• oktay rifat şiiri:

    "küçük bir lavanta çiçeği
    sarışın arı
    ve alabildiğine gelincik
    düşünmeden sevdiğimiz bu anda
    birdenbire başlayan gökyüzü"
  • 35 yıldır amatör olarak fotoğraf çekiyorum. çocukluktan itibaren en sevdiğim şey, hep manzara fotoğrafları çekmek oldu. şehirden detayları çekmeyi de çok sevsem de, hala bu böyledir.

    40 yıl önce mum boyayla ilk çizdiğim resim de bir peyzaj, yani manzara resmiydi. bugün bir resim çizmek istesem, biliyorum ilk iş manzara çizerim.

    bunlara rağmen, bunca yıldır manzara hakkında karar verdiğim en kesin şey ise şu: gerçek manzara; doğada, tuvalde, kaatta, pelikülde, objektifte değil, insanın kendi kalbindedir.

    bakmayı bilen için, görebilene her yer ve her şey, şu güzelim hayat başlıbaşına manzaradır.
  • hande hep böyle bet sesli şarkıcılarla düet yaparak sesinin ne kadar güzel olduğunu hatürlatıyor bence. baska da bi aciklamasi yok.
  • ağaç. çiçek. deniz. gemi. bank. bahar. şarap. sandviç. dondurma. bira. çay. gazete. kedi. köpek. kahkaha. müzik. gözyaşı. sigara. yalnızlık. kalabalık. heyecan. yağmur. yaprak. nefes. ses. sus. pus. şarkı.
  • guzel bir icki mezesidir. yerli, yabanci butun alkollu ickilerin yaninda, tadina doyulmaz bir refakatci. hatta ve hatta, ickinin kendisi bile sayilir yeri gelince. guzel bir manzara esliginde, kadin asik olunacak bir kralice olur, kalbe giden buyuk bir kapi acilir.
    (bkz: allahaskina iceri gel kapida kaldin)
  • müziğin sonlarına doğru sanki ince sesli birinin burnunu sıkmışlar ve faaakiiir fuuukaaaraa dedirtmişler gibi hissediyorum.

    öyle bir ses geliyor.
  • mimari anlamda doğu-batı arasındaki anlayış farkı çok zihin açıcı ve açıklayıcıdır.

    batıda yapılan eserin manzarası esas alınır. mesela şehir planları şehir silüetini bozmayacak, ilgili önemli eserlerin uzaktan görünümüne ve manzarasına ters düşmeyecek minvalde ele alınır.

    doğuda ise bu tam tersidir. yani yapılan eserin manzarası değildir önemli olan. bulunduğu mahaldeki yaşayışa katkısıdır. eserler uzaktan seyredilmek için değil bizatihi yaşanmak için inşa edilir. o hayatın parçası olur. "manzara seyretmek"te olduğu gibi özne-nesne arasına bir mesafe konmaz. "birliktelik"(tevhid) sağlamak esastır.

    bu fark basit bir mimari fark değil elbette. bir zihniyet, bir anlayış ve kavrayış farkı.
  • bilkent 3 civarında şehir manzarası gören yere verilen isim. otobüslerde de manzara durağı olarak geçiyor.
  • biri için birbirinin içinde birbiri için birbiriyle debelenen günlerin, ayların, yılların, burun tatağını andıran ve haliyle çokça tiksinti uyandıran posasını, dimağın en faça haline işaret parmağı ucuyla sürtüp, küflü bir ruhun üstüne çürük aklın kokan yanlarından mamul eprimiş bir minder atıp, bağdaş kurarak, caddeden öylece gelip geçen insanlara, bazen onlara fark ettirmeksizin bazen de onların fark etmelerini önemsemeksizin göz sıvıyorum.

    her ne kadar sıcakkanlılığın geldiği manayı bu yaşıma kadar çözememiş olsam da soğuk bir canlı olabilirdik diye geçiriyorum içimden. soğuk bir canlı; misal, kabuklu yahut yumuşakcalarla, sürüngenler yahut kanatlılarla akraba bir ruh formunu, insan denen canlının fiziğine, duruşuna, düşünüşüne, hissedişine içkin bir hale getirmek adına, onun içine tepebiliyor, tepebilmiş ya da tepebilecek olsaydık şayet, şahsım için bazı şeyler daha kolay olurdu sanıyorum. sosyalleşme ihtiyacımızın ne menem bir ihtiyaç olduğunu kişisel çıkarlarla açıklama gafleti bazı ön kabullerin kemikleşmiş yapısı ile birleştiğinde, başkalarının zihnimize akisi manzara şeklinde oluyor.

    halbuki kadraja aldığım anın bu parçasında algıladığıma başrol verip geri kalanları dekor ve figüran payesine usulca ittirmiş olmasam, kareli kısa kollu gömlekli, kırmızı kravat takmış, ağzında sigarası ile lacivert pantolonunun fermuarına yakın olması gerekenden daha farklı renkte ve kalınlıkta bir kemer geçen, kemer köprüsünden sarkan çirkin anahtarlığındaki anahtarlarının ışıltısına sıvadığım gözlerimi -ışıltısıyla sıvanmış gözlerimi ya da tabi ki- bana çevrilmiş gözlerden kaçmak için içime çevirmem bu kadar kolay olmazdı.

    nasıl ki yüksekçe bir yerden baktığımızda aslında gördüğümüz şeyler olan ağaçları, tarlaları, denizi, kuşları falan tek tek saymıyor da bunların yekununa manzara deyip, kendimizce tasnifte kolaylık sağlıyorsak, söz konusu sosyallik olduğunda da aynı şeyin bizim dışımızdakilerin bize dair fikirleri için de geçerli olduğunu görürüz. hem manzarayız hem de manzaranın manzarasıyız bu bağlamda.

    soğuk bir canlı olabilirdik. tek başına diğer şeylerle sınırlı ilişkiler kurmaya meyyal bir canlı. insanlık değil meselesi insan olan bir canlı. sosyalliğin tezahürü olan nezaket, çıkar, hiyerarşi, gösteriş gibi bir çok olgunun kişiliğin çeperlerine vura vura yarattığı aşınma böylelikle daha az olurdu sanki.

    yirmiüçhaziranikibinondörtpazartesigününebenzeyengününöğlensuları...
  • sürekli değişerek yaşamı avucunun içine alan bir sahnenin belli bir bölümünü oluşturan mekandır.

    o manzara içinde aşklar, hüzünler, mutluluklar yaşanır.

    güneş doğar, güneş batar, ay doğar birden, bazen dolunay yoktur kapkaranlık olur her yer...

    mekanlar, manzaralar değişir ama yaşananlar hep aynıdır...
hesabın var mı? giriş yap