hesabın var mı? giriş yap

  • bir çalgı.

    şahsım için burada yazılanlar oldukça faydalı olmuştu, bu enstrüman hakkında bilgisi olan ya da çalabilen herkes yardımcı olmuştu, bu nedenle de ben de naçizane görüşlerimi bildirmek istedim.

    - öncelikle eğer bu enstrümanla ciddi düşünüyorsanız tavsiyem adam akıllı bir flüt almanızdır. ben çok da hoş olmayan ve pek de kaliteli olmayan bir flüt ile başlamıştım ve kişinin ilerleyişine ne kadar olumsuz faktörlerle etki edeceğinden habersizdim. tabi alete yabancı olma, üflemeyi bilememek de engel oluşturuyor düzgün ses çıkaramamanıza fakat flütün rolünü de es geçmemek gerek.

    uyduruk flütüm ile geçirdiğim (komşulara, aileme, arkadaşlara geçirttiğim) lanet olasıca anlardan sonra, belki de tüm sorun bende değil diye düşündüm. sahiden de flütümün dandik olduğunu yumuşatarak söyleyen birkaç kişiye bir de bakım yapılmasını söyleyen kişiler eklendi (daha alalı ne kadar oldu da). dandik flütüme bakım yaptırdıktan sonra biraz düzelir gibi olsa da, yine de istediğim ses(ler)i vermiyordu. bu nedenle acaba sorun benden mi kaynaklı yoksa flütten mi diyerek daha kaliteli bir flüt ile yaptığım mini si-la-sol testi sonucunda anladım ki benim flüt sahiden dandik. evet kısaca flütün kalitesi çalma kalitenizi de etkilemektedir.

    - doğrudan enstrümana zıplamayı ben de çok istedim ama bunun için önce bedeninizi hazırlamanız gerekiyor. nefes açma egzersizleri, diyaframı kullanmayı öğrenmek gibi ön hazırlıklar istiyor. zamanında yoga ya da pilates gibi sporlar yaptıysanız çok büyük avantajınız var demektir. ayrıca dik durmayı, nefesinizi tasarruflu ve doğru bir şekilde kullanmayı da öğrenmelisiniz.

    -bir ayna karşısında çalışmak ilk başlarda yardımcı olmuştu. ama aynayı parmaklara bakmak için değil de, ağzınıza bakmak için kullanmak daha yararlı sanki. çünkü fark etmeden flüt aşağıya doğru kayabiliyor ağzınızdan ya da fazla yukarı çıkarabiliyor, ya da flütü eğri tutabiliyorsunuz. ayna, bu yanlışları görmeniz için güzel bir fırsat ama çok da alışmamak lazım.

    -ilk başlarda yine sürekli yanlış yunluş üflemekten, havadan çok delikten içeriye tükürük akabilmekte. flütünüzün altından su geliyorsa bilin ki o tükürüğünüz. ağzınızı ne kadar aralayacağınızı, dilinizi ne kadar kıvırıp ne edeceğinizi bilememekten, flütün içine tükürüp durabilirsiniz sürekli, oluyor öyle ne yapalım. çok tükürük dolması da sesi bozacağından içini temizlemekte yarar var.

    - bunun dışında her gün yılmadan çalışmak istiyor. ama öyle de güzel bir enstrüman ki sizin çabalarınızı hiç karşılıksız bırakmıyor. biraz nazlı ilk başlarda direniyor ama hemen akabinde istediğiniz sesi ya da ona yaklaşık bir sesi çıkarmanıza müsaade ediyor. emeklerinizin meyve veriyor olması kısa bir zaman diliminde en sevdiğim özelliğini oluşturuyor.

    - flütünüzle işiniz bitince bir kenara atmayın, açıkta bırakmayın. tükürük bastınız içine, onu temizlemeniz gerekiyor. içinin ıslak ve nemli kalmaması gerekiyor, aynı şekilde dışındaki parmak izleri, ya da oluşmuş bir lekeyi de temizlemelisiniz. flüt temizliği ihmal edilecek bir mevzu değil, bir müddet sonra bakımsız flüt düzgün ses vermemeye de başlar.

    - eğer flütünüz hala istediğiniz sesi vermiyorsa tuşlarına bakın. bazen gevşeyebiliyorlar, ve aralarından hava kaçırabiliyorlar, bu da yine istenilen sesi elde etmenizi engelleyecektir.

    - bir metronom ile çalışın, uzun nefes alıp, uzun nefes vermeye çalışın. mesela 5 vuruşluk nefes alıp 7 vuruşta vermeye çalışın.
    değişik üfleme türlerini çalışın. tam vuruş, yarım vuruş gibi. evet sıkıcı olabilir ama çok da verimli.

    evet eyyorlamam bu kadar.

  • sermayeyi yola dokmus, dokerken de sokagi yapis yapis yapmis olmasi muhtemel bakkaldir. onu fabrikadan almamak gerek, aldiktan sonra sen onu bakkal olarak musteriye satsan da icsen de doksen de coca cola icin bir sey degismiyor.

    kesin ak partiye oy veriyordur.

  • ek: özel mesajdan arkadaşlar videoyu koymamı istediler. eklemiş olalım.
    https://www.youtube.com/watch?v=0rfolozyg5q

    edit: öncelikle problemli motorcu, kendi eklediği 1. entry'yi silmiş.

    sonralıkla: güzel kardeşim o kadın zihinsel engelli olabilir, görme engelli olabilir ve yanlışlıkla yola atlamış olabilir, hepsini geçtim o kadın futbol topunun peşinden koşturan 3 yaşında bir çocuk da olabilir. her hatalı çıkış yapan yayayı ezeceksek, işimiz iş.

    kişiler sokağa çıkmak için ehliyet almazlar.
    ama siz o araçları kullanmak için ehliyet alırsınız. o ehliyeti almak demek, bu tip durumlardan sorumlu olmanız demek. o ehliyeti alırken yolda tehlike yaratmak dışında, yolda yaratılmış tehlikelere karşı araç kullandığınız müddetçe dikkatli olacağınızı da taahhüt ediyorsunuz. o araçta olduğunuz sürece siz sorumlusunuz.

    motorcu denen problemli videoyu 1000 defa da izleseniz o kadına çarpmadan gideceği 1000 farklı senaryo üretebilirdi. ama üretmedi. üretmiyorsa o ehliyeti almayacak, teyze gibi yayan gitmeyi sürdürecek. bu kadar basit.

    bu kadar ahmak ve aptal olmayın.
    o zaman siz motorunuzla kamyonların sağından kıvrılırken kamyon şoförü sizi sağ tarafa fırlattığında da ağlamayacaksınız. kabul?

    yine bir problemli motorcu içeren kazaya ait videodaki teyzedir.

    şu videoların birinde de şu motorcular haklı olsun ulan,
    birinde de siz haklı olun.

    dobloluların okumuşu motorcu oluyor bu ülkede.
    yemin ediyorum nokta farkları yok.

    gürültü ve trafik terörü dışında bir şey yaptıkları yok.

    edit: talepler üzerine yazıdaki bazı kelimeleri değiştirdim.

  • benim de aralarında bulunduğum erkek grubu.

    âşık olduğum muhteşem varlık tamamen kendi isteği ve seçimiyle benim koynumda uyumayı seçiyorsa bundan daha ötesi zaten olamaz. onun o cennet kokusu, bebek mışıldamaları ve inlemeleri, teninin hissi, kalbinin atışı, boynunun altından doladığım koluma* ve elime verdiği uyku kokulu minik öpücükler, beline sardığım elimi okşaması, ayaklarını ayaklarıma sürtmesi, sıcacıklığı... bağrına alıp uyumak için daha nefis ne olabilir? hele bir de uykusuz bir gün geçirmişsem, sıcacık bir banyo ve ardından bu, aynen nasıl yattıysam öyle kalkarım ve çok da dingin, huzur dolu ve dinlenmiş olarak uyanırım.

  • sene 2002 mayıs sanırım yaşım 19
    hayatımda ilk defa memleketim ve şehrimden uzak anadolu’nun bir şehrinin gelişmemiş bir ilçesinde myo 1.sınıf öğrencisiyim.
    ilk dönem bitti bütün öğrenciler evlerine dönmeye başladı.
    arkadaş ve çevrem arasında nasıl dönüyorsun, ne zaman döneceksin, istersen birlikte gidelim sohbetleri havada uçuşuyor.
    o dönemler içine kapanık biriyim.
    istanbul’a bilet alacak param olmadığını kimseye söyleyemiyorum.
    cuma günü okulun son günü
    o akşam ve takip eden haftasonu akın akın herkes memleketine dönüyor.
    ben gündüzleri evden hiç çıkmıyorum.
    çarşıda sağda solda görüp neden gitmedin yada gitmiyorsun soruları işe karşılaşmak istemiyorum.
    ilçe küçük bir yer hemen hemen bütün öğrenciler, esnaf ve yerel halk kısmen birbirlerini tanıyorlar.

    gündüzleri evde radyo dinleyip öğrenci evimde az kalan bitmeye yakın erzaklarımı dikkatli tüketip akşam 20.00 istanbul otobüsünü izlemek için uzak noktaya gidiyor, giden öğrencileri izliyorum, bir gün benimde o otobüse binebilme hayalini kuruyorum.
    sonrasında bütün ilçeyi karanlıkta geziyorum sokak sokak. gündüz evde yatmanın acısını çıkarıyorum.
    yorulmalıyım ki eve gittiğimde uyuyabilmeliyim zira gündüz yeterince uyumuşum.

    o yılları yaşayan bilir
    internete sadece kafelerden ulaşabilirsin, cep telefonu sadece sms ve sesli arama içindir.
    kontörün yoksa arama sms ve çağrı yapamazsın.
    benim de yoktu tabi.
    kaldığım evde eski ev sahibinin çevirmeli ev telefonu vardı. benim için büyük şans.
    ailemden arayabileceğim herkesi aradım istanbul’a dönebilecek otobüs bileti için. yok maalesef.
    en erken para gönderebilecek ablam 1 hafta sonra maaşını alınca yollayabiliyor.
    herkese haber salıp beklemeye koyuldum.

    ilçede sadece ziraat bankası var
    parayı bana o bankanın şubesine havale ile yolluyor aliem.

    sanırım o haftasonu geçti
    önümde daha kocaman bir hafta var
    sonraki pazartesiye kadar beklemek zorundayım.
    cepteki para miktarım sıfır.
    kredi kartı yokki daha kaç yaşındasın. sıfır kart sıfır para.
    içimden dedim bekleyeceksin yok başka çarem.
    bütün arkadaşlarım hatta bütün okul öğrencileri döndü artık şehirlerine. bitti sezon.
    tanıdığım bitkaç esnaf ve ev sahibi kaldı. ev sahibini pek sevmezdim yobazın biriydi.
    ne ondan borç isteyebilirdim ne de esnaftan
    sabırla bekleyecektim, önümüzdeki pazartesi para gelmesini.
    20 yıl geçmiş günlük tam olarak ne yaşandığını hatırlamıyorum.
    ama ertesi günü mutfakta yiyecek ve pişirecek hiçbir şey kalmadığını hatırlıyorum.
    küçük mutfak tüpüm dahil bitmişti.
    zaten öğrenci evinde ne olabilirdi.
    gündüzleri tam gün odamda yatıp, akşam güneş batımından sonra çarşıya gezmeye çıkıyordum.
    küçük sarı renkli radyolu kaset çalarım vardı.
    aptal yerde sadede trt fm çekiyordu.sevmiyordum aptal radyoyu.
    coskun sabah, ahmet kaya ve tatlıses kasetlerim vardı
    onları dinleyip uykuya dalardım
    şimdi ahmet kaya dışında hepsinden nefret ediyorum.
    ilk günler sonrası açlığı iyice bedenimde hissetmeye başladım, uykuya dalmak zorlaşıyordu artık yatakta uzanmak acı veriyordu.
    o berbat günün gecesi çarşıya çıktım yine.
    birşey yapmalıydım para elde edecek birşey, sırf birşeyler yiyebilmek için.
    sony walkmanim vardı pillerini ısırarak sonuna kadar kullandığım hayatta en önemli eşyam.
    merkeze ıspartaya gidecek param olsa onu satmayı düşünüyorum.
    kulağımda walkman sokaklarda aptal aptal geziyorum ahmet kaya'nın kaseti sanırım emin değilm.
    pek inanılır gelmeyebilir zaten bana da mucize gibi gelmişti.
    hayatımda yolda ilk kez para buluşumdur. 5 milyonluk bir banknot bulmuştum.
    inanamıyorum şaka gibiydi.
    eğilip aldım gerçekten 5 milyon.
    o zaman tabi daha 6 sıfır atılmamış.
    o zaman bir gazate 500 bin lira. bir kolon sayısal 250 bin liraydı. hatırladıklarım.
    zaman gece ilçede bakkalar kapalı gittim eve dedim akıllı ol dikaktli harca daha 5-6 günün var.
    o gece eve dönüp sabredip aç yattım.
    ertesi günü ilk defa gündüz çıktım dışarı sabah markete gidip 3 ekmek ve geri kalanı ile yettiği kadar domates aldım.
    tabi bilgisayar programlama okuyorum kafa çalışıyor.
    yaptım hesabımı dedim her gün yarım ekmek içine domates 6 gün yeter bana tek öğün.
    o şekilde geçirdim bir haftayı
    erken açıkmamak için gündüz uyumaya devam edip akşam yedim
    akşam sonrası yürüdüm eve geldim yattım
    ertesi gün yine aynı

    pazartesi günü bankaya öğleden sonra gittim hayal kırıklılığına uğramamak için.
    dedim gişede adıma havale var mı? evet

    o günkü sevincimi unutamam tam 50milyon
    ablam göndermiş sağolsun. minnettarım.

    ilk işim pideciye gidip kıymalı pide yemek oldu
    sonra biletçiye gidip istanbul biletimi aldım.

    her akşam uzaktan ağlamamak için kendimi zor tutup kalkışını izlediğim istanbul otobüsüne pazartesi bindim ve evime gittim.

    aradan 20 yıl geçmiş tam. bunlar gerçekten yaşandı mı? inanması bile zor ama evet yaşadım

    yeri merak edenler ısparta uluborlu

  • her biri bir bilimdir. içerdikleri bilgilerle her biri kocaman bambaşka dünyalardır.

    senin yaşadığın ülkede bu meslek erbapları iş bulamıyorsa, sektör gelişmemişse, bu senin ülkenin dandikliğidir. bölümlerin değil.

    bilime saygı duyun biraz.

  • bu adam olimpiyat şampiyonu yani bir spor dalındaki dünyanın en önde gelen sporcusu.debedeki 20 yıllık mühendis de tutmuş kendini bir işi kendi branşında dünyada en iyi yapan kişiyle karşılaştırıp ah vah etmiş debeye girmiş vay amk.tanım:dünyadaki 20 yıllık mühendislerin hepsinden daha iyi ok atıp ülkeye olimpiyat altını getiren kişinin elektrikli araç satın alması.