• alain de botton'un: "yaşamımıza hükmeden mutluluk arayışıysa, bu arayışın dinamiklerini (bütün harareti ve paradokslarıyla) açığa çıkaran nadir etkinliklerden biri seyahatlerimizdir. seyahatler, dolaylı da olsa, iş ortamının ve ayakta kalma mücadelesinin ağır koşullarından sıyrıldığımızda nasıl bir yaşamımızın olacağını, istediğimiz gibi yaşamaktan ne anladığımızı ortaya koyar. fakat seyahatlerin felsefi sorular uyandırdığı pek düşünülmemiştir, yani günlük dilin dışında, üzerinde düşünmeyi gerektiren bir mesele olarak ele alındığı pek nadirdir. nereye gitmemiz gerektiği konusunda bize tavsiyede bulunan çoktur ama neden ve nasıl gideceğimizi söyleyen yoktur." ifadesine rastlayacağımız bir yazın eseridir.
  • gittiğimiz yerlerde `souvenir`a kürekle para dökme nedenimizi, gördüğümüz güzelliklere sahip olma isteği, bir parçasını eve götürebilme çabası olarak açıklayan kitap. onun yerine acemice de olsa resim yapmayı, hiç beceremiyorsak fotoğraf çekmeyi önermiştir yazar. içimdeki mülkiyet duygusuyla savaşmak da bir yol olabilirdi ama ben bir slr makina, 2 objektif ve kalabalık bir filtre seti almayı tercih ederek bir ömür souvenir alsam bitmeyecek parayı canon'a gömmüş oldum. bıraksaydım da sepet, boncuk yapan asya pasifik yerlileri iki lokma ekmek yeseydi daha iyi olmaz mıydı ey sözlük okuru?
  • alain de button'un seyahatle ilgili değişik fikirler, resimler, hikayeler, ünlü karakterlerle bezediği güzel kitabı. güney amerika'ya keşif gezileri yapan bilim adamı alexander von humbolt'tan kendi yatak odasında seyahate çıkıp bunun kitabını yazan xavier de maistre'ye kadar çok enteresan insanların hikayelerini okuyabilirsiniz. gustave flaubert'in fransa'dan ve yaşadığı şehir rouen'dan ölesiye nefret ettiğini öğrenerek şaşırabilirsiniz. edward hopper'ın terkedilmiş mekanlardaki resimleri ve van gogh'la ilgili bölümler güzeldi baya bence.
  • alain de botton kitabı. özellikle tren yolculuğu sırasında verdiği örnek ile içimizi cız ettirmiştir. seyahat anında içinde bulunduğun mekan(araba, tren, uçak vs.) retina çerçevenin koşullandığı objelere bağımlı bir değişim içerisinde. tren camına yapışan sinek, önünde ki koltuğun sana yatık hali, otobüs içerisinde ki iğrenç koku, mola yerlerinde yediğin soğuk vb.

    hiç bunları hesaba katmadan yola çıkılır mı? çıkılır. çıkıyoruz. soyut analizimiz de yaptığımız güçlü "olumlamalar" yolculuk esnasında geriye dönüşüm var mı acaba diye sorduruyor adama. her neyse kitap zihin açıcı, belki de siz benim gibi değerlendirmeyeceksiniz. iyi okumalar.
  • resim, şiir ve edebiyattan beslenen, seyahat etme içgüdümüzden, seyahat sürecindeki yaklaşımımıza kadar her noktaya felsefi açıdan değinen dopdolu inanılmaz keyifli bir kitap. alain de botton ile henüz tanışmamış olanlara mutlaka öneriyorum.
  • flaubert’le amsterdam’ı, humboldt’la madrid’i gezmek, edmund burke ve eyüp’ü yanınıza alarak sina çölü’nü aşmak, van gogh’ın ünlü tablolarını yaptığı yer provence’yi bir de onun rehberliğinde dinlemek; abilerim ablalarım, elimde gördüğünüz sadece 22 liralık bu kitapla hepsi mümkün..

    başlarda kitap ne kadar iyiyse, ortalarından sonra 3-4 kat güzelleşiyor. gittiği her yerde daha gezip görmeden hediyelik eşya dükkanına dalanlar, uzun süre düşlediği tatilden hayal kırıklığı ile dönenler, güzel bir manzarayı sadece “güzel bir manzara” şeklinde tanımlayanlara reçetelerini yine alain de botton veriyor. okumayan pişman...
  • kalkış, nedenler, doğa, sanat ve dönüş başlıklı 5 ayrı ana bölümden oluşan, seyahat etmenin bir çok insan tarafından gözardı edilen noktalarına odaklanan ve bunu yaparken de tarihteki ünlü karakterlerin bakış açılarını sade bir şekilde yansıtmayı başaran kitap.

    seyahatlerin insanda uyandırdığı beklentilere ve seyahatlerde karşılaştıklarımızın bize hissettirdiklerine değinerek başlıyor ve baudelaire'in;

    "ey araba, beni de götür yanında.
    ey gemi, kaçır beni buradan! uzaklara, çok uzaklara götür!
    burada çamura dönüyor bütün gözyaşları"

    dizelerindeki haykırışından yola çıkarak, edward hopper'ın seyahati esnasında çektiği fotoğraflarla seyahat mekanlarına bakışına, seyahat esnasında egzotik olan hislere, mekanlara, başta doğa olmak üzere seyahat etme motivasyonlarına, bazı merak unsurlarına ve bunların hissettirdiklerine odaklanıp devam ediyor kitap. sonrasında ise, sanatın seyahate olan bakış açısını nasıl değiştirebileceğine dair ufak ama etkili dokunuşlar yapıp nihayetinde ruskin ile birlikte, gördüğümüz her şeyde asıl güzelliğin ne olduğunu keşfetmek için kısa ve hoş bir yolculuğa çıkıyoruz.

    dönüş yolculuğunda ise yazarın hissettikleri aslında biraz da ruskin'in güzelliği anlatırken bahsettiği satırlarda saklı: "teknoloji güzelliğe ulaşmamızı kolaylaştırıyor ama güzelliğe sahip olma ya da güzelliğin değerini bilme sürecini zorlaştırıyor." güzel olanı keşfederek, detayları gözlemleyerek yaşadığımız mahallede tur atmak hatta kendi yatak odasında seyahate çıkan xavier de maistre gibi alışkanlıklarımızdan kurtulup hayatımızın büyük bir çoğunluğunu geçirdiğimiz mekanlara bir seyyah gözüyle bakabilsek, yaşadığımız yerlerin çok daha ilginçleşeceğini anlıyoruz.
hesabın var mı? giriş yap