hesabın var mı? giriş yap

  • öğrencilikte para bozdurmak istediğiniz ve ''50 kuruş eksiğine bozarım'' şeklinde yanıt aldığınız bakkalın dükkanının anahtar deliğine 100 metre ilerideki bakkaldan 50 kuruşa alınan capon yapıştırıcısının tamamını ortalık sakinledikten sonra boca etmek.

  • pikap (pick up): iğnenin hareketini elektrik dalgasına çeviren parçanın ismidir. ilk başta bobinler kullanılıyordu. şimdi manyetik kartuş kullanılıyor.

    pick up

    ses kutusu: iğne doğrudan metalik bir diyaframa bağlıdır. iğnenin hareketi diyaframı
    titretir ve ses çıkarmasını sağlar.

    ses kutusu

    eğer plakçalarınızın kolunun ucunda, elektrik akımı üreten bir parça varsa, cihazınız bir pikaptır. eğer bunun yerine bir ses kutusu varsa ismi gramofondur.

    ***

    aslına bakacak olursanız, edison'dan bu yana üretilen cihazların tek bir teknik ismi vardır: fonograf.

    ancak hem patent savaşları hem de beta-vhs arasındakine benzer bir format savaşı yüzünden, herkes ürettiği cihaza farklı bir isim verir.

    bununla birlikte edison'dan bu yana sistem aynıdır:

    ses dalgaları ile bir diyaframı titret. diyaframa bağlı olan iğne, yumuşak bir yüzeyi kazıyarak dalga çukurları ve tepeleri oluştursun. daha sonra bu yüzeyin üzerinden tekrar geç. bu kez iğne, dalga tepeleri ve çukurlarını takip ederek diyaframı titretsin. titreyen diyafram da ses versin.

    plakçalarlar ilk çıktıklarında tamamen mekanik olarak çalışıyordu. elektrikli bir parçaları yoktu. plak, kurma kolu ile kurulan zemberekli motor ile döndürülüyor; plağı okuyan iğne, ses kutusundaki metalik diyaframı mekanik olarak titretiyor; titreyen diyaframın çıkardığı ses, bir huni yardımı ile odayı dolduracak seviyeye kadar büyütülüyordu.

    fonografta kayıt ve tekrar dinleme

    --- devir hızı ---

    kayıt edilen sesin doğru bir şekilde tekrar dinlenebilmesi için, sabit bir dönme hızı gerekmektedir. edison, en sabit dönme hızını, silindirin vereceğini düşünmüştür. bu yüzden fonograflarda silindir şeklinde kayıt ortamı kullanılır.

    edison'un ilk yaptığı fonograf, 120 devir ile dönüyordu. silindirin dönme hızı 180 devire çıktığı zaman ses daha berrak geliyordu. ancak bu kez makinenin, silindirin bir ucundan diğer ucuna gitmesi 2 dakika sürüyordu. yani edison'un alabileceği toplam kayıt süresi 2 dakikaydı. bunu silindirin üzerindeki izlerin arasındaki mesafeyi daraltarak çözüyor ve 160 devirde 4 dakikalık kayıt almayı başarıyor.

    4 dakikalık amberol kayıt örneği

    --- kayıt süreleri ---

    ilerleyen yıllarda edison'un silindirlerinin yerini, önce taş plaklar ardından da vinil plaklar alacaktır. taş plak ile vinil plak arasındaki fark, devir hızından değil kullanılan malzemeden gelir. taş plaklar gomalaktan imal edilir. gomalak, askeri malzeme olarak da kullanıldığı için 2. dünya savaşı sırasında piyasada gomalak sıkıntısı başlar. bu yüzden ses kayıtları mecburen vinil plağa basılır. 2. dünya savaşı'ndan kalma 78 devirli vinil plaklar da vardır.

    ancak hemen akabinde, tıpkı edison gibi, yüzeydeki izlerin arasındaki mesafeyle oynayarak, bir plağa daha uzun müzik sığdırmayı başarıyorlar ve ortaya 33 devirde çalışan long playler çıkıyor. bu iki teknolojik geçiş, birbirine çok yakın zamanlarda oluyor. bu yüzden taş plak ile vinil arasındaki fark devirden kaynaklanıyormuş gibi geliyor.

    motion picture'dan talkie'ye

    78 devirli taş plaklar, toplam 4 dakika ses kaydı alıyorlar. ses kayıtlarının süresinin uzatılması için iki büyük baskı vardı:

    klasik müzik: koskoca operadan sadece bir arya kaydetmek mümkün oluyordu.

    ve sessiz sinema: sessiz sinema aslında hiç bir zaman sessiz olmadı. film gösterimi sırasında, bir piyanist, canlı olarak filmin müziklerini icra ediyordu. ancak konuşma kısımları metin olarak perdeye yansıtılıyordu.

    nosferatu üzerine doğaçlamalar

    konuşmaların da film gösterimine ekleme arzusu, ses kayıt teknolojisini gelişmeye zorladı. bunun için 40cm çapındaki taş plaklara 33 rpm'de ses kayıtları yapılıyordu. ancak bu ses kayıtlarının toplam uzunluğu 11 dakika tutuyordu. fim boyunca plaklar peşpeşe çalınıyordu. fakat plakların sırasının karıştırılması veya yıpranan filmin tadil edilmesi durumlarında senkronizasyon sorunları ortaya çıkıyordu.

    sinema konuşmayı öğreniyor

    yani, ev kullanıcıları için 78 devirli vinil plaklar da basıldı, sinema için 33 devirli taş plaklar da.

    --- plakların ortaya çıkması ---

    edison'un makinesi hem kayıt alıyor hem de kaydettiği sesi geri çalıyor. ancak fonografın ticari olarak başarılı olabilmesi için, yaptığı kayıtların kopyalarını çıkartıp satabilmesi gerekiyor. işte edison, bu aşamada çok vakit kaybediyor.

    llk başlarda edison, bir hortum ile bir fonografın okuma kafasını, diğer makinenin yazma kafasına bağlıyor ve fonograftan fonografa kayıt aktarıyordu.

    sonraki evrede ise pantograf ile master kalıptan kopya çıkartıyordu.

    üçüncü aşamada ise çetrefilli bir kimyasal işlemle yaptığı kaydın kopyalarını çıkarmaya başladı.

    bu sırada emile berliner, silindir yerine kauçuk disklerle çalışan ürünü için patent aldı. ama fonograf yerine gramafon terimini kullanmak zorunda kaldı. berliner'in yaptığı ilk gramofon elle çalıştırılan bir oyuncaktan ibaretti. zemberekli motorun eklenmesi ile beraber gramofon bugün bildiğimiz şekli aldı. kayıt ortamı da kauçuk diskten, bugün taş plak dediğimiz gomalak karışımına döndü.

    plakları stoklamak, silindire göre daha kolaydı. ama plağın esas avantajı seri şekilde kopyalanabilmesiydi.

    taş plağın basımı

    --- kayıt teknolojisi ve elektrikli plaklar ---

    ister plak olsun, ister silindir, sesler bir huni aracılığıyla toplanarak kayıt ediliyordu. buna akustik kayıt diyorlar. kayıt sırasında şarkıcı kafasını huniye yaklaştırıyordu.

    akustik kayıt

    üflemeli çalgılaın kaydını almak görece olarak daha kolaydı. ancak yaylı çalgılarda sıkıntı çıkıyordu. bu yüzden kontrobasın yerini tuba alıyor. kemanın yerini ise stroh keman.

    stroh keman

    western elektric firması, telefonların alıcılarındaki mikrofon ile yazıcı kafayı birbirine bağlıyorlar. böylece elektrikli plaklar ortaya çıkıyor. yanlış anlaşılma olmasın, gromofonlar hala zemberekli motorla çalışıyor ve ses hala huni ile büyütülüyor. gramofonun hala elektrikli bir aksamı bulunmuyor. sadece plaklar mikrofon ile kaydediliyor. ama bu vesile ile daha güçlü ve huninin alamadığı frekansları da kayıt ortamına taşıyarak daha derinlikli ses elde ediyorlar.

    --- sesin büyütülmesi ve ortofonik gramofon ---

    gramofon dendiğinde aklımıza akşamsefası şeklinde hunisi olan cihazlar geliyor. ses kutusunun ürettiği cılız ses, huniler ile büyütülür.

    bağzı gramofonlar iki boy huni ile geliyor. tek dinleyeceğiniz zaman küçük boy huniyi, kalabalıkta dinleyeceğiniz zaman büyük boy huniyi takıyorsunuz.

    yıllardan caz yıllarıdır ve dans eden insanlar, gramofonun çıkardığı parlak sesi sevmektedir. ancak bu ses, klasik müzik dinleyicileri için fazla metaliktir.

    bunun üzerine, sesi gramofonun kabinin içerisindeki tünellerden dolaştırarak genlik kazandırıyorlar ve kabinin ahşap gövdesi yardımı ile sesi yumuşatıyorlar.

    elektrikli plaklar ile ortofonik gramofonun ortaya çıkma tarihleri de birbirine çok yakındır. akustik plak çalabilen ortofonik gramofon makul fiyata satılsa da,
    elektrikli plak çalabilen versiyonu oldukça pahalıdır. şöyle bir karşılaştırma yapılıyor: bir katibin aylığı 80 dolar, ford'un sattığı araba 300 dolar, elektrola gramofon 650 dolar.

    kabinli gramofon

    --- radyo ve pikapların doğuşu ---

    1920'li yıllarda yaşanan gelişme, gramofonları bir kez daha değişmeye zorlar. artık evlerde radyo ve bu radyonun bir hoparlörü vardır. elektrikli plakların kaydı sırasında kullanılan elektro-manyetik kafanın tam tersi bu kez plakları okumak için kullanılır. müzik, elektrik akımına çevrilerek, radyonun hoparlöründen dinlenir.

    aşağıdaki videoda, eveki gramofonu, hunisi yerine, radyonun hoparlöründen dinlemeyi sağlayan ilk pikap yer almaktadır. bu cihaz kelimenin tam anlamı ile bir ara üründür.

    ilk bobinli pikap

    ilerleyen yıllarda, elektrikli motoru, kendi amplikatörü ve hoparlörü olan plak çalarlar üretilecektir.

  • ünlü ''güldürü ustası'' atalay demirci'nin bir isteği.

    aman dikkat et sevgili atalay, gülerken sandalyeden düşmesin. kafalar aynı çalışıyor sonuçta, bütün esprilerini anında algılar.

  • detayları anlatalım bilmek isteyenler için...

    öncelikle burası alt kültürün yaşadığı bir semt, bahsi geçen apartman ucuz ve eski bir apartman.

    aile 6 kişilik bir aile, babaanne, baba, anne, 3 çocuk, çocukluklardan en küçüğü engelli konuşamıyor yürüyemiyor.

    bu ailenin tek geçim kaynağı baba, çöpçülük yapıyor sokakları filan süpürüyor parkları bahçeleri, kızı dünya akıllısı güzel, oğlan içine kapanık sessiz etliye sütlüye bulaşmaz, küçük çocuk yukarda yazdım.

    bu tarz apartmanlarda sürekli kavga olur zaten bu olayın işleniş şekli çocuklar gürültü yapıyor diye ama bahsi geçen adam önceden sabıkası olan daha önce de 3 kişiyi öldürdüğü söyleniyor. nasıl dışarı çıktığı belli değil.

    o kadar çok görgü tanığı var ki adam içeride ailesini katlettikten sonra çocuklar balkona kaçıyor, balkonda komşulara bağırıyorlar "ne olur bizi kurtarın bizi öldürecekler" diye komşular tamam polisi arıyoruz diyorlar bu olay olana kadar herkesin gözü önünde balkonda birbirine sarılmış iki kardeşi de öldürüyor, ardından adam hiçbir şey olmamış gibi kurşunu bittiği için evine gidiyor, engelli çocuk balkonda "anne, baba" diye figan ediyor ve bugün çocuk esirgeme kurumu bu çocuğu alıyor. adam ilk ifadesinde kurşunum yetmedi yoksa küçüğü de öldürecektim diyor.

    şimdi burda bazı terbiyesizler ahlaksızlar bu katili savunuyor haklı çıkarma çabasına giriyor ya önceki enrtyme de yazdım inşallah kendi ahlak seviyenizde insanlarla bir ömür boyu muhattap olup karşılaşırsınız. bu olay yüzünden bu aileyi sevsin sevmesin koca bir mahalle yasta. hiçbir kimse yok ki iyi olmuş diyebilen katili haklı bulan. böyle bir şeyde kendi bencil çıkarlarınız için katili haklı bulabiliyorsanız sizin gibi pisliklerden de her kötülük beklenir, kendi pisliğinizde boğulun.

  • büyük ikramiye hayali kurarken bile tasarruflu olmak.

    "sana çıksa naaparsın lan" sorusuna "araba alırım" derken aklından honda civic falan geçirmek. ulan salak mısın 45 milyon tl. çıkmış honda ney? gidip jaguar alsana, mercedes, bmw ne bileyim bentley falan alsana.

    "ev alırım" derken aklından işyerine ulaşımı kolay olan, dolmuşu otobüsü önünden geçen evleri düşünmek. var ya tam malsın oğlum. 45 milyon diyorum, hadi arabayı falan da s.ktiret, eğer hala çalışıp aynı işi yapacaksan her gün taksiye binsene oğlum, dolmuş nedir lan?