• bugün saat 14'te izmir kitap fuarında olacak türk edebiyat efsanesi. baktım kimse yazmamış.
  • “modern insan dediğimiz kişi arabanın iç hacmi kadar alanda özgürdür ya da sitedeki apartmanın yüz ölçümü kadar bir alanda. ”

    cümlesiyle aslında hep yaptığından çok farklı olarak, her akşam kıç kadar sitenin bahçesini bilmem kaç kez turlayan birinin bu cümleyi düşünüp düşünüp dertleceğini bunu yazarken asla tahmin etmediğine emin olduğum,

    …”aynı benim gibi” diye tanımlayacağımız ruh ikizlerimiz aslında o kadar çok ki. hepimiz aynı insanız ve o kadar çoğuz ki… ama bilmiyoruz, götümüz o kadar çok kalkık ki bizden bi başkası daha yok sanıyoruz, görünce de hemen âşık oluyoruz. ayrılıyoruz ağlıyoruz sonra yeniden başkasına âşık oluyoruz bu böyle sürüp gidiyor. sürekli bi debelenme hali var. olan bünyeye oluyor. çok yoruyoruz kendimizi, bizi dünyada tek anlayan insanın gitmemesi için yalvarırken, çabalarken… şu an tam emin olmadığım bilgilere dayanarak söyleyebilirim ki modern ve kapitalist dünya bireyin kendisini olduğundan daha özel olduğunu hissetmesini sağlıyor… kendini gereğinden özel hissettirerek neyi amaçladığı üzerine sizle ilerde bir gün uzun uzun konuşmayı gerçekten çok istiyorum. ama önce bilgilerimin doğruluğundan emin olmalıyım.”

    diyeli yıllarrr olmuş olmasına rağmen sanırım bilgilerin doğruluğundan hâlâ emin olmadığından olsa gerek yıllardır beklediğim o açıklamayı yapmamış olsa da

    “hayatım boyunca kendimi bir yazar, bir şarkıcı, bir düşünür, ne bileyim bir sanatçıyla özdeşleştirmek istedim. kendisini her televizyonda gördüğümde, eserleriyle her karşılaştığımda "hah ! tam benim kafamdan birisi... hah ! aynı benim gibi birisi..." diyebileceğim birisiyle karşılaşmak istedim. ama kısmet değilmiş, böyle birisi şimdiye kadar karşıma çıkmadı. aslında yalan söyledim. hiçbir zaman kendimi özdeşleştireceğim birisini aramadım. o zaten her zaman yanı başımdaydı. ama ne yazık ki bu durumdan çok fazla utanıyordum. bir süre ona uğramamaya, yanına yaklaşmamaya, ondan kaçmaya çalıştım ama olmadı. en sonunda gerçeği kabul etmeye karar verdim. ben diğer insanlar gibi yaşamımı, hayata bakış açımı jim morisson, john lennon ya da dostoyevski'yle özdeşleştirmiyor, kendimi onlar gibi göremiyordum. ben ne yazık ki köşedeki sokaktaki, bim marketiydim.”

    “o an anladım ki o bir cnbc-e, ben ise flash tv'ydim. o "ustalara saygı kuşağı" ben "türkü bacı" programıydım. o anda ilişkiyi kafamda bitirip, çökeleğimi bulgurumu alıp eve geldim.”

    cümleleriyle kendisinin modern ve kapitalist dünya düzeninde kendilerini pek özel hisseden bireylerden azade olduğunu göstermesi dışında, onun kaleminden çıkan şeyleri okurken "hah ! tam benim kafamdan birisi... hah ! aynı benim gibi birisi..." diye düşünmelerimden hareketle aslında benim de bim market, flash tv ya da türkü bacı programı olduğumu da bana fark ettirmiş olması münasebetiyle, modern ve kapitalist dünya düzeninin bireye kendini gereğinden özel hissettirerek neyi amaçladığı üzerine yapacağı açıklamayı beklemeyi kendisi başlattığı gibi yine kendisi bıraktırmış,

    "ne zaman hayata karşı umudumu kesip, kendime kıymaya çalışsam hemen teybe bulutsuzluk özlemi'nin "yaşamaya mecbursun" kasedini koyup hayata dönerim ben. her seferinde ”doğru diyo lan yaşamalıyım” diyerek vazgeçerim bu deliliğimden. böyle böyle kasedin çıktığı 1996 yılından beri hayvan gibi yaşıyorum. sen de yaşa! pişman olmayacaksın. tıs tıs diye nefes almak çok güzel. yumruğunu sıkıp "hmm demek kalbim bu kadarmış" demek çok güzel."

    1996'dan bu yana olmasa da umudumu kaybettiğim zamanlarda benim de söyleyeceklerim var serisinin herhangi birinin herhangi bir sayfasıyla, beni kendinin umut sarıkaya olarak umutlandırması yetmezmiş gibi bi de bulutsuzluk özlemi açtırarak “sanki hiç umut yok, çok yorgunsun ama ne olursa olsun, yaşamaya mecbursun!” diye düşünmeme vesile olmuş,

    "gözlüklerini artık takmıyor musun?" diye sordu bana. dışarıya bakarak "hayır" dedim. "e görebiliyor musun peki böyle?" diye arsız gibi sordu. "yeterince çirkinlik gördüm, bundan sonra görmesem de olur. hem ben bazıları gibi mutluluğu uzaklarda aramıyorum, yakınımdakiler yetiyor bana"

    tıpkı onun gibi, gözleri bozuk ama gözlük kullanmayan birisi olarak, ev iş istikametinde gidip gelmeye devam etmem, mutluluğu uzaklarda aramamam gerektiği bilincine ulaşmama da vesile olmuş,

    yoldan geçenleri izlerken "ne çok insan var" diye düşündüm. hepimiz bir yerlere gidiyoruz, birileriyle konuşuyoruz, çalışıyoruz, dinleniyoruz. ne kadar çoğuz. hepimiz ne kadar çok kendimizi önemsiyoruz. hayallerimiz var. çok azımız uyguluyor hayallerini. uğraşıyoruz yine de. belli bir yaşa kadar, bi şey olmaya çalışıyoruz. olamayanlarımız çocuk yapıyor, kendi olamadıklarını, onlar olsun istiyor. kafamızdaki olmak istediğimiz insan da farklı farklı. genelde çok zengin olmak istiyoruz. sıradan olmayı hazmedemiyor birçoğumuz. özel olmalıyız, en azından bir kişi için. kafasında olmak istediği kişiyi olamamış biri olarak, başka bir olamamış ile ilişkiye giriyoruz. iki sıradan insan, birbirinin ne kadar özel olduğunu hatırlatıp duruyor. aralarında biri hatırlatmayınca ilişkiyi kesip, başka bir sıradana hatırlatması için arayışa giriyor. uzun süre hatırlatanlar belli bir zaman sonra sıkılıp evleniyor, baktılar ki ikisi de birbirine bunu anlatmaktan sıkılmış, çocuk yapıp onu dünyanın en özeli kılıyorlar. seçildiği için, annesinin babasının sıradanlığını aşmakla görevlendiriliyor. istediği gibi biri olmak yerine, anne-babanın kafasında olmak istediği ama olamadığı insanı olmak zorunda. hayır demesi neredeyse imkansız...bu hayır diyemeyenler de büyüyüp çabalıyor, olmuyor, birini buluyor, sıkılıyor, çocuk yapıyor... bu kısır döngü, böyle sürüp gidiyor, gittikçe artıyoruz.”

    tespitiyle bence insana, hayata dair, benim için yapılmışların en mükemmeli olan tespitin de sahibi kişidir. ve 44. yaşını iyi ki doğdun diyerek kutlamak istediğim gibi bi de tam ortasına eğri beyaz ev mumu diktiğim ama patatesli sevmediğimden peynirli olan bir tepsi böreğimle de kutlamak istediğim kişidir aynı zamanda…

    börek nasip olmaz ama diğerini yapayım o halde; iyi ki doğdun umut sarıkaya, iyi ki çizdin, iyi ki de yazdın, umarım hep çiz ve de yaz.
  • izmir kültürpark'ta 45 dk bekleyişten sonra imzayı aldım bir de alien karikatürü çizdirdim aldığım kitabın boş sayfasına. ohh mis. süper bir insan sakin, egosuz imza vereyim gideyim derdinde değil.
  • siradayken rozetimden beni tanimasi cok hostu :) bugun keyfi gayet yerindeydi ve cok mutluydu. yeni yasi kutlu olsun :)
  • bugun ben de kendisini izmir kitap fuarı vesilesi ile kültürpark'da canlı gözlerle görme fırsatı buldum ve yeni çıkan kitabını imzalattım. çok samimi sekilde 3-4 cümleyi geçmeyen muhabbetimizi de yaptık. bu da boyle guzel bir an olarak kalacak hayatımda.
  • hayatımdaki en büyük eksikliklerden biri, bu adam ve uykusuz tayfasının doldurdukları o dergi. özellikle de ilk zamanlarında. sadece karikatürler de değil, köşe yazıları da çokça özleniyor.
  • zamaninda kendisini okuyan, 'eki eki eki' efekti ile 'hallerimize' -guya- gulduren 'ust' kitlenin komplekslerle donanmasini ve yerine super ozguvenli andavallarin dizginleri ele alip memleketin anasini sikmesini saglamislardandir.

    he, gadin anam, he. ne kadar komik. gul gul olmedik... beter olduk.

    intihar edemeyecek kadar korkak olduguna yemin edebilirim; belki 3 sise devirdikten sonra falan...

    (bkz: saygideger olmak)
  • bir pazar günü evimde dertsiz tasasız çayımı yudumlarken, aniden aklıma düşen 'umut sarıkaya ne yapıyor lan' sorum sonucu dün izmirde imza günü olduğunu öğrenip kahrolmama sebep olan, evlenip evlenmediğini aşırı merak ettiğim ve bu sebeple az önce sözlüğe girdiğimde benim de söyleyeceklerim var 4'ün satışının başladığını öğrendiğim yazar/çizer. çok mutlu oldum. bol baskılar.

    ama evlendi mi evlenmedi mi? bu nasıl bir bilgi kardeşim kimsede yok. belki yeni kitabında bahsi geçiyordur. yani hiçbir sebebi yok ama aşırı merak ediyorum. sırf bu meraktan kalkıp atakule avmye gideceğim kitabı almak için.

    bakın dizleri aşırı çıkmış ve fazla sünmüş gri eşofmanımı giydiğim bir pazar günü bana bunu yaptıracak çok az şey var şu hayatta.

    belki de bu gizlilik bir satış stratejisidir he? kafamda deli sorular…

    ekleme: ankarada iki farklı d&r a baktım kitap yoktu.
  • efsane tespit içeren karikatürlerine güvenerek ve ekşi sözlük yazarların öve öve bitirememesinden dolayı benim de söyleyeceklerim var serisini aldım.

    hayal kırıklığına uğradım. aynı tespitleri aynı algoritmayla ele alıp durmuş. benzer durum atilla atalay'da da var. öykünün başlığından veya ilk paragrafından konuyu çözüyorsunuz, ne espri yapacağını anlıyorsunuz. daha önce anlattığı öyküleri de tekrarlaması da bir garipti.

    atilla atalay düzyazıda daha başarılı olduğu da aşikar. umut sarıkaya düzyazıda kalemi kuvvetli değil, anlatım teknikleri de zayıf.
  • naber'in son sayılarında gördüm ki umut sarıkaya da bitmiş.
hesabın var mı? giriş yap