• ortaokul ve dengi tarih bilgim in bana iyi olarak lanse ettigi bir devlettir.kotu olani ise emevilerdir.
  • emevilerin zıttı, güzel insanlardır. yolda abbasi görsem selam verir, eve davet eder soframı açarım.
  • büveyhoğulları'nın bunlardan halifeliği ele geçirme isteğiyle başlattıkları savaş sonrası anadolu selçuklu devleti'nden yardım isteyen ve bsd hükümdarı tuğrul bey'in büveyhoğulları'nı yıkması sonucu, tuğrul bey'e "doğunun ve batının hükümdarı" unvanını verdikleri ve verdiklerine bin pişman oldukları devlettir.

    çünkü bu unvandan sonra tuğrul bey, "doğunun ve batının hükümdarıysam, abbasiler'in de hükümdarı değil miyim lan ?!?!" diyerek abbasi halifeliğini kontrol altına almıştır.
  • hülagü emrindeki ilhanlı devleti abbasilere son verdi.

    (bkz: 2014 kpss ye çalışan yazar beyanatı)
  • islam devletini emeviler'den sonra yöneten halifeler hanedanı(750-1258). adını hz. muhammed'in amcası abbas bin abdülmuttalib'den alır.
  • ilk halifeleri; ebu abbas abdullah, daha sonrada hz. muhammed'in amcası abbasın soyundan gelen ebu cafer mansur'dur. başkenti bağdat olan abbasiler en parlak dönemlerini harun reşit döneminde geçirmiştir. bizans abbasiler döneminde vergiye bağlanmıştır. emevilerin yıkılmasından sonra ispanya hariç olmak üzere islam dünyasında siyasal işbirliğini sağlamışlardır.

    abbasiler 751 yılında talas savaşı'nda türklerle ittifak kurmuşlardır. bu ittifaktan sonra türkler kitleler halinde müslüman olmaya ve abbasi devleti yönetimi ve kadrolarında önemli roller almaya başlamışlardır. abbasiler, arapları üstün görme politikasından vazgeçerek türk ve iran kökenli kişileri üst düzey görevlere getirmişlerdir. 782 yılında istanbul kuşatılmış fakat başarılı olunamamıştır.

    emir'ül-ümera denilen komutanlarının bölgelerinde bağımsız olmaları ile tavaif-i mülük denilen devletler kurulmuştur. 1055 yılında büyük selçuklu devleti sultan'ı tuğrul bey'in bağdat'a gelişi, doğu ve batının sultanı unvanını alışı ile siyasi güç türklere geçmiştir. abbasiler 1258 yılında moğol devleti ilhanlılar tarafından yıkılmıştır.

    abbasiler kültür ve medeniyet alanında; ilk rasathaneyi bağdat'ta kurmuşlardır. matematikte cebiri (denklemleri) bulmuşlardır. mutezile mezhebi (kaderi kabul etmez) abbasiler döneminde ortaya çıkmıştır.

    me'mun ve mu'tasım zamanında türklerle ilişkilere önem verilmiştir. bu dönemde türklerin görev aldığı ilk islam devleti olan samarra ordugah şehri kurulmuştur.

    bu dönemde bilim ve kültüre de ayrıca önem verilmiştir. vezirlik makamı ve divanı oluşturulmuştur. bağdat'ta beytü'l-hikme (bilgelik evi) ismiyle adlandırılan, çok yönlü eğitim veren ilk yüksek öğrenim kurumu kurulmuştur. eski hint, yunan ve helenistik eserleri arapça'ya tercüme ederek medreselerinde okutmuşlardır. bu sayede abbasiler döneminde bağdat önemli bir kültür merkezi haline getirilmiştir.

    abbasiler ümmetçi bir millet olup, milliyetçi politika izlememişler, hoşgörü politikasını uygulamışlardır.

    (bkz: emeviler)
  • zamanında, tarihteki en büyük köle isyanlarından birisinin gerçekleştiği devlet.

    (bkz: zenc isyanı)
  • abbasi yönetiminin ilk devrelerini belirleyen şiddet hareketlerinden, ıx. yüzyıl başında bolluk içinde yaşayan, kültür düzeyi çok yüksek bir islam uygarlığı doğdu. ama bu dönem, gece gökyüzünde hızla kayan bir göktaşına benziyordu. x. yüzyılın ortasında, güçlü abbasi halifeleri, ipleri kendi türk askerlerinin elinde olan birer kukla gibiydiler. abbasiler yönetimlerinin başında, başkentlerini şam'dan doğu'ya kûfe yakınındaki haşimiye'ye (ırak) taşıdılar ve islamiyet'e sonradan gelecek doğu etkilerinin hazırlayıcısı oldular. ebül abbas, 754'te, dört yıl halifelik yaptıktan sonra çiçek hastalığından ölünce, yerine kardeşi ebu ca'fer el-mansûr geçti.

    yeni halifenin ilk yılı ayaklanmalarla doluydu. bu ayaklanmalar, mansûr'a halifelikte rakip olanlarla, ali'nin varislerinden birini halife olarak görmeyi uman ve hayal kırıklığına uğrayan şiiler yönetiyorlardı. ama mansûr düşmanlarını yok etmek için atalarının yolunu izledi ve bir müddet sonra ayaklanmaları bastırarak gücünü arttırdı.
    aynı zamanda yeni bir başkent için yer arıyordu. abbasilerin haşimiye'deki başkentinin iki sakıncası vardı: stratejik olarak yeri iyi değildi; uzun süre ayaklanmaların merkezi olan kûfe'ye çok yakındı. mansûr'u yeni bir başkent kurmaya iten başka bir neden daha vardı. başkentin, abbasi gücünün görkemli bir simgesi olmasını istiyordu. halifenin, elverişli bir yer bulana kadar ırak'ta birçok gezilere çıktığı söylenir. sonunda iran'ın eski başkenti ktesifon'un üçyüz km kadar kuzeybatısında eski bir köy olan bağdat'ı seçti.

    başından itibaren bağdat'ın en doğru seçim olduğu görüldü. bağdat, dicle'nin batı kıyısında , verimli bir ovanın ortasında, dide ile fırat'ı birleştiren kanalın yanında kurulmuştu. iki ırmak bu noktada birbirlerine aralarında 30o km uzaklık kalıncaya kadar yaklaşıyorlardı. şehrin yeri, ticarete; çok elverişliydi. hem denizden, hem karadan, uzakdoğu'dan akdeniz'e ve avrupa'ya gelen büyük ticaret yollarının kavşak noktalarını kontrol ediyordu. bağdat, mansûr tarafından başkent seçilmeden önce bile, tüccarların buluştuğu, aylık panayırların kurulduğu bir yerdi. çevresinde iki ırmak olması ve sulama kanallarının ortadan geçmesi nedeniyle toprak zengindi. ayrıca, düşmanlar yalnız gemi ya da köprülerle yanaşabilecekleri için başkent olarak
    kolayca savunulabilirdi. bu bölge için mansûr, "benden önce gelenlerin burayı
    fark etmemesini sağlayan ve bu yeri bana saklayan allah'a çok şükür. allah adına burayı kuracağım ve yaşayabildiğim kadar burada oturacağım. benden sonra gelenler de burada kalacaklardır. bu şehir dünyadaki en önemli şehir olacaktır" dedi. mansûr'un seçimi etkileyen bir başka neden de tarımsal, ticari ve askeri üstünlüklerinin yanı sıra, şehirde sivrisinek bulunmaması ve gecelerin serin olmasıydı.

    mansûr yeni başkente medinetül selam (sakinlikler şehri) adını verdiyse de halk, bağdat demeye devam etti. yeni binaların temelleri 762 yılının ağustos ayında atıldı. bu tarih müneccimlerinin yapıma başlamak için uygun buldukları tarihti (mansur sarayda müneccimlere yer veren ilk halifedir)

    yeni kenti kurmak için imparatorluktaki her şehirden en usta sanatçıların gönderilmeleri buyuruldu. islamlığın her köşesinden, suriye, mısır, mezopotamya ve iran'dan yüzbin işçi toplandı ve bu olağanüstü şehri kurmak için yıllarca çalışıldı.

    bağdat'a 'çember şehir' adı verilmiştir. günün iran şehirlerinden esinlenerek yapılan bağdat şehri, üç km çapında bir çember biçiminde güneşte kurutulmuş tuğlalardan kuruldu. ortak merkezleri olan çember biçiminde iç içe üç surdan oluşuyordu. en dıştaki sur da derin bir hendekle çevrilmişti. bu üç surdan en büyüğü ortadaki idi. gözetleme kuleleri ile pekiştirilmişti. öteki surlardaki gibi, karşılıklı noktalarda askerler tarafından korunan dört büyük kapısı vardı.

    çember şehir, imparatorluğun yönetim merkezi olarak tasarlanmıştı. bağdat halkı surların dışında oturuyordu. dış sur ile orta sur arasındaki boşluk, savunma amacıyla bırakılmıştı. orta sur ile iç sur arasında ise saray halkının ve askeri memurların evleri yer alıyordu. en iç surun arkasındaysa halifenin ailesiyle, ordu komutanı ve polis amiri gibi en yüksek memurlar yaşıyorlardı. çember şehrin en önemli yerinde halifenin sarayı yer alıyordu. bu saray mermerden ve eski pers başkenti ktesifon 'dan getirildiği söylenen taşlardan yapılmıştı. yanında bir cami vardı. mansûr bir halifenin imparatorluğun merkezinde yaşaması gerektiğini söyleyerek bu noktayı seçmişti.

    sarayın iki çarpıcı özelliği vardı: altın kapı ile halifenin kabul salonunu örten kırk metre yüksekliğindeki yeşil kubbe. kubbenin tepesinde, bir nöbetçi gibi şehre tepeden bakan, eli mızraklı bir süvari heykeli vardı. daha sonra ortaya çıkan bir efsaneye göre, bu heykel kendi ekseninde dönerek imparatorluğu tehdit eden tehlikelerin yönünü işaret ederdi.

    çember şehir, içinden geçen, birbirine dikey olan ve kapıların içinden geçerek bunları birbirine bağlayan iki anayol ile dörde bölünmüştü. bu büyük caddeler şehrin merkezinden rahatça yönetilmesini sağlarlardı; ayrıca şehrin kuruluş yıllarında ticaret için de yararlıydılar. en iç surla orta sur arasında yer alan her sokakta, altlarında dükkanlar bulunan kemerler sıralanmış, böylece dört ana çarşı ortaya çıkmıştı. şehrin kenar semtleri surlar çevresinde kısa sürede genişlediler ve dicle'nin doğu kıyısına yayıldılar. x. yüzyılda, başkentin nüfusu aşağı yukarı 1,5 milyona yaklaşmıştı ve pazar yerleri kenar semtlere taşınmıştı. bu hareket, merkezdeki şehre girenlerin sayısını azalttı ve memurların girip çıkanları daha rahat kontrol edebilmelerini sağladı.

    bağdat birçok yönüyle islam imparatorluğundaki değişiklikleri yansıtmaktaydı. şehrin planında görülen iran etkileri islamiyetin özelliğini yeniden çizmeye yardımcı oldu. zamanla iran'ın parlak kültürü ırak'a girdi ve müslümanların hayatının her yönünü etkilemeye başladı.

    imparatorluk, araplar tarafından getirilen dini ve dili korudu, ama öteki yönlerden araplar artık üstünlüklerini kaybetmişlerdi. abbasi yönetiminde devlet önemli bir özellik kazandı. fetih savaşlarının sona ermesiyle, arap aristokrasisi yüksek memurluklardaki tekelini kaybetti. bir zamanlar kendilerine ayrıcalık tanınan arap süvarilerinin yerlerini iranlı askerler aldılar. artık memurlar ve yöneticiler imparatorluğu meydana getiren çeşitli uluslardan seçiliyordu. kişiler toplumdaki yerlerini geçmişte olduğu gibi doğuştan değil, kendi yetenekleriyle, halifenin gözüne girmekle sağlıyorlardı. yeni memurların çoğu, kendi gelenek ve düşünce biçimlerini getirmiş iranlılardı. iranlıların ve öteki arap olmayan müslümanların etkileri, islamlığa abbasi ailesinin içindeki evlilikler yoluyla da girdi. ailenin temelde arap olmasına karşılık, hanedanın 37 halifesinden pek azının anneleri araptı.
    bunun sonucunda, imparatorluğun yönetiminde önemli değişiklikler oldu. abbasilerin devleti ele geçirmelerinden önce, emevi halifeleri zamanında otokratik bir yönetime yönelmişti. bu eğilim giderek çoğaldı ve sonunda abbasi halifeleri iran kralları gibi mutlak hükümdarlar halini aldılar: yüzyıllar boyunca iran kralları hem hükümdar hem de yarı kutsal varlıklar olarak hüküm sürmüşlerdi. mutlak güçlerini iyice belirtmek için kendilerini göz kamaştırıcı törenlerle çevreler, esrarlı bir hava yaratmak için krallığın önemli kişilerini halktan gizlerlerdi.

    abbasi halifeleri de bu örneği benimsediler. bağdat'ın ortasında, saraylarının duvarları arkasına çekilip parlak bir hayat yaşadılar. mansûr, ailesine ve saraydakilere pahalı ipek elbiseler giymeden, güzel kokular sürmeden halka görünmemelerini buyurdu. halifenin huzuruna birkaç kişi dışında kimse çıkamazdı; bu birkaç kişi de huzura çıkabilmek için sayısız nöbetçi ve mabeyincinin yanından geçmek zorundaydı. halifenin şatafatlı bir perde ile kapalı tahtına erişince, secdeye varıp yeri öpmeleri gerekti. bu gelenek arabistan'ın ilkel demokrasisine çok yabancıydı.
    halifenin mutlak gücünü daha parlak ve dehşetle hatırlatan şey celladın kullanması için tahtın önüne serilmiş olan deriden yapılmış halıydı. cellat, halifenin arkasında durur, hükümdarı kızdıracak herhangi bir talihsizin boynunu vurmak için beklerdi.

    abbasiler halk üzerindeki denetimlerini pekiştirmek için hükümdar ile din arasındaki bağ üzerinde çok duruyorlardı. bu düşüncede iranlıların bir sözünden "din ve hükümet ikiz kardeştir" ileri gelmektedir. halifeler yönetimlerinin kutsal yönünün simgesi olarak önemli dinsel günlerde hz. peygamberin giydiği harmanilerden giyerlerdi. artık allah'ın peygamberi'nin varisleri değil, yeni rollerinde allah'ın vekili idiler ve kendilerine "allah'ın yeryüzündeki gölgesi" diyorlardı.
    islamlığın dinsel örgütünü devlet denetimine alma çabası içinde, halifeler, ileri gelen din adamları çevrelerinde tutuyor ve onları etkilemeye çabalıyorlardı. daha sonraları bir arap tarihçisi konuya ilişkin "bu hanedan, din ile krallığı birbirine karıştıran bir siyaset güdüyordu. en iyi ve en dindar adamlar onlara din nedeniyle boyun eğiyorlardı; geri kalanlar ise korku nedeniyle" demiştir.

    halifeler giderek devlet yönetiminden daha da uzaklaştıkça, yeni bir güçlü kişi, vezir ortaya çıktı. vezir, yönetilen ile yöneten arasında aracıydı. halifenin temel vekili ve imparatorluğu yürütmekle görevli tek elçisi idi. öylesine güçlü bir yetkisi vardı ki halifeden sonra gelen ikinci adamdı. vezirin rolünün ne olduğu, ilk beş abbasi halifesinin yanında danışman olarak görev alan bermekiler ailesi tarafından saptandı.

    ebü'l abbas, doğu iran'lı bir rahibin oğlu olan hâlid bin bermek'i imparatorluğun maliye vekili yaparak bermekileri üne kavuşturdu. abbas'tan sonra başa geçen mansûr devrinde, hâlid daha da yükseldi. iran'da çeşitli bölgelerin yöneticiliğine getirildi. bu dönemde hâlid, mansur'a karşı bir ayaklanmayı ezerek ve daha birçok hizmetlerde bulunarak göze girdi. hâlid'in oğlu yahya babasından sonra vezir olmak üzere yetiştirildi.
    bermekilerin abbasilerin entrikalarına yakından karıştıklarını, hatta varislerin atanmasını yönettiklerini yahya'yla ilgili bir hikaye ortaya koyar. mansûr 775'te hac'dan dönerken ölünce, yerine önce oğlu, sonra da torunu mûsa el-hâdi geçti. hâdi'nin babası halifeyken, hâdi ölünce yerine küçük kardeşi hârun reşid'in geçmesini buyurmuştu. ama hâdi, halifeliği kardeşi hârun reşid yerine oğluna bırakmak istediğinden, hârun reşid'den varislikten vazgeçmesini istedi ama harun reşid özel hocası ve danışmanı olan yahya'nın etkisiyle bu isteği kabul etmedi.
    yahya, iki oğlu fasıl ve cafer'in yardımlarıyla devletin bütün denetimini ele geçirdi.

    bermekiler gerçekten kusursuz yöneticilerdi; ama yönetimleri kötü biçimde sona erdi. yahya 17 yıl harun reşid'e vezirlik yaptı. yahya'nın oğulları harun reşid oğullarının özel hocalarıydılar ve özellikle cafer, harun reşid'in en sevdiği arkadaşı oldu. harun reşid, cafer'e olan sevgisini göstermek için onun en sevdiği kız kardeşiyle evlenmesine izin verdi. bunun yalnızca ismen bir evlilik olmasını, asla gerçek bir karı-kocalığa dönüşmemesini tasarlamıştı. ama, efsaneye göre halifenin kız kardeşinin cafer'den bir oğlu oldu ve bunu ağabeyinden saklamayı başaramadı. halife bu nedenle ya da bermekiler'in giderek gelişen güçlerinden korkması nedeniyle, 803 yılında haremağalarından birini cafer'in boynunu vurmağa yolladı. cafer'in başı getirildiğinde halifenin ağladığı ve sanki ona haksızlık yapan canlı bir insanla konuşuyormuş gibi caafer, seni ben arkadaşım yapmadım mı? ... benim talihim dönünce seninkinin de dönmesi gerektiğinde olacaklara karşı kayıtsız kalan nankör, hissiz, çılgın... cafer benim utancım! bana ve kendine getirdiğin bu üzüntü nedir dediği söylenir. sevgili arkadaşının ölümüyle yetinmeyen harun reşid, yahya'yı ve öteki oğlu fadıl'ı da tutuklattı. her ikisi de cezaevinde öldüler. bermekilerin geniş servetlerine el kondu, ailenin öteki üyeleri de ortadan kaldırıldı ve güçleri son buldu.
    halifelik çevresinde dönen entrikaların ve şiddet hareketlerinin yanı sıra, abbasiler islamlığa altın çağı'nı yaşatan bir refah sağladılar. fetihler devri sona ermisti imparatorluk hem kendi içinde, hem de komşularıyla barışı sağlamıştı. aynı zamanda islamlığın elde ettiği toprakların geniş olanaklarına sahipti. bunlardan yararlanıldığını, bağdat'ın gösterişliliği ve imparatorluğun gelişen öteki şehirleri ortaya koyuyordu. iranlılar islam dünyasına uzak doğu'dan kağıt ve porselen getirdiler. bağdat terzileri geleneksel arap entarilerinin yerine pantolonlar diktiler. ayrıca iran'dan birçok yeni ev eşyası ve değerli kumaşlar öğrenildi. ithal edilen bu lüks eşya halk tarafından tutulunca, yerli işçiler benzerlerini yapmaya başladılar. pazar büyüdükçe yapımlar arttı; ticaret gelişti. mansûr'un bağdat için söylediği 'dünyanın pazar yeri olacak' sözleri böylece doğrulanmış oldu.
  • emevîlerden daha çok ehli beyt düşmanı oldukları hâlde, yetiştirdikleri tarihçiler marifetiyle suçu hep emevîlere atmışlardır. hâlbuki, bunlar emevîlerden bile daha zalimdir. sapıklıkları da emevîlerden aşağı değildir.
  • peygamber efendimizin torunları olan, ehlibeyt imamlarını şehid eden, emevilerden sonra islam tarihinin ikinci baş belası hanedan.

    hülagü han sayesinde ortadan kaldırılmışlardır.
hesabın var mı? giriş yap