• aşk, neden bu kadar kırocasın?
  • herkes için anlamı farklı. benim için de yaşa göre, zamana göre, kişiye göre değişiyor. şu sıralar aşk konusunda tam olarak şu moddayım love
  • aşık olmak istiyorum. bütün yaşadıklarımı unutturacak, yaşadıklarımın hepsi bana gelmen içindi dedirtecek bir aşk.

    aşkın getirdiği o ergen heyecanını, aptal mutluluğunu çok özledim :(

    lütfen gel artık hayatıma…
  • jung psikanalizin babalarındandır. derin düşünceleri ve evreni anlama konusunda yazdıkları etkileyicidir.

    aşk ile ne alakası var diyeceksiniz. ben, jung’un nasıl bir aşık olduğu ile ilgili, kendimden de birşeyler bulduğum yanından bahsetmek istiyorum.

    jung, daha sonra eşi olacak olan emma’yı 14 yaşında iken görüp “ işte karım” diyor. emma 20 yaşına geldiğinde evleniyorlar. emma saçını süpürge ediyor. jung’a işi konusunda da destek oluyor. hatta emma jung kendisi bizzat psikanalize inanılmaz katkı sağlıyor.
    derken birgün jung’a muayene olmaya bir kız geliyor. toni wolff. mistik lirik şair. jung’dan 13 yaş küçük, akıllı, eğlenceli, doğu felsefesine hakim bir kız. hasta olarak geldiği muayenehanede asistanlık teklifi alıyor toni. jung’a doğu mistisizmini tanıtan insan olduğu söylenir. aralarında kuvvetli bir bağ oluşuyor. toplantıların çoğunda emma ile beraber toni de bulunuyor. çünkü jung gelmesini istiyor. emma çok hoşnut olmasa da kocasının mutlu olması onu da mutlu ediyor. hatta emma şunları söylüyor “toni’ye vermek için benden hiçbir şey almadı, ama ona ne kadar çok şey verirse, bana da o kadar çok şey verebiliyormuş gibi görünüyordu”.
    toni aslında jung’un gerçek aşkıydı. herkesin bildiği ama söyleyemediği türden. toni ile kırk yıl beraber çalışıyorlar. jung yanından ayırmak istemiyor. ama bir gün aniden toni’nin öldüğü haberi geliyor. jung elbette yıkılıyor. “artık evimizde onun kokusu olamayacak” diyor hep. diyor ama aslında en çok acı çeken toni idi. aşkını haykıramıyordu. yakın arkadaşlarına “asla jungdan uzun yaşamak istemiyorum” diyordu. öyle de oldu. onsuz bir dünya anlamsız geliyordu.
    jung da evinin bahçesinde dere kenarında dalar gider, hep tamamlanamamaktan bahsederdi. eksik olan kısmını biliyordu elbette. ama 5 çocuğu ve fedakar eşi emma eminim yarım kalmasına neden olmuştu. belki de “mysterium coniunctionis-mistik evlilik”kitabını bu sebeple yazdı. gerçek aşkı ile ruhlar aleminde evlenip, farklı bir evrende yada öldükten sonra beraber olmak ümidindeydi. hep bir acı hissediyordu hayata dair. ama acısı ile o kadar bütün olmuştu ki, o olmasa benliğinden büyük bir parça eksilecekti. bu aşk jung’a inanılmaz bir derinlik katmıştı.
    evrenin gerçek dilinin sevgi olduğunu, aşkın acısını tadarak öğrenmişti.
    toni ve jung mektuplaşmıştı elbette. ancak toni öldükten sonra jung tüm mektupları yaktı. sadece evrende o aşk ve sevginin yankıları kaldı.
  • tanrı gibidir, yoktur.
  • çözemiyorum, aşk ile tutku ve arkadaşlığı karıştırıyorum. yoksa hepsi karışınca mı aşk oluyor. yoksa sadece tutuku ile mi, yoksa sadece arkadaşlık ile mi? bir de sevgi var ama bu nasıl bir sevgi? saygı gibi mi? arkadaşına duyduğun sevgi mi? ben aşkı anlamıyorum.
    özlem gibi bir şey mi? yoksa hep yaşanmamış bir hasret mi? imkansızlık, kavuşamamazlıl mı? yanında huzurlu hissettiğin mi, tutku hissettiğin mi?
    alışkanlık mı, farklı hissettiren mi?

    en azından şunu biliyorum ki, hepsini aynı anda hisetmem mümkün değil.
  • varmış
  • aşk libidonun kılıfıdır
  • libidonun kılıfı olarak yorumlanmasını yanlış ve zararlı bulduğum, övülmesini de biraz anladığımı düşündüğüm. kılıfı değil ama belki özüdür. birine aşık olmak için önce kendinde bir eksiklik görmen gerekir. sonra da tamamlanmak istemen. aşk eksiklik ve bütünlük hissini aynı anda ve açıkça yaşatan bir şey. sanki aynı anda hem artık daha fazlasın, hem daha eksiksin. ilahi aşksa en güzeli, onunla daha fazlasın, onsuz eksinsin, ama aslında onsuz olman da mümkün değil. bütün evrene ve hayata bu duyguyla bakabilmeyi isterdim.
hesabın var mı? giriş yap