hesabın var mı? giriş yap

  • türk hava yolları covid döneminde iptal ettiği uluslararası uçuşumdaki 2 biletime (yaklaşık 2000 usd) çöktü.

    o iletişim merkezi, vs. çalışmıyor güvenmeyin.

    yıllar sonra biz tüketici mahkemesine başvurduk, umudumuz pek kalmasa da.

    siz bekletmeden bunu yapın..

    malesef eskilerin güvenilir thy si iki kuruşumuza göz dikmiş durumda.

  • enteresan bir bilgi vereyim mi size

    alım gücünüz itibari ile o adamın isteyip yapamadığı ve sizin isteyip yapamadıklarınız arasında dağlar kadar fark yok.

    o adam alt sınıfın aşağılarda siz de alt sınıfın üstlerindesiniz. ıkiniz de kaliteli beslenemiyor, araba alamıyor, ev alamıyorsunuz.

  • bir spor çeşidi olan binicilik, kan dolaşımı ve solunum sistemini iyileştirir. aynı zamanda kişinin duruşunu düzeltir çünkü binici, atın üzerinde olduğu süre içinde dik ve doğru bir şekilde oturmalıdır. bunlara ek olarak binicilik, denge ve koordinasyonunuzu geliştirir.

    atın ritmik yürüme biçimi binicinin bu yürüyüşe sürekli uyum sağlamasını gerektirir. böylece değişik kas grupları, özellikle de pelvik kaslar ve duruş kasları, çalışır. at hızlandıkça binicinin farklı kas grupları da (kuadriseps ve diz ardı kirişi gibi) yoğun bir şekilde çalışmaya başlar.

    atın doğal yürüyüşüne sağlanan uyum ve doğru biniş oturuşu bir araya geldiği zaman kişinin omurgası, eklem hareketliliği ve birçok kas grubunun durumu güçlenir.

    yeterli araştırma ile psikolojik ve zihinsel gelişime faydalarını da öğrenmek mümkündür.
    binicilik eğitimi almış,binicilikle büyümüş insanların arasında uzun zaman geçirmiş biri olarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki binicilik üzerine kurulmuş çiftlikler atlar için adeta rehabilitasyon merkezidir. atın sosyalleştiği karakterinin güçlendiği insan ilişkisinin en üst düzeye ulaştığı yerdir. işkence kesinlikle değildir, bunu yazan yazar araştırmasını yapmamış atın doğası hakkında fikir sahibi olmayan bir yazardır. atların doğasında koşmak en temel güdüdür,at yarışçılığının savunulacak ve savunulmayacak yönleri vardır evet ama binicilikte atın koşu temposu dünyanın en normal durumları arasındadır. at dörtnalda dahi asla tam anlamıyla hızlı değildir,tam anlamıyla yorulabileceği kadar geniş ve düz alan yoktur binicilik eğitimi verilen çiftliklerde. kaldı ki iyi beslenen atlar antrenman yapmak zorundadır sağlığı için ve binici genellikle 85 kilodan fazla olmaz, atın sağlığı için eğitimciler bu durumu kabul etmez ve önermez. gelelim kamçı meselesine,atlar aşırı ürkek hayvanlardır ve korktuklarında verebileceği en büyük tepki koşmaktır. kamçılar genellikle topuk komutu verildiğinde harekete geçmeyen ya da bu eğitimi almamış,alışamamış atlar için kullanılır. ve genellikle ata vurulan kamçı görsel bir ürkütme amacı taşır. atın derisini acıtacak kadar şiddetli vurmanıza kimse müsade etmez, acıtmanız içinse cidden zarar vermek amacıyla şiddetli vurmanız gerekir çünkü atlarla uzaktan yakından alakası olan herkes bilir ki atların derileri kalındır. son olarak atlar insanların en yakın dostudur ,. bir at ile iletişim kurmanızı en yakın zamanda şiddetle tavsiye ederim. binicilikse sporların en asilidir,lütfen binicilik hakkında yorum yapmadan önce iyi bir araştırma yapın insanları ve kendinizi yanlış yönlendirmeyin.

  • insanoğlu, var olduğu andan itibaren farkında olmasa da zamanı ölçmüştür. kimi zaman yaşayacağı mağaradan dışarı çıkacağı anı, kimi zaman da mahsullerini toplayacağı zamanı bilmek için. fakat bu soyut zaman kavramını, somut nesnelere evirilmesi sırayla güneş ve kum saatleriyle başlamıştır. şu an binlerce insanın kolunda, duvarında veya masasında tamamen soyut bir kavramı somutlaştıran saatleri kullanarak neredeyse tüm hayatını planlaması, insanoğlunu farkında olmadan zamanın kölesi haline getirmiştir. horoloji ise bu köleliği en sanatsal bir şekilde mekanizmalara ve dokunulabilir matematiğe çevirmektir.

    peki bu horoloji tam olarak nedir?

    horolojinin türkçe'de tam bir karşılğı olmasa da, kısaca zaman gösteren alet üretme sanatı olarak özetleyebiliriz. insanoğlunun mö 4000’lerde güneş sayesinde ölçmeye başladığı zaman, 1500’lü yıllarda elle tutulur makinelere dönüşmüştü. almanlar ve fransızlar öncülüğünde başlayan horoloji fırtınası, dönemin zenginleri tarafından aksesuar ve takı olarak görülüyordu. bilinen en eski kol saatine ise ingiltere ve irlanda kraliçesi 1. elizabeth sahip olmuştu. fakat 1800’lü yılların sonunda, askerlerin savaş esnasında köstekli cep saatlerini kullanması zorluk çıkardığı için kol saatlerini kullanmaya başlaması, aksesuar olarak görülen kol saatlerini bir ihtiyaç haline getirmişti. bu senelerde ordular için üretime öncelik veren başta isviçreli üreticiler olmak üzere neredeyse tüm milletler, saatleri her türlü isteğe yanıt verebilir hale getirmeye başladı. fakat savaş dönemi geçtikten sonra bile, popülaritesini kaybetmeyen bu araçlar, bir savaş malzemesi olmaktan çok, prestij belirten nesnelere dönüştü. bu yüzden kullanılan mekanizmalar gittikçe çok işlemeli ve karışık olmaya, saatlerin kasaları ise çeşitli mücevherler ve değerli taşlarla süslenmeye başladı.

    tabii bu her alanda böyle değildi, insanoğlu sürekli olduğu yerde yaşamayı sevmiyordu, dağlara tırmanmak ve okyanusların derinliklerini keşfetmek istiyordu. işte bu yüzden 3000 metre derinlikteki basınca dayanacak saatlerden, dondurucu soğuklarla baş edebilecek saatlere kadar her türlü ihtiyaca cevap verebilecek mekanizmalar üretilmeye başlandı. soğuk savaş sırasında da insanoğlunun uzay macerasında ona eşlik edecek saatler de lazımdı, bu yüzden saat biliminin sınırları tamamen zorlandı ve ortaya çıkabilecek en hassas ölçümleri yapan aletler ortaya çıktı. hatta, apollo 13 görevinde anlık bir aksaklık sonucu uzay mekiğinin tüm sisteminin çökmesi yüzünden, astronotun atmosfere giriş zamanını ayarlamak için kolundaki saate güvenmesi, ve bu güveninin omega speedmaster sayesinde boşa çıkmaması, saat teknolojisinin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymuştur.

    horolojiye yapılan en büyük darbe ise, ne kadar şaşırtıcı olsa da bir saat üreticisi tarafından yapılmıştır. 1970’lerde japon saat üreticisi seiko tarafından bulunan ve pil gücüyle çalışan saatlerin üretilmesi, yüzyıllardır ulaşılmaya çalışılan maksimum dakikliği olabilecek en ucuz ve dayanıklı şekilde müşterilere sunmuştu. bu teknolojiyle birlikte 10 birim paraya alabileceğiniz bir quartz kol saati, 10.000 birim paraya alabileceğiniz bir mekanik saatten daha iyi zaman tutabiliyordu.

    1980’lere doğru pil gücüyle çalışan dijital saatlerin de piyasaya sürülmesiyle bir daha kimsenin ağır ve pahalı mekanik saatlerin yüzüne bakmayacağı düşünülüyordu. fakat unutulan şey ise bu yeni nesil ucuz ve pilli saatlerin asla bir prestij nesnesi olarak görülmeyeceğiydi. en köklü saat firmaları yaptıkları muhteşem atılımlarla çoğu ünlüyle kendi saatlerini kullanmaları için anlaşıyorlardı. hatta bu atılım o kadar iyi işlemişti ki fiyatlar bile pilli saat krizi öncesinin 2, hatta 3 katına çıkmıştı.

    horolojide tarih tekerrür etmişti. aksesuar olarak kullanılan saatler, sırayla onlarca savaş atlatmış, derinlere inmiş, uzaya gitmiş, aklınıza gelebilecek her türlü görevde kullanılmış ve tekrar aksesuar haline gelmişti. ve insanlar teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, mekanik saat sanatının hiç bitmeyeceğini anlamıştı.

  • bir insan ülkesinden bahsederken, ne kadar duru ve samimi olabilir onun cevabıdır. nuri bilge ceylan'ın cannes film festivalinde ödülü alırken yapmış olduğu konuşmada şöyle geçiyor bu ülke:

    "'bu ödülü, tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme armağan ediyorum''

    yüzlerce sayfa yazsan, sağından girip solundan çıksan, tepeden tırnağa resmetsen; bir ülkenin içinde bulunduğu durumu bundan daha güzel anlatamazsın. bir cümle, sekiz kelime ve olay bitmiştir. bir güzelliğin bu derece güzel tasvirini en son sadri alışık 40 yıl önce menekşe gözler'de yapmıştı. fatma girik'in çakmak çakmak gözlerinin yanına tutmuştu bir tutam menekşeyi. fatma girik'in gözleri miydi asıl güzel olan, yoksa menekşeyi tutanın bakışlarındaki ateş mi güzelleştirmişti o gözleri?

  • kendisini bir kenara koymuş, başkalarının görüşlerini önemseyen, "hayır" diyemeyen, içinde koca koca ukteler biriktiren insandır.