• springsteen/strummer/ragan geleneğinden gelen jersey'li muhteşem punk rock grubu. gibson’ın les paul’u piyasaya sürmesi ve fender’in bassman amfilerini çıkartmasıyla güneşi değişen 1959 yılına gönderme yapan “the ’59 sound” ve brian fallon’ın mahallesinde ki plakçı da çalışan elemanın diretmesiyle keşfettiği the clash kelimesizliği etrafında dönen “sink or swim”in ardından (kronoloji bir sürtük, akşam yemeğinde elektrik yiyen tek gözlü bir evsizdir yukarı da ki anlatım da). kişisel tarihimin en önemli albümlerinden “american slang” i çıkartarak hükümsüz nevri döndürmüşlerdir. uncut dergisinin editörü allan jones’un “küresel ısınma haberleri gündemimize ekşidiği günden bu yana yapılmış en iyi rock albümlerinden biri.” dediği mucize çekirdeği; saçları dökük bir tesadüf ve tarifsiz bir tutku barındırır içinde. fallon albüm çıkmadan aylar önce biçemi: “tom waits ve ilk dönem clapton’ın vokaliyle akan london calling dönemi clash’in, social distortion tarafından çalınıp, diana rose back vokalleriyle harmanlanmış hali.” şeklinde açıklamış olsa da, karaya vuran 34 dakikalık bir gençlik ateşi; bireyselliğin ve zamansızlığın kutsanışıdır. 27 haziran 2009’da hyde park’ta verdikleri konser de kendilerine eşlik eden springsteen sayesinde (jersey kardeşliği) ingiltere’de sağlam bir dinleyici kitlesine ulaşmış olan grup, bu saatten sonra gezegende ki en kötü albümü yapsa bile başımın tacı - ruhumun alev almış nikâh masasıdır.
  • sink or swim ve the '59 sound adında iki albümü bulunan amerikalı punk rock grubu. şimdilerde ise american slang adındaki üçüncü albümü kapıda ve 2 ay sonra bu albümü çıkaracaklar.

    great expectations ve the '59 sound dinlenesi şarkılarından.
  • dinlerken çalanın bruce springsteen olmadığından emin olmak için sürekli winamp'dan kontrol etme isteği uyandırıyor. tarzları bir yana vokal cidden aynı.
  • 2000'lerden sonra çıkmış en kaliteli gruplardan biri,grubun 2.albumu olan the 59 sound tam anlamıyla bir başyapıt.
    ayrıca (bkz: here's looking at you kid)
  • barcelona seyahatimi konserlerine denk getirebildiğim, sahnede fırtına gibi esen grup. bazılarının da dediği gibi; "springsteen'den sonra jersey sahiline vuran en müthiş şey."

    tarifi veriyorum: springsteen'in coşkusu, bob dylan'ın bilgeliği ve tom waits'in romantizminin, günümüz punk-folk rock sounduyla en doğru oranlarda harmanlaşmış şekli.

    nick hornby şöyle buyuruyor kendileri için albüm kartonetlerinde:
    dinlediğiniz müziğin, daha önce dinlediğiniz hiçbirşeye benzemediğini söylemek aptallık olurdu. the gaslight anthem ile ilgili söylenebilecek en güzel şey, buna benzer brişeyleri ilk clash albümünde, born to run'da veya ilk tom petty and the heartbreakers albümünde veya belki de little richard kayıtlarında duymuş olmanız. işte beni de kendilerine bağlayan şey bu oldu. ayrıca bu adamlar kitap okumayı da seven rockçılar. rock tarihindeki herhangi biriyle şarkı sözlerinde başa baş yarışabilirler."
  • yakında çıkacak albümlerinden ilk singleları bugün itibariye ortama düştü. bildiğimiz gaslight anthem, yine güzel. rollin' and tumblin' tadına burdan bakabilirsiniz.
  • kaynak: akşam gazetesi

    kaan kavuşan
    kaan.kavusan@aksam.com.tr

    springsteen’den sonra jersey kıyılarına vuran en iyi şey

    brıan fallon’un springsteen’e benzetilen karakterli sesi; soğuk bir kış gününde buğulanmış camlara yazılan ‘pearl jam’ yazısı kadar güçlü ve mağrur. alex levine’ın tok bas sesleri hangi tempoda olursa olsun bir tom petty minimalizmi ve güveni içeriyor. adaşı alex rosamilla’nın enerjik olmayı da uysal olmayı da aynı oranda beceren gitarı, zamandaş olsalar kurt kobain’in mp3 çalarında ona iyi bir yol arkadaşı olabilirdi. benny horowitz’in uyumlu davulu ve arada bir şarkılara eşlik eden tamburuysa gün geceye ulaştığı zaman, gaz ışığında hep beraber eşlik edilecek marş-şarkıların okunmasına sebep olabilecek kadar etkili. the gaslight anthem’ın takipçilerine yaydığı hissiyat bu işte.
    ünlü edebiyatçı ve müzik eleştirmeni nick hornby onlar için şöyle diyor; “dinlediğiniz müziğin, daha önce dinlediğiniz hiçbir şeye benzemediğini söylemek aptallık olur. the gaslight anthem ile ilgili söylenebilecek en güzel şey, buna benzer bir şeyleri ilk the clash albümünde, springsteen’in born to run’ında veya ilk tom petty and the heartbreakers albümünde ve hatta belki de little richard kaydında duymuş olmanız. işte beni kendilerine bağlayan şey bu oldu. ayrıca bu adamlar kitap okumayı da seven rockçılar. şarkı sözü konusunda rock tarihindeki herhangi biriyle başa baş yarışabilirler.”
    hornby’nin dediği gibi grubun müzikal yolculuğu, bir ağacın kökleri gibi çeşitli yönlere uzanıyor. hot water music ve the misfits gibi punk gruplarının izinden giden ‘sink or swim’le başladılar yolculuklarına. bu anlamda fallon ve arkadaşları ingiliz punk tarzının aksine basgitar yerine, elektrogitara güvenen amerikan bir punk rock’la girmiş oldular müzik hayatlarına. fakat ingiliz punk’ın da bir kenarda beklediğini; the clash’ın solisti joe strummer’a adanan ‘ı’da called you woody, joe’ parçasıyla müjdelemişlerdi. kasetçisinin ısrarına dayanamayıp the clash’ı dinleyince hayatı değişen bir
    müzisyen bir için oldukça makul bir
    saygı duruşuydu bu elbette.
    ikinci albüm ‘the 59 sound’ ise punk etkisinin yanı sıra, ciddi bir springsteen tarzını içeriyordu. blues ve folk tonları, gibson gitarın les paul modelini, fender’in bassman anfilerini çıkarmasıyla değişen tona atıfta bulunuyor ve punk ağacının köklerine yapışıyordu. allmusic.com’da yapılan bir yorumda şöyle deniyordu bu albüm için; “the 59 sound’da fallon genç bir springsteen özentisi gibi gelebilir kulağınıza. yine de bu işi gayet iyi becerdiğini söylemek gerek.”

    “ben de çocuklarım da dinliyor"

    albüm, fallon’un kaderini idolüne kilitleyen albüm oldu. 2009 yılında hyde park’ta çıktıkları konserde springsteen’le aynı sahnedeydiler. aynı yıl gerçekleşen glastonbury festivali’ndeyse halef ve selef kucaklaştı, springsteen grubun ‘the 59 sound’ adlı şarkısında onlara eşlik etti, fallon ise springsteen’in ‘no surrender’ parçasına… o andan sonra anthem’in albüm satışları ikiye katlandı. kıtanın öbür yakası da bu tutkulu ve genç sesi bağrına bastı. bu eşlik etmeler belli ki prodüktörlerin de onları karşılaştırma isteğiyle sürmeye devam ediyor. springsteen ise “çocuklarım da ben de onları dinliyoruz” diye açık destek çekini yazmış durumda fallon ve arkadaşlarına.
    springsteen’in new jersey’deki mahallesinden çıkan bu çocuklar, şehrin tüm bu kaynaklarıyla besleniyor aslında. grubun müziğini sadece ona indirgemek haksızlık olur. the gaslight anthem birilerini taklit eden bir grup değil, aksine new jersey’nin derin müzikal kanının her damlasından yararlanan, yaşayan ve devinen bir organizma. yen bir şey yapmanın yollarından birinin, orijinal sentezler bulmak olduğunu bilen adamlar bunlar.
    amerika’da müziğin bir başkenti olsaydı burası new jersey olurdu...
    frank sinatra fenomenin yanı sıra, birçok caz sanatçısı new jersey’nin havasını soludu. anthem’i ilgilendiren rock türüne geldiğimizde bruce springsteen’i bir ermişçesine kucaklayan bir şehirden bahsediyoruz. bon jovi gibi bir pop rock ikonu çıkarmış şehir…
    üçüncü albüm ‘american slang’ ile birlikte punk sesi yavaşça kısılsa da ‘gaz lambası’ndaki ışığı kaybolmadı, sadece ışık daha kendine has bir hâl almaya başladı. fallon da “bu, daha fazla kendimiz olduğumuz albüm” diyordu. handwritten’la kendileri olmaya devam ettiler. too much blood ve biloxi parish gibi iki tarihi parça çıktı o albümden. şimdiyse 10 gün önce çıkan son albümleri get hurt’le ortalığı yakıyorlar. albüm çıkmadan önce fallon, ilham aldıkları yeri belirtirken, grunge’la paslaşıyor ve “bu albümün ilham kaynağı pearl jam’ın no code albümü” diyordu.
    son sözde, hornby’nin de dediği gibi the gaslight anthem hep bir yerlerden ilham alıyor ve kaynağını söylemekten çekinmiyor. anthem’in sevenlerini tavlayan olayı da galiba bu tanıdıklık hissi.

    sağlam şarkılar…
    albümün açılış parçası stay vicious, fallon’un pearl jam referanslarını oldukça haklı çıkaran bir grunge parçası. albümün tamamı brian fallon’un karısıyla ayrılmasından doğan sözlerle acılı bir hâl almış aslında. yine de asla sömürü dans şarkılarıyla karıştırmamak lazım. genel tona baktığımızdaysa pearl jam’dan daha ziyade –öne çıkan parçalar sayesinde- bir tom petty sesine yaklaşıyor. albüme adını veren ‘get hurt’ ve ‘stray paper’ müzikal olarak sağlam şarkılar. ‘helter skeleton’ ve ‘1,000 years’ albümün mod değiştirici neşeli şarkıları. fellon’nu verdiği röportajlarda söylediği başka bir şey, grubun ses tonunun değişeceğiydi. bu güzelim şahsın çok karakteristik sesinden midir bilinmez, ben bu değişimin çok bariz olduğunu düşünmüyorum. zaten iyi olan bir şeyi değiştirmeye ne gerek var ki!
  • punk soundunu,springsteen'in jersey sounduyla birleştirmiş,içine ara ara western,cowpunk ezgileri katmış aşmış grup.handwritten albümüyle inceden bir hayal kırıklığı yaratmış olsalar da get hurt albümüyle gönülleri tekrardan kazanmışlardır.
  • 2010 yilinda southside festival ile kesfettigim ve you got lucky ile "dinlemekten keyif aldigim saund bu iste" dedigim basarili grup. gerci beni böyle hissettiren hemen hemen tüm parcalari.

    albümlerini de yazalim burada bulunsun.

    2007: sink or swim
    2008: the ’59 sound
    2010: american slang
    2012: handwritten
    2014: the b-sides
    2014: get hurt

    ep'leri:

    2008: señor and the queen
    2008: the sink or swim demos
    2009: live at park ave.
  • wild hearts, blue jeans & white t-shirts.
hesabın var mı? giriş yap