• sip ve gelenek dergisi çevresi diyelim kısaca, türkiye'deki örnekleri için.
  • kelime anlami itibariyle geleneksel marksizm.
  • kapitalist sistemi hala emek sermaye celiskisi ile aciklayan, kapitalizmin kendi sonunu kendisinin getirecegine ve bu noktada tarihin dogrusal bir ekonomik ve toplumsal surec izledigini iddia eden, evrenin yuce bilgisine sadece kendilerinin sahip oldugunu dusunen algısı dusuk insanlarin inandigi sol dusuncenin en guduk hallerinden biri.
  • tam olarak hangi teorik onermeler butunlugune tekabul ettigi belirsiz olan ve bu yuzden de kafa karisikligi yaratan bir adlandirma. kimi sosyalist dusunurler "ortodoks marksizm" ifadesini marksizmin vulgar (kaba) determinist yorumlarina gondermede bulunmak uzere kullanirlarken, kimileri ortdoks marksizmden marks'in temel tarihsel materyalist onermlerine siki siki bagli kalmayi anliyor.

    birincisi icin bir ornek verirsek, douglas kellner bu ifadeyi, ekonomik iliskilerin tek tarafli ve dolayimsiz bir sekilde ustyapisal kurumlari belirledigi varsayimina dayanan marksizmin indirgemeci-ekonomist yorumlarini ve bununla iliskili bir bicimde kapitalizmin kendiliginden yerini mekanik bir sekilde sosyalizme birakacaini savunan marksizmin pozitivist yorumlarini adlandirmada kullaniyor. yani kellner icin ortodoks marksizm, tarihsel materyalizmin asiri basitlestirilmis, vulgaerize edilmis yorumlaridir.

    ote yandan, postmdernizme meyilli kimi dusunurler ortodoks marksizmden, topluma ve siyasete sinifsal bir perspektiften bakmayi, uretim iliskilerini analizin merkezine koymayi, tarihin itici gucunun sinif mucadeleleri oldugunu savunmayi, yani bizzat marksizmin temel onermelerini anliyor. kisacasi bu ekip, marksizmi marksizm yapan onermeleri "ortodoks marksist" kategorisinin altina yerlestiriyor.

    ortodoks marksizmin kaba marksizme tekabul edecek bir sekilde kullanildigi bir durumda, marksistler icin bu ifade artik coktan asilmis, geri bir marksist poziyonu cagristirmaktadir;

    lakin ortodoks marksizme ikinci anlamin yuklendigi durumlarda marksistler dogal olarak "ortodoks marksizmi" savunmak durumunda kaliyorlar; cunku bu ikinci anlam veri alindiginda ortodoks marksizm 'cemberinin' disinda yer almak marksizmin de disinda yer almak anlamina geliyor.
  • iki farklı yüze sahip olan bir marksizm türüdür ortodoks marksizm... yani anlaşılması hem zor, hem kolaydır; bu yüzdendir ki birçok marksist düşünür veya teorisyen, adeta şema mantığıyla ortodoks ya da hetorodoks diye ikiye ayrılabilmiştir.

    ortodoks marksizm, marx'ın teorilerine her zaman bağlı kalmak değildir (bunun altını çiziyorum). şayet bu şekilde olsaydı, diğer düşünürleri de hesaba katmamız gerekirdi. demek istediğim örneğin bir durkheim'in örneğin bir foucault'un varsayımlarına her zaman bağlı kalan sosyal-bilimcilere, teorisyenlere de aynı şekilde -yani ortodoks olarak- bakmamız gerekir idi. demek ki "ortodoksluk" bambaşka bir kavramdır. ortodoks marksizm, marx'ın teorilerine şöyle ya da böyle bağlı kalmak, onu ana kaynak yapmak değil; marx'ın teorilerini birtakım basit ilkelere indirgeyip sıkıca bağlanmaktır.

    peki ortodoks marksizm neden ve nasıl oluşmuştur? önce şu öznel görüşümü söyleyeyim: marx'ın tarih anlatımı, yaşadığı yüzyıla kadar olan bütün tarih anlatımları içerisinde nesnel ve toplumsal gerçekliğe en yakın olan tarih anlatımıdır (ama marx'ın "tarihini" aynen benimsiyorum anlamına gelmez bu; aksine bu "tarihte" oldukça fazla eksik noktalar vardır kanımca). zaten bütün sorunlar da burdan başlar. marksist geleneğin hep peşinde olduğu "gerçeklik"; gerek ikinci enternasyonal'deki bilimsel sosyalizm(?) vurgusuyla canlanan "determinizm"de(ancak bu anlayış, marx'tan çok engels ile ilgilidir), gerekse bernstein'in "tarih"i kısmen reddedip marx'ın sınıf mücadelesi anlayışıyla kant'ın evrensel ahlâk ilkesini birleştirme uğraşıyla gelişen "revizyonizm"de kendine zemin aramaya başladı. hatırlatmam gereken en önemli nokta; kendilerini "revizyonizm saldırısı"na karşı korumaya çalışan bazı marksistler, marksizm anlayışlarını geliştir(e)memiş, marx'ın teorilerini kaba hatlarla ele alıp, oldukça basite indirgemişlerdir. bunun sonucunda aslında karmakarışık, oldukça canlı ve diğer metodojilere açık olan bir düşünce biçimi olan marksizmin değeri kayıp gitmiştir. yerine; telelojik bir tarih anlatımı, determinizm, aydınlanmacılık gibi basit ilkelerle sarılı bir doktrin gelmiştir. tekrar öznel bir görüş belirtirsem, marx'ın düşüncesi diğer düşünürler gibi herhangi basit ilkeye "kesinlikle" indirgenemeyecek derecede zengindir.

    ortodoks marksizm'in, marksizm içindeki konumuna gelince... "ortodoksluk", sanıldığı gibi ana akım ya da şöyle ifade edeyim marksist teorisyenlerin çoğunu kapsayan çatı değil; aksine marksizmler içinde oldukça küçük bir yeri kapsayan çatıdır. böyle anlaşılmasının en önemli nedeni, tabii ki sscb örneğidir. ta marx'tan bu yana onun düşüncesini benimseyen düşünürler marksizme az ya da çok katkı yapmıştır. örneğin; benim en çok değer verdiğim düşünürlerden biri olan rosa luxemburg ilk bakışta ortodoks olarak anılabilecek olsa da, durum tersidir: kendisi milliyetçiliğin yoğun bir eleştirisini yapmış (özellikle bu eleştiriler günümüzde şaşırtıcı bir şekilde geçerlidir-örneğin türkiye'de), dünya piyasası teorileri üretmiş (bu teoriler altmışlı yıllardaki marksist kapitalizm çözümlemeleri için esin kaynağı olmuştur), işçi konseyleri, çoğulculuk gibi örgütlenme biçimleri geliştirmiştir. ama öte yandan bir zamanların en radikal marksistlerinden biri sayılan louis althusser, ortodoksiden kendini kurtaramamıştır. yani, yapısalcı yöntemle marx'ı yorumlama girişimi takdir edilir tabii; benim itirazım o zamanların fkp çizgisinden sap(a)mayarak kısmen muhafazakar olarak getirdiği "antihümanizm" yorumunu geliştirememesidir.

    bir de şunu söyleyeyim: postyapısalcı veya postpsikanalist metodojilerle marksizmin birçok teorisi sorgulanmış olabilir; ancak bunu illâ olumsuz anlamda düşünmek yerine bu metodojilerle marksizmi kaynaştırmak daha anlamlıdır. çünkü marx'ın teorisi oldukça açık, canlı bir teoridir. ortodokslarımızın da bu sorgulamalardan korkmaması gerekir. en azından bana göre...

    györgy lukacs ustamızla bitirelim:

    "marksizm, marx'ın araştırmalarının sonuçlarını olduğu gibi benimsemek ya da marx'ın şu ya da bu tezine inanmak demek değildir."
  • her şeyi ama her şeyi iktisadi altyapı ile açıklayan görüş. bazı ortodoks marksistler o kadar ileriye gidiyorlar ki, temelde biyolojik bir fenomen olan eş kıskanma davranışını dahi mülkiyetçilik ile bağdaştırmaya çalışıyorlar. örneğin bir erkek eşini kıskanıyorsa, eşini kendi mülkü olarak görmektedir gibi bir akıl yürütme bu.
  • 3 katmanlı bi hadise bu da.

    1- diyalektik: marx hegel'den çormuş. ben çorulu halini okudum hiç hegel'den okumadım. tipik bir sözelci şeyi. ben sayısalcı olduğum için bunları iyi anlatamıyorum. işin aslı entry gibi sınırlı bir kapsam içinde buradan tarihsel materyalizm'e giden hattı size anlatamam, ama size goygoy yapabilirim:

    muhtemelen daha evvel duyduğunuz tez - antitez - sentez olayı işte. mesela diyelim ki ben komple diyalektik fikrine karşı bi antitez ürettim ve ana fikri "diyalektik yalan ya". dolayısıyla diyalektik hakkında diyalektik, yani meta diyalektik yaptım. ama bu benim anti tezimi de çürüttü çünkü al işte diyalektik. benim anti tezim çürüyünce sentez oluşmadı çünkü tez doğrulandı ama yalnız kaldı. yalnız kalınca diyalektik çalışmadı ve benim anti tezim doğru oldu. ama o zaman hem tez hem antitez doğru oldu ve bi sentez oluştu. yani diyalektik çalıştı. o zaman benim anti tezim yanlış oldu aaaaaaaaaaaaaaa

    2- tarihsel materyalizm: modern dünyada tarih çalışan çoğu kişinin, marksist olmasa bile genellikle benisediği bir kısımdır. "insanların davranışlarını materyal koşullar belirler" ana fikrini savunur. daron acemoğlu, emrah safa gürkan gibi kişilerden tutun da, işte tüfek mikrop ve çelik kitabına falan bütün aydınlanma çağı sonrası tarih yaklaşımlarının ağırlıklı ortalamasını aldığınızda elinizde kalan şeydir. "milli şuur" denen hadiseyi bile, seküler milliyetçiler izah ettiklerinde, o seküler kelimesinin altını doldurabilmek için bu mevzuyu verili kabul ederek yola çıkarlar ve özcü yaklaşımlarını buradan aklamaya kasarlar.

    ekstra otistik marksistlerin marksizm hakkında "bir bilimdir" dediğini duymuşsunuzdur. böyle denyo bir şey söylemelerinin sebebi, tarihsel materyalizmin empirik şekilde defaatle doğrulanmış olmasıdır. bunun yanında bu üç katmanı doğru şekilde öğrenip bütüncül bir örüntü olarak ele alındığında, toplum davranışlarını bir üretim ilişkileri bütünü olarak ele alabilmenizi sağlayan tutarlı bir çerçeve sunar. post hoc akıl yürütmenin ötesinde, toplumsal dinamiklerde tekrar eden bir desen ortaya koyar ve bunu materyal koşullar gibi gözlemlenebilir bir yüzeye çeker. haliyle de marksizm aynı zamanda bir sekülerizm felsefesi olarak da ele alınabilir.

    şimdi "bilim" diyenlere denyo diyerek başladıysak da, bu ampirik doğrulamaya da açık ve anlayınca her yerde görebildiğiniz desenler bütününü, bu sebeple "deterministik" hatta "özcü" olmakla suçlayan liberal, milliyetçi, "post-ideoloji" kesimler karşısında, aslında gerçeğe epey yaklaşmış olduklarını da söylemek mümkündür. hatta ve de hatta, "katiyyen bilim değildir" demek, bence uzun vadede "bilimdir" demekten daha bile marjinal görülebilir. tabii mad max olmazsak. onu bakıcaz.

    3- emek değer teorisi: komünist manifesto kapitalizmi överek başlar. çünkü kendinden önceki şey olan feodalizm ve ondan önceki şey olan hıyarcıklı veba ile karşılaştırınca gene çok da fena durmayan bi mevzudur. marxullah efendi bunu adam smith ve david ricardo'nun ekonomi teorilerini bazlama alarak geliştirmiştir. şimdi arkadaşlar burada hatırı sayılır miktarda ekonomi teorisi bilmeden bu mevzuyu tam da anlayamazsınız. richard wolff bunun giriş seviyesini çok güzel anlatıyor. ama mevzuya tamamen yabancıysanız evvelinde en azından biraz mikroekonomiye giriş de okursanız daha iyi olur.

    sizlere altlık teşkil etmesi için şöyle 3 dakikalık bi video hazırladım. video yorumlarına iyi soru ve eleştiriler geldikçe detaylı şekilde anlatmaya çalıştım. marksizme liberal ekonomistlerden gelen başlıca kritikleri de araya örmeye çalıştım ki sizler için zengin bir bilgi kaynağı teşkil etsin. umarım faydasını görürsünüz.

    "peki pazar olmadan emeğin değerini nereden bileceğiz?" bilhassa 20.yy'ın ikinci yarısında samuelson gibi liberal ekonomistlerce "dönüşüm problemi" konusunda marx'ın kapital'in 3. cildinde yaptığı tartışmaya bir kontra gibi sunulmuştur ancak marx'ın bu konudaki tartışması da aslında bir "tartışma"dır. ancak tek bir insan için bu etkileyici 3 teoriyi 19. yy sonlarında ortaya koyup, ucunu da liberal ekonomi'deki "değişim değeri"ne kadar bağlayıp, bugün de karşısına "ahanda çürüdü" denen bir argüman konamayan bir felsefi ekoldür. bu yüzden de çok kıymetlidir. bugün hızla azalan ekolojik bakiyemiz, spekülatif araçlarda yığılan sermayenin gittikçe daha eşitsiz dağılması, kapitalizmin sonsuz büyüme zorunluluğu, 20. yy boyunca düzenli tekrar eden krizler ve bunlardan çıkış maliyetlerinin g7 ülkelerince dünyanın kalanının sırtına yüklenmesi gibi bizleri iyiden iyiye sıkıştıran faktörleri önümüze koyunca, insanlığın kurtuluşu için "bir alternatif" bulmamız şarttır. dolayısıyla marksizm bugün belki de ilk çıktığı zamandan daha bile önemlidir.

    bu entry'nin amacı sizleri merak ettirmek. lütfen bunu bütüncül bir marksizm tartışmasından ziyade, şakalar komiklikler eşliğinde sizi mevzunun devamını araştırmaya yöneltmeye yönelik bir teşebbüs olarak alın. siyu leytır ali gey tır.
hesabın var mı? giriş yap