• haydarpaşa garında bulunan, rakı mekanı olarak herkese tavsiye edilebilecek lokanta. sık sık gidilmesi caizdir.
  • fiyati uygun, garsonlari parmaklarini yemege sokmayan, hesapta gecirmeyen mekan. musikisi takdire sayandir.
  • sanki eski türk filmlerinden kalma bitirim ve ağir bir mekan. fiyatlar gayet maküldür ve %10 garsoniye alinir.
  • kapısından içeriye girince zaman tünelinden geçmiş gibi olunan lokanta. ezogelin çorba şahane, hamsi nefis, muhabbet ala...
  • nefis raki icilesi, guzel sohbet edilesi mekan. ancak duvarlarinda yeralan televizyonlarda aliye dizisinin gosterilmesi ve bununla beraber mekanda bulunan cogunlugu erkek musterilerin, ellerinde raki kadehleri ile diziyi pur dikkat takip etmesi de ilginc bir durumdur.
  • gece 12 - 1 gibi kapanır bu mekan.
    duvarları mavi boyalı porselenlerle kaplıdır, camları denize dönüktür ama denizi göremezsiniz.
    iki kişi yiyin için en fazla 40 ytl ödersiniz.
  • yalniz bir bayan olmaniz, etrafta bir cok gobekli aksamci olmasi, sizin tek basiniza icki icmeniz filan (tuhaf bir sekilde) asla sorun cikarmaz.

    huzunludur aksamin coktugu gar, trene de biraz zaman vardir. oturur iki duble raki icersiniz, kalkarken nefis bir kadikoy rihtim manzarasi ustu dayarsiniz basinizi, bebek gibi uyursunuz eskisehir'e kadar..
  • trene dair ne varsa hayatta hüzünlü ve ağrılıdır. tıpkı trene dair diğer şeyler gibi haydarpaşa gar lokantası da hüzünlü ağır ve ağrılı bir yerdir.

    sirkeci gar lokantasının havailiğini burada bulamazsınız. adı üstündedir işte. anadolu yakasındasınızdır. hareket vakti gelmeden iki duble rakıyla bir dilim kavun alır, haydarpaşanın acelesine inat ağır ağır takılırsınız. sırtlarında yükleriyle insanlar geçer önünüzden. o yüklere bakarsınız, sonra da kendi yüklendiklerinize. uzaklarda sizi bekleyen bir şehir vardır. onu düşünürsünüz.

    düşüncelerinizi yemekli vagona taşıyıp sabahı edersiniz. sizi bekleyen şehirle buluşma vakti geldiğinde korkunç bir başağrısı vardır bir de beraberinizde...
  • senelerdir gitmek istediğim ama bir türlü gidemediğim mekandır. bir çılgınlık yapıp gitmemin vakti geldi de geçiyor.
  • yan masanızda "alın kırışıklıkları" konusunda uzmanlaşmış gri ceketli bir adam. gözler donuk, ama yine de hayat var. o canlılık daha çok "kabullenmişlik" gibi bir şey.

    masasına gidip otursanız karşı çıkmayacak gibi. umursamıyor zaten sizi, garsonu, yemeğin vaziyetini. biraz alttan alta gelen emel sayın'ın sesiyle temas kurmuş gibi.

    "hayırdır baba ne bu yüzündeki..." diye sorsanız gülümseyip kafayı yana eğecek mutlaka. aşina olunmuş artık bu soruya, başkasının eseri değil kendi de bir çok kez merak ettiğinden... soru işaretine bile gerek yok o yüzden. hem soru hem sorunun muhatabı iyi tanıyorlar birbirlerini.

    tavanlar yüksek, biraz ferah. işte köşedeki adam ev bakıyor kendine. belki de tartışmış eşiyle, yalnızlığına dört duvar arıyor, bıkkın, sıkkın.

    onun yan masasında üç kişi gülüyor. bir tanesi diğerlerinden daha içten. bir diğeri daha sinsi. ikisinin de baktığı yer aynı. o baktıkları yerde gülen sonuncusu daha çok "kendine iyi bak" der gibi.

    uzaksınız duvarlardaki çinilere ama "halden anlamışlık" sinmiş her yere. bir yere dayanmaya gerek yok. tek dayanağınız atmosfer burada. atmosfer tutar sizi, düşürmez. gerekirse uzaklara götürür sizi, bilirsiniz içten içe çok yakınsınız uzaklara. kapıdan dışarı çıkıp bineceksiniz bir vagona ve o vagon hangi uzağı istiyorsanız orayı yakınlaştıracak masanıza.

    düşürmez sizi haydarpaşa gar lokantası, nereye istiyorsanız oraya taşıyıverir. rakı içmeyen biri için kadeh kaldırsanız da götürür, yalnızca su içmek isteseniz de götürür.

    düşürmez sizi.

    düşürmez.
hesabın var mı? giriş yap