• şu saniye itibariyle kuantum olumlamaya örnek olarak, hayata evet programı setine kurduğu 4 oktavlık casio org çalamayıp, kendi bestelediği şarkıyı söyleyemeyerek bambaşka alemlere yol almış kişi.. bir de konservatuar mezunu olduğu konusunda enforme oldum. umuyorum hatalı bir bilgidir. zira o ağzından çıkan sesi kulağına girince saçmalığı farketti.. sonrası gitgide suskunlaşması, mahsunlaşıp sakıdığının mırıltı halini alması, sürekli yaratmaya çalıştığı kendine güvenen adam imajının da cenaze marşıydı..

    günlerdir evde izlendiği için izlemek durumunda kalıyorum. devamlı din+kuantumdan bahsediyor, batı ve doğu tıp eylem alanları içinde gidip geliyor, lakin iş telefonla bağlanan konuklarla iletişime geldiğinde yaptığı şey tamamen ve hatta takıntılı derecede psikanaliz sınırları içerisinde gibi görünüyor. dine yaklaşımı da belirsiz bir zeminde. işine gelince islam'a yaslanıyor, gelmeyince reankarnasyonda veya ruh çağırmada medet buluyor. mesneti olmayan, birbiriyle bağlam oluşturamayan düşünceler havada uçuşuyor..

    buradaki temel hareket noktasının o adını dilinden düşürmediği kuantum fikizçilerinin günün birinde bulunacağına inandıkları "her şeyi açıklayan yasa" olduğunu sanıyorum. kuantumcular farkında mı bilmiyorum ama şanal gibi bir takım insanlar bu evrensel yasayı buldu. yalnız bulduklarıyla dünya fizik veya düşünce tarihini değiştirmek yerine, televizyon programı yapıp konferans verip ev hanımlarının hayatlarını değiştirmeyi hedeflediler. gözyaşartıcı... şanal, adamımsın *

    tam kafasındaki bu olmasa da şimdilik the secret diyebileceğimiz bu yasa dahilinde el attığı her şeyi önemsizleştirmekte, içini boşaltıp turşusunu kurmakta beis görmüyor. bilim, din ve psikoloji hep bu yasanın sanki bir alt kümesi. hepsi birbirine karışıp bulanıyor ve ortaya the secret veya her ne naneyse o çıkıyor. nlp ve ayna karşısında çokça çalıştığı belli olunan vücut dili bunu sağlıyor. izlerken şunu düşünmemek mümkün değil

    "adam saçmalıyor tamam ama bu kadar kendine güvenle söylüyorsa herhalde doğru bişeyler olmalı" işte cenaze marşı bunun için ilginçti.

    ne yaptığı çok da önemli değil, sonuçta yaptığı şey işliyor ve ekran başındaki izleyiciyi kendine kilitlemeyi başarıyor. bir terapinin ötesinde, sonunda rahatlama getiren bir şartlandırma seansına dönüşüyor. şartlandırılan başta "iyi şeyler yapmaya odaklan, kendinle barışık ol" ise de, aslında söylemlerinin tersine teorik zeminde bir bulanma yaratarak perspektif daralttığından korkmaktayım.

    kişinin kendine ve sadece kendine yönelmesini sağlayıp bencilliği aşılıyor, otomatikleştiriyor. bunu yaparken de kullanmayı çok iyi becerdiği hitabet sanatıyla, sihirli kelimelerle dinleyenler/okuyanlar üzerinde bir mutluluk hissiyatı yaratıyor. bu mutluluk hissi, tekrarı güdümleyip bu tarz programlar izlenmesi, kitaplar okunması konusunda da bir bağımlılık yaratıyor.

    kimsenin mutlu hissetmesiyle ilgili bir sorunum yok. yine de kavramsal düzeyde karman çorman edilen düşüncelerin, analitik düşünce yeteneğinin kökünü dinamitlediğini görmemek mümkün değil. artık doğru olanın değil, bize mutluluk hissi veren şeylerin peşine düşüyoruz. bu da sorun değil, ama bunların evrensel doğruluğunu çığırdığımızda sorunlar başgösteriyor. netekim kendimizi inanmak istediğimize körükörüne inandırıyoruz.

    biraz tarih boyunca dinlerin izlediği yola benziyor. tek fark burada ulaşılan insan tipi davasına adanmış insan değil, kendini gerçekleştirmeye adanmış insan. her ikisinin de çevresindeki gerçekliği neden-sonuç ilişkileri içinde değerlendirme kabiliyetini kaybetmesi tedirgin edici..

    şanal tabi ki bu konuda tek değil. günümüzde sayıları binleri aşan yeni nesil peygamberciklerden sadece bir tanesi..
  • dün akşam sanatolia sahnesindeki gösterisine katılmış bulundum bu amcanın. akşam 8'de başlayan şov, takma dişlerinde oluşan bir problem nedeniyle yarım saat geç başladı ve nihayetinde gece 23.30 sularında sona erdi. sahnede kaldığı yaklaşık 180 dakikanın, hiç abartmıyorum, 150 dakikası boş konuşmalar ve esprilerle geçti. kendisine yöneltilen soruları bir güzel geçiştirdi, takribi beş dakikada bir araya fıkra sokuşturdu, kendi bestelemiş olduğu saçma sapan üç şarkı seslendirdi -ikisi playback teknolojisi vasıtasıyla- ve araya iki tane "meditasyon çalışması" sıkıştırıp izleyenleri ihya etti. gösterinin sonlarına doğru da umre ziyaretinde olan eşini cep telefonundan arayıp sesini hoparlöre verme suretiyle medine'den ankara'ya selam yollattı.

    öncelikle belirteyim, aktif olmamakla birlikte yeni çağ öğretisini az çok takip eden biriyim. kendimi olasılıklara açık bir insan olarak değerlendiririm, çok aşırı absürd olmadığı müddetçe herhangi bir fikre/düşünceye karşı peşinen dudak bükmem. ama bu amcanın yaptığı resmen "tanrı vergisi" bir telkin yeteneği vasıtasıyla, hiç olmayacak bir işe kalkışıp -ne etliye ne sütlüye dokunayım mantalitesiyle- birbiriyle tamamen alakasız iki konuyu çiftleştirip kendince elde ettiği saçmalıkları insanlara pazarlamaya çalışmak. mevzubahis gösteri esnasında başı ağrıyan seyircilere sahneden "enerji yollama" suretiyle ağrılarını geçirmeye çalıştı, kendisine başvuran bir ailenin çocuğunun önceki hayatında kendi dedesi olduğunu keşfettiği ibretlik bir hikaye paylaştı, seyircilerin merak ettikleri noktaları gidermekten özenle kaçınarak devamlı komik olmayan fıkralar anlattı ve salondaki herkesi tanrının halifesi ilan etti.

    açık bir zihinle değerlendirilmeli bu yeni çağ felsefesi denilen nane, buna inanıyorum hala. ancak şanal bey gibilerden mümkün mertebe uzak durulmalı şahsi kanaatimce, kurtuluşu bu gibi kimselerde arayacağına azcık kendine dönebilse insan en hakiki mucizeyi yaratacaktır. inanarak söylüyorum bunu.
  • kuantum şarlatanı.
  • ışık elçi ile birlikte yaptıkları işlere öncelikle saygı duymakla beraber (bi gayret var ama sonuçsuz tabii), bunlara inanan ve güvenen insanlara yüreğim parçalanıyor. psikoloji ve psikiyatri varken nasıl olurda bu insanlar yaptıkları ve verim alınamayan şeyleri insanlara sunabiliyorlar?
    şanal günseli'yi düzenli olarak ziyaret eden (tedavi değil, ziyaret) 2 kişi tanıyorum, senelerdir bir arpa boyu yol gidemediler ve dökdükleri göz yaşının ve paranın haddi hesabı yok.
    ayrıca, öyle bir durum var ki ortada, bu kişilere "pozitif bilimleri denemek de faydalı bir ihtimal olabilir" dediğimde inanılmaz güçlü ve savunmacı tepkilerle karşılaşıyorum. aklım almıyor, biri bana anlatsın, biri cevaplasın şanal ve ışık elçi donanımlı şarlatan değil mi? sadece tanıdığım 2 kişi örneği üzerinden değil, genel pek çok şey üzerinden düşünüyorum bunu. şarlatan kelimesinin tanımı da yaptıkları pek çok şeyi gayet ifade ediyor. hangi kısmını anlamıyorum?

    karşıtı ya da kıyaslanabileceği birşey olmasa ve kusursuz olduğunu savunmasam da brahma kumaris'i her zaman yeğ tutuyorum.
  • eğer anahtar kelime olarak kendime popüler olan ama kimsenin de tam olarak ne olduğunu anlamadığı bilimsel bir terim seçersem - örneğin "tanrı parçacığı", "ışık hızı", "dna sarmalı" vs - üstünü bol bol sevgi, öz farkındalık, spritüelizm ile süsler ve insanların zaten çocukluklarından beri inanmaya koşullandırıldıkları bunlar gibi kavramlar üzerinden benzer şeyleri söyleyen 20 kitap yazarsam, anadolu'da kimsenin rağbet etmediği üniversitelerden başlayarak 900 konferans vererek ismimi duyurursam ben de bu abi kadar başarılı olabilirim diye düşünmeme neden olan yazar kişisi. tabi o öyle yapmıştır demiyorum. *

    tanrı parçacığı tasavvufu
    bozon ve sevgi
    gen mutluluğu
    e = emcekare ile hayatı yakalamak

    ömer döngeloğlu ile önden gidenler *
  • kuantum tipoloji adında, beni hayretlere düşüren bir kitabın yazarı. tespitler bu kadar mı cuk oturur kardeşim...
  • yıllar önce bir yakınım vasıtasıyla bizzat tecrübe ettiğim mevzudur

    nasıl dinciler cahil kesimi tokatlıyorsa, bu vb oluşumlar da eğitimli kesimleri tokatlama üzerine uzmanlar
  • doksanlı yılların sonunda göztepe civarında tiyatro işletirdi. sağdan soldan tiyatro heveslisi çocukları bedavaya çalıştır, üstüne üstlük bazı günler seansı 300 dolara bunalımlı ablalara kuantum üzerine seanslar düzenlerdi. güvenilmez bir adamdır. ortağı olduğu asuman diye bir hatun vardı. 120 kg’lık ablaya martı oyununda jonathan karakterini beyazlar giydirerek oynatmışlardı. giydiği beyaz tulumun içinde avaz avaz bağıran bir kadın düşünün. asuman hanım kuliste 1,5 adana yiyerek çıkmıştı sahneye.

    yıllar sonra bir uğrayayım neler yapmışlar diye gittim. rıdvan bey rent a car’dan araba kiralıyor alkollü olduğu bir zaman kaza yapıyor. rent a car sahipleri arabanın yattığı parayı istiyorlar, bu ödemiyor adamlar buna saldırıyor vs. tiyatro binasının kirasını ödemiyor. vs vs vs sonra ortadan kayboldu. seneler sonra tekrar kuantum vs piyasaya çıktı. bu olayı neden anlattım ? yahu arkadaş kuantum vs bu işlerden hayır gelse ilk bu adama gelirdi.
  • kuantum kelimesini istismar eden kişi. kişisel gelişim konuları için süslü bir ambalaj sunuyor. bir eğitiminde kuantum koçluk eğitmenliği verip, sonra vazgeçip sertifikayı kuantum koç uygulayıcı olarak değiştirmiş kişidir. kuantuma giriş kitabı bile 500 sayfa ve denklem dolu. kuantum kodlama neymiş.
hesabın var mı? giriş yap