• ali poyrazoglu ve tiyatrosundaki elemanlarla beraber yapmi$ oldugu dizi .eskiden atvde yayinlanirdi ama artik trt ekranlarinda kar$imiza cikacak olan dizi .
  • a thousand acres filminin türkçe adı.
  • kişinin ailesiyle arası kötü de iyi de olsa yadsıyamayacağı bağdır. koparılmaya çalışılması, en az sıkılaştırmaya çalışmak kadar ruha zarar verici olur. zira koparırken içinizden büyük bir parçayı masaya koymanız gerekir, sıkılaştırmak için de yine büyük bir parçayı bu sefer masadan alıp yüreğinize eklemeniz gerekir.
  • aileyi daha büyük bir ölçekte ele alır ve sülalemsi bir tanıma çevirirsek, kadınların sırtında taşınan bağlar yekünüdür bu..

    önceleri de fikrim vardı bu konuda.. babamın tanımadığı akrabalarını annem tanır babama suflörlük yapardı.. "bilmemne bey bu, senin hödönün yeğeninin kayınçosu.." gibilerinden.. ve atıyorum iki kuzenin görüşebilmesi için karılarının anlaşabiliyor olması hayati bir noktadır.. değilse zamanla yok olur aradaki ilişki.. bunlar zaten bildiğimiz şeyler..

    esas bu gerçeği yüzüme vuran, bolu gökdemir dinlenme tesislerinde gözlemecinin hemen yanındaki götten tahta hediyelik eşya standıdır.. bu standa bakarsak, konu hakkında çok fikir vermeyen sevgililere, kardeşlere, çocuklara, torunlara yönelik "sen hayatımdaki herşeyden daha değerlisin esmerim", "biricik ablamın düzenli odası", "sevgili torunumun temiz odası", "canımdan çok sevdiğim abime sevgilerle" yazılı asılabilir tahta terlik, kaşık vs görülebilir ki, dediğim gibi fikir vermez.. ama herşeyi düşünmüş girişimcimiz aile bağlarını sağlamlaştıracak süsler de yapmıştır.. bunlar gene çakmak, terlik veya kaşık formunda olup bize işi kadınların götürdüğünü anlatır..

    "pek kıymetli gelinime", "nur yüzlü anneme", "biricik kaynanama", "canımdan çok sevdiğim eltime" (ulan kim eltisini canından çok sever? manyak mısınız?), "tatlı görümceme sevgilerle" (yazıyor inceden) gibi hediyelik hödöler, bunları kimin kime aldığını açıkça gösterir bize.. bir tane olsun "aslan enişteme", "muhabbeti herşeyden şahane kayınçoma", "koçum kayınpederime sevgilerle", "şahane amcamın fantazi odası" gibi bişey yoktur.. erkekler ne böyle bişey alıp hediye eder, ne de kendine böyle bişey verildiğinde "çok kibarsın hilmi abi.. çok duygulandım" rolünü hakkını vererek oynar.. bu tip içten ya da sinsice planlanmış hediyeler kadınlar arasında gider gelir ve o aileyi akraba, eş dost, sülale ile bir arada tutmaya yarar demek ki..

    tam bağlayamıyorum işalla anafikri verebilmişimdir..
  • zerre dini inancı olmayan birisine gecenin bi yarısı dayısı için ilahi yazdırabilir bu bağlar. bazen çok tehlikeli olabiliyorlar.
  • anne babanın çocuklarına bırakabilecekleri en büyük miras, sağlam aile bağlarıdır. başta anne baba olmadan 7 kardeş, çoluk çocuk enişte-yengeler eşliğinde yenen yemeğin yerini tutacak çok az şey var şu dünyada..
  • çekiştirilmeye, zorlamaya, azıcık daha güzel dursun diye temizlemeye, düzeltmeye gelmeyen, gecmis zaman baglari. tüm eski püskü şeyler gibi biraz yerinden oynatsanız kimbilir ne zamandan kalma bir kaç kırık dökük döküntü, insanın ciğerlerine kaçıp öksürten, gözlerine kaçıp yaşartan bir toz yığını çıkar altından. nefes alamaz, gözleri yaşlı, üstünüz başınız toz içinde ve her şey daha da kirli kalakalırsınız.
    en iyisi (bkz: birak dağınık kalsın)
  • ekşiduyuruda güzel sorular soran bir duyurudaşa verdiğim cevabın konusu. soru şuydu (başlığını almamışım):

    "çocuk yapmak, çocuk yapmaktır. hayata yeni bir halka eklemekten daha mühim bir şey yoktur. böbrek bile tedbiren iki tanedir vücutta. yani sayı mühimdir.
    bu nicel kuralın üzerine eklenen her şey sapıklıktır. evet, tek eşlilik ve aile saadeti de öyle. aile hiyerarşisi ve amcalar, teyzeler enişteler de çok tehlikeli. yan komşular da öyle.

    bir şey düşünüyorum. ifade etmede bir şekilde yetersiz kalıyorum ama, kötülük mefhumunun büyük kısmının aile denilen yapıdan kaynaklandığını sezinliyorum.
    muhtemelen sosyolojide ya da felsefede buna benzer unsurları farketmiş olanlar vardır. nietzschenin buraya varan sözlerini anımsıyorum.
    freud'ün sözüydü yanlış hatırlamıyorsam, oedipus kompleksi(2-5 yaş arası çağ diyelim) herkesin geçirdiği bir komplekstir ve sorunsuz atlatan yoktur.
    adamın aslında işaret ettiği şey, psikopatolojik bir durum değil, sadece kişioğlunun sorunsuz hareketine mani ve belli bir yaşta basılmış bir nevi mühür.

    bugün bir sohbette tahmin etmediğim sosyoekonomik sınıftan biri ağzından kaçırdı, bizim anamız babamız bize uzuv gibi davranmış diye.
    ben bunu yaklaşık 10-15 yıldır farklı şekillerde olsa da dillendiririm. adam yerine koyup dinleyenim azdır. ama belli kulvarda düşünmeye başladıktan sonra herkes aynı yere geliyor işte amk. ben haklıydım. tasvir edilmeye kalkıldığında sapık resimler ortaya çıkan, güya sevgi, şefkat, vefa gibi unsurları taşıyan, ama aslında sadece bir ödlekliğin resmi olan bir örtü tüm kültün üzerinde.

    bilinçaltındaki yoksunluktan ötürü kibarlaşmış bir anne figürü ve azgınlığını dindar ve sosyal mottolarla gizlemiş, yaşlı bir yarış atı kıvamında baba figürü. bunların ne mal olduğu rekabet halinde pekala da ortaya çıkar. sonra yaşlandığında hürmet sahibi olur bunlar.

    yo hayır söylediğimin düşük sosyoekonomik tabakayla alakası yok. her sınıfta var bu. siyasetin farklı taraflarındaki kitlelerin koruduklarına yaklaşma biçimlerinin mahallesinin namusunu koruyan bıçkın delikanlıdan farklı olmadığını görebilirseniz haklı olduğumu görürsünüz.

    haksız mıyım, var mı bana laflar hazırlayacak?

    benim cevabım:

    çocuktum, annem halam teyzem vardı.
    anne oldum, hala ve teyze de oldum.
    komşuyum ve komşularım var.

    yazdıklarını okuyunca kendimi hiç iyi hissetmedim.
    çünkü; çevreme gelişigüzel bakınca haklı olduğun yönler olduğunu söyleyebilirim.
    biz kendimizi bu tür olumsuz betimlemelerin hep dışında tutuyoruz. ya ben de öyleysem... öyle miyim? ben tehlikeli miyim? canımdan çok değer verdiğim evlatlarıma aile içinde tutarak en büyük kötülüğü yapan ben miyim? dallarını budarken sızan yaşları değil mi içimi acıtan, timsah gözyaşları mı o içimi dağlayan gözyaşlarım. kor alevlerde yürümek benim onlar için yangınlarım değil de mazoşistliğim mi yoksa... herşeyden vazgeçmelerim sapkınlığım mı benim sırf onlar adam olsunlar, ayakları yere basan doğru insanlar olsunlar diye didinmelerim benim kendimi tatminimden başka bir şey değil mi? bencil ve sapkın ve aymaz olduğum için mi bunca yıl uğraşıp her şeye rağmen ayakta kalmaya çabalamam.?

    hiç hayvan besledin mi, hiç yumurtadan çıkan bir civcivi avuçlarının içinde tuttun mu, zayıf olanı elinle besledin mi, kardeşleri hapur hupur yerken kenara itileni görebildin mi, hastalanana baktın mı, çırpındın mı hiç sabaha çıkabilsin diye...
    ya da bir tohumu ekip büyümesine yardımcı oldun mu, onları gözlemledin mi? dibinde biyen otları yoldun mu, kurdunu böceğini ayıkladın mı, yapraklarını tek tek temizledin mi, saksısını ordan oraya gezdirdin mi daha çok nerede iyi olacak arayıp buldun mu, yaz tatillerinden vaz geçtin mi bir saksı çiçek için, ya da onca yolu teptin mi ona bir kap su verebilmek için.

    dikkat et, hiç doğurdun mu diye sormadım. sen katla kafanda, çarp çarpabildiğin kadar. aile benim penceremden böyle görünüyor işte.

    çözüm getirmelisin. rahatsız olduğun konuları söylemek kolay, peki yerine ne olmalı?

    kaos mu?
  • "şoför olan, oğlandı herhalde, babasıyla gelmişti. ekmek parasını kendi kazandığı halde korumalı ailelerde sürüp giden o anlaşılmaz bağı koparamamıştı çocuk." tomris uyar- ödeşmeler ve şahmeran hikayesi

    (bkz: family business)
  • zor zamanlarda daha da sıklaşan bağlardır. sıcak bir aileniz olması sebebiyle asla düşmeyeceğinizi bilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap