• benim folklorik kiyafetlerle yer aldigim fotograf. aslinda kirmizi olan salvarim, yelegim siyah- beyaz resimde gri olarak yer almakta. kafamda fesim, fesimi saran ortu ile ablam, annem, babam, yengem ve sut kardesim. sut kardesim annemin yigeninin oglu. daha 40 gunlukken yanimiza birakmis babasi ve almanya yollarina dusmus. orda alman bi' hatunla evlenince de, sut kardesimi 10 sene ne aramis, ne sormus. annem bizi birlikte emzirmis. 10 yasinda gelip aldilar onu. sonra bi' kac defa gordum "ablam" diye dolanirdi yanimda. bildigi tek aile bizdik. annem annesi, babam babasiydi. abilerim, ablalarim da kardesleri. senelerdir gormuyorum. n'apiyor acaba ?

    resmin en dramatik tarafi, ellerini babamin omzuna koymus yengemin simdi babacigimla ayni kabristani paylasiyor olmalari. yasarken de ayni muhabbetle bir aradaydilar...
  • barış bıçakçı'nın "her şey yaşandığı gibi değil, hatırlandığı gibidir." sözünden feyz almış fotoğraf olsa gerek çünkü herkes gülümser aile fotoğraflarında; hatırlanan gülümseyen bir aile olsun, yaşanan başka olsa da.
  • bazısı insanın canını öyle acıtır ki...

    bir kutunun içinde saklanır, arkasında "mutlu günlerinde..." yazar. eskimiş belki, kenarları kıvrılmış.
    bir adam el sallıyor bir tren garında. "canım babam" olarak son görüşüm onu. diğer iki-üç görüşüm sadece babam.
    bir çift çimlerde oturmuş, nasıl mutlu, önlerinde akça pakça bir kız çocuğu.
    "mutlu günlerinde" çekilmiş annem ve babam, biz ders kitaplarına geçecek bir aileyken hala.

    ölenler, hayatımızdan çıkanlar, ölmekten beter edip gidenler. saklıyoruz hepsini.
    ne kadar koyup kaldırsak, ne kadar saklasak da gözden uzak köşelere,
    bir göz açıp kapamayla aklımızda hala aile fotoğrafları.
  • 80'lerin ortasından 90'ların başına kadar olanlarda babaların kolormatik gözlük ve kilim desenli kazaklarıyla boy gösterdiğine ve bu kazakları kot pantolonunun içine sokuşturduğuna şahit oluruz. anneler serpil çakmaklı saç modellerini tercih ederken giysilerinin omuz kısımları vatkalıdır. kız çocukları robadan elbiseleriyle, erkek çocuklar ise askılı kısa pantolonlarıyladır. el ele tutuşup fotoğraf çektiren ebeveynler, parmağını ağzına götürüp saftirik saftirik bakan ve flaşın patlamasıyla gözleri kısılan çocuklar en bilinen poz verme şekillerindendir.
  • hayatta en sevdiğim şeylerden birisi olabilir.

    öyle büyük tüm aile falan değil ama böyle çekirdek aile fotoğrafı.

    annem, hayatımın kadını. beni gözünden, tırnağından, dünyadaki tüm kötülüklerden savunmak isteyen melek. yıllarını feda eden, sesimin tınısından taa uzaklarda olsa bile içinin titrediğini hissettiğim güzel kadın. hayatımda onun gibi olmayı o kadar istiyorum, o kadar.

    babam, hayatımın ilk aşkı. böyle vıcık vıcık bir baba kız ilişkimiz yok kendisiyle. mesela onun yüzüne hiç seni seviyorum diyemedim. o da bana demedi. ama bakışlarımız, minik kıskançlıkları, erkek arkadaşım olduğunu öğrendiği lise çağlarımda mesafeli davranışları fakat alttan alttan annemden herşeyi öğrenme isteği. çok seviyorum, meleğim benim. 2 sene önce çok üzüldüğü bir olay yaşadığında onlardan uzaklaşıp hüngür hüngür ağlayıp, yanına gittiğimde ona güçlü gözükmek zorunda hissettiğim meleğim.

    kardeşim, canım. hayatımın sınavı, anaçlık kaynağım. annem ve babamın yanında bolca didişip hiç anlaşamasak da birbirimizin en iyi sırdaşı, yoldaşı. gurur kaynağım.

    hepsini çok seviyorum. özlüyorum, çok özlüyorum. o yüzden aile resimleri özellikle hep beraber olduklarımız benim için dünyanın en anlamlı kağıt parçaları.
  • “çocukluk günlerini su yüzüne çıkartan yaşanmışlıklar; uzun süredir görülmeyen bir tanıdık, başkalarının hayatında aynı anlamı yüklenemeyecek bir koku ya da kişiye özel bir mekân gibi birbirini bütünleyen halkaların, kimi zaman bir başlarına da yaratabildekleri keskin çağrışımlar olsa gerek; bir müzik kutusunun aniden açılıp, harikalarını ortaya dökmesiyle, bu küçük mucizeye tanık olan çehreye, bir çırpıda yerleşiveren gülümseme nevinden bir esinleme.” ile başlayan bir ömer ayhan öyküsü.
  • dijital fotoğraf makinalarıyla berarber artık fotoğraf çekme işi de sıradan bir hale geldi. eskiden fotoğraf makinası arkadaştan ödünç alınır içine yaklaşık 30 fotoğraflık bir film doldurulurdu. otuz poz özenle çekilirdi tek bir poz dahi boşa harcanmazdı o yüzden herkes çekileceği fotoğrafta güzel çıkmak için ekstra bir çaba sarf ederdi. rutin aralıklarla aile pozları çekilirdi baba takım elbisesini giyer anne süslenir püslenir çocuklar da en son bayramlıklarını çeker objektifin karşısına dizilirdi. bizimkilerle en son ne zaman toplu bir fotoğraf çektirdik hatırlamıyorum bile. kalabalık ve uzak şehirlerde yaşayan aile bireylerini aynı anda bir objektif karesine sığdırmak artık çok zor. belki bir düğünde o da denk gelirse.
  • artık bir aileniz yoksa aile fotoğrafına bakmak işkencedir. yalnız insanlara mahsus bir çeşit mazoşist harekettir.
  • genellikle aile buyuklerinin cantalarinda tasidigi ,yolda ,otobuste ,parkta ,bahcede yeni tanistiklari insanlara
    -bak bu benim kiz ,bu da onun kiz gibi cumlelerle sulalenin tanitilmasina yarayan bir nevi mutlu aile belgesi.
hesabın var mı? giriş yap