• neden içimde kaynayan bir öfke okyanusu var? neden bu kadar stres, panik, öfke, çaresizlik hissi? anlam veremiyorum. değersizlik hissi sarmış her yanımı. kulaklığımdan gelen müziğin sesi içimdeki canavarı sakinleştirir gibi oluyor. doymak bilmez bir canavar, maymun iştahlı. kalabalıklar içinde hastalığım daha da artıyor, berbat hissediyorum. bir sigara yakmam lazım hemen, yakıyorum. zamanımı bir ücret karşılığı satmak zorunda kalacağım düşüncesi aklımdan çıkmıyor, nefesim kesiliyor. bir günlük kanat çırpacak olmasını bilmeden özgürce uçan kelebekten şanssız hissediyorum kendimi. kafamdaki düşünceler haddinden fazla ağır geliyor artık.

    ne yapmak istediğimi tam olarak söyleyemiyorum belki , ama neyi yapmak istemediğimden kesinlikle eminim. zamanımı para karşılığında satmak ve inanarak yapamıyacağım işlerle uğraşarak geçirilen bir ömür istemiyorum kesinlikle. evet bir şekilde geçinmek zorundayız , yani paraya ne yazık ki benim de ihtiyacım var. belki de yoktur, hikayenin asıl hali böyle değildir. bilinç altıma işlenmiş korkulardır bana bunu yaptıran.

    herkes bir şeyler için delicesine çabalıyor. ama tüm çabaları bana suyun üzerine yazılmaya çalışılan bir cümle gibi geliyor. cümlenin sonuna geldiğinde zaten tüm kelimeler silinmiş oluyor. yeterince kudrete sahip olup uzunca bir süre hatırlanma şansına sahip olan ölümlü oldukça az. hepsi boş mu bu uğraşların bilemiyorum. insan hayatı anlamaya çalışıyor, ama belki de basit düşünmeyi atlıyor her defasında. korkusuzca yaşabilme gücünü gösterebilmek en büyük hayalim. zincirlere bağlı bir yaşam sürüyor oluşumuz berbat hissettiriyor.

    bukle bukle saçlarla oynamak istiyorum, gülen gözlere bakıp ölümlü bedenimi ölümsüz hissetmek istiyorum, sessizce başbaşa oturup susmak ve fazlasını beklemeden öylece bakınmak istiyorum. ondan önce kalkıp saatlerce izlemek istiyorum onu, belki ufak ayaklara oje sürmek. dayanılmaz varolma acısını hafifletebilirim bu şekilde sanırım.
    çokça sevmek istiyorum, aynı oranda sevilmesem de en azından sevgime karşı saygı görmek istiyorum. bilemiyorum belki çok fazla şey bekliyorum.

    oturduğum yerde her akşam biramı içerken bunları düşlüyorum. her nefes aldığım sigarayla birlikte tükendiğimi hissediyorum. dışarı çıkıp belki beraber mutlu olabilme şansım olabileceği biriyle karşılaşma şansını elimin tersi ile itip bekliyorum.

    belki de ben bu melankolik yalnızlık haline bağımlıyım bilmiyorum. mfö'den yalnızlık "yalnızlık ömür boyu" şarkısını açıyorum önce duman'dan "yalnızlık paylaşılmaz"a geçiyorum. inanın ne yaptığımı ben de bilmiyorum.
  • aklımdan geçenleri, hangi konudan bahsettiğimi karşımdaki de biliyor gibiyim. o biliyor'u ben kesinleyemem. ama ne kadar karmaşık olsam-konuşsam da duygumu, fikrimi geçirebilirim, geçiriyorumdur hissediyorum. yani duygumun alımlanmasına dair duygum (güçlü umudum) var. ailem bana öteden beri şaka yollu 'isteyişinden iyi bakışın var,' der. o halde, bu alımlama garantisi neredeyse kişisinden bağımsız mı diyeceğim? acaba, kekelediğimi bilmediğim ve kabul etmediğim lise üniversite dönemlerimde buna güveniyor, ilişkilerimde hep bu anlaşılmaya* güvene güvene anlaşılma iklimi mi üretmiştim? "her şeye rağmen anlaşılma" denebilecek bir iddianın ömür boyu yürütücüsü müyüm? çok büyük ve güzel iddialar oluşuyor burada. olasılıkla kanıtlanamaz ama savunulabilir iddialar. vardır böyle iddialarım. güçlü paradigmalar, kalıplar, güçlü benzerlik-özdeşlikler kurma arzum ve sapıklığım vardır. farkındayım, değiştim. (bkz: anlaşılmaz konuşmalar/@ibisile)

    [bu dahi sultan*, bir keresinde kendi kendine şöyle demiştir: "eğer sakalımın bir teli bile aklımdan geçenleri öğrenmiş olsaydı, onu hemen yolardım."] stefan zweig - sternstunden der menschheit (bkz: bizans'ın fethi/@ibisile)

    "kimsenin, benim aklımdan geçirdiğim kadınlarla, aklımdan geçirdiklerimi yapmağa hakkı yoktu." oğuz atay - tehlikeli oyunlar

    (bkz: bilinç akışı)
  • minnoş bir kedi sahiplenip, yapayalnız kalmak.
  • böyle içmeye devam edip nasıl kilo almadan kalabilirim.
  • aklımdan geçmeyen kim ve ne kaldı ki!?
hesabın var mı? giriş yap