• tolstoy'un erkek kardeşine evin köşesinde ayakta durup beyaz ayıyı hiç aklına getirmemesini istemesi üzerine kardeşi tüm çabalarına rağmen beyaz ayıyı düşünmeden edememiş, klinik psikologlar tolstoy'un bu deneyine ithafen insanın bir türlü denetleyemediği ve kendi kendine tekrar ortaya çıkardığı saplantılı düşüncelerine beyaz ayı sendromu adını vermişler. (1)

    düşünmemeye çalıştığımız şeylerin aslında buna programlı olduğumuzdan sık sık düşünüp düşünmediğimizi kontrol ederek bir nevi o düşünceleri tekrar canlandırma olayı.

    tolstoy'un kardeşi beyaz ayıyı düşünmemesi gerektiğinden aklının bir köşesinde bunu daima canlı tutmuş, tıpkı olumsuz duygularımızdan veya rahatsız edici saplantılarımızdan kaçmamız gibi. ama arada yapıp yapmadığımızı kontrol ederken de o düşünceler tekrar bir canlılık kazanarak taze kalıyor ve döngü devam ediyor.

    bu kimi yerlerde olumsuzluklardan kaçarken aslında onlara bağlı kalmakla da açıklanabiliyor. yani kişi ne kadar olumsuzlukları veya bu takıntıları ertelemeye veya düşünmemeye çalışıp üstünü örterse artarak devam edebiliyor. bu sebeple de o olumsuzlukları/saplantıları düşünmemek yerine kabullenip ilerlemek bu olayı hafifletecek çözümler arasında.

    (1)-psikeart/obsesyonsaplantıtakıntı murat kemaloğlu
  • dün çi dizisinin 6. bölümünde ilk defa rastladığım bir sendrom. tolstoyun beyaz ayıyı düşünme demesi üzerine kardeşi belirli bir zaman sonra "beyaz ayıyı düşünmeden edemiyorum" diyor. gerçekten de bir kişiyi ya da bir olayı düşünmemeniz gerekiyorsa maalesef tüm düüşnceleriniz oraya çıkıyor.
  • -sana filleri düşünme desem ne düşünürsün?
    +filleri.

    aklıma inception'daki bu repliği getiren sendrom. insan beyni "yapma, etme" gibi olumsuz ifadeleri olumlu olarak algılama eğilimi gösterdiğinden "şunu düşünme" dediğimiz andan itibaren karşımızdaki kişiyi onu düşünmeye itiyoruz aslında. örneğin dini bütün bir kişi, allah'ın varlığına ve yüceliğine tüm varlığıyla inandığını söylese bile, allah'a karşı rahatsız edici düşünceleri onu çıldıracak raddeye getirebilir. bu sendromu din üzerinden değerlendirince korkuyu da ele almak gerekiyor bana kalırsa. yüce bir varlığa inanan insan, o varlığa karşı duyması gereken saygıyı sürekli olarak kendine hatırlatır. inanışına dayanarak yapması gerekenleri düşünen insanın, bu düşünceleri altında tersini yapma korkusu da yatar. neyi yapması gerektiğini düşünürken, neyi yapmaması gerektiğini de düşünür. olumsuz ifadeleri olumlu algılamaya meyilli beyin, kişinin dine uygun düşmeyen düşünceleri de düşünmesine neden olur ve bu düşüncelerin bir takıntı, bir saplantı boyutuna ulaşması kişiye kendisini günaha giriyormuş gibi kötü hissettirir.

    "artık onu düşünmeyeceğim." derken onu düşünüyoruzdur ve bu cümleyi ne kadar sık tekrarlarsak, düşüncelerimizi de ona odaklamaya aynı sıklıkla devam ederiz. olumsuz ifadelerin olumlu algılanmasını söz dinlemeyen bir çocuk üzerinden değerlendirelim. yaramaz olduğunu düşündüğümüz ve daima olumsuz ifadelerle yapmaması gerekenleri hatırlattığımız çocuk, yaptığını yapmaya, hatta daha da fazlasını yapmaya devam edebilir. "yerlere basma!" dediğimiz bir çocuğun yere basarken bize attığı o bakışı çoğumuz biliyoruzdur. burada bir saplantı, rahatsızlık verecek şekilde yinelenen bir düşünce yok elbette, ayrıca çocuğun bu şekilde davranmasına neden olabilecek başka faktörler de var fakat olumsuz ifadelerin etkisini göstermek için güzel bir örnek olabileceğini düşündüm.

    beyaz ayı sendromunu bir de cinsellik üzerinden düşünelim. cinselliği yasaklanmış ya da yaşaması ayıp sayılmış kişiler takıntı boyutuna gelecek, günlük hayatlarını sabote edecek, kişiliklerine uymayan sapkın düşüncelere sahip olabilirler. yanlış olduğu için düşünmemeleri gerektiğini düşündükleri düşünceler tarafından rahatsız edilebilirler. bu da suçluluk duygusunu doğurur ve bu rahatsız edici saplantılı düşünme süreci tekrar tekrar yaşanır. yasakların, yasaklanan şeyi cazip kılması belki de biraz bu sebepledir. yasaklanan şey içinde "yapma" uyarısını taşır.

    tüm bu düşünülmemesi gereken fakat aklın arkaplanında daima yinelenen düşünceler, düşünülmemesi gerektiğini kendimize sürekli hatırlatmamız yüzünden saplantı haline dönüşebilir. düşünmeyi ne kadar çok istemezsek, istemediğimiz şeyi o kadar çok düşünürüz. o yüzden belki, eylemsizlik halinden çıkmak, eylemde bulunmak ve düşünmekten kaçmamak gerekiyor. istemsiz düşüncelerin bir suçluluk duygusu uyandırmasının önüne geçmek gerekiyor. biri iyi, biri kötü iki tutum sergileme şansımız olan bir olayda iyi tutum sergilediğimizin farkına, kötüyü de düşündüğümüzü fakat yapmadığımızı bilerek varıyorsak, istemsiz düşüncelerin bize suçluluk duygusu yaşatacak bir ağırlığı olmadığının da aynı şekilde farkına varmamız gerekiyor sanırım.
  • diger dusunce deneyleri icin
    (bkz: #92649934)
  • kavram ilk olarak bir psikoloji dergisinde yayınlanan makale ile ortaya çıktı. söz konusu kavramın bilişsel ve sinirsel yönü değişik bilim insanları tarafından çokça irdelense de kavrama ismini veren durum çok daha kalıcı bir üne sahip oldu. bahsi geçen diyalog tolstoy’un bir günlüklerinde şu şekilde geçer:
    tolstoy bir gün kardeşine şöyle bir şey söylemiş:
    “şu köşede ayakta dur ve beyaz ayıyı hiç aklına getirme…”
    kardeşi ayakta durup beyaz ayıyı aklına getirmemek için büyük çaba harcamış ama sonunda pes etmiş.
    “yok aklıma getirmeden edemiyorum” demiş.
    bu diyalogda tolstoy’un verdiği mesaj bambaşka manalara kapı aralar ancak öne çıkan vurgu kaçtığın şeyin nasıl peşinde bir kabusa dönebileceğidir.
    dostoyevski’nin de bir eserinde kutup ayısı olarak yer verdiği bu sendrom ağır psikolojik göndermeler taşıyan inception filminde de meşhur bir replik olarak karşımıza çıkar. filmde kahramanımız karşısındaki kişiyle kurduğu şu diyalog bu durumu çok güzel şekilde ifade eder:
    -sana ”filler hakkında düşünme” desem ne düşünürsün ?
    +filleri

    psikologlar, hikayede yer alan zihinsel süreci açıklarken yeni bir dürtüsel durumla karşılaştıkları için bu olaya hikayedeki diyaloğa atfen “beyaz ayı sendromu” ismini vermişlerdir. bu sendromda bize yapmamamız konusunda telkin edilen ya da kendimizin çeşitli nedenlerle zihnimizden atmak istediği fikirlerin/dürtülerin nasıl kalıcılaştığını ifade eder. zihnimiz, kurtulmaya çalıştığı durumları ısrarlı ve inatçı bir şekilde kendinden uzak tutmak için telkine başladığında ironik bir şekilde söz konusu şeyler daha kuvvetli bir şekilde zihinde kök salmaya başlar. kişinin zihinsel kontrol mekanizmasının ters mühendislik diye tabir edebileceğimiz bir duruma maruz kalmasıdır bir bakıma bu sendrom. normalde bize zarar verme riski taşıyan durumlara/düşüncelere karşı sıkı bir dikkat ve otomatik kontrol özelliği taşıyan bir alarm sistemi olan zihnimizin bu özelliği, olumsuzluk içeren böylesi durumlarda adeta hacklenmiş gibi kontrolümüz dışına çıkar. kimi psikologlar cinsel saplantıları, yanlış dini telkinlerden doğan radikal düşünceleri veya birtakım psikozları beyaz ayı sendromuyla ilişkilendirir. nitekim saplantılı veya fanatik fikirlerin işleyiş sürecine baktığımızda da gördüğümüz şey bu sendromda olduğu gibi fikirsel bir kısır döngüye hapsolduğumuzdur.
    beyaz ayı sendromu, birçok bakıma kendini gerçekleştiren kehanet veya pygmalion efektine benzer zira burada da beklentilerin veya tam tersi beklentilerimizin doğurduğu bir kontrol karmaşası mevcuttur. ancak beyaz ayı sendromunda daha çok olumsuzluk içeren düşüncelere karşı bir obsesyon söz konusudur.
    beyaz ayı sendromu, şizofreni üzerine çalışmaları ile tanınan prof. daniel wegner tarafından incelenmiştir. wegner bu konu üzerinde yaptığı çalışmalarda beyaz ayı sendromunun şizofreninin sinirsel işleyiş süreciyle benzerlik taşıdığını tespit etmiştir. wegner oldukça kompleks bir yapıya sahip bu sendromu “ironik işleme teorisi” olarak isimlendirmiştir. bilim dünyasında bu teoriyle isimlendirdiği sendroma dair ilk belli başlı tavsiyeleri de sunan kişidir.
    wegner’in beyaz ayı sendromuna dair tavsiyeleri şunlardır:
    1-yeni bir fikir üret veya zihninde yeni bir şeye yer aç.
    2-düşünceyi başka zamana ertele. zihninde takıntıya neden olan her neyse ciddi bir telkinle bu fikri başka bir zamana erteleyeceğini ifade et kendine.
    3-aynı anda birden fazla iş yapma ki zihnen seni boğan düşünceye karşı daha kararlı olabil.
    4-düşünün ama kontrollü olarak. takıntıyı yaratan kavramı düşünmeyi reddetmek yerine onu kontrollü olarak yapmayı deneyin. bu durum söz konusu fikrin daha kısa sürede zihinden atılmasını sağlayabilir.
    5-yediye kadar sayarak nefesinize odaklanın. nefes egzersizleri metabolizmanın işleyişinde olduğu kadar zihinsel süreçler üzerinde de hayli etkili bir dönüştürücü güce sahiptir.

    kaynak
  • dostoyevski, yaz izlenimleri üzerine kış notları (bkz: zimnie zametki o letnih vpeçatleniah) kitabında "kendinize kutup ayısını düşünmemek gibi bir görev verin, aklınıza her dakika kutup ayısı geldiğini göreceksiniz." demiş.
    sosyal psikolog profesör daniel wegner, bu konu hakkında bir deney yapmaya karar vermiş; katılımcılardan şunu istemiş:
    "lütfen beyaz bir ayıyı aklınıza getirmemeye çalışın. ne zaman beyaz ayı derseniz, ya da ne zaman aklınıza beyaz ayı gelirse önünüzdeki zile basın."
    deneklerden birinin bile beyaz ayıyı düşünmeden duramadığı sonucuna ulaşmış.
    wegner'e göre, bir şeyi zorla düşünmemeye çalıştığınızda, zihninizin bir parçası yasak düşünceyi bastırıyor, ama zihninizin başka bir parçası düşüncenin gelmiyor olduğundan emin olmak için onu sık sık kontrol ediyor. bu nedenle ironik bir şekilde, onu akla getiriyor.
    beyaz ayı istenmeyen, bastırılan ve takıntı haline gelen düşünceyi temsil ediyor.
    neden beyaz ayı? hiçbir nedeni yok. akla gelmesi zor olduğundan olsa gerek.
  • ironik işlem teorisi ya da beyaz ayı problemi, uzaklaştırılmaya çalışılan düşüncelerin ortaya çıkmasını açıklayan ruhbilimsel olguya verilen addır. bir beyaz ayıyı aklına getirmemeye çalışan birinin zihninde uyanan imge bu duruma örnek gösterilebilir.

    "bir kutup ayısını düşünmemeye çalışın. göreceksiniz ki, o lânetli şey her an aklınıza gelecek."
    - fyodor dostoyevski, yaz izlenimleri üzerine kış notları, 1863

    bu olguya ilişkin bilgilerin ortaya çıkışı düşünce uzaklaştırma konulu deneysel ruhbilim çalışmalarına dayanmaktadır. toplumsal ruhbilimci daniel wegner'ın 1987 tarihli deneyleri beyaz ayı probleminin psikolojik stresle doğrudan ilintili olduğunu ortaya koymuştur.

    “bir kutup ayısı düşünmemeye çalışın. göreceksiniz ki, lanet şey her dakika aklınıza gelecek.” harvard üniversitesi’nde bir psikoloji profesörü ve düşünce bastırma araştırmasının kurucu babası olan daniel wegner, dostoyevski’nin “yaz izlenimleri üzerine kış notları” kitabında bahsi geçen bu gözlem ile 30 yıldan daha uzun bir süre önce karşılaştı. gözlemi çok ilginç bulan wegner, doğruluğunu basit bir deneyle test etmeye karar verdi: katılımcılara beyaz bir ayı düşünmemelerini söyledikten sonra onlardan bilinç akışlarını beş dakika boyunca dile getirmelerini istedi. beyaz bir ayı düşündüklerinde ise zili çalmalarını söyledi. bundan kaçınmalarını açıkça belirten yönergelere rağmen, katılımcılar dakikada birden fazla kez beyaz bir ayıyı düşündüler. daha sonra, wegner katılımcılara aynı egzersizi yapmalarını, fakat bu sefer beyaz bir ayı düşünmeye çalışmalarını söyledi. bu noktada katılımcılar, başından beri beyaz bir ayı düşünmeleri söylenen diğer bir katılımcı grubundan daha çok kez beyaz bir ayıyı düşündüler. sonuçlar, bir düşünceyi ilk beş dakika bastırmaya çalıştıktan sonra o düşüncenin ilerleyen dakikalarda daha belirgin bir şekilde geri geldiğini gösterdi. sonraki on yıllık süreçte “ironik süreç teorisi”ni geliştiren wegner, istenmeyen düşünceleri bastırmanın neden bu kadar zor olduğunu açıkladı. bir şeyi düşünmemeye çalıştığımızda aklımızın bir bölümü gerçekten o düşünceden kaçınırken, diğer bir bölümü o düşüncenin gün yüzüne çıkmaması için sık sık kontrol ederek ironik bir şekilde aklımıza gelmesine sebep oluyor.

    wegner’in “beyaz ayıları bastırmak” için bulduğu birkaç strateji ise şunlar:

    -dikkat dağıtıcı başka bir şey bularak ona odaklanmak

    -düşünceyi ertelemeye çalışmak (örn: günün sonraki bir bölümünü kaçınılan şeyleri düşünerek geçirip gün boyunca aklınızda olmasını önlemek)

    -aynı anda birden fazla şey yapmaktan kaçınmak

    -bir düşünceyi bastırmak yerine düşünmeye izin vermek

    -farkındalık meditasyonu yapmak.
  • sosyolog daniel wegner tarafından keşfedilmiş, düşünmemeyi düşünmek gibi bir çelişki barındırır. sürekli beyaz ayı düşünme komutu aldığınızda beyaz ayıyı düşünmemeniz istenir.

    peki bu mümkün müdür?

    elbette hayır. bunun çözümü düşünmek istenilmeyen düşünceler üzerinde “baskı kurmamak”tır.

    (bkz: ıronic process theory)
    (bkz: pembe fili düşünme)
    (bkz: ruminasyon)
  • "öğret bana nasıl unutulur düşünmek?" * / *

    ***
    karar verdim, hiçbir şey düşünmeyeceğim.
    bugün düşünmek istemiyorum çünkü.

    ama olmuyor, istemediğim ot burnumda bitiyor ve düşünmek istemediğim şeyleri daha çok düşünmeye başlıyorum.

    zira öncelikle hiçbir şeyi düşünmemeyi düşünmeye nereden başlamam gerektiğini düşünmeliydim sanırım.

    zihnim yorgun.
    ve maalesef “düşünmemem gerekenleri artık düşünmeyeceğim.” derken, onları tekrar tekrar düşünmüş oluyorum.

    işte bu, dostoyevski'nin “yaz izlenimleri üzerine kış notları” eserinde;
    "kendinize kutup ayısını düşünmemek gibi bir görev verin, aklınıza her dakika kutup ayısı geldiğini göreceksiniz."
    dediği kısır döngünün ta kendisi.

    inception filmindeki repliği hatırlayın:

    “- sana filleri düşünme desem ne düşünürsün?”

    “- filleri.”

    psikolog daniel wegner'in da incelediği ve ironik işlem teorisi adını verdiği bu “düşünmeyi engellemeye çalışırken düşünceyi canlı tutma hali” olan “beyaz ayı sendromu” denen paradoksun çıkış noktası; tolstoy'un kardeşi ile oyun oynarken ona beyaz bir ayı düşünmemesini söylemesidir.
    oyunun sonunda kardeşi düşünmemesi gereken beyaz ayıyı düşünmekten başka birşey yapamadığını itiraf eder.

    bir şeye uzunca bir süre baktığınızda; artık ona değil, onun ne olmadığına bakmaya başlarsınız.

    bu tıpkı bir kelimeyi sürekli tekrar ettiğinizde, bir süre sonra o kelime için anlamın kaybolması gibidir. * / *

    böylece zihninizde tekrarlayıcı bir şekilde, bozuk bir plâk gibi aynı düşünceler döner durur. ve bunlar daha çok kötücül düşüncelerdir.
    beyninizde bu döngüye hapsolma durumuna da ruminasyon denir. anlamı, geviş getiren hayvanların midesinin ilk bölümü olan latince “rumen” kelimesinden gelir.
    insanlar bu döngüde; yaşayıp sindiremedikleri olay veya duyguları zihinsel anlamda tekrar tekrar yaşayarak bir nevi zihinsel geviş getirirler.

    belki de siz bu beyaz ayının pembe fil versiyonunu duymuşsunuzdur.

    ama ismi ne olursa olsun, kaçmaya çalıştığınız bu düşünceler tarafından sobelenirsiniz her seferinde.

    özellikle de düşüncelerimizin bize ihanet ettigi saatlerde, yani uyku öncesinde.

    evet gabriel garcia marquez'in dediği gibi “düşüncelerin en derini, başını yastığa koyduğun an başlar.

    ve düşünmekten uyuyamazsın.

    ya da uyuyamadığın için mi düşünüyorsundur acaba?

    bilemedim.

    ben en iyisi düşünmemek için uyuyayım.

    umarım rüyamda beyaz ayılarla pembe filler “tepişirken çimenlerin ezilişini” görmem!

    haydi o zaman;

    "uyuyalım. insan uyudu mu her şeyi unutur." *
hesabın var mı? giriş yap