.başsavcılığı ise, 02.03.2007 gün ve 158616 sayı ile;

    "... yüksek yargıtay 4. ceza dairesi ile cumhuriyet başsavcılığımız arasında, sanık mehmet özcan hakkında verilen beraat kararına ilişkin bir uyuşmazlık söz konusu değildir.

    yüksek daire ile cumhuriyet başsavcılığımız arasındaki ihtilaf, sanık cafer şengör'ün kaleme aldığı yazının; eleştiri ve basın özgürlüğü sınırlarını aşıp aşmadığı ile müdahilin kişilik haklarına saldırı ve hakaret niteliğinde olup olmadığına ilişkindir.

    suça konu yazının hemen başlığında, soyadı "beyaz" olan katılana "kara" yakıştırması yapılarak;karanlık iş/düşünce vs. ima edilmesi,

    yazı içeriğinde de: "... bilmiyorsan sus, adam sansınlar..." sözünün mefhum-u muhalifi itibariyle , "sen adam değilsin " biçiminde aşağılayıcı ifadeye yer verilmesi ,

    türk dil kurumu verilerine (internet ) göre, "1- tüccar, 2- alışverişte çok karlı amacı güden, 3- yahudi, 4- mesleğini sadece kazanç için kullanan kimse" anlamlarına gelen "...din bezirganı ..." gibi alaycı ifade kullanılması ,

    "... erkekliğiniz varsa ..." türü ölçüsüzce ve tahrik edici anlatımlarda bulunulması,

    yazı bütün olarak değerlendirildiğinde de, katılanın küçük düşürülüp aşağılandığı hemen ilk bakışta dikkat çekmekte olup hakaret suçunun koruduğu hukuki yararın ihlal edildiği anlaşılmaktadır.

    açıkladığımız hususlar göz önüne alınarak, sanığın kaleme aldığı yazıda seçilen bazı sözcükler ve yazının bütünü değerlendirildiğinde; eleştiri ve düşünceyi açıklama özgürlüğü sınırlarının aşıldığı kabul edilerek mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, yerel mahkemece verilen beraat hükmünün yüksek dairece onanması kararında isabet bulunmamaktadır" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, özel daire kararının sanık cafer şengör hakkındaki onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bu sanık yönünden bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

    dosya yargıtay birinci başkanlığına gönderilmekle, yargıtay ceza genel kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

    karar : akit gazetesinin 08.03.2001 tarihli nüshasında sanık cafer şengör imzasıyla yayımlanan yazının tam metni;

    "kara zekeriya'nın dikkatine;

    sayın zekeriya beyaz. sen 'biliyorsan konuş, alim sansınlar; bilmiyorsan sus, adam sansınlar' bu insanlar hangi hayvanlardan kurban olup olmadığını senden iyi biliyorlar. bunları oturup tartışalım diyorsun, senin önce oturduğun koltuğu, işgal ettiğin makamı tartışmak lazım. sen oraya nerden geldin? seni kimler getirdi, görevin nedir? onu tartışalım. bu insanların okul kapısına tel örgü çektirip başörtülü öğrencileri okula almayan din bezirganlarından öğreneceği hiçbir şey yoktur. sende zerre kadar allah korkusu varsa, çıkıp insanların kafasını karıştırma. bu ülkede allah'ın emirlerine yasak koymakta üzerine olmayanlar, ülke yönetimine gelince ustalıklarını gösterememiş, ülkeyi açlığa, yokluğa, sefalete, bataklığa sürüklemişlerdir. eğer bir marifetiniz, ustalığınız, erkekliğiniz varsa, bu ülke ekonomisini cottarelli eniştenizin elinden kurtarın." şeklindedir.

    sanık cafer şengör hakkında bu yazı nedeniyle basın yoluyla sövme suçundan açılan kamu davasında beraat kararı verilen olayda özel daire çoğunluğu ile yargıtay c.başsavcılığı arasında çözümü gereken hukuki uyuşmazlık, yüklenen basın yoluyla sövme suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

    demokratik toplumlar, temel hak ve özgürlüklere dayanan toplumlardır. bu tür toplumlarda devletin görevi, temel hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. temel hak ve özgürlükler arasında düşünce ve kanaati açıklama özgürlüğünün önemli bir yeri bulunmaktadır. bu özgürlüğün kullanılabilmesinin en önemli yollarından birisi de basındır.

    geneli ilgilendiren yada ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar da tanınmıştır. bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır. temelini anayasa'nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı basın yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu haklar, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur. bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada "küçültücü " sözlerin kullanılmaması gerekir .

    somut olayda sanık tarafından kaleme alınan yazıda, mağdurun, akademik unvan da taşıdığı uzmanlık alanı olan dini konularda, özellikle kurban bayramı ve hangi hayvanların kurban edilebileceği hususunda basında yer alan beyanları esas alınarak, görüşlerinin eleştirildiği anlaşılmaktadır. ancak, yazı bütünlüğü içerisinde mağdurun kişiliğinin ve mesleki bilgisinin sorgulandığı, bunların yetersiz ölçülerde olduğunun ima edilerek mağdurun toplum önünde küçük düşürüldüğü görülmektedir.

    bir yazıda kullanılan deyimler "polemik" niteliğinde olsa da, ancak nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde, bu ifadeler asılsız kişisel saldırı olarak görülemez. söz konusu yazıda nesnel bir açıklamayla desteklenmiş herhangi bir deyim bulunmamakta, tam tersine yazarın kişisel ve soyut görüşlerine yer verilmektedir.

    yazı içerisinde "senin önce oturduğun koltuğu, işgal ettiğin makamı tartışmak lazım. sen oraya nerden geldin?" şeklindeki ifadede sanığın bu amacı açıkça ortaya çıkmaktadır. hatta, "bu insanların okul kapısına tel örgü çektirip başörtülü öğrencileri okula almayan din bezirganlarından öğreneceği hiçbir şey yoktur. sende zerre kadar allah korkusu varsa, çıkıp insanların kafasını karıştırma..." şeklindeki ifade ile mağdurun mesleki bilgisinin yetersiz olduğu vurgulanmaktan öte, mesleki bilgisini kötüye kullandığı, toplumun aklını kasıtlı olarak karıştırmaya çalıştığı ileri sürülmekte, bu suretle mağdur aşağılanarak toplum önünde küçük düşürülmektedir. yazarın bu soyut görüşleri herhangi bir nesnel açıklama ile desteklenmiş değildir bu nedenle sanık tarafından kaleme alınan yazı içeriği itibariyle düşünce açıklama özgürlüğünü ve eleştiri sınırlarını aşmış olup kullanılan ifadeler mağdurun kişiliğine saldırı niteliğindedir. yerel mahkemece ve özel daire çoğunluğunca sanığın eyleminin eleştiri sınırları içinde kalan kişiselgörüş açıklama niteliğinde olduğunun kabulüyle sanığa yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığına karar verilmesi isabetsizdir

    bu itibarla haklı nedenlere dayanan yargıtay c.başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

    sonuç : açıklanan nedenlerle,

    1- yargıtay c.başsavcılığı itirazının kabulüne,

    2- yargıtay 4. ceza dairesinin 15.01.2007 gün ve 12256-120 sayılı onama kararının kaldirilmasina,

    3- bağcılar 2. asliye ceza mahkemesinin 29.11.2004 gün ve 3803-3069 sayılı kararının, sanığa yüklenen basın yoluyla sövme suçunun unsurlarının oluştuğu nazara alınmadan cezalandırılması yerine beraatına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasina,

    4- dosyanın mahalline gönderilmek üzere yargıtay c.başsavcılığına tevdiine, 13.03.2007 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 20.03.2007 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
  • eleştri ile arasındaki fark; -haklı ya da haksız olsun- söylenme nedenidir. haklı ya da haksız eleştiri vardır ama haklı hakaret yoktur; hakarette amaç can acıtmak, öfkeyi boşaltmaktır.
  • seker komasından yeni çıkan 3 yasindaki yeğenim insülin yapmaya gelen hemşireye;
    -git burdan seni sevmiyorum seni özlemeyeceğim.
    hemşire: hayatımda hiç böyle tatlı hakaret duymamıştım...
    ona tatlı bize acı tabi...
  • kelimenin kökü "hak" değildir, nitekim, arapça kökenli bir sözcüktür, misal "hakîr" sözcüğüyle kökenbilimsel ardışıklığı vardır ki bu da "küçümseme", "hor görme", "aşağılama" vb anlamlarına gelir.
  • üzerinde tartışmaların döndüğü "yobaz" tabirine ilişkin bir karar

    t.c.
    yargitay
    hukuk genel kurulu

    e. 2006/4-550
    k. 2006/570
    t. 27.9.2006

    • devletin önemli mevkiinde görev yapan kişinin laikliğe ve demokrasiye aykiri düşünce taşimasi ( "softa" "bağnaz" "yobaz ve "mürted" gibi sözcüklerin kullanılmış olması ve eleştirinin ağır olsa da yayının hukuka aykırı olmadığı )

    • eleştirinin kaçinilmazliği ( devletin önemli mevkiinde görev yapan kişinin laikliğe ve demokrasiye aykırı düşünce taşıması nedeniyle )

    • basin özgürlüğünde eleştirinin sinirlari ( devletin çok önemli bir mevkiinde görev yapan bir kişinin islâmi kuralların devlet yapısında egemen olduğunu ifade etmesi konumu itibariyle o kişiyi eleştirilerin odağı haline getireceği )

    4721/m. 24,25

    818/m. 41

    2709/m. 12

    özet : devletin çok önemli bir mevkiinde görev yapan bir kişinin türkiye cumhuriyeti'nin laik, demokratik ve çağdaş yapısına aykırı düşünceler taşıması ve islami kuralların devlet yapısında egemen olduğunu ifade etmesi, konumu itibariyle o kişiyi eleştirilerin odağı haline getirir.

    eleştirinin muhatabı olan kişinin devlet içinde önemli bir kamu görevini de yürüttüğü dikkate alındığında; eleştiri içeren yayında "softa", "bağnaz", "yobaz ve "mürted" gibi sözcüklerin kullanılmış olması ve eleştirinin ağır olması kaçınılmazdır.

    bu nedenle eleştiri niteliğinde olan yayının hukuka aykırı olmadığı sonucuna varılmalıdır.

    dava : taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ankara asliye 13. hukuk mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 21.09.2004 gün ve 2004/39-440 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine. yargıtay 4. hukuk dairesinin 10.11.2005 gün ve 2004/15361-2005/11911 sayılı ilamı ile;

    ( ... dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldın nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. davacı, cumhuriyet gazetesi'nin 31.12.2003 tarihli sayısında yayınlanan "iki bir numara" başlıklı yayın nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunmuş, davalılar davacının cumhuriyet'in temel ilkelerine açıkça karşı olduğunu ve devletin dinsel temeller üzerine oturtulması gerektiğini ifade eden konuşmaları nedeniyle eleştirildiğini, kişilik haklarına yönelen saldın söz konusu olmadığından davanın reddini savunmuşlar, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

    dava konusu yayın incelendiğinde davacının dini görüşlerini siyasete yansıtması, cumhuriyetin temel ilkelerine karşı olduğu ve devletin dinsel temeller üzerine oturtulması gerektiğini savunan açıklama ve yayınlarından söz edilmiş ve yorumlar yapılmıştır. dosyada mevcut deliller incelendiğinde davacının makale haline getirilmiş "21. yüzyıla girerken dünya ve türkiye gündeminde islam " başlıklı ve sivas'ta düzenlenen sempozyumda yaptığı konuşmada "...başlangıçta kurulurken ortaya atılan cumhuriyet ilkesinin zayıfladığı ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok/azla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür.insanlar giderek daha çok demokrasiyi, daha çok katılımı ister hale gelmişlerdir" " .., son değişme ve gelişmeler karşısında insanlarda bağımsızlık duygusunu temayülünün artmasıdır veya devlet yönetimine yönelik olarak katılma taleplerinin çoğalmasıdır. yine bunu aslında ilkeler açısından göz önüne aldığımız takdirde türkiye'de cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinen islam'la bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. böylece t.c.'nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum" şeklinde siyasi ve devlet yönetimine egemen olması gereken kurallar yönünden görüşlerini açıkladığı görülmektedir.

    davacı 3 kasım 2002 genel seçimlerinden sonra başbakan tarafından devletin üst düzey bürokratlığı olan başbakanlık müsteşarlığı görevine getirilmiştir. devletin çok önemli bir mevkiinde görev yapan kişi olarak türkiye cumhuriyeti'nin laik, demokratik ve çağdaş yapısına tümü ile aykırı düşünceler taşıması, islami kuralların devlet yapısında egemen olması gerektiğini net bir şekilde ifade etmesi konumu itibariyle onu eleştirilerin odağı haline getirmiştir. yayında cumhuriyetin ve laikliğin yerini müslüman bir yapıya devretmesi gerektiğini savunan düşüncelerinden alıntılar yapılarak davacının siyasi ve devlet yönetimine ilişkin görüşlerini tartışmasız savunduğu ve dinsel temelli bir devlet yönetimi anlayışını telkin etmesi nedeni ile de dava dilekçesinde yer alan sofla, bağnaz, yobaz ve mürted sözcükleriyle nitelendirdiği görülmektedir.

    türkiye cumhuriyeti devleti'nin başbakanlık müsteşarlığı görevini yürüten davacının atatürk ilke ve inkılaplarının değişmesine yönelik, laiklik ilkesini zedeleyerek ve rejimin islami rejime dönüşmesi yönündeki beyanları nedeniyle eleştirilmesi ve bu eleştirilerin ağır olması kaçınılmazdır. davacı, dava konusu yayınını yapılmasına kusuru ile neden olmuştur. yerel mahkemece yayının eleştiri niteliğinde olması nedeniyle hukuka aykırılık taşımadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yukarıda açıklanan şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir... ),

    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    hukuk genel kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    karar : tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre. hukuk genel kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

    bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

    sonuç : davalılar ekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı humk'un 429, maddesi gereğince bozulmasina, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 27.09.2006 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
  • habere göre, bülent arınç'ın çetin soysal'a "sarhoş" yakıştırması yapması hakaret olarak değerlendirilmiş.

    http://www.radikal.com.tr/…17.09.2010&categoryid=78
  • sınırları nerede başlar nerede biter belli olmayan şey.

    mesela bir insan, muhammed'in peygamber olduğuna inanmıyor. buraya kadar herşey normal, öyle değil mi? "herkes istediği şeye inanır, veya inanmaz. bizim dinimiz hoşgörü dinidir," pek güzel ve hoş. yani onun peygamberliğine inanmama hakkına sahibiz. fakat siz de hak verirsiniz ki, bu hakkın neticesinde biz inanmayanlar için, peygamber olduğunu iddia eden bu şahıs yani muhammed hakkında geriye iki temel ihtimal kalıyor; bu insan ya kendini peygamber sanan bir akıl hastası, ya da peygamberim diye insanları kandıran bir yalancı. öyle değil mi?

    hatırlarsınız, yakın tarihlerde de sahte peygamberlerin ortaya "ben peygamberim" diye çıktığı oldu. mesela müslümanlar da dahil hiçkimsenin inanmadığı bu peygamberlerin, bizim için muhammed'den (tanrı'nın elçisi olmaları hususunda) hiçbir farkı yok. müslümanların işte asıl bunu anlaması gerekiyor. o zaman belki kendilerine, inançlarına veya peygamberlerine bir hakaret niyetimizin olmadığını anlarlar. siz, kendi peygamberinizin diğer peygamberlerle bir tutulmasını "hoşgör"emiyorsanız, bu sizin kendi probleminizdir. aslında hoşgörüsüzlüğünüzdür. nasıl siz, bu sahte dediğiniz, ve inanmadığınız peygamberlin "yalancı" ya da "akıl hastası" olduklarını düşünüyorsanız, biz de aynısını muhammed de dahil kendisini peygamber diye adlandıran bütün insanlar için düşünüyoruz. size veya dininize özel bir şey değil. bunu hakaret olarak algılamayınız.

    yoksa, adam yalancı değil, akıl hastası değil, peygamber değil... ne o zaman?

    bırakın biz onun bir yalancı olduğuna inanalım, siz ise onun hiç yalan söylememiş bir insan olduğuna inanın. gül gibi geçinip gidelim işte.
  • psikologlara göre 'aşağılık kompleksine sahip insanın kendince seninle aynı kefeye gelmek için çabalamasından' imiş. şaka ile gizlenilmeye çalışan hakaret ve küfürler ise sadece durumun kabul görme çabasından imiş.

    çünkü ikiniz eşit şartlarda konuştuğunuzda o kendini aşağılarda hissettiği için seni küçülterek durumu eşitlemeye çalışırmış.

    insan psikolojisi enteresan şey canlarım. yok beceriksiz, yok öküz, yok gerizekalı bunları duyduğunuzda ya da söylerken bu bilgiyi unutmayın.
  • asla hukuki olarak bir ''suç'' olmamalı.

    hakaretin bir tanımı olamaz. bir hırsıza hırsız demek, salağa salak demek hakaret midir? küfür etmenin de sınırları çok belirsiz, kimse kendisine küfür edilmesini istemez ve etmemeli ama sevmediği lafı da ''hakaret'' kapsamına rahatça alabilir gücü elinde bulunduran kişiler.

    suç olması gereken şey iftiradır. kişinin işi, ailesi ve karakteri hakkında gerçek dışı iddialarda bulunmaktır.
hesabın var mı? giriş yap