• kendisinin gerçek yüzünün bir gün görüneceğini biliyordum. birkaç ay önce beşiktaş'ta açtığı yeni mekanının açılış kadrosunda barmendim. kendisi daha tadilattayken apar topar herkesi işe başlatıp angarya iş yaptırdı, maaşları asgariden konuşup tüm personelin önünde "arkadaşlar sizleri burda evinizmiş gibi çalışmanızı istiyorum burada çok çalışan çok kazanacak, biz diğer kan emici işletmeler gibi olmayacağız, iyi çalışırsanız size istanbuldaki en yüksek maaşları vereceğim açılıştan sonra ilk işim bu olacak" dedi, hepimiz moloz taşırken ve çıkan çöpü toplarken. kimsenin böyle bi beklentisi yoktu, herkes sektörde yıllarını vermiş tecrübeli ve donanımlı personeldi, hepimiz en lider yerlerde iyi pozisyonlarda çalışmıştık. sektördeki ortalamayı verse kafiiydi. bu sözünü tutmadı. 1 ay içinde 5 müdür kovdu. kimsenin üstü altı belli değildi. kaos vardı. mekanda 2 ay olmuş hangi işletme sahibi bir kez olsun personeliyle miting yapmaz? tanışmaz? derdini sormaz? "arkadaşlar merhaba, hypetia'ya hoşgeldiniz. biliyorum çok yoruldunuz, çok fedakarlık yaptınız. 14 16 saat çalışıyorsunuz. hepsini görüyorum ve emin olun ki açılış süreci bittiğinde hepinizle ilgileneceğim. bakın x müdürünüz yeni geldi, bundan sonra muhatabınız odur, sorusu önerisi olan var mı yoksa hep beraber ekibi tanıyalım" diyebilirdi. ama 2 ay boyunca mekanın dekoruyla ilgilendi. herkes fazla mesai yapıyor ama maaşını bile net bilmiyordu. personelle iletişim kurmadan bütün gün oval masasında mekana daha nasıl bir dekorasyon objesi koyabilirim diye asistanlarıyla toplantı yapıyordu. mekan açıldığında daha menü basılmamıştı menü! ama azra'ya göre her şey mükemmeldi. daha kasiyeri yoktu mekanın, bir stajyeri zorla kasiyer yapıp her hatasında mobbing uyguladılar. bara da kimseyi bulamadılar, çünkü barmenleri tiplerine göre yargılayıp işe almadılar. 1 ay boyunca açılış kapanış tek başıma çalıştım. ve ben her allahın günü orayı ve orada olmayı çok seviyormuşçasına çalıştım. çünkü öbür türlüsü içime sinmezdi. sonra barın başına azra arkadaşının oğlunu getirdi. 1.5 sene barboyluk yapmış 24 yaşında bir çocuk. iş bilgisi sıfır, yani ciddi anlamda sıfır, ben onun 3 ay bile bar gördüğüne inanmıyorum. neyse. işletmeyle ilgili olumlu iş yapan, azraya burayı daha iyi işler hale getirmek isteyen tüm müdür ve personel görmezden gelindi. müdürlere önce 3500 denip 2500 maaş yattı. erkeklerin düşüncesinden nefret ediyor, etrafında ona hayran erkek görmek istiyordu. benim de maaşım 2 kere eksik yattı. biri asgari olan ilk ay, diğeri de azrayla yüzyüze konuştuğum maaş olan 3000 liranın olduğu maaş. bu şekilde de bezdirip istifamı verdim diğer herkes gibi. oraya giden de bilsin ki oradaki personeli çok iyi söğüşlüyorlar. zaten bu zihniyetle de çok başarıya ulaşacağını sanmam. hayatınızda hiç görmediğiniz, tanımadığınız, cafcaflı cümleler kuruyor diye spiritualist ilan ettiğiniz kendine psikolog diyen insan personele kendi hatası olmayan sebeple bağırarak rencide ediyor. derdini sormuyor. bu insan mı kadınlara yol gösterecek? bu insan mı kitap okumanın ne kadar medeni bir şahsiyet yarattığına bizi inandıracak? biraz örnek aldığınız insanları seçerken seçici olun ya. ego akıyor kadından ego. onu görmek için mekanına gelen misafirlerle muhatap bile olmak istemeyen, çünkü hayranlarından dahi nefret eden ve arkalarından surat ekşiten azra, ne ekersen onu biçersin. her şeyin sahte. ve çok zevksizsin bu arada.
  • çok uzun bir yazıyla hakkındaki iddialara cevap vermiş. söylenecek çok şey var ama en çok üzerinde durduğu iki nokta var:

    1- boğaziçi mezunuyum, ya da boğaziçi'nde okudum asla demedim.
    2- klinik psikoloğum demedim.

    iki noktadaki iddiaları da çok doğru değil. aslında direkt doğru değil diyeceğim ama azra hanım hep esnek ifadeler kullanıyor, böylece sonrasında "ben onu demedim" deme şansı oluyor. ben de esnek konuşayım.

    birincisi, 2016 yılına gelinceye kadar kendisinin boğaziçi psikoloji bölümünde okuduğu, oradan mezun olduğu, bazı programlara katıldığı ya da doktora yaptığına dair sayısız biyografik bilgi internette mevcut. zamanla bunların şiddeti ve netliği azalmış. azra hanım "bunları ben söylemedim, yazanların sorunu" diyor. peki diyelim ki bu kadar hatalı bilgiyi düzeltme ihtiyacı ve imkanı olmadı, bu durumda kendisi ile hiç bağlantısı olmayan birisinin durup dururken "azra kohen bence boğaziçi üniversitesi'nde okudu" diye bir teori uydurduğunu kabul etmemiz lazım. ilginç.

    ancak boğaziçi bağlantısını kabullendiği tartışılmaz ve reddedemeyeceği iki örnek var:

    - ayşe arman ile 2015 yılındaki röportaj. bu röportajda ayşe arman girişte "...ottawa üniversitesi’nde 3. dünya ülkelerine yardım ekonomisi bölümünü bitirmiş. yetmemiş, boğaziçi üniversitesi’nde çeşitli programlara katılmış." diyor. herhalde ayşe arman, sarmaş dolaş resimleri ile süslediği röportajında azra hanım'ın eğitim bilgilerine google'dan bakıp yazmadı, bu konuyu bizzat kendisine sordu. tabi bahsettiğim "esneklik" burada da var, zira "boğaziçi mezunu" denmiyor, boğaziçi'nde çeşitli programlara katılmış" deniyor. ne programı? nasıl katılmış? dersler devam ederken dışarıdan pencereden mi bakmış? zaten bu yüzden boğaziçi üniversitesi psikoloji bölüm başkanı adil sarıbay "azra kohen'in bölümümüzde resmi hiçbir öğrenciliği olmamıştır" açıklaması anlamlı. mezun olmadı demiyor, hiç bir zaman öğrenci olmadı diyor.

    - asıl ve tartışılmaz kanıt 29 mayıs 2019 tarihli kendi tweet'i. bu tweet 7 ya da 8 nisan 2020'de, tartışmalar alevlendiğinde "ortadan kayboldu". biliyorum, çünkü gece baktığımda oradaydı, sabahsa gitmişti:

    https://eksiup.com/p/dk368460dujt

    bu tweet'de kendisini o zaman daha az da olsa gündemdeki eğitimi konusunda eleştiren bir kullanıcıya ne diyor: "boğaziçi'nde yüksek lisans yapmadım. konuyu doğru öğrenip gelseydiniz. bazı derslerimi oradan aldım". oysa boğaziçi psikoloji bölüm başkanı ne diyor: bizde hiç bir zaman resmi öğrenciliği olmadı.

    yani özetle azra hanım'ın "boğaziçi bağlantısı tamamen benim dışımda, ben hep yalanladım" iddiası pek gerçekçi değil.

    klinik psikoloğum demedim iddiası da enteresan. kimse zaten ona "klinik psikoloğum dedin" demiyor. "psikoloğum dedin" diyor. klinik psikolog olmak için dört senelik psikoloji bölümü mezunluğu üzerine, klinik psikoloji yüksek lisansı yapmanız lazım. bunun yerine "endüstriyel psikoloji" yüksek lisansı da yapabilirsiniz mesela. dolayısıyla eğer azra hanım geçerli (türkiye'de veya ingiltere'de konusuna geliriz) bir psikoloji lisans veya yüksek lisans diploması sunsaydı, kimse ona "ama sen klinik psikolog değilsin" demeyecekti.

    yani azra hanım'ın aktardığı gibi durumu psikolog vs. klinik psikilog arası bir yanlış anlaşılma değil. sorgulanan kendisinin geçerli bir psikoloji mezuniyet belgesi olup olmadığı. zaten dikkat ederseniz kendisi tüm iddialara karşı hala, son açıklaması da dahil, "ben psikoloğum" demiyor. yazıda bu ifadeye en yakın cümlesi "ingiltere’de psikolog unvanını kullanabildiğim bir eğitim tamamladım."

    ne demek bu şimdi? ben buradan ingiltere'de bir psikoloji bölümü mezunluğu, hatta yüksek lisansı var ve bu kendisine ingiltere'de psikolog deme hakkını veriyor anlamını çıkarıyorum. öyleyse bir kaç sorun var:

    - birincisi eğer mesele kendine sağda solda "psikolog" demekse, ingiltere'de de türkiye'de de bunu yapmanıza bildiğim kadarıyla kanuni bir engel yok. ancak danışan görmek, yani klinik psikologluk yapmak isterseniz ingiltere'de british psychological society tarafından akredite olmanız gerekir. azra hanım'ın iddiası biraz karışık. kendisi klinik psikolog değil. dolayısıyla akreditasyona ihtiyacım yok diyecektir. ama mezun olduğu bölüm bu durumda kendisine nasıl olup da ingiltere'de "psikolog ünvanı kullanma hakkı" veriyor da, bu hakka türkiye'de sahip olmadığını kabul ediyor anlamadım. fark nedir? yani aklıma gelen en mantıklı açıklama, ingiltere'den alınmış bir diploması var, bu türkiye'de geçerli değil, dolayısıyla kendisi psikolog ünvanını ingiltere'de kullanabileceğini düşünüyor.

    - ama bu teoriyi kabul etsek bile, sorun şu ki azra hanım ticari ve medyatik faaliyetlerini ingiltere'de gerçekleştirmiyor. türkiye'de yaşadığı dönemde de, ingiltere'ye taşındıktan sonra da türkçe konuşuyor, türkçe kitaplar yazıyor, türk televizyonlarının programlarına çıkıyor, kitapları türkiye'de satıyor vs. yani ticari faaliyetleri büyük oranda türkiye'de. ve bu faaliyetlerin bir kısmında da isminin altında "psikolog" yazıyor. azra hanım'ın "ingiltere'de psikolog ünvanı kullanabilirim" denemesi bu durumda nasıl geçerli anlamadım. bu kadar hassassa, ünvanını türkiye'de kullanamaması lazım değil mi? kendi ifadesi ile "ingiltere'de psikolog ünvanı kullanma hakkı veren eğitim", doğal olarak ona bu ünvanı ingiltere dışında kullanma hakkı vermiyor olmalı. ama kullanıyor?

    son yazısının kalanı da çeşitli suçlamalar, komplo teorileri, mağduriyet iddiaları ile dolu. onlar da kafa karıştırıcı ama üzerinde pek durmaya değecek somut bir şey yok. işin özeti şu:

    - boğaziçi üniversitesi'nde öğrencilik yaptığını iddia etti, ve bu doğru çıkmadı.
    - psikolog ünvanını türkiye'de kullandı, ancak türkiye'de bunu kullanmasını sağlayacak bir eğitimi yok.
    - ingiltere'de geçerli bir psikoloji diploması olup olmadığı hala belirsiz. olur da bu belge ortaya çıksa bile ilk iki madde değişmez.
    - bir insanın eğitim sicili bu kadar karışık neden olur anlamıyorum. "xx yılında abc bölümünden mezun oldum." ya da "xx yılında girdiğim abc bölümünü yarıda bıraktım" dersiniz biter. bundan öte ne olur bilemiyorum. mesela yavaş yavaş gözden uzaklaştırdığı ve kanada'da okuduğu bir "3. dünya ülkelerine yardım ekonomisi" vardı, o ne oldu? son yazısında hiç adı geçmiyor. internette ottowa üniversitesi'nde böyle bir bölümün bahsi yok. oradan mezun mu oldu? yarım mı bıraktı? hiç öyle bir şey yoktu ve boğaziçi üniversitesi gibi kendi dışında uydurulmuş bir yalan mıydı?

    edit: yer mantarı da entry'sinde zaten hikayenin liverpool üniversitesi kısmı ile ilgili sorunları açıkça belirtmiş. azra hanım'ın bu üniversiteden aldığı eğitim ile ilgili beni en çok "şaşırtan" kısmı, ne zaman eğitiminden bahsetse "pozitif psikolojinin biopsychosocial ekolünden gelen bir bölüm" diye şu biyopsikososyal ekolü ibaresini de eklemesi. hiç kimsenin mezun olduğu bölümü söylerken yanına hangi ekolden geldiğini ekleme ihtiyacını duymamıştım bugüne kadar o bir yana, iki senelik bir online eğitimin bir ekole mensup olması başka bir yana, biyopsikososyal diye bir ekolün azra hanım söyleyene kadar dile getirilmemiş olması başka bir yana... adından da anlaşılacağı gibi biyopsikososyal, olaylara biyoloji-psikoloji-sosyoloji yönleri ile toptan yaklaşmayı öneren bir "model", ama bundan ekol diye bahsedildiğinin örneğini ben açıkçası bulamadım. kaldı ki öyle bir ekol olsa bile, birleşenlerden sadece biri olan psikoloji eğitimi içinde biyoloji ve sosyoloji nasıl olacak ayrı bir soru. azra hanım bu ekoldense, aynı zamanda biyoloji (tıp?) ve sosyoloji eğitimi de olması gerekmez mi teorik olarak?
  • nedendir bilinmez yazar/romancı unvanlarını kendine yetersiz bulan, bilimin her alanında (hic ayırmaz) sacma sapan acıklama yapan, para basıp 3 ay yurtdısında kurs aldıktan sonra kendini ordinaryus zanneden ergenler ile aynı davranısları sergileyen kisi.

    diploma muhabbeti cıktıgından beri kitaplarını seven insanlardan (benim cevremdeki) sıkca duydugum; "evet sacmalamıs ama kitapları guzel". ama mı? ne yani kitapları guzel diye televizyona cıkıp bilimsel dogrulugu ayaklar altına almasına "aman neyse canım" mı diyelim?
    sagdan soldan duydudugu, dogrulugunu teyit etmedigi bilgileri kafasında kendince birlestirip yanlıs cıkarımlar yapıyor sonra da tvde sosyal medyada bu cıkarımları bilmis bilmis satmaya calısıyor. ama sırtını sıvazlayalım romanları guzel. hatalarına ornek verelim hemen; sadece benim su diploma muhabbeti esnasında denk geldigim azra hanımın romanlarından daha fantastik seviyede yanlıs iki kimya "bilgisi".

    -spolier-
    biraz uzun kimyasal bir fırca geliyor, merak etmiyorsanız son fırca son paragrafta.
    -spoiler-

    "dis macunundaki florur cok zararlı. hem biliyor musunuz ilk nerede kullanıldı? (gozlerini belerterek seyirci ve sunucuya bakıyor daha cok etkili olsun diye) naziler insanları oldurmek icin kullandı! yaaaaa!!!"

    azracım o kadar yanlıssın ki yazarken parmaklarım agrıyacak. florurun gaz hali f2'dir (flor gazı, ing. flourine), bu molekulde iki flor atomu birbirine baglıdır, molekulun elektrik yuku 0'dır. bu gaz olumcul olmasına ragmen ne naziler ne de baska askerler tarafından insan oldurmekte kullanılmıstır. sebebi insancıllık degil f2'nin savaslarda kullanılacak kadar efektif bir zehirli gaz olmamasıdır.
    dis macunundaki florur (ing. flouride) -1 yuklu atomik haldeki flor iyonudur. flouride ve flourine birbirlerinden cok cok cok farklıdır.
    o da flor bu da flor yabıstır tespiti, di-ye-mez-sin! ne kadar farklı olduklarını anlamak icin; sodyumun 0 yuklu hali suya temas ettiginde patlarken her gun tukettigimiz sofra tuzu sodyumun +1 yuklu iyon halidir.
    o da sodyum bu da sodyum yabıstır tespiti;
    azra: tuz cok tehlikeli, yasaklanması lazım icinde sodyum var. sodyum ilk nerede kullanıldı biliyor musunuz? (burada gozler belertilecek tabi) suyun patlatılmasında! suyu patlatıyor ya inanabiliyor musunuz?!
    cesitli kıvırmaları engellemek icin; bir donem nazilerin suya flor iyonu katarak yahudileri yavas yavas zehirledigi soylentisi dolanıyordu. tamaaaaamen sehir efsanesi. flor ne kadar kıymetli ve pahalı biliyor musun sen? insanları suyla yavasca zehirlemek icin flora sıra gelene kadar cok daha guzel zehirler var. yapacagımdan degil de benim ilk tercihim flor olmazdı.

    neyse bu dis macunu mevzusunda hatalı oldugunu insalar burada bile guzelce acıklamıs, ben sadece kimya kısmına yorum yaptım.

    gelelim benim denk geldigim ikinci fantastik kimya hatasına.
    flor konusunda sacmalamasına cevap veren bir uzmana cevabı;
    "madde sonucta zehirli mi? az cok ne fark eder!"

    iyi ki arkasından sud zehri alır dememis, ki bu cok daha fazla bilimsel dogrulugu olan bir ifade olurdu. suraya teknik bir ifade bırakıcam azra ama ingilizcenden de artık supheliyim, acıklarım merak etme. the dose makes the poison toksikolojinin temelini olusturan bu ifade diyor ki hersey aslında zehirlidir onemli olan dozu. cok su icersen zehirlenirsin hucrelerin patlayarak olur, bunu biliyor muydun azra. peki canlıların cok dusuk oranda arsenik ve siyanure ihtiyac duydugunu biliyor muydun acaba azra. surada soylemen gereken;
    "dusuk oranda florur'e uzun sure duzenli olarak maruz kalınırsa kotu sonucları olabilir. iste burada bazı bilimsel calısma sonucları..."
    ama bunu soylemek hem zor (cunku arastırma yapman lazım, kim ugrasıcak) hem de "olabilir" falan diyorsun, yeteri kadar cool ve zekice durmuyor dimi.

    psikolojiye olan yaklasımı da kimyaya olan yaklasımıyla aynıysa, diplomasının pesine dusenler dogru yapıyor. azra gibilerden maalesef cok var. ekranlara cıkıp bilim ile ilgili atıp tutuyorlar. arkalarından yanlıslarını temizlemekten uzmanlar yoruldu. yaptıkları masumane degil, honest mistake degil, yaptıkları kendilerini yakmayan atesle oynamak.
    bilim hakkında attıp tutmak, iddiada bulunmak, kasık kadar yetkinliginle spor, sanat, siyaset yorumu yapmaya benzemez. sonucları tehlikeli olur. "inananlar da salak, dogal seleksiyon iste" diyip gecemeyiz, istedigimiz her konuda kafamıza gore kamu spotu yapabiliyor muyuz? ası karsıtları da ilk cıktıgında potansiyel tehlikeleri yeteri kadar ciddiye alınmadı, tartısma programlarına bile cıkartıldılar, simdi hem kendilerine hem de cevrelerine zararlılar.
    pseudoscience konusunda agız ishalligi yapanlara, pervasızca bilim yorumu paylasanlara artık sosyal medya lincindan daha agır (hatta belki de fasistce) cezalar uygulanmalı. cunku "5g teknolojisi coronavirusunu guclendiriyor" demek fikir ya da konusma ozgurlugu degil. kaynaksız, ispatsız atıp tuttu mu? kapat sosyal medya hesabını koy oraya utandırıcı bir ifade, ismini arastıran ilk o ifadeyi gorsun. psikolog olmadan psikologum mu dedi, diploma da gosteremedi mi? ver para cezasını, isle siciline. camasır suyu solumak koronaya iyi gelir mi dedi doktor, al lisansını bir daha geri vermeksizin. goop'un kapısına vur muhru, sahibine de ac bir kamu davası. bunları insanlar zarar gormeden once yap ki, sonra gec olmasın.
    biraz ibret koca bir toplumun bilinclenmesini beklemekten daha hızlı sonuc verir gibi. bokologlar da bir daha 10 defa arastırmadan cıkıp konusmaz.
    romancı azra'ya gelince... kitabının reklamı haricinde agzından cıkana cok itimat etmeyin. zira herhangi bir konuda henuz resmi olarak yetkinligini ispatlamıs degil.
  • kendisinin yerinde olsam, 2014 yılında hazırlanmış ve fotoğraf makinası ile çekilmiş olan öğrenci belgesini 2020 yılında kanıt olarak göstermeye utanırdım. adama sormazlar mı 6 yılda bitiremedin mi sayın göt lalesi?

    tıp fakültesinin bile 6 yıl sürdüğü dönemde 6 yıldır psikoloji yüksek lisans diplomasını hala temin edememiş olması üzücü. ben de çıkayım 2004 yılında kayıt esnasında okulun verdiği öğrenci belgesini gösterip iett’ye öğrenci kartına başvurayım. bu arada üniversite dediği de bildiğin açık öğretim/uzaktan öğretim programı. örgün eğitim falan sanmayın.

    kendisinin adını iki üç gün önce habertürk’te gördüm. kadın konuşmaya oğlum çok zeki olduğu için türkiye’deki eğitim yetersiz geldi, iki tane sınıf atladı, o yüzden ingiltere’ye taşındık diyerek başladı. halbuki sorup merak eden de yoktu, durup dururken anlattı. başka iş ile uğraşıyordum, böyle bir girizgah karşısında dikkatimi çekti ve dinlemeye devam ettim. 5 dakika olmadan bildiğin deli la bu diyip kanalı değiştirdim.

    hırslarınla dol taş, kendi bokunda boğul akilah azra özge sarızeybek kohen

    ekleme: o değil de kadının adı bile gerçek değil, onu bile kolpalamış. biz daha üstüne neyi konuşalım ki
  • uzun yıllar boyunca sahaf olarak hayatıma devam ettim, büyük kitabevlerinde de çalıştım, küçük şirin ve batmaya mahkum kitabevlerinde de. bu mesleği yaptığım sürece elde ettiğim gözlemlere dayanarak şunu diyebilirim;

    azra kohen kitabı okuyanların ortak özelliği kibirdir, hem de içi bir davul kadar boş bir kibir. hiçbir şey bilmemenin verdiği çok şey biliyorum hissi.
    belli dönemlerde böyle yazarlar ortaya çıkar, kitabın ilk sayfasında irtibat numarası olan yazarlar, size terapi sunma iddiası ile yola çıkan yazarlar, sizi embesil yerine koyan yazarlar ve her zaman çok satan yazarlar.

    azra kohen gider uğur koşar, tuğçe ışınsu , aşkım kapışmak gelir her zaman bu yolla cebini dolduran meslek erbapları olacaktır.
    bir kitabevine gidip bu tarz yazarlardan birini alırken, yazarı kitapçıya övmemeye gayret edin zira gerçekten midemiz bulanıyor.
  • üşenmedim okudum yazdığı yazıyı... hayatımdan 10 dakika gitti valla. ne kadar da kötü bir yazı stili varmış kadının...

    her şeyi geçiyorum. boğaziçi, yalanlar, diploma baa bla....

    kadın kendi ağızıyla diyor ki lisansım psikoloji değil, hiç danışman almadım ve terapi sunmadım diye. bu cümle bu haliyle senin türkiye sınırları içinde psikolog unvanını kullanmana engel.

    ama kadın ekliyor. liverpool üniversitesi'nde psikoloji yüksek lisansı yaptım ve o yüzden ingiltere'de - türkiye demiyor burda hiç- psikolog ünvanını kullanabiliyorum.

    ingiltere'de kullanıyorsam, türkiye'de de yasal hakkım olmasa da kullanırım diye bir mantığı var kadının. yukarda başka yazar detaylı yazmış. şu kurumdan akredite olman gerek diye.

    işte işin koptuğu nokta burası. kadın akrediteyim de demiyor. ünvanı kullanma hakkım var diyor ama bunu da en sonunda bir cümle ile bağlamış.

    "ingiltere’de psikolog unvanını kullanabildiğim bir eğitim tamamladım". yani senin yüksek lisansın akredite değil ve sana psikolog ünvanını kullanmanı sağlamıyor. üstüne gidip bir eğitim almışsın ki o yüzden psikolog ünvanını kullanabiliyorsun.

    çok merak ettim. ingiltere gibi bir yerde kim vermiş bu eğitimi de, seni psikolog yapmış?

    yani ingiltere öyle müthiş bir ülke ki akredite olmadan, danışan almadan ve hatta diploman bile olmadan bir eğitimle psikolog ünvanını kullanmaya hak kazanabiliyorsun.

    peki ne yapıyor bu akredite olmayan psikolog teyzemiz? o konuyu da gene demagoji ile geçiştirmiş, pozitif psikolojinin biopsychosocial dalı diyerek... yani bu dal da öyle danışan, terapi fln yok. burçlar var, dolunay var, gel-gitler var...

    bu kadının başka bir yazısı var, ünvanlar ve düşünce özgürlüğü hakkında...

    "sağlık ile ilgili yorum yapmak için doktor, beslenme ile ilgili yorum yapmak için beslenme uzmanı, iklim ile ilgili yorum yapmak için iklim uzmanı, toplum ile ilgili yorum yapmak için ise sosyal bilimci olmak ..."

    kimse sana yorum yapma demiyor. ama nasıl ki sağlık hakkında yorum yaparken doktor değilim diyorsun, psikolog da değilim diyeceksin. çünkü değilsin.

    ben direkt olarak sana suçunu söyleyeyim azra...

    yalan söylüyorsun. psikolog ünvanını kimin kullanacağı yasalarla belli olmasına rağmen sen "ya okudum işte" diyerek ünvanı kullanıyorsun. demagoji yapıp, arkasına saklanıyorsun.

    üzülme, en az senin kadar ahlaksız yüzlerce, binlerce kişi avukat, psikolog, politikacı taklidi yaparak toplum içinde dolanıyorlar. yalnız değilsin yani. sıkma canını.

    eminim bulursun bu psikolog ayaklarını yiyip, sana para kazandırtacak bir kaç enayi..
  • sanirim bir tek kendisi britanya okulunda ogrencilik yapti saniyor, yoksa “diplomalar icin hocamla iletisime gectim :(“ aciklamasinin baska anlami olamaz. ya da hepimizi enayi saniyor.

    cunku britanya okullarinda hear diye bir sistem var, higher education achievement report diye. hear transkriptinde ben yaptigim ogrenci temsilciligini bile gorebiliyorum, ve bunun icin tek yapmam gereken okul sistemine login olmak. kimseye mail atmama gerek kalmiyor yani.

    kaldi ki online ogrenciymissin zaten, ne maili, okulu ayaga kaldirmadan da alabilirsin bizi susturacak belgeleri. bir de “portala girerken video atacagim” falan diyordu ahahahahh.

    debe editi: inpinkwefloyd isimli suserin ricasi uzerine:

    acil. istanbul'da, koronavirüs'e yakalanmış ve hastalığı atlatmış bir kişiden 0+, a+ veya b+ kan aranıyor.
    iletişim: 05394985090
  • çok satan kitapları olan yazar. psikolog mu değil mi tartışması sürerken merak edip biraz araştırdım. zira ekranlarda psikolog ünvanı ile konuşmalar yapıyor ancak bilimsel gerçeklerden çok kendi düşüncelerini sunuyor. bunu psikolog ünvanı ile yapınca hem psikoloji bilimine zarar veriyor hem de dinleyiciye faydadan çok zarar sağlıyor. o yüzden araştırdım azıcık. kendisinin doğru düzgün bir web sitesi yok. açıp da rahat rahat cvsine erişemiyoruz. o yüzden oradan buradan topladığım bilgileri koyuyorum.

    15.11.2017 tarihli hürriyet haberinden;
    “istanbul üniversitesi radio,sinema ve televizyon bölümünü bitirdikten sonra kanada'da ottawa üniversitesi üçüncü dünya ülkelerine yardım ekonomisi bölümüyle devam etmiştir. son olarak liverpool üniversitesi'nde davranış bilimleri alanında uzmanlık yapmaya devam etmektedir.” bu da linki

    şimdi, sinema tv ve yardım ekonomisi kısmı beni ilgilendirmiyor, zira tv’de bu ünvanları kullanmıyor. benim merak ettiğim, kullandığı psikolog ünvanının ne kadar destekli olduğu. davranış bilimleri psikoloji demek değil. o başka bir şey. benzer yanları olmasına rağmen farklılar. bir davranış bilimleri uzmanı, psikolog ünvanını kullanamaz.

    sonra merak edip liverpool üniversitesi’nin davranış bilimleri bölümlerini araştırdım, bulamadım. school of psychology var ama davranış bilimleri yok. eskiden var da kapandıysa bilemiyorum. liverpool üniversitesi ve davranış bilimleri kelimelerinden bir şey çıkmadı kısacası. sonra merak edip biraz daha araştırdım.

    2015 tarihli şu röportajda liverpool üniversitesi’nde doktora yaptığını belirtmiş. anladığım kadarıyla nöropsikoloji. liverpool üniversitesi school of psychology’de şu anda açık olan tek doktora programı klinik psikoloji. bir başka senaryo, liverpool üniversitesi faculty of health and life sciences altında genel psikoloji ve nöroloji alanlarında doktora programları var. genel psikoloji, genel zaten. fazla bir şey istemiyorlar. nöroloji ise tıp ve biyoloji background olanlar için demiş. tabii bunların 5 sene önce farklı olabileceğini akılda tutmakta fayda var. onun katıldığı program şu anda öğrenci kabul etmiyor olabilir, açık olmayabilir falan falan.
    sonra ingiltere’nin tez merkezine baktım. doktora tezlerine şuradan ulaşılabiliyor kendisine ait bir doktora tezi çıkmadı. meraktan google scholar’da baktım, belki bir şeyler çıkar diye. oradan da bir şey bulamadım.

    kendisiyle ilgili başka bir dedikodu boğaziçi üniversitesi klinik psikoloji yüksek lisansı yaptığı. buradaki sorun, boğaziçi üniversitesi, psikoloji lisansına sahip olmayan bir kimseyi klinik psikoloji programına kabul etmez. eğer ettilerse epey sıra dışı bir uygulama olmuş. olur yine de belki doğrudur diye merak edip yök tez merkezinden araştırdım. kendisine ait bir yüksek lisans veya doktora tezi çıkmadı.

    tabii bunlar benim gayet basit araştırmalarımın sonuçları. tezine veya doğru bilgiye ulaşan varsa buyursun eklesin. ben elle tutulur bir şey bulamadım. kendisine tavsiyem, eğer gerçekten psikoloji alanında bir derecesi varsa, doğru düzgün bir cv hazırlayıp koysun böylece hem dedikoduların önüne geçsin hem de merak edenleri yormasın.

    ben bunları yazarken belge paylaşmış. o da şurada. e hadi inşallah, paylaşsın tabii. ekrana çıkıp psikolog olmadığı halde psikolog ünvanı kullanan bu kadar insan varken insanların tedirgin olmasının ve gerçekliğini merak etmesinin hiçbir sakıncası yok.

    son ek: hiçbir diploma, yaptığı açıklamaların çok sıkıntılı olduğu, yanıltıcı olduğu, yetersiz olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
  • akademik ahlak türkiye isimli twitter sayfası (takip edin derim), sahte psikolog azra kohen'in mezunu olduğu iddia ettiği liverpool üniversitesi ile iletişime geçmiş, üniversite böyle bir öğrencinin online eğitimlere kayıtlı olduğunu ancak herhangi bir diploma/derece olmadığını teyit etmiş.

    https://twitter.com/…tatus/1251826481875030017?s=20

    ölü taklidi yapıyor 10 gündür bu sahte psikolog. 10 gün önce bu akşam açıklama yapacağım demişti. (bkz: feyza altun) denen avukat (?), biliyorum okuyorsun buraları. sen de yap ölü taklidi.

    azalmadan, bir anda bitmeniz dileğiyle.

    edit: entry girdikten sonra bir de avukat (?) (bkz: feyza altun)'un twitter profilinde gezindim. o da yarı ölü taklidi yapıyor, konuyla alakalı çıtını çıkarmıyor. halbuki "bugün ve önümüzdeki her gün spamllatırıcam bu (azra kohen'in sahte psikolog olduğunu ortaya çıkaran) kişiyi" demişti.
  • biraz içimize dönelim, biraz sevişelim, her şey bizde saklı kitapları yazan bir başka kişi. bol bol da yazım hataları yapmış. ama kadın okuyucuları da onu okuma hatası yapıyor.
hesabın var mı? giriş yap