• lake of tears'ın tekrar toplandıktan sonraki ilk albümünün ismi. noise records'tan ağustos 2004'te çıkması planlanıyor.
  • rock the nations'ın konuğu olan lake of tears'ın konserde içinden parçalar çalması beklenen albüm.
  • albüm her türlü p2p programında bulunabilmekle birlikte, görüldüğünde heyecan bile uyandırabiliyor.
    ancak bazı bünyeler "sözler açığa çıkmadan hayatta dinlemem" diye ısrar edip duruyor. bi de sözler gelse, öf ama.
  • bana the neonaiden daha tatmin edici gelen son lake of tears albümü...özellikle sinister sister, making evenings ve dystopia ilk etapta dikkat çekici şarkılar olarak görünürken arkalardan gelen a trip with the moon hafif bir crimson cosmos tadı yaşatır gibi oluyosada crazyman pek sahalarda görmek istemeyeceğimiz şekilde havayı bozuyor ama solosu ile kendini affetirmeyi başarıyor...olmuşmu? bence olmuş...
  • http://www.lakeoftears.net/content/media.html adresinden iki adet parçanın sample'ını indirip hemen fikir sahibi olabileceğiniz albüm. sharing programlarından full versiyonunu edinebilenlere buradan selam ederim.
  • albümün http://www.lotturkey.org/ daki incelemesi ise şöyle;

    ..............................::blackbrickroad incelemesi::.

    if you were a moon i know you'd be shining bright
    light up the night i know you would
    - a trip with the moon

    bugün, uzun zamandır özlemle beklediğimiz, ve kutlamamız gereken bir gün! grup bir araya geldikten sonra çıkardığı ilk albüm piyasada, ve gerçekten inanılmaz güzel!

    türk hayranların lake of tears'ın derin, kederli, üzgün müziğini sevdiğini biliyorum, bu yüzden forever autumn da türkiye'de en çok sevilen albüm. ama black brick road eski hüzünlü müziği ve yeni lake of tears tarzını birleştiriyor; ve yine de kabul etmeliyiz ki, yepyeni bir deneyim ve yepyeni bir lake of tears sunuyor bizlere. bu "yeni şey"i kabul etmekte çekinmeyin, hastası olduğunuz, anlatılamayan acıların grubu hâlâ bizimle, ve eskisiyle aynı ruhları taşıyorlar.

    albümün girişi o kadar muhteşem yapılmış ki, harikulade birşeyin gelip ruhunuzu alacağını sanıyorsunuz. bence albüm başladığı gibi güzel bir sonla bitseydi çok daha iyi olabilirdi ama sanırım o eski forever autumn günleri epey geride kaldı.

    şarkılara geçmeden önce albümün genel sound'uyla ilgili biraz daha konuşmak istiyorum. sanırım albümde duyulan en büyük farkın nedeni arkaplandaki melodiler; eski şarkılardaki baş döndürücü bir hava yaratan "chorus" enstrümanlı klavyeler ve yaylı çalgıların (when my sun comes down, to die is to wake ya da hold on tight (solo kısmı) 'ta olduğu gibi) yerine büyük bir deep purple benzerliği yaratan hammond orgunun gelmesi.

    buna ek olarak, daha önceki albümlerde kullanılmayan bazı gitar hileleri de ekstra arkaplan müziği olarak bazı şarkılarda sıkça tekrarlanmış. the neonai'de başlayan en büyük değişikliklerden biri ise ritm gitarın stili. brennare'in, headstones ya da a crimson cosmos'ta da sıkça görüldüğü üzere, ara sıra şarkının tek enstrümanı olan, kendine has ritm gitarına da pek az rastlanıyor. onun yerine teknik olarak boogie bubble'ın başına benzeyen riffler görüyoruz. kendi adıma, albümde eğer forever autumn şarkısına benzeyen bir klasik gitar şarkısı olsaydı, çok daha mutlu olurdum; çünkü brennare herkesin kullandığı sıradan gitar akorlarıyla inanılmaz bir yaratıcıkla harika şarkılar ortaya çıkartabiliyor. ne yazık ki, sister sinister'daki pek de farkedilmeyen küçük bölümü saymazsanız, albümde hiçbir klasik gitar akoruna dahi rastlanmıyor.

    bazı şarkılarda da davulun sesi çok *ayrı*, rezonansı gitarın ve diğer enstrümanlarınkine uymuyor. magnus sahlgren, her ne kadar reddetse de grubun çoktan bir parçası olarak, yine soloları harikulade bir hale getirmiş. herhangi bir soloyu dinlediğinizde onun olup olmadığını anında anlayabilirsiniz, kendine özgü büyüleyici stiliyle bence gotik metal sahnesinde en iyi solo gitaristlerden biri. eğer daniel brennare sizi şarkı sözleriyle ağlatıyorsa, magnus sahlgren de sololarıyla ağlatacaktır.

    şarkı sözleri içinse, black brick road, eski albümlerdeki kadar soyut şarkı sözleri taşımıyor; bu sefer ayakları yere daha çok basan sözler var. sözlerde herhangi bir gizli duygunun yattığını sanmıyorum. bu sefer sözler herkes anlasın diye yeteri kadar açık (pop şarkı sözlerine benziyor demek istemiyorum ama bazen andırıyor evet). vokaller ise, birkaç şarkıda eski albümlerin yaratıcı ve kendine has melodilerinden yoksun.

    the greymen:
    - such a dark cold way and it enters through your breathing every day
    what a dark old way to stay the same
    as it enters through your breathing, close your eyes and feel them turn it grey

    deep purple'ınkilere benzeyen güzel bir introyla birlikte ilk saniyede şarkı sizi sıkıca yakalıyor. eğer demon you-lily anne'i saymazsanız, lake of tears ilk defa nakarat bölümünde ön planda bu kadar "elektronik" bir müzik kullanıyor. şarkı sözleriyle birlikte, grup sanki "eski yol"a güle güle diyor ve değişiyor. sololar ise, ses ve teknik açısından pagan wish'e benziyor. bu sefer, forever autumn'un aksine, intro hemen bu ilk şarkının sonunda. gri adamlar parıltılı bir bulut içinde geliyor, sizi değiştiriyor, ve gidiyor...

    making evenings:

    boogie bubble tarzı bir giriş tarafından takip edilen başka bir derin intro. şarkının ortasında garip bir riff başlıyor ve yaklaşık 30 saniye tekrarladıktan sonra harika bir soloya dönüşüyor. bence bu solonun arkasında dinleyiciyi sarmalayacak mistik bir hava yaratacak klavyeler kullanılabilirdi.

    black brick road:

    şarkı albümdeki ilk hammond orgu riffiyle desteklenmiş bir arpejle başlıyor. bu sefer, forever autumn'daki gibi klavye kullanarak sesi simule etmek yerine gerçek bir hammond orgu kullanılmış. şarkı boyunca süren monoton arpejin dışında org soloları harika duruyor. şarkının ortasında orgla birlikte başlayan clean tonlu solo ise şarkıyı inanılmayacak bir güzelliğe ulaştırıyor.

    dystopia:
    - do you know just how long it takes to get burned
    just how long it takes you know you'll learn to get burned
    do you know what it takes just to burn for a while, and then to put on a smile
    'cause it burns, to play with fire.

    şahane bir elektronik girişe sahip olan başka bir şarkı. dystopia elektronik riffleri hammond orguyla birleştirebilen hızlı bir şarkı ve eski şarkıları hatırlatıyor. nakarat ise the neonai albümünden down the nile ile leave a room adlı şarkıların bir karışımı gibi duruyor. şarkı boyunca pek bir değişiklik yok, yandığı için pek bir hızlı ve şiddetli :)

    the organ:
    - i can see you walk with sorrow,
    i can see it in your eyes

    hammond'a adanmış bir şarkı mı? belki. tam bir dinginlik içinde gelen sakin bir intro sizi yavaş ve büyülü bir atmosfere sokuyor. clean vokal ise sizi başka bir dünyaya götürecek. şarkıda yer alan sololar ise tek kelimeyle muhteşem. yine de arkaplan enstrümanı olarak eski klavyeleri tercih ederdim, sizi uçurabilirdi. hammond yapamıyor değil, ama aynı etkiye de sahip değil.

    a trip with the moon:
    - if you were a moon i know you'd be shining bright
    light up the night i know you would
    and i would just stay behind with my thoughts for a while
    like all dreamers do...

    sanırım brennare'in aylarla ilgili özel bir durumu var :) a trip with the moon'da da, clean gitarlı olan bazı yerlerde trampet aynı lady rosenred'de olduğu gibi (o şarkı da 3 ayı olan bir dragonlance sahnesini anlatıyordu) klavye ve clean gitar akorlarıyla destekleniyor. gerçekten de o bölümler teknik olarak aynı ve bu da eski hatıraları çok şık bir şekilde akla getiriyor :)

    sister sinister:

    bu, tamamen lake of tears'ın tarzının dışında kalan, albümde gerçekten görmeyi beklemediğim bir şarkıydı. sister sinister'da - malesef jennie tebler olmasa da - dünyadaki en seksi sesli kadın vokal yer alıyor.
    gitar tonları lake of tears'tan daha önce duymadığınız eğlenceli, ya da neşeli tonlar. sanırım sözler de eski rock'n'roll şarkılarındaki gibi (queen'den shooting star örneğin) bir şekilde bir kadının hikayesini anlatıyor. eğer şarkının bugüne ve lake of tears'a ait olduğunu bilmeseniz, 70'lerde bir rock'n'roll grubuna ait olduğunu düşünebilirdiniz.

    rainy day away:
    - come take a ride in my dream machine...

    şarkı yağmurlu havalarda da olan parazitlerlenmelerle başlıyor. sözleri tam anlayamasam da, şarkının adına oldukça hayret etmiştim; "rainy day"... brennare'in eski, hüzünlü günleri bir kenara atmasına aldırmıyorum, fakat epey değiştikleri ortada. eski zamanlarda "sonbahar" olarak adlandırılan günler şimdi "yağmurlu günler" olarak geçiyor...

    bir ilginçlik de şarkının içinde birinci dakika civarlarında "oh boogie bubble refrain, again" sözlerinin geçmesi.

    crazyman:

    introdaki seste brennare'in ses prosesörü kullandığına eminim. şarkıyı ilk dinlediğimde ilk kırk saniye, monoton, melodik olmayan kem bir vokal ve saçma bir tona sahip gitarla beni oldukça hayal kırıklığına uğratmıştı. daha sonra ise durum biraz daha düzeliyor. bir röportajında brennare bu şarkının temellerini a crimson cosmos zamanında attığını ve bunun en sevdiği şarkılardan biri olduğunu söylüyor ama bence bu sadece albümde boş kalan son yeri doldurmak için konmuş bir şarkı.

    sonuç:

    albümle ilgili daha fazla söylenecek birşey kalmadı sanırım, resmen lot düşmanı birinin gözüyle inceledim ve saydığım bunca gereksiz ve önemsiz kusurdan daha fazlasını bulabileceğinizi sanmıyorum :) toplamda benim verdiğim puan, lot'un şimdi yeni duygularla dolu yeni ufuklara doğru yolculuk ettiğini de hesaba katarak, 95/100. 5 puan kayıp, çünkü grubun forever autumn'daki havada devam etmesini dilerdim :)

    lots of feelings,
    armağan
  • 40'ar saniyelik örnek ses dosyaları http://www.lotturkey.org/'a konmuş olan lake of tears'ın nefis albümü.
  • albumle ayni adi tasiyan parcadir. sozleri soyledir:

    i met a blackbird flying south tonight, i looked into her eyes tonight
    i saw her wings were getting tired, still looking for the light
    there is evil on the way, it will come with break of day
    i heard her say before she turned and flew away
    but for a moment there alone i could find my way back home

    how it hurts still there when she comes to show
    she’s always near down the black brick road

    i watched her heading for the southern skies when she lost her wings and died
    but then i saw her flying higher when i looked into her eyes
    there is evil on the way, i heard the blackbird say
    it will reach us by the coming of the day
    but for a moment there alone i was heading back for home

    how it hurts still there when she comes to show
    she’s always near down the black brick road
  • the greymen ve black brick road ile dikkat ceken bir rock albumu.
  • albümün içinde bulunan dystopia, the greyman, sister sinister, black brick road adlı şarkılar beni derinden etkilemiş ve gruba daha bir sıkı bağlanmamı sağlamıştır.albüm kesinlikle edinilmeli akşam vakitlerinde kısık sesle dinlenmelidir.
hesabın var mı? giriş yap