40 entry daha
  • meşhur eseri ibn battuta seyahatnamesi'nde 1332 senesinde gelmiş olduğu dönemin doğu roma başkenti konstantinopolis ile ilgili kaleme aldığı kısımların hakikaten bir hayli ilgi çekici olduğunu söyleyebileceğim orta çağ gezgini.

    kenti tasvir ederken hayranlığını ve şaşkınlığını gizlemekte zorlanan seyyah, şöyle diyor:

    "bu şehir sonsuz derecede büyük! iki yakaya ayrılmış şehirde, eskiden üzerinde bir köprü olan ve sularında gelgitler yaşanan geniş bir nehir bulunuyor. eski köprü artık harabe olmuş. şu anda iki yaka arası kayıklar ile geçiliyor. söz konusu nehrin adı absumi'dir.*

    stinbol (astanbul diye de yazıldığı kaynaklar var) denilen kısım, nehrin doğu yakasıdır. hükümdar ve devlet erkânı burada oturur. nüfusun büyük bölümü de burada yaşar ve çarşıları taşla döşelidir ve gayet geniştir. her zanaat erbabı kendi başına çalışır ve başkalarıyla karışık değildir. enteresan bir nokta da çarşı esnaf ve zanaatkarının çoğunun kadın olmasıdır."

    ne var ki haliç'in diğer tarafını tasvir etmeye başladığında oldukça canı sıkılmış bizim seyyahın.* bakalım neler söylemiş galata ile ilgili:

    "şehrin öteki kısımının ismi galata'dır. demin söz ettiğim suyun batı yakasıdır burası. bu yakaya, tamamı tüccar olan frenk taifesi yerleşmiştir. galata nüfusunu venedikli, ceneviz, latin ve frenk gavurları oluşturur. onlar da kostantiniye hükümdarının himayesi altında yaşamaktadır. hükümdara her yıl vergi ödemeleri gerekse de bazen ödemezler ve savaşa tutuşurlar. aralarını ise papa bulur. bu taife, tümüyle ticarete gömülmüş olup sahip oldukları liman, dünyadaki en işlek limanlardandır. bu limanda yüz civarında çektiri gördüm. bu tarafta çarşılar, renkli ve zengin olsa da çok pistir. galatalıların kiliselerinde de hayır yok; revnaksız ve sessiz."

    aya sofya başta olmak üzere şehrin kilise ve manastırlarını da bir hayli ayrıntılı betimleyen ibn-i battuta, son olarak da keşiş imparator diye birinden bahsediyor. bu söz ettiği kişi, kuvvetle muhtemel 1328 senesinde tahttan indirilen ve manastır inzivasına çekilmeye zorlanan ikinci andronikos'tan başkası değil. eskinin imparatoru ve şimdinin keşişi olan ve manastıra kapandıktan sonra george* ismini alan imparatordan şu sözlerle bahsetmiş büyük gezgin:

    "bu hükümdar, devletini ve mülkünü oğluna bırakmış, kendisini ibadete adamak suretiyle şehir dışında denize nazır bir manastıra çekilmiştir. bir gün maiyetimdeki rum rehber ile şehri gezerken onu yayan gördük. sırtında mish, kafasında keçe bir külah vardı. bembeyaz ve upuzun bir sakalı, uzun ve koyu renkli bir asası vardı. yüzü, ibadet eseri bir ışıkla aydınlıktı. boynunda koca bir tespih vardı. yanımdaki rehber vasıtasıyla bana "beyt-i makdis'e giren elini, kutsal kaya'da, kumame kilisesi'nde ve beytüllahim'de gezen ayaklarını öpeyim" derken bir yandan da eliyle ellerim ve ayaklarımı sıvazlıyordu. bu şehirde yaşayan hıristiyanların, kendi dinlerine mensup olmasa dahi, kutsal belledikleri mekanlarda gezen kişilere dair tavırları ve inançları beni çokça hayrete sevk etmiştir!"

    tercümeden mi kaynaklı bilemiyorum ama eserinin dili biraz ağır olsa da hakikaten ilginizi çekmeyi başarabilirse hızla akıp gidiyor. bindiği gemiler ve gezdiği saraylarla alakalı çok ilginç tasvirler yaptığı kısımlar da var, cengiz han'dan "melûn tatar komutan tingiz" adıyla* bahsetmesi de var, sri lanka'da oldukça ürktüğü uçan sülük böcekleri macerası da var. naçizâne bir tavsiye olarak imkanınız varsa bu döneminin çılgın gezgininin seyahatnamesini muhakkak okuyun derim.
34 entry daha
hesabın var mı? giriş yap