*

  • tekerlekle birlikte cikan ve hala bulunamamis ustune yeni sorular ekletmis ve bu yuzden bilimleri dogurmus soru
  • -lan ahmet!
    -efendim abi
    -olum ya biz nasil olustuk?
    -abi baban gitti....
    -ondan bahsetmiyorum bea yani ilk insan falan
    -haaaaa ne bileyim abi ilk insandan once demekki baska 2 insan varmis
    -olurmu oyle sey
    -olmaz... o zaman eeeeeee sey maymunlar duzustu olduk biz abi
    - e maymunlar peki....
  • (bkz: evrim teorisi)
  • tahminimce herkesin hayatının bir aşamasında durup düşündüğü bir paradokstur. bilincin olmadığı yerde varlık yoktur. bilincin olabilmesi için gerekenler derken ben en iyisi bi çay koyayım ocağa..
  • varoluşu ve var olmayı kavramadan önce bunu irdeleyen varlıkların ne olduğunu elimizdeki bilgiler ışığında idrak etmemiz lazım.
    bu biziz, insan ırkı. nedir peki bu insan ırkı? primat, memeli, hayvan. insan bir hayvandır. bunun öncelikle kabullenilmesi lazım. bunun kabullenilmesi demek, insanın basit güdülerle hareket ettiğinin idrak edilmesi demektir. hayatta kalma güdüsü ve neslini devam ettirme güdüsü.
    peki insanların kendilerinin bir hayvan olduğunu kabul etmediklerini nereden anlarız? bir kişi şayet; "insan özünde pistir" diyorsa, insanı diğer hayvanlardan ayrı tutuyor demektir. zira hiçbir hayvan şeytani değildir. insan hayvanının tüm iyi ve kötü olarak nitelendirdiğimiz davranışları bu açıklamaya dahildir.
    peki madem insanlar özünde kötü değil, o halde neden böyle kötü diyoruz? bu biraz da siyah rengine benziyor. siyah aslında bir renk değildir. siyah ışığın emilip geri yansıtılmamasından kaynaklanır. yani karanlık yoktur, az ışık vardır. burada ışık bilgidir.* yani bilgiye olan açlıktır. fakat bu bilgi salt "information" dediğimiz bilgi değildir, "knowledge" dediğimiz bilgidir. yani bilgi sadece teknoloji değildir. bilgi sanattır, bilimdir, felsefedir, sosyal disiplinlerdir. bilgi ilişkilerdir, bilgi doğadır, bilgi politikadır, bilgi nezakettir, bilgi herşeydir.

    neyse konu dağılmasın. insanın hayvan olduğunu kavradığımıza göre, ikinci en önemli şeyi kavramamız gerekli: veri toplama ve bilgiyi oluşturma araçları nelerdir?
    duymak, görmek, hissetmek, koklamak/tatmak ve benzeri bize evrim sayesinde bahşedilmiş duyular. bizim gözlemlerimiz gözlemleyebildiklerimizle sınırlıdır yani. biz veri toplamayı ve sonuç olarak elde edilen verileri, kendi doğamızın bize elverdiği şekilde anlamlandırabiliriz.
    bu ne demek? bu bir bakıma tüm bahsedilen yaratıcı varlıkların antropomorfik olması demek. yani insan gibi, insana özgü hayvansal duygulara ve özelliklere sahip yaratıcılar. çünkü biz aksini düşünemeyiz. bu adı "kokanta" olan hiç görmediğimiz bir rengi bilmeye benzer. bilebilir miyiz? hayır. yani burada demeye çalıştığım şey, varoluş sorunsalı bir anlamda felsefenin doğumudur. çünkü felsefe yolda olmaktır. bir yere varmak değildir. biz de varoluşu, kendimizce anlamdırmaya çalışan varlıklarız; lakin biz evrensel çözüme ulaşamayacağız. çünkü doğamız buna elvermiyor. bir bakıma 95 yapımı bir bilgisayarla farcry 12 oyununu oynamaya çalışmak gibi. mevcut biyolojik hardware'imiz ve biyolojik bilincimiz yeterli gelmiyor.

    peki tüm bunlardan mütevellit "amaaan boşver" dememiz mi gerekiyor? hayır.
    arayış içinde olduğumuz süre içerisinde, istediğimizi bulamasak da istemediğimiz şeyleri bulmaya başlıyoruz, bilim gibi. bir teoriyi kanıtlamaya çalışırken, eski teorilerden de yararlanıyoruz, yeni şeyler buluyoruz ve birden diyoruz ki: "bu eski teori macro evrende geçerli olmuyor" *. bu sayede aradığımız şey, farzı misal evrenin mutlak formülü, bambaşka yeni keşif ve öğretilere sebep oluyor. yani bambaşka yeni gelişmelere neden oluyor. yani arayış içinde olmak iyi bir şeydir. bizi insan yapar. bizi geliştirir. tıpkı acı çekmek gibi.

    peki bizim algılayamadığımız bir ideler dünyası, bir düşünsel dünya veya ruhani mistik bir boyut var mı? bazılar var diyor, bazıları yok diyor. ben bir agnostik olarak; göremediğim, gözlemleyemediğim, kanıtlayamadığım şeylere inanmayı doğru bulmuyorum. çünkü inanç dediğimiz kavram çok geniş ve ucu açık bir kavram. bizi gerçeklikten ve mantıktan uzaklaştırdığını düşünüyorum. ama aynı zamanda bizim hayatta kalma içgüdümüzden doğan muazzam bir zeka ürünü*olduğunu da düşünüyorum. çoğu insan bunu es geçiyor lakin hayal gücü bizim sahip olduğumuz en muazzam şeylerden biri. (bkz: soyutlamak)

    sonuç olarak varoluş sorunsalının çözülmesi, ya da sorunsal olmaktan çıkması şu an için imkansız. belki bir kaç yüz bin yıl sonra biyolojimiz evrilir, daha farklı canlılar oluruz. belki o zaman bazı şeyleri idrak ederiz. belki hiç edemeyiz. fakat bu varoluş sorunsalının var olması, bizim gelişimimiz için her ne kadar çok acı olsa da gereklidir.

    tanım: acı ama gerekli bir sorunsaldır.

    not: biraz kafam doluyken yazdım. ileride bir karmaşa var mı diye tekrar kontrol edip düzelteceğim. ve bu notu da imha edeceğim.
  • insan bir işe hırslanınca varoluş sorunsalı falan kalmıyor. göklerde uçarken ayağın yere basmazmış.
  • herkesin kullanıp hakkında pek bir şey bilmediğini düşündüğüm sorunsaldır.
    varoluş sorunsalı var olmanın farkında olma ve bunun nedenini sorgulamaktır.
    ontolojiydi sanırım karşılığı ingiliççede.
  • bu sorunsal hakkında entrymde bahsedeceğim iki düşünce kıyasıya birbiriyle yarışır:

    insan doğar, büyür ve ölür.

    bu gerçek bu kadar sade değildir!

    evvela bunun üstüne düşünmek gerekir. insan niçin doğar, nasıl büyür ve neden ölür? işte bu üç sorunun cevabını öğrenmeye çalışmaya “insanın anlam arayışı” denir.

    bir düşünürün insanlık hakkında söylediği şu harikulade söze katılmamam mümkün değildir: insan teleskopun bulunmasıyla ne kadar aciz bir yaratık olduğunu öğrendi; mikroskobun bulunmasıyla da ne kadar önemli bir varlık olduğunu…

    niçin doğduk?

    kadının ve erkeğin birbirine olan hislerinin ifadesi olan aşktan yani sevgiden doğduk. böyle bir arzu olmasaydı içimizde, şüphesiz biz de olmazdık dünya üzerinde. insanoğlunun dünyadaki varlığının sebebini buna bağlayabiliriz.

    ister yaratıcıya tanrı diyelim ister yehova isterse allah, muhakkak ki insanoğlunu yaratan her kim ise onun sevgisinden dolayı dünya’ya gelmiş bulunmaktayız. bu belki onun kendisine olan, varlığına olan sevgisidir belki de başka bir şeye…

    kıssadan hisse, özümüz sevgidendir. sevmek için geldik hepimiz dünyaya.

    nasıl büyürüz?

    burada esas olarak bahsedeceğim şey, vücudumuzun büyümesi değildir; elbette hislerimizin, aklımızın, tecrübelerimizin artarak derecelerimizin büyümesidir.

    her birey, kendini bildiği andan itibaren bir tekamül süreci içine girer ve bu gelişim süreci içinde başından birçok olay gelip geçer. insan yaşadıklarından ders alıp kendine bir şeyler katabildiği kadar derecesini artırır, katamadığı kadar da kendinden kaybeder.

    kıssadan hisse, insan bir amaç için yaşar, o da tanrı’nın sevgisini hak etmek içindir. bunu hak edip etmediğimizi öğrenmek için ölürüz.

    ----------------------------------------------------

    yaşamın bir anlamı yoktur, tıpkı ölümün de olmadığı gibi…

    biz doğmadan önce milyonlarca kişi ölmüştür ve biz öldükten sonra da milyonlarca kişi doğacaktır. doğmadan önce nerede isek öldükten sonra da orada olacağız yani hiçlikte.

    doğarız, çünkü ebeveynlerimiz sevişerek rahatlamak ister ya da yaşlandıklarında kendilerine bakacak sadık insanlara(evlatlara) ihtiyaçları vardır.

    ölüyoruz, çünkü şekerli besleniyoruz, katkı maddeli ürünler tüketiyoruz hatta sigara ve alkol kullanıyoruz. kimse sonsuza dek sağlığına dikkat edemez, zaten buna dikkat etse bile insan ömrünün uzunluğu genlerindeki telomerlerin uzunluğuyla doğru orantılıdır.
  • varoluşun nasıl olduğu, neden olduğu veya amacından ziyade gizemli ve mistik olan şey onun varolmasıdır. bu varoluşu tarif etme girişimi ise aslında varoluşa dair değil. dile dairdir. yani yalnızca dilin sınırları ve kapasitesi ölçüsünde yapılan bir tür eylemdir. bu yüzden varoluş sorunsalı varoluşun sadece var olmasına dair şaşkınlığın ve acayipliğin yitimidir aslında. ılginç bir şekilde var olan şeye olan şaşkınlığın yerini dil ve sözler aldığı için varoluş sorunsalı doğmaktadır. bu yüzden şöyle denilmiştir: "tanrı tüm sözlere içkindir; ona ulaşmak için sözden vazgeçmek gerekir." tanrı veya varoluş ikisi de aynı yeri gösteren isimler grubudur. varoluş sorunsalı eğer varsa sadece var olmanın kendisi ile çözülebilir bu yüzden. buna da sadece var olmanın ve varoluşun kendisini yeniden keşfederek ulaşmak mümkün. ama bu mümkünlük insani dil aracılığıyla aşılması veya ifadesi mümkün olmyan bir durumdur.
hesabın var mı? giriş yap