hesabın var mı? giriş yap

  • bu ülkede din adına kur'an müslümanlığının hiç bir zaman revaç bulamayacağını ve kur'an'da belirtildiği gibi, ne yazık ki, peygamberimizin '' bu ümmetim kur'an'ı mehcur bıraktı'' diye şikayetleneceğini haklı çıkartan iddia.

    yemin ederim sıkıldım artık. din adına böyle garip garip, kur'ani temeli olmayan, ipe sapa gelmez iddialardan da, bilir bilmez, her işe peygamber'i alet etmelerinden, 800 yıl önce yaşamış x din aliminin görüşlerini, kur'an'dan üstün tutmalarından, peygamberlerin ve veli kulların, esas görevlerinin vefatlarından sonra başladığına inanılmasından, yemin billah ederim ki sıkıldım.

    her geçen gün umudum da tükeniyor, birilerine bir şeyleri anlatma azmim de. en sonunda, kur'an'ı elime alıp, çekilip köşeme, insanlardan uzak, bana emredildiği gibi yaşayacağım.

    edit; başlık başa kalmış. benim başlığım değildi.

  • hanımın 32 tane elbisesi dolapta teker teker asılı. benimse sadece iki gömleğim var ve hanım 2 sini aynı askıda asmış. arkadaşlar evlenmeyin.

  • böyle düşünen insanlara gaz vereceğini düşündüğüm bir yazıyı izninizle paylaşmak isterim.

    --- spoiler ---

    amerikalı bir iş adamı meksika’nın küçük bir kıyı kasabasında iskeleye oturmuş denizi seyretmektedir. bu sırada bir balıkçı teknesi kıyıya yaklaşır. teknenin içinde bir balıkçı ile birkaç tane de ton balığı vardır. amerikalı, balıkların kalitesini övükten sonra bu balıkları tutmanın ne kadar sürdüğünü sorar.
    meksikalı “çok az sürdü.” diye yanıtlar.
    bunun üzerine amerikalı “o zaman niçin denizde daha uzun kalıp daha fazla balık tutmuyorsun? ” diye sorar. “peki geriye kalan zamanda ne yapıyorsun?” diye sorularını sürdürür.
    balıkçı ailesinin ihtiyacı kadar balık tuttuğunu anlatmaya çalışır.
    amerikalı sormaya devam eder “peki geriye kalan zamanlarda ne yapıyorsun?”
    balıkçı yanıtlar:
    -geç yatarım. çocuklarımla oynarım. karım maria ile öğle uykusuna yatarım. her akşam kasabanın merkezine inerim. dostlarımla şarap içerim. biraz gitar çalarım. dolu ve meşgul bir hayatım var bayım.
    amerikalı balıkçıyı alaylı bir tavırla süzdükten sonra konuşmaya başlar. ”harvard’dan derecem var. sana yardımda bulunabilirim. bunun için balık tutmaya zaman ayırmalısın. kazandıklarınla daha büyük bir tekne almalısın. bu büyük tekneyle kazanacağın paralarla, daha başka tekneler alabilirsin. böylece bir balıkçı filosu kurabilirsin.”
    balıkçının dikkatle dinlediğini gören amerikalı konuşmasını tam gaz sürdürür.
    “tuttuğun balıkları bir aracıya satacağına doğrudan onları işleyenlere satarsın. sonunda kendi fabrikanı açarsın sonra da bu küçük kasabadan ayrılır önce mexico city’e ardından los angeles’e oradan da new york’a taşınıp kendine ait bir firma açıp onun başına geçersin.”
    balıkçı sorar “peki bayım tüm bunlar ne kadar sürede olur?”
    “15 veya 20 yıl.” diye yanıtlar amerikalı.
    balıkçı sorar “sonra ne olacak bayım?”
    amerikalı gülerek konuşmaya başlar “hikayenin en güzel kısmı da bu ya.” der ve konuşmasını sürdürür “zamanı geldiğinde şirket hisselerini halka satar, milyon dolarların olur. çok zengin olursun.”
    balıkçı “sonra ne olacak bayım?” dedikten sonra amerikalı yanıtlar “sonra emekli olursun. geç yatacağın, akşamları bir şarap evinde, dostlarınla şarap yudumlayacağın, gitar çalacağın, küçük bir sahil kasabasına taşınırsın.”
    --- spoiler ---

  • benim. eheh laf sokacağımı sandınız ama işte gençliğimin verdiği muzip karakterimle ters köşe oldunuz. gideyim biraz contra oynayayım.

  • kitabını ingilizce olarak okuyacağım. daha önce hakkında izlediğim videolar vardı. erkek olmak kolay değil tabi. en basitinden işlenen suçlarda bile aynı suç olsa da kadın daha az ceza alıyor erkeğe göre. erkek güçlü olmak zorunda, erkek işinde iyi olmak zorunda, erkek hep bir şeylerin en iyisi olmak zorunda. sürekli yarış halinde olmalı bir erkek. evlenmiş de olsa mezara kadar karısı onu boynuzlamasın diye savaş vermek zorunda erkekler. evli olan babamın arkadaşı 100 şey yap bir şey yapma senden kötüsü olmaz der. erkekler sadece kadınlar tarafından değil, toplum tarafından da hor görülür. bir erkek bir kadının bir günde duyduğu iltifatı hayatı boyunca bir kere duysa ölene kadar unutmaz onu. öyle bir sevgisizlik, saygısızlık durumu var. kaldırmazsın tabi ablacım. bir de kadın şunu görüyor. erkekler arasındaki arkadaşlık çok daha samimi, hesapsız. kadınlar arasındaki arkadaşlık ilişkilerini samimi bulamadığını söylüyordu o izlediğim videoda. bir gün erkekler bu dünyadan ellerini çektikleri zaman anlayacaksınız erkek ne demekmiş.

  • halkın parasıyla araplara ziyafet çekilmiş. haram olsun.

    edit: dışardan adana mı söylesinler diyenler var özelden. ülkenin menfaatlerini hiçe sayıp, nice tavizler verdikten sonra hiç bişey olmamış gibi poz kesen herkese yazıklar olsun. tavuk döner bile fazla bu insanlara.
    kim bilir ne tavizler verildi, ne anlaşmalar yapıldı senin benim zararıma.

  • nedendir bilinmez sözlükte bir türlü göremediğim, yakın tarihin acı verici olaylarından bir tanesi. hakkında bölük pörçük haberler olan bu faciayı mümkün olduğunca derlemeye çalışayım.

    yer: tuzla tersaneler caddesi'nde bulunan gemsan (gemi yan sanayii a.s.) tersanesi
    tarih: 13 şubat 1997

    300 küsür metrelik boyu ve 165.000 tonluk ağırlığı ile türkiye'nin en büyük gemisi olan tpao tankeri, tersanede bakımdadır. saat 17.30 sularında, kaynak çalışması esnasında sıçrayan kıvılcımlar, bakım esnasında depolarda birikmiş gazın alev almasına neden olur ve büyük bir patlama yaşanır. pendik ve tuzla'da bulunan pek çok ev ve iş yerinin camları inmiş, ortalık aniden cehenneme dönmüştür.

    itfaiye ekipleri hemen olay yerine gönderilir, çevre ilçelerdeki ekipler de tuzla'ya gönderilmiştir. ayrıca söndüren 3, söndüren 5, söndüren 11 ve alemdar 2 adlı gemiler de söndürme çalışmalarına yardımcı olur. ancak işleri hiç kolay değildir. patlama nedeniyle yakında bulunan salih ve krazina adlı gemiler de alev almış, tpao'nun yakıt tankları hasar görmüş ve hala tankerde bulunan yaklaşık 700 tonluk yakıt denize sızmaya başlamıştır. sızan yakıt kaçınılmaz olarak alev alınca deniz de adeta yanmaya başlar, bu nedenle söndürme gemileri biraz daha geri çekilir. gemi yangınları konusunda deneyimsiz olan kara itfaiyesi de canla başla mücadele etmektedir ve bir grup itfaiyeci tankerin üzerine çıkarak söndürme çalışmalarına devam eder.

    yangına dayanıklı olan nomex giysilerden yoksun itfaiye erleri, söndürme çalışmalarına naylon kumaştan yapılmış suya dayanıklı(!) giysilerle müdahele etmektedir. saat 19.40 sıralarında tankerde bir patlama daha meydana gelir. kameraların da tanıklık ettiği patlama sonucunda itfaiyecilerin bazıları alev alır ve korkunç görüntüler ortaya çıkar. alev topuna dönerek yardım isteyen bir itfaiye erinin görüntüleri, bugün bile olaya tanık olanların akıllarındadır. koruyucu olması gereken giysiler de alevlerin etkisiyle eriyerek üzerlerine yapışır ve vücutlarındaki hasarı arttırır. ertesi gün yaşanan bir patlama da söndürme çalışması yapan gemilerden birinin yoğun alev ve dumana maruz kalmasına neden olur ve denizden söndürme çalışmaları yavaşlar.

    yangının tamamen söndürülmesi, tanklarda yer alan yakıt ve yaşanan patlamalar nedeniyle birkaç gün sürmüş; 19'u itfaiyeci olmak üzere 24 kişi yaralanmış ve ibrahim koray ve celil dağ adlı iki itfaiyeci hayatını kaybetmiştir. toplam 6 milyon dolarlık hasar meydana gelmiş, tpao tankeri kullanılamaz hale gelerek parçalanmasına karar verilmiştir.

    ülkemizde yaşanan her felakette olduğu gibi, bu felaket sonrasında da resmi görevliler ilginç açıklamalar yapmışlardır.

    dönemin istanbul itfaiye müdürü muhittin soğukoğlu olay yerine nomex giysisi ile gelmiş, "neden siz giyiyorsunuz da itfaiye erleri giymiyor" sorusuna da "biz belediye olarak itfaiye erine şunu giydirelim, amirine daha dayanaklısını giydirelim diye bir ayrım yapmıyoruz. bu giysiyi bana bir müdür muavinim hediye etti. onda iki tane varmış. bazı müdür muavini, muavin yardımcısı arkadaşlarda bu kıyafetlerden var. arkadaşlarımız bu elbiseleri kendi paralarıyla alıyorlar." şeklinde cevap vermiştir. soğukoğlu ayrıca kendi giysisi ile itfaiye görevlilerinin giysileri arasında pek de fark olmadığını söylemiştir.

    büyükşehir belediyesi "yangında da görülmüştür ki metal bile erimiş denize akmıştır. yine yaralanan itfaiyecilerimizden ikisi dışına baktığımızda sadece açıkta bulunan el ve yüzlerinin yandığı görülecektir. bu da onların üzerindeki elbiselerin koruduğunu göstermektedir. ancak iki itfaiyecimizin üzerine patlama sonucu etrafa yayılan yanıcı maddeler düştüğü ve yanmaya devam ettiği için üzerindeki elbise koruma görevi yapamaz hale gelmiştir." diyerek giysi tartışmalarına nokta koymuştur.

    istanbul itfaiye müdür yardımcısı salim vural ise "aslında bizim gemi yangını söndürme sorumluluğumuz yok. yangın sırasında da sorumluları bulamadık. müdahale edince iş üzerimize kaldı." diyerek durumu gözler önüne sermiştir.

    eski istanbul itfaiye müdürü abdurrahman kılıç, günümüzde de son sürat devam etmekte olan kadrolaşmadan yakınmış ve "1994 sonrasında görüş ve davranışları nedeniyle ordudan atılan subaylar başta olmak üzere, eski refah partisi'nin seçim kazanamayan adayları ile parti kartvizitini getiren yandaşları kadrolara yerleştirildi. 'cuma namazı kaç kişiyle kılınır?' gibi sınav sorularıyla personel alındı. siyasiler önce itfaiyecileri sonra da vatandaşı yaktı." demiştir. yangında yaralanan itfaiye erleri de aynı durumdan şikayetçidir.

    olay sonrası hazırlanan raporlarda herkesin bir şekilde suçlu olduğu görülür. itfaiye yönetimi, yangın büyümeden personelini tahliye ederek can kaybını azaltan tanker kaptanının "yangına sadece denizden ve havadan müdahale edilmeli, tanker her an patlayabilir" şeklindeki açıklamasını dinlemeyerek itfaiyecileri göz göre göre ölüme göndermiştir. (komisyon raporuna göre ise olayda en büyük suçlu kaptandır) gemsan tersanesi, ne yangınlara müdahale konusunda yeterlidir, ne de tpao tankeri'ne bakım çalışması yapabilecek kapasitededir; bu yüzden neden geminin bakımının orada yapıldığı konusunda soru işaretleri doğar. tanker bakıma girmeden önce depolarında birikmiş gaz olmadığına dair rapor alınmış, ancak patlama bu nedenden gerçekleşmiştir. yangın sonrası acil koordinasyon merkezi oluşturulamamış, herkes allah ne verdiyse yangın söndürmeye girişmiş, güvenlik çemberi yüzünden ambulanslar olay yerine ulaşmakta zorlanmıştır. tuzla tersanesi de bu tür olayları önleyebilecek yönetmeliği olaydan ancak 2 ay sonra çıkarır.

    olayda en çok zarar görenlere gelince;

    belediye, yaralanan itfaiye erlerinin konuyla ilgili açıklama yapmamasını "tembihler". açıklama yapanlar, dokuz aya varan görevden uzaklaştırma cezası alır. devletin kendilerine yardım eli uzatmadığını, ilaç ve tedavi masraflarını kendi kendilerine karşıladıklarını söylerler. ayrıca iddialarına göre belediyeden hiç kimse kendilerini ziyaret etmemiştir. her ne kadar dönemin belediye başkanı recep tayyip erdoğan, yaralanan tüm itfaiyecilere para, birer daire ve abd'de tedavi imkanı sunulacağını vaat etse de bunların hiçbiri gerçekleşmemiştir. itfaiyecilerin kurum aleyhinde konuşmaları yasak olsa da büyükşehir belediyesi'ne dava açarlar ancak belediye kendilerini tehdit eder ve yapmadığını bırakmaz. hayatını kaybeden itfaiye erlerinin ailelerine 600 milyon lira tazminat ödenir, geri kalanlar ise yeniden topluma ayak uydurmaya çalışır.

    son olarak söylemek istediğim, konu sıkıntısı çeken türk sineması'nın, bu olaya el atmamış olmasının enteresan oluşudur. umalım ki günün birinde bu faciayı hatırlasınlar ve hakkını veren bir film yaparak hem yeni nesli aydınlatsınlar hem de hayatını kaybetmiş ve sakat kalmış itfaiyecileri onurlandırsınlar.

  • ..

    sonra birgün, seni son gördüğüm yerde medikal açılmış, bense annesi hemşire olan bir adamla evlenme kararı almıştım. sağlık adına iyi gelişmeler. üzerimde son gördüğün t-shirt çoktan yer bezi oldu, topuklu siyah ayakkabılarımı daha o yaz, karadeniz'de bir dağın tepesinden fırlattım. amcam, iyileşti. sırası gelmemiş olan birkaç kişi öldü. sen, çoğaldın bir biçimde. demografi adına iyi gelişmeler.

    ben bu süre zarfında, elimi sayısız kez bir yerlere vurmuşumdur. yollarda trafik kazaları görmüş, yanından üzülerek geçmişimdir bence. geçenlerde polisi bile aradım, o sırada çok acildi, ama şimdi unuttum sebebini. bebekleri kokladım, onlara çok şey anlattım, ve çocuklarıma. düşen çocukların yaralarına korkmadan bakmaya alıştım. hayat, bir şeyler koyuyor tabağına, istemem diyemiyorsun. yaşıyorsun ne gelirse elinden. bana zimmetli ömür işte, bir yerine bir şey olsa benden sorarlar. yalan değil, biraz yaşlandım. ölürüm biraz, dünya adına iyi gelişmeler, yükü azalır.

    saçlarımı sayısız kez boyattım. yeni elbiseler aldım bir sürü, hiçbirini bir kez bile görmedin. babam odama kocaman bir bambu aldı, onunla çok dertleştim. beni dinleyen odunlar arasında en iyisi oydu, inkar edemem. hiç üzmedi beni, hiç gittiğini bilmem. sanırım, ayakların olmaması bu gibi durumlarda iyidir. hasret adına iyi bir gelişmeler, hasret sabah erken kalkmak gibidir bence, insanın erteledikçe erteleyesi gelir. hayat; 5 dk daha, hasret için -hep- çok erken.

    çok bayramlar oldu bu arada, ellerini öptüm insanların boynuna sarıldım. sarılmak hala gündemdeki öne çıkan eylemimdir. eylem demişken, taksim'e gittim. defalarca konsere indiğim sokaklarında, bağırdım, yürüdüm. inananların gözlerinde, güzel bir dünya gördüm. bence, oraya düşünmeden gidilir. bilet, çok kişiliktir, kişiliklidir. yaşasın bağzı şeyler.

    dua ettim çok defa, hiç pişman değilim. evimden çok uzakta, yollarca yürüyüp bulduğum camilerde. biriyle iki kişilik fotoğrafım oldu inanmazsın, hiç ummazdım kendimden bunu. evinden gidince ben, sokak lambalarının söndüğünü iddia eden bir adamla. gözlerimi kapatınca gördüğüm. karanlığı bilirim. bilirsiniz. bazen yanındayken birinin, karanlıkta kalmamak için gözlerinizi kapatırsınız. anca, öyle aydınlık olur çünkü. aşk adına iyi gelişmeler. bazı sabahlar birinin yanında uyanınca siz, fırınınızdan sıcacık ekmekler çıkar, milyonlarca. mis. tahıl piyasası adına iyi gelişmeler.

    sonra, ben, birgün, unutmuştum her şeyi. hiç hatırlamadım. kendi adıma iyi gelişmeler. bence hayat, bunu herkese yapmak için fırsat kolluyor. bana inanın.