• çocukluğumun bütün yaz aylarını geçirdiğim (1980-1990 / 1992) silivri'ye bağlı yazlık tatil beldesi. en son 2000 senesinde gittiğimde maalesef eski parkköy'ün tadını bulamadım, etraf yabancı insanlarla dolmuştu. ayrıca gözle görülen bir nüfus artışı vardı, şimdilerde kimbilir ne hale gelmiştir.
    tek iyi olan şey altyapının biraz düzelmiş olmasıydı, beton yollara asfalt dökülmüştü ve girişe güvenlik konulmuştu. oysa 70'ler ve 80'ler boyunca altyapı oldukça kötüydü, olanaklar kısıtlıydı, ama insan ilişkileri daha medeniydi, az nüfusla daha mutluyduk. parkköy'ün oldukça kronik bir kanalizasyon sorunu vardı, yetersiz altyapı sonucu foseptik sıkça patlar ve denize akardı. o soluk mavi renkli vidanjörün saldığı iğrenç mazot ve bok karışımı dumanı hala hatırlarım.
    ama hatıramda yer etmiş güzel hatıralar daha fazlaydı...
    bitmek bilmeyen gazino önü muhabbetleri, rampanın başında ışıklı güneşlik satan amca, 90larda muratsuyu mum bar'daki ve gazino altındaki atari partileri, sahanın karşısındaki perili ev, yanındaki mecburen büfe, hemen yukarısındaki mantıcı, bizimköy'le yapılan maçların atmosferi, erkanlı disco, sahil gazinosu'nun hemen ilerisindeki köşedeki ufak pastanenin önünü tayfayla çekirdek bombardımanına tutmamız, sıcak yaz akşamlarında selimpaşa'ya doğru giderken sol tarafta kalan pastaneden * keşkül-dondurma yenmesiyle yüzlerde görülen tebessümler, kademelilerin yanından yukarı çıkan merdiveni çok hızlı çıkma gayretlerim, şimdi hala aklıma geldiğimde 'ne cesaretmiş' diye dehşete düştüğüm ve üç teker bisikletimle gazinoya inen yokuşlarda denediğim serbest düşüşler, dizimi incitmem ve yara bere içinde kalmam, evde yenilen azar, girişi yosunlu ama ilerisi sığ kumluk denizimiz, isuzu ya da bedford arabasıyla öğlen sıcağında gelen zerzevatçı, sattığı harika fasulyeler ve barbunyalar... o eski silivri devlet hastanesi'ne de 80li yıllar boyunca az konuk olmadık, hemen ilerisindeki sayanora pastanesinde az dondurma yemedik. yukarıda girişte lahmacuncu/pizzacımız, eczanemiz ve site market yan yanaydı. gazinodaki hamburgerin ve dondurmanın tadını hala unutmadım... kaybolan çocukluğum, kaybolan yıllar, bir daha yaşayamayacağım güzel anılar... hepsini 'parkköy'de bıraktım ben... çok özlüyorum...
  • her ne kadar bitmeye yüz tutsa da silivri civarının eğlence potansiyeli en yüksek yerlerinden biri olan parkköy, gündüz plajlarıyla, gece de discolarıyla belde gençleri kadar civar yazlık beldelerindeki gençlerin de ilgisini çekmektedir.
  • (bkz: umitkoy)
  • (bkz: murat suyu)
  • parkköy'e girilip deniz kıyısına doğru inilirken sağ koldaki super marketi gectikten sonra dik iki yokuş karşınıza gelir. bir tanesi geniş ve arnavut kaldırımlı diğeri ise dar ve betondur. birincisi meşhur parkköy gazinosuna doğru iner diğeri ise 35evler sitesine doğru gider (ki ben 35evler sitesinde ikamet ederdim yaz ayları boyunca çocukluğum sırasında.

    sabahları balkonlarda komşularla birlikte kahvaltılar, öğleye doğru deniz, akşam üstü olurken ailenin bayan fertleri akşam için bazı yemekleri hazırlarken, erkeklerin bir bölümü balığa çıkardı, çocuklara da marketten ıvır zıvır alma işi düşerdi. ben genelde erdemli'deki markete giderdim cünkü düz ayaktı her ne kadar daha uzak bir yol olmasına ragmen, zira öbür market önce bahsettiğim gibi yokuşun başında kalıyordu, gerçi burada çeşit daha boldu ve annemizin bizden istediği bazı malzemeleri bulamayınca gerisin geri gelip bir yokuş çıktığımız da olmuştur.

    saat 7-8 gibi ızgaralar hazırlanmaya başlanır, havaya şu anda özlemini çektiğim mis gibi balık olmadı ızgara köfte, pirzola kokuları yayılırdı. tek kanallı televizyon döneminde özellikle haber saatinde herkes televizyonu acar ve sokakların her yanından haberlerin sesini işitmek mümkün olurdu. yemek hazırlanırken cocuklar, sokaklara cıkar genelde bisikletli gruplar halinde dolaşırlardı. benim bir hüdaverdi marka bisikletim vardı, bemixler, vitesli bisikletlerin ilk sürümleri cıktığı halde bile ben epeyce bir süre kullandım bunu. sonra evlere dağılınır yemekler topluca genelde büyük aile toplantıları halinde yenirdi, ki bundan kastım eş dost akraba ziyareti eksik olmazdı parkköy'deyken çocukluk yıllarımda.

    daha sonra yine komşuculuk oynanır, kah halime teyzenin kahve falları dinlenir, kah ayten teyzelere gidilip dedikodu yapılır, kah hep birlikte televizyon seyredilir filmlerde vuku bulan olaylara hep birlikte cık cık cık yapılırdı.

    bu arada cocuklar genelde 35evler sakinleri olarak, daha sonra bir pastaneye dönüşen evin köşesinde ya da aysel teyze ve mehmet amcaların evinin önünde toplanır ve oynamaya başlardı. ayşegül vardı çok ufaktım ondan hoşlanırdım, ama belki ben 4-5 yaşındayken evlerini sattılar ve bir daha geri dönmemek üzere gittiler. sonra ışıl vardı bir zamana kadar belki de benim tek arkadaşımdı, belki ben de onun. ondan da hoşlanırdım herhalde hiç sorgulamadım. sonra oğuz vardı, emre, buket, volkan, serkan... bizden bir kac yaş büyük olan ama o zamanlar sanki milyonlarca yıl yaşlı olduklarını sandığımız volkan, umman, derya, koray v.s. kim bilir ne yapıyorlar bu insanlar. şimdi belki ayşegül evlenmiş çocuğu olmuştur.

    yıllar oldu buralara gitmeyeli. annem en son gitmişti tanıyamamış. zaten artık hiç birşeyin eski tadı yok ki...
  • çocukluğumun en canlı anılarının fonunda yer alan mekanlardan biri..yokuşlarında bütün gün paten kaymaktan her tarafımızı yara içinde bıraktığımız, boyumuza posumuza bakmadan street fighter da koca koca abilere kafa tuttuğumuz, karamelli dondurmasının bütün günü kurtarmaya yettiği , en bi güzel arkadaşlıkların başladığı, her sene her sene birbirimizin büyümesine şahit olduğumuz, "bak ben artık kolluksuz yüzüyorum"un yerini, önce "saraçoğlunda bisiklete bineriz sonra dondurmacıya gideriz"lere sonra "akşam iskelenin orda buluşalım biraları ben getircem bu sefer"lere bırakmasına sessiz sedasız şahit olan, en bi güzel arkadaşlıkların bittiği, denizi gitgide kirlenen, 6 sene kadar yakınından bile geçmedikten sonra bi ziyaret edip son halini görünce ağlamak istediğim yer..
hesabın var mı? giriş yap