• 3 yildir burada yasayan ve gocmenlik seruveni hala devam eden biri olarak abd'nin gocmenlik politikalarinin tarihine ve degisimine iliskin bir entry kaleme almaya karar verdim.

    ilk kolonilestirildiginde dogal olarak sadece kolonilestiren ulkenin vatandaslari yerlesebiliyordu. ingiltere'nin kolonisine ne hakla fransa'dan kalkip gideceksiniz degil mi? ancak ulke 1776'da bagimsizlik kazandiktan sonra 19.yy'da avrupanin her kosesinden insanlar buraya akmaya basladi. bati yakasina ise uzakdogulular geliyordu. simdi isin cok fazla detayi var elbette ama onemli kilometretaslarindan bahsedecegim.

    ilk olarak 1882 yilinda cinlilere yonelik bir gocmenlik yasagi cikartildi. bunun sebebi california'ya gocerek ucuz isgucu olarak calisan cinlilerin amerikalilarin elinden islerini almasiydi. ancak burada tamamen bir irkcilik oldugunu soylemek mumkun. cunku o tarihte zaten elini kolunu sallayan amerika'ya girebiliyor. burada cinlilerin dislanmasi tamamen bir avrupali irkciligi. tabi bu yasak ogrencileri, tuccarlari falan degil sadece mavi yaka isci olarak gelen cinlileri kapsiyordu.

    ilk genel gocmenlik kisitlamasi 1917 yilinda basladi. bu tarihten once amerika'ya giden bir gemiye bir sekilde bindikten sonra dunyanin neresinden oldugunuzun bir onemi yok. gelip vira bismillah diyerek yasamaya, calismaya basliyor ve amerikali oluyordunuz. 1917 yilindaki kisitlama da cok onemli bir kisitlama degil, cunku kisitlama kabaca cahilleri ve akil hastalarini disarida tutmak uzere tasarlanmis. yani okuma yazma bilip bilmediginize bakiyorlar kapida ve biliyorsaniz iceri gecebiliyorsunuz. bu da ingilizce okuma yazma degil kendi dilinizde 30-40 kelimelik bir sey okutuyorlar, yapabiliyorsaniz geciyorsunuz iceri. standardin dusuklugune bakar misiniz? diger kriterler de iste akil hastasi, suclu falan olmayacaksiniz. bu kadar. saglik durumunuza bakip aliyorlar iceri.

    sonra 1921 yilinda bakiyorlar bu gocmenligin onu durmayacak. ulke bazli kisitlama karari aliniyor. ilk ciddi kisitlama budur. abd diyor ki 1910 nufus sayimina gore hangi ulkeden ne kadar vatandas varsa, her sene bunlarin %3'u kadar kisi alacagiz artik daha fazla degil.

    yani atiyorum 1 milyon isvecli varsa her sene 30 bin de disaridan isvecli alinabilir ama daha fazla degil. tabi artik bu kisitlama ile amerika'ya goc ilk darbeyi aliyor. verilere gore 1920 yilinda 800 bin kisi gocmusken 1921 yilinda bu sayi 300 bine dusuyor bu kota yuzunden.

    1924 yilinda da us border patrol kurulup vize sistemine geciliyor. yani amerika'ya gelmeden once artik amerika disindaki bir konsolosluktan vize almaniz gerekiyor. ayni zamanda ulke kotalari da %3'ten %2'ye dusuruluyor ve 1910 nufus sayimina degil 1890'a bakiliyor. yani artik iyice daraltilmis oluyor sistem ve acikcasi bu duzenlemeden sonra oyle gemiye atlayip amerika'ya yerlesip orada bir hayat kurma devri kapaniyor.

    ozellikle 1930'larda iyice radikallesen avrupa'dan kacmak isteyen gocmenlerin onunde amerika defteri acilmadan kapanmis oluyor. bu nedenle yahudilerin bircogu goc etmek icin baska careler aramak zorunda kaliyor. ornegin koskoca karl popper taa allah'in unuttugu yeni zelanda'ya gocmek zorunda kaliyor falan. yani amerika'ya gocmenlik donemsel cikarilan istisnalar disinda artik cok zor. ama yetenekli biriyseniz her turlu alip getiriyorlar orasi ayri. (bkz: albert einstein) refugee olarak da gelebiliyorsunuz ama sadece avrupaliysaniz.

    1952'de getirilen duzenleme ile 1924'te taninan kotalar artik iyice kisiliyor. meshur h tipi calisma vizesi cikariliyor. nitelikli isci sinifi disinda oyle amerika'ya gitme durumu iyice bitiriliyor. ornegin 1924 ve 1952'de turkiye'ye ayrilan yillik kota 100-200 arasinda sadece. avrupa vatandaslarina daha fazla imkan taniniyor. yani avrupaliysaniz da gocmek zor ama avrupali degilseniz hemen hemen imkansiz 1924'ten sonra.

    1965 yilinda baskan lyndon johnson tarafindan amerika'yi butun dunyanin gocmenlik merkezi haline getirilecek yasa cikariliyor. 1965'te 1924'te getirilen kotalar kaldiriliyor. boylece avrupa disindan dunyanin her yerinden insanlarin amerika'ya goc edebilmesinin onu aciliyor. bu noktada kisitlama vatandaslik uzerinden degil de aile iliskileri veya kisinin yetenekleri uzerinden yapiliyor. yani artik iyi bir muhendisin, doktorun dunyanin neresinden olursa olsun amerika'ya gocmesinin onunde bir engel kalmiyor. ve baslasin amerikan ruyasi. (bkz: american dream)

    peki gunumuzde geldigimiz durum nedir? amerika gocmenlik durumunu o kadar fazla sikmis durumda ki, nitelikli isciler bile gelemiyor artik. ornegin h-1b uzerinden gidersek birkac ufak istisna disinda 2014 yilina kadar isteyen herkese h-1b cikiyordu. yani sunun surasinda daha 10 sene bile degil h-1b kurasi denen olay.

    2013'te kota dolmaya ve kura duzenlenmeye basladi ve 2016'dan itibaren 85 bin kisilik kotaya 200 bin civarinda basvuru olmaya basladi. yani artik amerika'da okusaniz ve is bulsaniz bile amerika'da kalma ihtimaliniz yari yariyaydi. yine de ozellikle stem bolum mezunlari 3 kere kuraya girebildigi icin bir sekilde cikiyordu bu vize.

    ancak pandemiyle beraber basvurular da ucmaya basladi. en son 2023 yili icin 500 bin kisi basvurdu ve calisma vizesi alma oranlari %10'lar seviyesine dustu. anlayacaginiz yuz yildir darala darala gelen gocmenlik kosullari pandemi sonrasi artik neredeyse sonuna kadar kapanmis durumda. artik cok cok kucuk bir azinliga vatandaslik yolu acik kaliyor. kaldi ki ben dunyanin en iyi okullarindan birinde okumus, kazanci 96th percentile'da olan birisiyim. yani amerika'da bulunan insanlarin %96'sindan daha fazla kazanabilecek bir yetkinlige sahibim.

    ama benim gibiler bile bu vizenin kapisinda kalan, agam acin kapilari da iceri girek diyen, kapiyi omuzlayan, kocbasi ile zorlayan kesimden oluyor. yani nitelikli olmanin bile yetmedigi bir donemden geciyoruz. amerika ise canhiras sekilde hodor diyerek kapiyi tutmaya calisiyor resmen bizlere white walker muamelesi yapiyor. ama diyorum ki, eyyy amerika, sen mi buyuksun ben mi? ya ben seni alacagim, ya sen beni.
  • tarihteki en güçlü ülke. dünyanın mevcut gidişatına göre bu ülkeyi dışarıdan bir güç yıkamaz. üçüncü dünya savaşı çıksa, abd bunu kaybetse bile yine yıkılmaz çünkü abd’yi işgal etmek teknik olarak mümkün değil. bütün dünya ordularının tam bir nefretle birleşip işgale yeltenmeleri gerekir ancak dediğim gibi bu teknik olarak mümkün değil. abd üçüncü dünya savaşını kaybetse yeni bir süpergüç ortaya çıksa bile küresel ölçekte etkinliğini azaltarak yoluna devam edecektir. bu ülke sadece içerden yıkılabilir. buna en büyük etken ise tiranlıktır, abd kendi kraliyetine isyan eden bir ülke olarak kuruldu. iletişim ve ulaşım teknolojilerinin gelişmesi devletleri daha da yakınlaştırıyor ancak merkezi hükümet bunu suistimal ederek ülkeyi parçalanmaya kadar götürecek güçleri elde ediyor. merkezi hükümetin güçlenmesi ülkenin bütünleşik halde kalkınmasına sebep olabilir ancak aradaki ince dengeyi bozduklarında ayrılıkçı hareketler güçlenecektir. 21. yüzyılın batı dünyasında ayrılıkçı hareketler silah kullanılarak bastırılamaz. bugün 10 tane amerikan devletinin halkı ayrılmakta kararlı olsun cumhuriyet bunun önünde duramaz. ülkenin kaderini merkezi hükümetin tiranlaşma seviyesi belirleyecek. kişisel düşüncem merkezi hükümet çok ileri gidiyor. en basitinden devasa bir bütçeyi yönetiyor. bu kadar büyük ülkede çatlak seslerin olmaması imkansız. anti-federalist düzen güçlenmeli. böyle giderse küreselciler abd’yi ve dünyayı uçuruma sürükleyecek.
  • bugün bir youtube'a göz attım meraktan, amerika ile ilgili videolara ve o kadar çok "youtuber" türemiş ki insanın başı dönüyor. evet biliyoruz türkiye'de durum cidden kötü ama bu tür kişilerin çoğu size false hope yani boş ümit vermekten başka bir şey yapmıyor. biraz saksıyı çalıştırın, bu insanlar hayrına youtube kanalı açmamış, belli ki geçim sıkıntıları var ve türkiye'de yaşayıp zorluk çeken insanlardan yararlanıp youtube'dan para kazanmaya çalışıyorlar. yok uber eats ile ayda $7,500 yapıyormuş yok iki hafta çalışıp iphone 14 pro max almış yok 1 ay çalışarak altına araba almış. bir de kazandığı parayı tl olarak yazanlar var. bir ayda doordash yaparak 108,000 tl yapmış. adam sanki amerika'da çalışıp gün sonunda türkiye'ye ışınlanıp parayı türkiye'de yiyor.

    bunlara kanıp bir sürü kişi kapağı amerika'ya atmaya çalışıyor sonra yapamayıp küfredip dönüyorlar.
  • televizyon izlemenin, aslinda reklam arasinda birseyler izlemek oldugu ulke.
    pazar sabahi 7'de, yillar once yayinlanip bitmis two and a half men tekrari izliyorum, 2 dk.da bir reklam cikiyor ve reklam da 2dk. suruyor! yahu o saatte, o dizide nasil bu kadar reklam olur? zaten prime timeda televizyon izlemek kabus.. gercekten cok kisa surelerde hemen reklam cikiyor ve reklamlar da gayet uzun suruyor.

    ilk geldigim zamanlarda reklam verenlerin rakip fimalarin ismini vererek, onlar boyle kotu biz soyle iyiyiz demelerine cok sasirmistim, burada serbestmis.. hyundai tucson mu honda crv mi, tabi ki honda! diye reklam var resmen.. at&t'nin kapsama alanlarinin ne kadar az oldugunu gosterip, kendi kapsama alanlarini gosterem verizon reklami filan..

    ama asil garip olan ilac reklamlari. egzamadan bipolar bozukluga, romatizmadan karaciger yetmezligine kadar her ilacin reklami yapiliyor. reklamin asil bolumunu ise yan etkiler kapsiyor, ve insanin bir sure sonra korkunc yan etkiler duymaktan morali bozuluyor. her reklam dongusunda 5 kez ust uste 'nefes darligi, anksiyete, ishal, bayginlik gecirme, enfeksiyon, intihar egilimi' diye siralanan kotu seyler dinlemek korkunc.

    fast food reklamlari ise bambaska.. acken bile izlenmiyor, yiyeceklerin goruntuleri bile kalp damar tikanikligina yol acabilir, herseyi karistirip yemeye bayildiklari icin..

    banka ve sigorta sirketi reklamlari fena degil ama onlar da akilda kalsin diye kullandiklari kisa melodiler ve slogan cumleler bir sure sonra kafamizda donup duruyor. 'liberty mutual customizes your insurance so you only pay for what you need!', 'what's in your wallet?', 'like a good neighbor, state farm is there!' di di di din din din.. iste yine takildi kafama...
  • tv reklamları konusunda bir japonya değildir.

    (bkz: #150532790)
  • şöyle şeyler yapabildiğiniz ülke: https://twitter.com/…?s=48&t=venvpzked4m6cr3d67vimg
  • sanıldığının aksine ırak'a gerçekten demokrasi getirmiştir.
    günümüzde "ırak başbakanlığı, ırak cumhurbaşkanlığı" gibi makamları ve ırak gibi bir ülkede halkın seçim yoluyla bu makamlara birilerini atama sistemini saddam hüseyin'in getirdiğini sanıyorsanız psikiyatri kliniğine görünmelisiniz.

    ayrıca ırak'ın dilini de bayrağını da değiştirmediler. ortaçağda uygulanan fetih politikası kafasından çıkın amk.
  • 2 yavrumu doğurduğum, postpartum depresyon yaşayıp sokak sokak gezdiğim, kütüphanelerinde anne olduğum yer.
  • ordusuna kattığı lgbt bireylerin sayısı artarsa ve özellikle bu askerler yükselmeye ve komuta kademelerinde söz sahibi olmaya başladıkları zaman askeriyesinin yapısını bozacağını, çürüteceğini ve korkaklaştıracağını düşündüğüm ülke.
hesabın var mı? giriş yap