• mesela güzel bir şarkıdan ilham alınır. sonra bu şarkı tekrar tekrar dinlenirken müstakbel yazarımız da odasında dört dönmeye başlar. yavaş yavaş fikirler belirir, karakterler netleşir, olaylar şekillenir. işte öykü yazmak, bu aşamadan sonra üşenmemeye denir.
  • şiir yazmaktan daha kolay olan eylem. hepsinin disiplini farklı elbette, ama öykü yazmak, gerçekten de başka bir dünya yaratmanın en iyi ve keyifli yollarından biri. bu işi en iyi becerenlerden birkaçı için (bkz: o henry), (bkz: dino buzzati), (bkz: sait faik), (bkz: izzet yasar), (bkz: eduardo galeano).
  • öykü yazanları bilir misiniz?

    "aslında o her birimizin içinde acı tatlı parçalarımıza rastladığımız öyküleri yazanlar da benzer parçalardan oluşmuşlardır bir yerde. iki insanın benzediği kadar benzer umutları anlatır öyküler; o hikaye adamları, kadınları yaratabilmek için benzer acı sular dökülür ruhun susuzluktan damarlanmış topraklarına."

    misal bir aşk öyküsü yazarsınız. işte aşk şimdi kanatlarının açılabildiğince özgür bir dünyadadır, işte şimdi ince hesaplardan sıyrılmış ve olması gerektiği gibidir; asıl rengine bürünmüş, sözcükler arasından bembeyaz gülümser sizlere. siz öykünüzü bitirip yüzünüzü ebruli dünyaya döndüğünüzde aramaktadır gözünüz yine öykü beyazınızı. aslında öyküleri yazanlar usta birer yaratıcıdır, yaratabileceklerinin farkında olanlardır; hayalperestlik bir suçsa bununla suçlanırken dünya kirinden kendilerini olabildiğince korumaya çalışanlardır. bir insanın gücünün kendi kalıpları ile sınırlı olduğunu bilenlerdir. kendi bahçelerini kendileri süsleyenlerdir.

    misal dünya dümdüzdür, evet. dünya döner ve insan anlamaz. öykü yazarları dans eder bazen. önlerinden onlarca insan gelip geçer. öykü yazarları şarkı söyler çığlık çığlığa, aşık olurlar, aşık ederler, kaybederler ki kayıplarının ağılı tadı parmaklarından damlamaktadır. kimsenin görmediği dünyalarının insan bedenine sıkıştırılmış tanrıları... bu yetkinlikte kuraklıklarını görmektir farkındalıklarının bedeli. gözleriyle bakıp dünyaya, kırılıp dökülüp dimdik öyküler koyarlar ortaya. kelimelerinin ölümsüzlüğü kadar ölümsüzlerdir.

    dans ederler öykü yazarları. ellerinde rüzgarda titreyen sigaralarının dumanının bir sokak lambası ışığı eşliğinde kokusu burunlarında, her bür hücrelerinin istediği özgürlüğe ulaştığını görmektedirler. derken o sokak lambasının ışığı altındadırlar şimdi. sokak lambasının ışık huzmeleri kavuşmaktadır o yağmur damlalarıyla süslenmiş sokaklar. gök yüzünden onun adımlarını bekleyen ilahi bir ses gelmektedir. yavaş, naif adımlarını atmaya başlar; o an ışıklar, yağmur, sigara dumanı, rüzgarda adımlarıyla uçuşmakta olan şalları, adımları, duydukları ses ve dünya sevişmektedir. sesi duymamaktadır kimse aslında, sokak lambasının altında ise sadece masal insanlarından bir insan beklemektedir her insana benzer. neyi, neden beklediğini bilmeksizin...

    dans etmeye karar verir. üstüne dünya insanlarından bir ad geçirir ve sigara dumanına tutunur. o özgürdür. kelimeleri vardır onun.

    http://yuzdusun.blogspot.com/
  • geçmiş zamanda sait faik, sabahattin ali, ömer seyfettin tarafından şahane bir şekilde gerçekleştirilmiş eylem.
  • yaratıcılığın keyifle buluşma halidir öykü yazmak. her gelen sözcük ile biraz daha artar bu keyif. cümleler şenlendirir insanı. paragraflar ortaya çıktığında ise, mutluluk adeta doruğa ulaşır. işte böyle bir şeydir öykü yazmak. yaratıcılıktan keyfe, keyiften de ebedi içsel mutluluğa yolculuk...
  • ekşideki herhangi bir konu gibi yine genelleme yapılan başlık.
    edebiyatı kalıplar içine sokamazsınız öncelikle
    öykü yazmak için illa öykü okumaya gerek yoktur; roman, hatta şiirle bile öykü yazma kabiliyetinizi geliştirebilirsiniz. ulan hatta türkçe sözlük bile okuyabilirsiniz, kelime haznenizi geliştirmek için.

    önce kısa öykülerle başlarsınız, belki sadece iki sayfacık. sonra geri dönüp o yazdığınız ilk öykülere gülersiniz.
    herkesin bir çıkış noktası vardır. mesela acı. karamsarlıktan dibiniz tutar, sonra aşık olursunuz artık acıyı hissederek yazamazsınız. hatta acıyı yazamadığınıza üzülürsünüz. böyle de bir şey işte yazma eylemi.

    şunu da belirteyim. romanın karşısına çıkmaktan korkan bir öykü kültürü var son yıllarda.
    200 sayfalık bir romanın anlattığını 40 sayfada anlatmaktır öykü yazmak. dolu dolu.
    az ve öz olmaktan korkmayınız.
  • kimilerine göre roman yazmaktan daha zordur.

    yazar olmak gerçekten çok uzun zaman aldı. ve hala devam ediyor, ve yazar olmak asla daha kolay olamaz. diyen efsanevi ve usta yazar steinbeck tarafından irdelenmiş bir konudur.
    --- spoiler ---

    ... iyi bir hikaye okuyabiliyordum, hatta onun nasıl yazıldığını biliyordum. niçin ben böyle bir hikaye yazamıyordum? belki de iki hikaye birbirine benzemeye cesaret edemediği için okuduğum güzel hikaye gibi yazamıyordum. yıllar geçtikçe, birçok mükemmel hikaye yazdım ve şansımı deneyip onları yazdığım dışında onların nasıl yazıldığını hala bilmiyorum.

    eğer hikaye yazmada bir tılsım varsa, ve ben bu tılsımın var olduğuna inansam bile hiçkimse bunu kuşaktan kuşağa aktaracak bir reçete haline getiremez. formül, sadece yazarın önemli bulduğu şeyleri okura iletme dürtüsünde gizlidir. eğer yazar bu dürtüye sahipse, bunu iletecek bir yol bulur. bir hikayeyi iyi yapan mükemmelliği ya da bir hikayeyi kötü yapan hataları algılamalısınız. aslında kötü hikaye dediğimiz, etkisiz olan hikayedir.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    yazdıktan sonra bir hikayeyi değerlendirmek çok zor değildir, fakat yıllar geçse de bir hikayeye başlamak beni ölüm fikri kadar korkutur. korkmuyorum diyen yazar mutludur, fakat vasat olduğunun ve iyi bir hikaye yazmaktan çok uzakta olduğunun farkında değildir.
    --- spoiler ---

    kaynak
  • sözlükteki öykü denemelerini okuyorum arada. yeni bir şeyler öğrenmekten çok, düşüncelerini nasıl aktardıklarına dikkat ediyorum. gördüklerimi özgün bir örnekle anlatayım:

    "ali o gün çok kederliydi. sanki patlayan plastik turuncu topu değil de, hindenburg zepliniydi. kederi öfkesinden mi kaynaklanıyordu yoksa kaybından dolayı kalbine albatros misali konuveren acıdan mıydı, emin değildi. olan olmuştu bir kez, artık geri dönüş yoktu. hayata devam etmek -ki bu ancak yarım kalmak demek olabilirdi- zorundaydı, kendisi için olmasa bile sevdikleri için. kalktı, ağır adımlarla yürümeye başladı. ayakları ağır geliyordu. sanki prangalar bağlanmıştı, kürek mahkumlarına bağlananlardan bile ağır. devam etti yürümeye. tahtanın önüne geldi, ağır ağır eğildi ve yere düşen okuma fişlerini topladı, öğretmenin masasına koydu."

    bu tarzda yazıyorlar.

    öykü yazmak için, tıpkı diğer edebi sanatlarda olduğu gibi, o türe ait geniş bir birikiminizin olması gerekir.
  • aslına bakılırsa yalan söylemekten pek de farkı olmayan eylemdir. amaçlar ikisinde de aynıdır. karşınızdakinin ilgisini çekin ve söylediklerinizin gerçek olduğuna inandırın.

    üstünde ustalaşmak ise çok okuyarak ve yazarak olur. gerisi ise ilham perisinin keyfine kalmış.
  • evvel zamanlardan bir gün, hava çok güneşli başlamıştı... yatağından mutlulukla kalkan dennis(aklıma başka yabancı isim gelmedi idare ediver) o güneşin sıcağına varmak adına, hemen üstünü giyinip sokağa fırladı. yemek ihtiyacını, ailesinin yetiştirdiği ağaçların meyvesinden karşılayan dennis, o kadar güzel vakit geçiriyordu ki, tek başına olmasına rağmen güneş neredeyse batmaya, ışıklarını söndürmeye, ay'a yerini devretmeye yaklaşmıştı. bunu farketti dennis... yüzünde gülücükler saçarak, koşa koşa annesine gününün nasıl geçtiğini anlatma hevesindeydi ama karanlık, güneşin ışığını, dennis'in adımlarından daha çabuk kaplıyordu... tıpkı yoğunluğunun zirvesine ulaşmış bir sis gibi...

    dennis, evine yaklaştığında uzaktan bakınca verandada(n'olduğunu demin sözlükten öğrendim) garip bi' gölge belirdi. adımlarını durdurdu dennis... garipsemişti. ılk kez gördüğü bu gölgenin ne olduğunu anlamaya, algılamaya çalışıyordu. gölge, rüzgâr estikçe dalgalanıyor, ay'ı bulutlar örttükçe ise daha korkunç bir hâl alıyordu. annesine seslendi dennis:

    -anneee!

    cevap gelmiyordu annesinden. ve avazı çıktığı kadar bir kez daha çağırdı annesini, sesini duyurup, onu kurtarması için...

    -anneee! anneciğim! korkuyorum lütfen gel yanıma...

    annesinden hâlâ ses çıkmıyordu... ama o da ne!? gölge, o an esen sert rüzgârla, dennis'in olduğu yere usul usul yaklaşıyordu. (bkz: halka filminde kuyudan çıkan habis kız)

    bi' an irkildi dennis. gözbebekleri korkudan o kadar büyümüştü ki, ay ışığının kendisini bir ayna gibi yansıttığı toprakta birikmiş sudan, gözbebeğindeki siyahın bütün gözünü kapladığını farketmişti, hunharca biçilmiş bir duyguyla...

    gölge gitgide yaklaştı... dennis artık diz çökmüş, o uzun ağaçların arasında kafasını olabildiğince geri iterek yukarı kaldırmış, haykırıyordu; çocukluğun öğrettiği o yardım nidalarıyla!

    -anneciğimm! yalvarırım uyandır artık beni bu bi' rüyaysa! söz veriyorum bir daha bana korkunç hikâyeler anlatmanı istemiycem; söz veriyorum bir daha yalnız başıma evden bu kadar uzağa gitmiycem, yalvarırım uyandır!...

    dennis, cümlesini bitirmesiyle beraber, gölge onun bütün vücudunu kaplamış, verdiği o korkunç hisle dennis'in damarlarını sıkıştırmış, artık onu kendisi gibi bir gölge hâline çevirmekte, sona yaklaşmıştı... ve küçük dennis, artık orada yoktu.

    ...

    ertesi gece, o uzun ağaçların dallarında yuva etmiş kuşlar, dennis'ten kalan o korkunç haykırışın etkisiyle, evlerini terketmişlerdi. hiçbir ses yoktu artık orada; dennis'in bir hevesle çıktığı o dün sabahın ardından, hiçbir ses duyulmuyordu, dennis'in o yalvaran, korkan ve korkutan o derin çığlıklarından başka... yıllar geçti... kimse oraya adım atamaz olmuştu. oraya giden yollar çökmüş, bitkiler solmuş, hayvanlar orada yaşama cesareti bulamaz olmuştu; o kalan son su birikintisinin de dennis'in simasını saklamasından sonra... çünkü dennis, her çocuğun başına gelemeyecek şeyler yaşamıştı. çünkü o, mutluluğun bi' an anlaşılmadan yerini nasıl korkuya bıraktığını anlayacak kadar büyük de değildi zaten daha... çünkü; artık o uzun ağaçların ortasında, dennis...

    ...çok sevdiği annesiyle birlikte, derin, karanlık, cansız bir 'gölge' olarak yaşamaktaydı; o uçsuz, bucaksız, sonsuzluk çukurunun avuçlarında!...

    [kendi yazdığım şeyden tırstım anasını satıyım]
hesabın var mı? giriş yap