• tam karşılığı şu şekildedir
    :-.)
  • bir iki saat önce kendisini televizyonda gören annemin yorumu:

    "otuz senedir hiç yaşlanmadı adam. salatalık turşusu gibi sarardı bi tek."
  • bir beşiktaş maçında konser verirken o sıralar tribünün gündeminde olan fairplay ödüllü dünyaca ünlü stoperimiz ve onun sarışın o zamanın gündemdeki bir mankeni arasındaki ilişki sebebiyle taraftarların ** bu mankenle bir takım münasebetlere girmesi yönündeki(*) tezahuratlarına karşılık; bu tezahuratı tam anlamayıp kendi lehine bağrıldığını zannedip tribünlere gelip teşekkür eden sanatçı ... belkide öyle bağrılması hoşuna gittiği için böyle bir davranışta bulunmuştur ... canı çekmiştir adamın ...

    (*) mesaj at detayını öğren.
  • bir bahtsız oğlu da vardır bu adamın "murat" isminde... bu fasulye sırığı formatlı uzun ince ama ilkokul yıllarında tanıdığım zamanlarda iyi kalpli (ruh) güzeli insanın kaçınılmaz yazgısıydı öğretmen tarafından özel günlerde türkü okutulmak... babası beyin cerrahı olsa ameliyat mı yaptırması gerekiyordu yani? sonuç olarak güleryüzlü bir adamdır izzet altınmeşe oğlu da çok farklı değildir... (bkz: babasının oğlu)
  • resimdeki sanatçı olma rekorunu elinde bulunduran şahıstır.
  • kendinden echo lu sese sahip sanatci. eger yeryuzune kuzu olarak gelseydi eminim harikalar yaratirdi.
  • bizim sınıfta bir kız vardı. ne hikmetse bu abimize benziyordu. adı da hikmetti.
  • bundan altı yedi sene önce, iş yerinden çıkmış otobüs durağına doğru yürüyordum. biraz canım sıkkındı. böyle zamanlarda canım izzet altınmeşe dinlemek ister. hem o ritmi dinler havamı dağıtırım hem de rahmetli kemal sunal filmlerinden sahneler gözümde canlanır, neşem yerine gelir.

    otobüse binince telefonu çıkarmış, kulaklığı takmış ve hele yar'ı dinlemeye koyulmuştum. özellikle trt-1 de seslendirdiği kaydı. simsiyah jilet gibi bir takımla izzet ağbi, hele yaağğr yaaağr diyor, sadece ona özgü o ses ile şakıyordu. ses tellerindeki parlamayı hissediyordum. arkasındaki trt sanatçıları, eşsiz orkestra, zılgıtlar, seyircilerin temposu derken keyfim yerine gelmişti. gözümün önünde de çöpçüler kralı sahneleri geçiyordu. trt ankara stüdyosunda izzet altınmeşeyi dinleyen emekli memurdum artık. müdürmüş, azarmış umrumda değildi. hanımı dirseğimle dürtüp ibrahim tatlıses el çırpması yapıyordum falan hayallerimde.

    bir iki durak sonra, muhtemelen ankaranın en güzel kadınını otobüsün penceresinden gördüm, o kadın sıraya girdi ve otobüse bindi ve iğne atsan yere düşmeyecek bir ortamda benim yanıma kadar geldi. kadının otobüse girdiğini gördüğüm anda ergen alt-tab hızıyla coldplay'e yavşakça bir geçiş yapmıştım bile. sonuçta müziğin ara formunu bulmuş bu britanyalıları kimse eziklemezdi. izzet altınmeşe öyle değildi ama. milyarda bir olasılığı kovalayan hormonlarım başkalaşmış ve beni avının karşısında geçip onu etkilemeye çabalayan bir ilkel yaratığa dönüştürmüştü.

    olağanca hızımla açmıştım ama yine de emin olamıyordum. ya hunharca çalan o zurnaları duyduysa? ya kendimi kaptırıp o birkaç saniyede topuğumu davul ritmiyle yer vurduysam? ya her izzet altınmeşe dinleyişimde istemsizce yaptığım tokmak tutma hareketini gördüyse. üstüne bir de çok gaza gelip elimi bacağıma doğru yandan salladıysam? tokmak varsa öteki elimde çubukla da tıktıklamışımdır. birini görmediyse ötekini kesin görmüştür.
    bu ihtimaller beynimi kemirip dururken çareyi sesi yükseltmekte buldum. o kadar yükselttim ki inince eve kadar kulağım çınladı.

    artık, bir daha görmeyeceğim, görsem de hatırlamayacağım bir kadının gözünde, standart bir beyaz yakalı konumuna ulaşmıştım. üstelik terliydim, işimi sevmiyordum ve coldplay dinliyordum. aman allahım ne vahşi bir beyaz yakalı.

    sonra o birkaç on saniyede içimde inanılmaz bir huzursuzluk belirdi. bir boşluk, bir kendini kaybetmişlik, bensizlik. adeta toprağından sökülen ve başka diyarlara ekilen bir bitki gibi yalnızlaştığımı hissettim. öte yandan gözümün önünden izzet altınmeşenin 1977 albüm kapağındaki o bakışısilinmiyordu. bana, ciğerim iyi mi ettin şindi, der gibi bakıyordu.

    o saf, o temiz insanı kırmıştım. özümü reddetmiş, herkes barış manço dinlerken burhan çaçan dinleyen beni, o küçük çocuğu öldürmüştüm. belkıs akkale bile üzülmüş, uzun hava okuyacak gibi yüzünü düşürmüştü. lisedeyken yanağında, dudağının kenarında beni olan kızlara "izzet" lakabını taktığım yetmezmiş gibi bir de bunu da mı yapmıştım ha. yazzıklar olsun. artık kefaret vaktiydi. bu yaptığım cezasız kalamazdı. izzet ağbinin utanılacak değil, gurur duyulacak bir imge olduğunu göstermeliydim.

    bir durak kala telefonu elime aldım. kulaklık kulağımdayken telefon girişini çaktırmadan çıkardım. ahuya delici bir bakış attım. gözlerine dik dik ve sinirli bir biçimde bakınca beni fark etti. önüme dönüp le hanım'ı buldum ve çal tuşu ile birlikte törene başladım. zılgıt olup davul olup koca otobüse ininceye kadar yayıldım. o gün her yüzde izzet oldum, belkıs oldum.

    ben o gün iş çıkışı 80 kişiye karşı kefaretimi ödedim izzet ağbi. senden utandığım için beni affet. seni seviyorum. iyi ki varsın.
  • canlı dinleme fırsatına nail olduğum, gerek sahnesiyle gerekse sesiyle beni benden almış, türkiye'nin en güçlü sesine sahip sanatçı. sahneye çıktığında, herkes pür dikkat kendisini dinledi. aslında o kendisini dinlettirdi. benim için tam bir illüzyon gibiydi. ha, bu arada sohbeti de inanılmaz saran biri.
hesabın var mı? giriş yap