• filmle ilgili küçük; ama bilinmesi gereken güzel bir ayrıntı vardır: gay rolünde gördüğümüz iki yakışıklı erkek gerçekte gay değil. asıl gerçek hayatında gay olan kim dersiniz? oğlunun gay olduğunu öğrendiğinde kalp krizi geçiren baba rolündeki sanatçı! bu bir ferzan özpetek mizahı. çekimleri çok eğlenceli geçmiştir muhtemelen. filme ilişkin ise söylenecek fazla söz yok. bir şekilde zaman ayırıp izlenilmesi gereken filmlerden.
  • dün gece, ütü yaparken izlediğim, yine gay merkezli bir ferzan özpetek filmi. ütü yaptığım için zaten kendimi yeterince efemine hissediyordum, üstüne de bu filmi izledim, iyice bir hoş oldum!

    şimdiye kadar izlediğim en anlaşılmaz özpetek filmi. anlaşılmaz olduğu için size de anlatamıyorum. izleyin, lecce'nin ve makarna'nın keyfine varın!

    --- spoiler ---
    1-büyük kardeşin küçük kardeşe yaptığı resmen "ibne"liktir. o yüzden filmdeki karakterleri, gayler, heteroseksüeller ve ibne diye ayırabiliriz!

    2-yalanım yok... filmin sonuna kadar babada da bir gaylik görürüz umuduyla bekledim!
    --- spoiler ---

    not: hem ütü yapabiliyorum, hem pazar akşamı evde oturacak kadar evcimenim, hem de ferzan özpetek filmi izleyecek kadar duygusalım.
    biliyorum bütün bunlar birleşince her iki cinsin de iştahı kabardı ama sadece kızlar mesaj atarsa sevinirim!
  • --- spoiler ---

    babanın oğlunu bir bakış ve hafif bir gülümsemeyle affetmesi, kabullenmesi filmin en hoş sahnelerinden biridir ..

    --- spoiler ---
  • çok keyifli film, bazı yerlerde dram diye kategorize etmişler ama kesinlikle dram falan değil. bütün homofobiklerin, "çocuğun gelip 'ben gayim' dese ne yapardın"cıların gitmesi, görmesi gereken filmdir. gerçi onlar "ibne filmi" derler ve gitmezler elbette. her neyse; gaylerin sorunlarını, yalnızlıklarını, gizli hayatlarını göze sokmadan, arada insanın içini acıtarak ama genellikle güldürerek çok başarılı bir şekilde anlatıyor. kanımca filmin en güzel sahnesi şudur,

    --- spoiler ---
    -ne kadar da çirkinsin.
    -ben de sizi çok seviyorum hanımefendi.
    --- spoiler ---

    ayrıca evde kalmış alkolik nevrotik hala ve anne-babaya göre çok daha modern görüşlü olan büyükanne karakterleri de çok başarılı. her ferzan özpetek filmi gibi müzikler, kullanılan şarkılar çok güzel, sezen aksu da gene unutulmamış ve kutlama şarkısı eşliğinde filme fazla mutlu, fazla iyimser olsa da en azından iyi hissettiren bir final ile nokta konuluyor.
  • tipik bir ferzan özpetek filmiydi. renkler, sokaklar, oyuncular, duygular..

    baba fatih terim'e , anne the sopranos'da ki anneye, kazık atan abi de ozan güven'e acaip benziyordu ayrıca.
  • - spoiler -

    ilk izlediğim sahnesi babannenin kayınbiraderine üzerinde gelinlikle gittiği sahne olan ferzan özpetek filmi. sonra tamamını izlemeye karar verdim ve film başlarken karakterlerden birinin (tamam, bir değil en az iki, yardımcı karakterlerle birlikte altı) gay olduğunu bile bilmiyordum.

    spoiler olmadan kesinlikle çok daha iyi.

    sahiden sıcacık, samimi, dolu dolu ilerleyen bir film bu. her şey -romantizm, drama, komedi- tam dozunda. film ne çok ağır, ne hemen uçup gidecek kadar hafif, ne bomboş, ne izleyeni kasacak kadar dolu... uzun zamandır bu kadar ölçülü bir film izlemedim aslında. masal değil, roman değil, efsane değil, bomboş bir günlük hayat da değil, inanılmaz değil, sıradan değil... aşırı hiçbir şey değil. ayva reçeli gibi, pencerenin önünde duran sarı saksı gülü gibi, hanımeli kokusu gibi bir şey. çok güzel... sahiden çok güzel.

    filmin bence en güzel sahnelerine gelince, alba ile tomasso'nun ilk karşılaşmaları (tırsmış tomasso'dan geliyor: 'ben o sözü size söylemedim'), gay arkadaşların eve gelişi ve tomasso'yu da aralarına alıp ailenin karşısında verdikleri 5 kişilik poz, aynı anda ailedeki tüm kadınların yelpazelerini sallamaları, denizin ordasındaki üç gay dansı, tomasso ile alba'nın yayınlanmaya değer bulunmayan kitap hakkında konuştukları sahne, babannenin renkli, süslü ve lezzetli intiharı, ve elbette filmin finali. orda da en çok gay host arkadaşla eniştenin dansına güldüm...

    tomasso'nun esas meselesinin ise gay kişiliği değil, yazar kişiliği olduğunun düşündürülmesi ayrıca ilginç. ayrıca niyeyse, abisinin eşcinselliğine ikna oldum, ama tomasso'da şüphelerim var, onun karşısındakini kadın veya erkek olarak görmediği, kişi olarak sevdiği, aşkı bu şekilde yaşadığı fikrine kapıldım. zaten vurguladığı şey de -antonio'daki durumun aksine- cinsel kimliği yüzünden ötekileştirilmesinden, rol yapmak zorunda kalmasından, istediği gibi, özgürce yaşayamamasından çok, onu istemeyen onca insan içinden kendini sevecek birini bulma ihtiyacıydı. kim severse artık mıdır nedir...

    ve sonunda da görüyoruz ki, tomasso karakteri bir izleyici. hayat önünden akıp giderken onun yapmayı sevdiği şey durup izlemek. sürekli bunu yapıyor. marco'yu yürürken izliyor, alba'yı bir audi'yi çizerken, arkadaşlarını denizin ortasında dans ederken izliyor, sevgilisi marco'yu ve nesi olduğunu henüz bilmediği alba'yı dans ederken izliyor, ailesini yeniden bir araya gelirken izliyor... sürekli izliyor.

    ama bu filmin bi sorunu var. hem aşka kocaman bir önem addedip hem de filmde tek bir tane net 'aşk ilişkisi' olmaması nedir? tamam, öylesi bana göre daha gerçekçi aslında ama, yani şimdi alba-tomasso-marco üçgeni yapıp suları bulandırmaya, sonra da o sular durulmadan filmi bitirmeye ne gerek vardı ki? hayır bana de ki tomasso marco'ya aşık, onunla gidecek, tamam, kabulüm yani. ya da alba'ya meyletti, ona da bişey demem. ama bişey de be adam.

    böyle şeylerin izleyiciye bırakılması bana son derece "ne şiş yansın ne kebap" tarzı geliyor. hayalgücümle zaten tamamlayabiliyorum, hayalgücümle film de çekebiliyorum ben, sen kendi öykünü net bi biçimde anlatmayacaksan ne işe yaradın ki şimdi? tamam bi insanın hayatı son sahnede bitmez, tamam tomasso daha neler yaşamış görmüştür, çok güzel, haklısın, bence de öyle de, yani bunun da bi sınırı var. o zaman babanne ölmeden, babası antonio'yla barışmadan bitirseydin filmi. nası olsa hayat bi yere gidiyor, herşey olacağına varır.

    ha bir de: çok merak ediyorum, çatlayacak gibi oluyorum düşündükçe. o sık sık londra'ya giden gay arkadaş, halaya ne dedi de kadın sabah uyanınca dolabını aşağıya indirdi, odasını hallaç pamuğuna çevirdi falan?

    - spoiler -

    neyse ne, film sahiden çok güzel. sahneler, müzikler, renkler, karakterler, replikler, kurgu... hepsi şahane...

    oyunculara gelince: filmin tomasso'su riccardo scamarcio'ya ortaya çıktığı ilk sahneden itibaren bayıldım, hele ki o yarım, muzip gülümsemeleri yok mu? of içim eridi izledikçe. sevgili alba'mız nicole grimaudo da çok şeker çok tatlı, hafif çatlak, bakışları sıcacık. baba, anne, abi... hepsi süper. ama esas o babanne, ilaria occhini, bittim ona. bu nasıl bir cuk oturdu cast seçimidir, sevgili ferzan özpetek, bir şapkam olsa çıkartır, ceketim olsa önünde ilikler selam dururdum.

    bir de müzikler... otur saatlerce dinle dur. mükemmel bir albüm, harika şarkılar.

    son soru: afişdeki pembe dudaklar kime ait? bilen var mı?
  • --- spoiler ---

    acaba buralar beni hatırlayacak mı?
    heykeller, kilise duvarları, adımı hatırlayacak mı?
    son bir kez dolaşmak istiyorum, beni yıllar önce karşılamış sokaklarda.
    o zamanlar bana herkes "toskanalı kız" derdi.
    o sarı taşları görmek istiyorum. o büyüleyici ışığı...
    sokaklar saklayacak mı ayak seslerimi?
    şehrim. (lecce şehri)
    ona elveda demeliyim gitmeden önce.
    tommaso, bizi yaz.
    hikayemizi,toprağımızı,ailemizi...
    yaptıklarımızı...
    ama en önemlisi yanlışlarımızı.
    yapamadıklarımızı...
    çünkü yaşamın yüceliği karşısında çok küçüktük.

    serseri mayın gitti.
    bana öyle derdiniz, işitmediğimi zannederek.
    ama serseri mayınlar ortalığı karıştırmak için kullanılır,
    hiç kimsenin bulunmak istemediği yerlere yerleştirmek,
    her şeyin dengesini bozmak ve planları altüst etmek için.

    --- spoiler ---

    soundtrack, görüntüler, akıldan çıkmayan final sahnesi. defalarca izlenesi.
  • bittikten sonra kocaman bi hüzünlü samimiyet hissediyor insan içinde. yerinden kalkıp çıkasın gelmiyor salondan. ve ayrıca muhteşem müziklere sahip bir film.
    --- spoiler ---
    ölüm de düğünün dansı ise final için harika bi seçim olmuş...
    --- spoiler ---
    son zamanlarda ki en iyi filmlerden kesinlikle..
  • kamera açılarıyla, renkleriyle, müzikleriyle , insanlarıyla

    --- spoiler ---

    ve büyükanne'nin ayna karşısında tatlı yiyerek intihar ettiği sahnesiyle

    --- spoiler ---

    kelimeleri kifayetsiz bırakan bir filmdir...
    etkilenmemek elde değildir, filmi izledikten sonra tekrar tekrar sahneleri zihinde canlandırmak gerekir, insanı düşüncelere sürükler.
  • --- spoiler ---

    - şu yayımlamak istemedikleri kitabın ne anlatıyor?
    - artık birlikte olmayan iki kişiyi. biri acı çekiyor, diğeri çekmiyor. belki de aslına bazı şeyleri geride bırakma konusunda korkak olmamamız gerekiyor. çünkü gerçekten önemli olan şeyler hep bizimle kalır. istemesek bile.
    - yani... hiç kimseyi ve hiçbir şeyi bırakmıyor muyuz?
    - evet
    - ama ne aldatmaca!

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap