hesabın var mı? giriş yap

  • lise. okulda üniforma rengi dışında (siyah ya da beyaz) başka renkli kazak, hırka, sweatshirt vs. giymek yasaktır. sınıfın tiki kızlarından biri o zamanlar moda olan yavruağzı gap sweat'iyle dersi takip etmektedir. tahtaya kilitlenmiş harıl harıl ders anlatan matematik hocası soruyu çözmeyi bitirip arkasına döndüğünde arkadaşı farkeder:

    -kızım o üstündekini çıghar bak.
    -hocam zil çalsın çıkarırım.
    -niye? müziksiz çıkaramıyon mu?

    sınıf iptal...

  • hayatımda gordugum en büyük kezban taksim'de karsıma cıktı, bir aksamüstü galatasaray civarlarında kendisine adres sordum "hahahah orayı bilmiyor musun gercekten, tanısmak mı istiyorsun? bu numaraları ben yemem" demisti bana. ben de adres stresi ve bir yeri bulamayan kamil imajıyla kuyruguma arkama sıkıstırarak yoluma devam etmistim.

    sonra arkadan gelen bir lavuga yoneldim "bilader dedim suraya nasıl giderim" kardes dedi yuz metre git solda gorursun.

    belki sözlük yazarıdır o kız, bilemiyorum.

    aksam sözlüge gelip, taksimin sapık dolu olması diye bir baslık acmıs olabilir.

  • bir takım müslümanın kendini kandırmasından başka bir şey değil.

    birisi konut kredisi adı altında bankadan para alıp bunu faiziyle ödeyince bu günah oluyor.

    aynı evi islami bankacılık yapan kuruluş sizin adınıza alırsa ve garip bir rastlantı eseri konut kredisinde ödenen aynı miktarda taksitlerle, konut kredisindeki vade süresi içinde söz konusu kuruluşa ödediğinizde bunun adı faiz olmuyor. ayıptır be kardeşim çocuk mu kandırıyorsunuz.

    kendini kandırıp buna ciddi ciddi inanan adam var lan. valla bak...

  • - yaran yanlış okumalar başlığındaki hiçbir entry'yi komik bulmam. gülesim gelse bile kendimi tutarım, gülmem.

    - debe editini gördüğüm yerde, yazarının "hakkındaki notlarım" kısmına bir takım ağır laflar kaydederim.

    - sol tarafta nickaltı entry'si gördüğüm zaman derhal başlığındaki en beğenilen entry'ye göz atarım, artı oy veririm.

    - ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı başlığındaki yazılara okumadan eksi oy veririm.

    - " yha bu entry'mi en beğenilenlerime sokmayın lütfaan ihihihi" diye edit yapan yazarın ricasını kırmam, vaktim varsa 20 entry'sine eksi oy veririm. en beğenilenler listesini güncellerim.

    - bir futbol başlığı altında "sarbi reyiz ehuehueh xd" geyiği yapanın son yazdığı 10 entry'ye eksi oy veririm.

    - hakkında 265 sayfa yazı yazılmış bir başlığa entry girerken ilk cümlesi, o başlığın ana unsurunu belirleyen sözcük kullanan kişiye eksi oy veririm. ( star wars başlığına, ilk paragrafında, "bir film" yazıp 12 paragraf yazı döşenmesi gibi )

    - herhangi bir konuda, başlıkla alakalı karikatür linki veren yazara artı oy veririm.

    - herhangi bir konuda girdiği entry içerisinde referans olarak kendi tivitır adresini gösteren yazara eksi oy veririm.

    - 12 ocak 2014 istanbul kar yağışı gibi başlıklarda, "offf beşiktaş'ta ne biçim yağıyor var yaa" tarzında entry giren yazara sevgiyle gülümserim. eksi ya da artı oy vermem.*

    - friends başlığına ara ara girip son yazılan entry'lere artı oy veririm.

    - cumartesi gecesi evde oturan ezik ve yalnız insan başlığına "ne var bunda!!! benimdir, sıcacık evinde mandalina yiyordur hıh .ss" tarzında entry giren yazarlara eksi oy veririm.

    - badilerimin favladıkları* entry'lere muhakkak bakarım. beğendiysem artı oy veririm. beğenmediğim bir entry'ye denk gelirsem favlanan entry'ye eksi oy vermem, badimin yazdığı son entry'ye eksi oy veririm.

    - entry favlamam, bunun için kendimi ikna edecek bir gerekçe bulamadım ben de.

    - entry'mi favlayan çaylağın nick'ine bakıp hafızamda tutmaya çalışırım. bir başka entry'mi favladığına rastlarsam hafiften tebessüm ederim. asla sırıtmam.

  • --- spoiler ---

    portakal'ın chp'li belediyelerin yardımlarının engellenmesine, diyanet işleri başkanlığı'nın siyasallaşmasına ve tüm devletlerin yoksullaştığına yönelik tespitleri 'ihlal' olarak değerlendirildi.
    --- spoiler ---

    halkın gerçekler hakkında bilgilendirilmesini ihlal olarak değerlendirmiş iktidar karşıtı yayınları engelleme üst kurulu. katıksız ihlaler konusunda kombo yapan yandaş basına tek bir ceza vermeyen kurum ışık hızıyla fox tv'ye ceza yağdırmış. ne desek gg.
    (bkz: keser döner sap döner gün gelir hesap döner)
    edit: bkz düzeltildi

  • özellikleri şunlardır:
    - fiziksel cazibeye ters orantılı özgüven
    - 1000 metreye kadar trip atma kabiliyeti
    - atmosfer olaylarını etkileyebilecek güçte pöfleme
    - evlendikten sonra dahi 7 aya kadar vermeyebilme
    - 1 dakikada 42 bin karaktere kadar mesaj yazabilme
    - ikili kimlik (evde yarılana kadar açık çay, dışarda cafe latte)
    - bele yönelmiş kızılötesi ışınları engelleyebilen alttan çıtçıtlı body
    - her erkeğin taşıyamayacağı çelik gövde
    - saçın üzerine sabitlenmiş anti serpinti güneş gözlüğü
    - 54 metre ötedeki hava akıntısını algılayıp üşüyebilme

  • belirli bir tarihin sonrasında yaşananları ancak tamamen unuttuğumuz vakit, o dönemde nelerin akıldan geçtiğini anlayabileceğimizi vaaz eder fustel de coulanges; özünde bir kara imparatorluğu olan devlet-i aliyye, günümüzün modern atlantik ekonomisinden ve ticaretinden doğal olarak haberdar olabilecek değilken ve 15. yüzyılda en zengin ve işleyen ticaret yollarının üzerinde bulunuyorken, neden lüzumsuz bir girişime onca emek ve para yatırarak risk alsın? (alternatif rota keşfetmenin büyük riskini almak zorunda olanlar avrupalılar, osmanlı değil.) böylesi riskli bir girişim için gereken motivasyon teşviğinin* avrupalı devletler haricinde başka bir coğrafyada bulunmasını gerektirecek herhangi bir sebep yok; sultan ikinci beyazıt'in içkisine ilaç karıştırıp da doğu hindistan şirketi filo yönetmeliğini imzalamasını engellemiş değil hiç kimse bu yüzden. osmanlı'yı değil avrupalıyı konuşmak gerekiyor; neden avrupalının her konuda risk alabildiği dönemde dünyanın geriye kalanı tüm konforuyla içine çekildi?.

    aslında başlıktaki soru kendimize olan özgüven ve kibirden kaynaklandığı için çok da önemli değil, dünyayı asıl değiştirebilecek olan sürecin suali aslında şu şekilde sorulabilirdi: neden mezoamerika'daki aztek imparatorluğu'nu yakıp yıkan kişi ispanyol cortez'di de, misal zhengtong değildi? (veya çin'deki ming hanedanından bir general?.) günümüzde "uzakdoğu" adını verdiğimiz coğrafya, o zamanlar dünya ekonomisinin asıl merkeziydi halbuki, osmanlı salt bir çevre ekonomisi sayılır. çin, 11. yüzyılda rönesans da yaşamıştı, okuma yazma oranlarına avrupa ancak üç yüzyıl sonra ulaşabiliyordu. sosyal gelişim açısından da, ticaret ve kentleşme açısından da dünyanın kuşkuya yer bırakmayan merkezi, o lise ders kitaplarında birkaç satırlık yerden fazla bölüm ayırmadığımız çin dünyasıydı. öyle ki, tüm kibriyle 14. yüzyılda dış ticareti yasaklayabilmiş ve kendi içine, kendi zenginliğine çekilebilmişti (bunun ise yeni iktisadî tehditlerden, bilhassa yaratıcı yıkımdan kaçmak için olduğunu yazar daron acemoğlu*.) yani tüm göstergelere göre amerika kıtasını keşfedebilecek "doğru insan", gerçek damat adayıydı çin, bu potansiyele sahipti, ancak o da yapmadı, yapamadı. oldukça doğal bir davranıştı bu, çünkü coğrafyanın öğrettiği pek çok şey var bizlere; hint okyanusu'ndaki ekonomik merkezde zenginleşmek varken, çin dünyası neden meçhul ve bomboş pasifik okyanusu'nda gemi yüzdürsün ki? . bir zaman yolcusu, imparator hongzhi'ye günümüz atlantik ekonomisinden bahsetse, cevaben candan erçetin'in biz neler gördük geçirdik gülüşünü alabilirdi. enfes limonlu süngeriye tatlısına ne diye lüzumsuz yere ilaveten bir de kekik katarak karıştırasınız?.

    osmanlı için ise ticaretten ziyade tarım önemliydi; şevket pamuk hatta dış ticaretin önemli bir gelir olarak da görülmediğini yazar*; etkili olduğu istanbul ve anadolu haricinde vergi toplayamayan (şevket pamuk'un ifadesiyle "mali merkezileşmeyi başaramayan"), vergi alabilmek için anlaştığı ceberrut yerel otoritelere üçte ikiye oranda halktan vergi toplattıktan sonra bunun üçte birini yine o otoriteye vermek zorunda kalan, kanun ve düzeni kendi merkezi haricinde kuramayan bir mali otorite, büyük bir koloni ağını yönetmeyi nasıl düşünebilirdi?. sadece keşfetmek yetmiyor. keşifler için indiana jones'a ihtiyaç duyduğunuz gibi, uygun kurumsal yapılara ve teşviklere de ihtiyacınız var.

    geri kalmışlığın büyük iktisadî seçenekler sunduğu da bir gerçek; avrupalıların bütün köşeleri tutmuş ticaret yolları karşısında risk almaları gerekiyordu. bunun haricinde pek çok niteliğe de sahiptiler; örneğin werner sombart, burjuva eserinde 16. yüzyıl avrupası için "projeler devri" der, herkesin bir projesi vardır. herkes yeni bir girişim için krala, lordlara gider. ilk patent yasası ingiltere'de 1623'te yapılır örneğin; icatların ve fikir mülkiyetinin korunması fikrinin bu kadar erken dönemde olması ile, coğrafi keşiflerin aynı elden yapılması bir tesadüf mü?. istatistikçi stephen stigler'ın kendi adıyla anılan stigler kanununa göre hiçbir icat, onu icat eden tarafından adlandırılmamıştır; calculus'u newton çıkarır, ancak aynı zamanlarda ondan bağımsız olarak leibniz de bulmuştur. o kadar büyük bir buluş şelalesindeki ilk yaradanı aramak bile imkansız gibidir, icat ve keşiflerin hızında bir orantısızlık vardır yani. ancak böylesi bir arkaplan ile amerika kıtasının keşfi ve kolonizasyonu mümkün, yoksa çok öncesinde vikinglerin de kıtaya uğradıklarına dair arkeolojik kalıntı var. ancak "yeni dünya" bu keşifle doğmadı (vikingler gibi, osmanlı imparatorluğu da tesadüf eseri kıtaya uğramış olsaydı bundan pek farklı gelişmeyecekti olaylar.). sözün hülasası, avrupa, gece buzdolabından aşırdığı cipslerle büyüyerek birden kendini yeni dünyada bulmadı.