• eskilerden bir laf,
    olması çok fazla şarta bağlı şeyler için kullanılıp durmaktan bitap düşmüş haylice.
    gavurun wishful thinking dediği şeye benziyor epey, bıyıklı halalar, ne bileyim
    tesadüfün iğne deliği de alakalı olabilir bununla.
  • ben oradan geçmekteydim.sen galatasaray müzikholünden çıkmıştın.ben galatasaray hamamına doğru yöneldim.sen o kadar kirli gözükmüyordun herhalde.bir müzikholden çıkmıştın, dans etmişsindir, eğlenmişsindir.hamamda da şarkı söyleyebilirim, ama dans edemem.hamamdan çıkınca gözlerim güneşe alışamadı.sen hala müzikholün kapısındaydın, gülse ile birsel bir araya gelmişken, habil ile kabil anlaşmazlıklarının neticesinde bir akraba ilişkisi yaşamışken, ben olsa olurum olsa olsa.sen beni bulsa olursun, ola kala?
    ben müzikholün kapısına geldim, sen hiç oralım olmadın.elinle yeri işaret edip, kutsal kitaplardan ayetler okudun.kırklara karıştın zannederken, yüksek kaldırımda güpegündüz mercan dede göründü.sufinin rüyasını mırıldandınız önce, sonra o üfledi biraz.. dinlenmek için bir ara verdi, sonra yanıma gelip kulağıma eğildi.

    - sen olsan, o bulsa.. sen olsa, o bulsan.. güneşli bir gün daha olur, ama bugün siz birbirinizi bulmaya çalıştınız.rahim allah, muhabbetullah, aşkallah, ayetullah .. sizi birbirinize yaklaştıracak olan, olsa ile bulsa biraraya gelse.. sen asla tesadüf yaratamazsın, o da öyle..

    mercan dede şems-i tebriziden bahsetti kaldırımın kenarında oturup.ona baktım, eliyle yeri gösteriyor ve bu kez ismini hatırlayamadığım bir filmden dialoglar saçıyordu toprağa.ağzından çıkan her kelime bir tükürüğe bağlanıp toprakla buluşuyordu.hemen iki elimi ona doğru uzattım, bana adını bahşetmesini istedim.arada kulağıma çalınan fışır fışır bir su sesi, sırt kaşıyıcısının hatır hatır sertliği, görünmez elin alkış gümbürtüsü ve bunun gibi bir dolu ayrıntı ses.bana ismini söyledi, bir saniye sonra yok oldu.bir tesadüfü açık etmemin cezasını çekiyordum.gariptir, o yok olunca saatlerce sürdüğüne kendimi inandırdığım bir rüyanın tek karesini bile hatırlayamayışım gibi, ismini de unutuverdim.

    ben galatasaray hamamından çıkıyordum.sen müzikholünden.ben ara cafe'ye doğru yürüdüm, sen sıla dürümcüsünün oradan aşağıya gittin, ama oturacak bir yer yoktu, geri döndün.ikimiz farklı masalarda, aynı salatayı yedik, farklı tabaklarda.sen kitap kahramanı gibiydin, zeytinleri ayıklıyordun ama sana zeytinleri ayıklarken ne kadar tatlı göründüğünü söyleyen biri yoktu etrafta, o biri ben olmak istedim.ama tesadüfler, edilgenliği yeter-şart sayıyor.sustum, seni izledim..
  • if ifs and ands were pots and pans der buna ingilizler.
hesabın var mı? giriş yap