• 1* devlet tarafından bilfiil türk lirası bazında gerçekleştirilen elim hadise. aslında yasal faiz muhabbetine girecektim ama sonrasında konu dallanıp budaklanıp buralara geldi. yasal faiz, kanuni faiz ve temerrüt faizi; bunlar oran olarak 18 nisan 2022 itibarıyla birbirleriyle aynı olan değerlerdir.

    2* hikaye şöyle. 3095 sayılı kanuni faiz ve temerrüt faizine ilişkin kanun isimli bir kanun var. bu yasanın ilk maddesi kanuni faizi, ikincisi ise temerrüt faizini düzenliyor. ikinci madde, faiz bakımından ilk maddeye atıf yapıyor. ilk maddede ise kanuni faiz %12 olarak belirtilmiş halde.

    3* fakat 2005'te değişmiş bu maddedeki %12'lik faizi, dönemin bakanlar kurulu 2006'da %9'a indiriyor. liseliler bilmez, o ara hükümeti bakanlar kurulu kuruyor, başında yer alan başbakan da "siyasetin genel gidişatından" sorumlu oluyor, cumhurbaşkanıyla ilgili sağda solda pek bir şey duyulmuyordu. siyasi kimliği olmayan cumhurbaşkanı arada bir kitapçık falan fırlatıp, anayasa gereğince devleti temsil ediyor, kırmızı ışıkta konvoyunu durduruyordu. neyse, daha sonrasında türk tipi başkanlık sistemine geçilince, elbette bakanlar kurulu lağvedildiği için yerini tek kişilik hükümet sistemi aldığından madde metnindeki "bakanlar kurulu" ibareleri de, "cumhurbaşkanı" olarak değiştirildi. ancak, anayasal düşünme becerisi ve mantalitesinden son derece yoksun bu yeni türkiye hükümet sisteminin kendine has hukukçuları, nedense aynı kanunun 7'nci maddesini "bu kanunu bakanlar kurulu yürütür" şeklinde de bırakmışlardı. hayat ne tuhaftı, vapurlar filan. (bkz: türk tipi başkanlık sistemi/@dragonlady)

    4* türk tipi başkanlık sistemini eleştirmeye başlarsam sabaha anca biter o yüzden borç takmanın ödüllendirilmesi mevzusuna geri döneceğim, ki bu da tam olarak faizlerin düzgün belirlenemeyişinden kaynaklanıyor. bu kapsamda, eğer yasadaki faizler "olması gerektiği değerde" belirlenmiş olsaydı, alacaklı parasına kavuştuğunda hiç değilse faiziyle birlikte alacağının alım gücünü nispeten koruyabilecekti, ciddi devalüasyonlardan sonra bile. ancak bugün böyle bir durum yok. olmadığı için de, yüksek enflasyonlu bir ekonomik atmosferde borçlunun taktığı borç, yanına müthiş bir şekilde kâr kalıyor.

    5* burada herkesin aklı tcmb politika faizi olan %14'e gidebilir, ancak olay salt o faiz kapsamında değil. evet, politika faizi, "aktarım mekanizmasının" çalıştığı durumlarda piyasada oluşan faizleri yönlendirici kudrete sahip. ama bunlar bugün türkiye'de geçerli olan mekanizmalar değil. çünkü siyasi baskı, tcmb'ye zorla faizleri düşürttüğünden, bugün türkiye'de tcmb politika faizi ile piyasada oluşan faiz arasında bağ kopmuş durumda. tcmb piyasayı %14'le fonlarken, bankalar tcmb'den %14'le parayı alıp, hazine'yi %25-26'larla fonluyor, böylece tarihte görülmemiş rekor kârlara imza atabiliyorlar. diğer yandan da kkm üzerinden sadece %17 ile mevduat toplayıp bunu millete %30'larda kredi olarak da dağıtınca keyiflerine bir diyecek olmuyor. zira %17 üzerindeki faizi de devlet fonluyor. diğer bir deyişle bankanın faiz ödemesini kısmen devlet üstleniyor. bir ülkede bankaların sadece bir yıllık kârı %323 artabilir mi? böyle saçmalık dünyada görülmemiş. (bkz: kur korumalı mevduat/@dragonlady)

    6* işin içinde bir de tüik var. malum enflasyon patladı. ki evvelden, özellikle 2021 senesinde enflasyonu nasıl düşük gösterdiklerini cümle alem konuşmaya başlamıştı. kontrollü enflasyon/@dragonlady yazımla da topladığım kaynaklar üzerinden enflasyonun nasıl düşük çıkarıldığını yazmıştım. sonrasında hiçbir şey olmasa da kesin bir şeyler oldu* ve manşet tüfe %61,14'e kadar çıktı. daha da yükselecek. ayrıca üfe de %115'e çıktığı gibi, bu oran da yükselecek. zira bugün enflasyonla değil, kur ile mücadele ediliyor. bu da geleceği daha da karamsar hale getiriyor ki, önümüzde görünen orta/uzun vadedeki kara bulutları da ayrıca şurada tartışmıştık: (bkz: 2022 hayat pahalılığı/@dragonlady)

    7* bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de şimdi borç takanın ödüllendirildiği fiili bir sistem çıktı. yukarıdaki verileri harmanlayacak olursak, borçlananın her türlü kazandığı, borcunu taktığında ise daha da kazandığı bir sistem oluşturuldu.

    (i)- borçlanma doğrudan enflasyonun altındaki maliyetlerden gerçekleştiği için, borçlanma fiilinin kendisi doğrudan doğruya bir "servet transferi" haline geldi.

    (ii)- borçlanmanın bir üst niteliği olan borç takmada ise durum daha da vahim. "borç takmak"tan kastım; bilerek ve isteyerek, yani kasten, ödenebiliyor olsa bile borçlu tarafından borcun yüksek enflasyon ve düşük faiz ortamı mevcudiyeti sebebiyle ve gelecekte daha düşük bir değerde ödeme yapma saikiyle ödenmemesidir. tüik enflasyonunun %61, enag enflasyonunun %100'leri geçtiği ve halen yükseldiği bir ekonomik atmosferde ve özellikle yasal ve temerrüt faizlerinin %9 olduğu senaryoda, borçlu neden borcunu ödesin, kaçabildiği kadar kaçmak varken? tersinden sorarsak, alacaklı yıllar sonra alacağını tahsil ettiyse, tam manasıyla alacağını tahsil edebilmiş midir yoksa alım gücünün yarısından fazlasını kaybetmiş bir tahsilat hakiki bir tahsilat sayılmalı mıdır? (bkz: kafamda deli sorular)

    8* bugün türkiye'nin tamamında bu %9'luk faiz kural olarak uygulanıyor. bunun dışında reeskont faizleri de %14,75 ile %15,75 arasında. yahut "mevduata uygulanan en yüksek faiz" olarak da kararlaştırılan faiz kalemleri de %25-27 civarlarında. kat mülkiyeti kanunu'ndan doğan aylık %5 faiz bile yıllıklandırıldığında %60 ediyor ki bu bile tüik manşet enflasyonu olan %61,14'ü karşılamıyor.

    9* daha fazla yüzdelere, rakamlara, değerlere boğmak istemiyorum bu yazıyı. ancak devletin ve tcmb'nin belirlediği mevcut faiz politikaları, ki bunu da doğrudan cumhurbaşkanı bu şekilde istiyor, öylesine hatalı, siyasi ve oy devşirme hedefli ki, ekonominin tüm dinamiklerini baştan sona bozuyor. bir ülkede alacaklı olmak, bankada tasarruf etmek nasıl bu kadar cezalandırılabilir gerçekten anlaşılması çok güç. bu yazıyı siyasi bir saikle yazmadım, çünkü bu belirttiğim durumu kötü niyetle kullananlar var. imkanı olduğu halde özellikle ödemelerini yapmayan, "nası olsa seneye dolar uçar o zaman bakarız" diyen, alacaklıları aptal konuma düşüren çok fazla insan var. kaldı ki "alacaklıların" içerisinde devletin bizatihi kendisi de var.

    10* sadece kötü niyet değil, bir anlaşmazlık olduğunda, bir alacak doğduğunda, bir haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme gerçekleştirildiğinde de alacaklı konumuna denk düşenler daha baştan de facto fakirleşmiş oluyor. yıllarca süren yargılamalar, avukat masrafları, en sonunda alınan paranın da kuşa dönmesi... gerçekten büyük rezalet. ve bunu da sistem koruyor. halbuki hiç değilse dolar bazında kayıp yaşansa da, tl bazında tatmin duygusunu sağlatabilecek seviyelere faizler getirilse, hiç değilse borç takan insanlar bu işten kârlı çıkamayacak ve bir şekilde yüksek faiz ödemesiyle karşılaşacaklar.

    netice itibarıyla bir sistem dolaylı yoldan para kaçırmaya teşvik etmemeli.

    borcunu düzgün ödeyen; vergisini, harcını, ödemelerini düzgün ve düzenli yapan insanlar daha fazla "aptal" yerine konmamalı.

    saygılar,

    *

    (bkz: ekonomi yönetimini yeniden oluşturduk/@dragonlady)

    (bkz: 7 kasım 2020 tcmb başkanının görevden alınması/@dragonlady)

    (bkz: kemal derviş'in ekonomik kriz öngörüsü/@dragonlady)

    (bkz: 22 mart 2021 dolar kuru/@dragonlady)
hesabın var mı? giriş yap