• gece 2-3 sularında uyuyorken kalın ve gür bir ses “korkma!” diye bağırdı bana. sıçrayarak uyandım.
    uyandım daaa, nasıl korkma?
    ışığı mışığı açtım, evde bi tur attım, korkum geçsin diye aykut elmas vineları bile izledim, sonra titreyerek tekrar uyumaya çalıştım.
  • mucizevi bir siğil hikayesi de benden.
    ablamın sol dizinde önce tek bir siğille başlayan sonra bildiğin çoluklu çocuklu bir aile kuran bir siğil topluluğu oluştu. tam 11 sene bununla yaşadı. en büyük siğili bebe aspirini kadar, diğerleri ise küçüktü. artık ablamın canına tak etti bunu çözse çözse yengem okuyarak çözer dedi.
    yengem de valla çok nazlıdır. insan böyle şeyleri istemeye akrabası olsa bile çekiniyor hal böyle olunca. dini bütün bir kadındır. kendisini de ekrem bora'ya çok benzetirim o ayrı :) ablam derdini sonunda yengeme anlattı. yengem de: "bana yeni ayın ilk hilalinde gel ve gelirken yanında tırnak makası ve elcik soğanı (dalaman'a özgü bir soğan türü) da getir diyor. tabi biz bu malzemelerin ne yapılacağına dair komik yorumlarda bulunuyoruz.
    sonunda ayın ilk hilali geliyor. o gün de hava o kadar fırtınalı ki her yer uçuyor, mesafe yakın sayıldıği için ablam yürüyerek gitmeyi tercih ediyor. havanın korkunçluğundan annemle ikimiz tırsıp ablama refakat bile edemiyoruz.
    sonunda yengem ablamın siğillerini okuyor, ablamdan el ve ayak parmaklarının tümünden tırnak kesmesini istiyor, tüm tırnakları soğanın içine koyuyor ve sonra tırnaklı soğanı çöpe atıyor. sonuç mu... iki hafta içinde siğiller kaşına kaşına yok oluyor.
  • doğa üstü müdür değil midir bilmiyorum ama hayatım boyunca başımdan geçen en ilginç olaylardan biriydi.

    üniversitede 2 ev arkadaşımla birlikte büyükçe bir evde kalıyorduk. ortak projeler, grup çalışmaları derken normalde evimizin boş kaldığı nadirdi. gelenimiz gidenimiz yatılımız hiç eksik olmuyordu. o hafta ev arkadaşlarımdan biri memleketine gitti, diğeri de grup ödevi için başka bir arkadaşının evinde çalışıyor. ben de evde yalnız başıma arkadan bir film açmıştım ve çizim yapıyordum. saat gece 10 civarı olması lazım. birden gözlerimi açamayacak kadar halsiz hissettim ve o saniye uyumakla bayılmak arasında kafamı masaya koyup biraz dinlenmek istedim. filmi de durdurmamıştım, muhtemelen 1-2 dakika içinde gözümü geri açarım diye düşünmüştüm.

    arkadaşım eve dönerken aramış, anahtarı evde unuttuğunu, evde olup olmadığımı teyit etmek için aradığını 10-15 dakikaya geleceğini söylemişti. tamam evdeyim zaten çizim yapıyorum gel açarım kapıyı dedim.

    eve dönerken yol üzeri parkta yatan yaşlı bir kadın görmüş. kadın memleketten geldiğini ama çocuklarının onu eve almadığını sokakta yatacağını söylemiş. bizimkinin hemşerisi diye kıyamamış, gel teyze bizde kal bu gece diyerek almış kapıya getirmiş. aklınca cevap points alacak. kadının kendisi de üstü başı da çok çirkindi ve leş gibi kokuyordu demişti sonradan. arkadaşım da gördüğüm en titiz insandır belki, kesin kadın evden gidince 40 gün ev temizlettirirdi bize. sağ kalsaydık…

    neyse kapıya gelince aşağıdan 3-5 kez basıyor zile. açmayınca banyoda olabileceğimi düşünüp bekliyorlar kadınla kapıda. sonra hem telefonumdan arıyor hem de zile basıyor bir yandan ısrarla. 15 dakika bekledik kapıda diyor. sonra birden korkmuş acaba düşüp bayıldım mı, maket yaparken sprey kullandım da ondan mı zehirlendim acaba diye. yaşlı kadına korktuğunu kapıyı açması için polisi arayacağını söylüyor ve kadın o saniye gerek yok ben uğraştırmayım sizi diyerek bir hışımla ayrılıyor oradan.
    elini zilin üzerinden kaldırmadan tüm apartmanı ayağa kaldırmak pahasına basıyor düğmeye. o sırada tam polisi arayacağı sıra kapı açılıyor. muhtemelen komşulardan biri dayanamayıp açtı kapıyı, bizimki ben açtım sanıyor. geri dönüp kadına bakınıyor çağırmak için ama daha birkaç saniye geçmeden köşeyi dönüp gözden kaybolup gittiğini görüyor.

    asansörün bizim katta durduğunu asansör kapısının açılma sesinden anlayınca uyandım. sanki 15 dakikadır apartmanı inleten o zil sesini, kulağımın dibindeki telefonu ve titreşimi duymayan ben değilmişim gibi o saniye kalkıp kapıyı açtım daha zil çalmadan. bir de espri yapıyorum aymaz gibi "bak daha zile basmadan açtım kapıyı" diye. ev arkadaşım şaşkınlık ve şok içerisinde giriyor içeri, haliyle sinirlenmiş biraz dalga geçiyorum diye. bir şey anlatmadan geçiyor odasına. bakıyorum telefonda onlarca cevapsız arama var ve filmin de yaklaşık 15 dakikasını kaçırmışım. uykuya dalmışım ona sinirlendi demek diye düşünüp filmi geri sarıp devam ediyorum çizime.

    sanırım bir akşam sonrasıydı televizyonda haberler açık ve birlikte yemek yiyoruz salonda. bizimkinin lokması ağzından kaşığı elinden düşüyor bir anda. yüzüne bakıyorum beti benzi atmış, bembeyaz kesilmiş. ne oldu diye soruyorum ama gözleri ekranı eritecek gibi keskinleşiyor habere bakarken. hiç unutmuyorum o haberi. “3 kişiyi öldüren katil zanlısı adam, kadın kılığında yakalandı. üzerinde cinayet bıçağıyla, seçtiği yeni kurbanını takip ederken yakalandı" diyor…

    sonra arkadaşım bana sarılıp ağlamaya başladı. o gün bana kapıyı nasıl olup da duymadığımı sordu. iyiki açmamışsın diye tekrar tekrar sarıldı. oysa hiç fikrim yok, bir anda gözlerimi açamadım, kapattım ve uyumuşum. hayatımda hiç kendimi kaybederek ölü gibi uyuduğumu bilmem. o gün o on beş dakika dışında. normalde çıt sesine bile uyanırım, tilki uykusu gibi hafiftir uykum ama öyle bir dalmışım ki belki de ikimizin de hayatını kurtarmışım farkında olmadan. üzerinden çok yıllar geçti ama bu olay aklıma geldikçe hala ürperirim.
  • sözlükten beslenen bir psikyatr varsa paranın a.ına koymuştur. hasta dolu burası.
  • kendi başımdan geçmese de tanık olduğum bir olay var. bir gün akşam saatlerinde kardeşim odamın kapısına gelmişti. ağlıyordu. "balıklar ölüyor" dedi. odasında bir akvaryum vardı. odaya gittiğimde akvaryumun dibine çökmüş balıkları gördüm. gerçekten balıklar ölüyordu. akşam saatlerinde uyumuş. rüyasında balıklar ölüyormuş. sonra uyanmış ve gerçekten de balıkların öldüğünü görmüş.
  • durum değişikliği talep ettim ve gerçeklik değişti. ikinci kez isteyince olmadı tabi. allah'ın hakkı birmiş.
  • aslında doğaüstü olay sayılmaz ama benim için enteresan bir deneyimdi, nasıl bir kategoriye koyacağımı bilemediğim için burada anlatılabilir diye düşündüm.

    aksaray yolu üzerinden ankara'ya dönüyorduk. arkadaşın arabasındayız o sürüyor. onun yanında başka bir arkadaş. ben arkada oturuyorum. ben kemer takmadım arkadayım diye büyük gerizekalılık aslında. hava karanlık, yağmur yağıyor inceden ve yol tek şeride düştü, karşımızdan vızır vızır tırlar kamyonlar geçiyor.

    araba birden kaydı ve sağa sola zigzag çizmek suretiyle ilerliyoruz. arkadaş direksiyon hakimiyetini kaybetti edecek. yandaki arkadaş dehşet içinde çünkü böyle bir trafik yok. bana inanılmaz bir soğukkanlılık indi. her şeyi kabul ettim ve öyle yola bakıyorum. en son yanımızdan bir tır hayvan gibi kornaya basarak geçti baya tırın üstüne gidiyorduk. yağmur hızlandı yol daha beter oldu sonra bir şekilde arkadaş mucize eseri toparladı ve normal devam ettik ankara'ya kadar.

    eve girdim. kafamdaki tek düşünce şuydu. sen öldün, bunlar senin yaşasaydın hayatında olacak şeyler. evdekilerle sofraya oturdum kafamda aynı şey dönüyor. duşa girdim aynı şey. yatmaya gittim aynı şey. o gece uyuyamadım böyle sürekli içeri gittim bizimkiler ne yapıyor diye bakmaya çünkü kafamda bir cenaze evi imgesi var. baya tv izliyorlar çay may içiyorlar bir şey yok. götüm atarak uyumaya çalıştım, uyandım allahım gitmiyor kafamdan bu düşünce.

    yaklaşık bir ay kadar bu kafada gezdim. sonra bir şekilde bu benim kafamdan çıktı. olayın doğaüstü kısmı o tırdan kurtulmamız bence ama o kafaya girmem ve o şekilde hissetmem, o hissin gerçekliği çok acayipti. insan beyni adeta bir derya azizim.
  • benim yazacağım kedi sahibi herkesin bildiği bir şey. kedilerin duvardaki bir boşluğa cin gibi gözlerle odaklanması, bir şey hareket etmiş gibi gözleriyle takip etmesine mantıklı bir açıklama bulamıyorum. hayır böcek falan da olmuyor ki ona bakıyor diyeyim. cidden ürkütücü bir olay. sebebini bilen varsa yeşillendirsin lütfen.
  • sozlugun en keyifli basliklarindan biridir. hikaye kitabi gibi cilt cilt okunabilir.
  • bu hikayeyi paylaşıp paylaşmama arasında çok gel gitler yaşamıştım fakat artık vakti geldi diye düşünüyorum ve paylaşmak isterim. umarım mesut bu hikayeye sinirlenmez, beni affeder. bu durumdan dolayı gerçekten çok özür dilerim kendisinden. başkalarına göre doğa üstü bir olay olmayabilir fakat benim yaşantım için doğaüstü bir olaydı.

    olayın geçtiği sene, mesut'un arsenal'e transfer olduktan sonraki 2.sezonun başı. yani dünya kupası şampiyonluğunu yaşadıktan sonraki sene.

    o sıralar amerikada yaşıyorum ve new york'a tatile gittim, cebimde deli gibi bir parayla. daha öncesinde turistik yerlerini dolaştım, bir de new york'un gece hayatı ve sosyal yaşantısı nasıl, bunu deneyimlemeyi planladım.

    neyse manhattan'da dream downtown adlı bölgedeki, lüks yerleri dolaşmak istedim. çatı katında olan, rooftop dedikleri mekanların birisinde, eğleniyorum. mekanın sosyal statüsünü şöyle anlatayım, 100k altı takipçili kadınlar mekana alınmıyor adeta, erkeklerin de kendi jetleri var. yanıma 40-45 yaşlarında bir adam yaklaştı, ama abimiz nasıl alkollü, konuşmaya zorlanıyor fakat yine de bana sen "oğzil misin" dedi. dedim ki, hayır ben o değilim ama benzettikleri oluyor bana. neyse adam başladı, hayır sen osun ve şu an tanınmamak için yalan söylüyorsun minvalinde beni 5 dakika boyunca manipüle etmeye çalıştı.

    ben ise, manipüle oldum sonunda. evet, ben oyum dedim. bu arada abimiz için dip not, sabah özel jetiyle los angeles'dan gelmiş ve oturduğu muhitte komşusunun david beckham olduğunu söylüyor falan. bu sebepten dolayı da bulunduğum mekanda baya baya tanınan birisi ve başladı beni ortamda bulunan diğer kalburüstü abilerimizle tanıştırmaya ve mekanın müdürüyle, sahibiyle. bende artık bozuntuya vermiyorum, herkesle tanışıyorum, fotoğraf çekiliyorum, fotoğraf çekildiğimi gören ve beni tanımayanlar da gelip, aa bu kim deyip, öğrenip benimle fotoğraf çekiliyor. şöyle bir anı da hiç unutmam, google'a mesut özil yazıp, görsellerden resime bakıp aa gerçekten o burada diye tepki veren dahi oldu. 2014 world cup soccer'da son şampiyon ünvanım var ne de olsa. bu arada mesut özil diye taglenmiş instagramda resimlerim bile var o geceden.

    neyse tabi ben sigara içen birisiyim ve ara ara sigara içmeye sigara içme alanına gidiyorum, tabi insanlar gelip benim konuşuyorlar, mesela birisi diyor ki, 2006'da almanyadaki dünya kupasındaki maçları izlemeye gelmiştik ailemle ama sen oynamıyordun değil mi, ballack'ı hatırlıyorum diyor. bende, evet o benim milli takımdan mentorümdür diyorum. sen sporcusun, sigara içiyorsun diyene ise, işte bu yüzden deniz aşırı ülkelerde tatil yapıyorum ki, tanınmayayım ve ara ara sigara içtiğim haber olmasın diyorum. sen cristiano'nun eski takım arkadaşısın diyene, hadi ona snap gönder deniliyor, hiç bozmuyorum. hemen snap gönderiyorum. bana yapılan ikramları anlatamam dahi.

    fakat 2 tane italyan kardeşim de ortamda ve bana gelip sen o değilsin ki diyorlar. senin boyun daha uzun ona göre, ben de italyan kardeşlerime andrea bocelli'nin con te partiro adlı parçasını ezbere bildiğimi bildiğimi belirtip, onlara gerçeği söyleyip durumu bozmamalarını tembihliyorum. bunlar da beni mesut olarak yanındaki insanlarla tanıştırıyor.

    hikayenin daha fazla detayları da mevcut fakat şunu söyleyebilirim, 2 gün boyunca manhattan'da mesut özil olarak dolaştım ve hayatımda yaşadığım en güzel 2 gündü.

    bu hikayeyi burada paylaşmamın sebebi, normalde istanbul takımlarının ya da oyuncularının başarılı olmasını istemem, fakat senin başarılı olmanı gerçekten canı gönülden çok istiyorum. umarım geçirdiğin bu süreçte türk futboluna yön verebilecek katkıları sağlarsın.

    not: (bkz: halil akbunar) spor ulan!!
hesabın var mı? giriş yap