hesabın var mı? giriş yap

  • kucuklugunde gecirdigi trafik kazasi nedeniyle yüzünde bir takim izler bulunan genc orta saha futbolcusu. gelecegi parlaktir. ancak galatasarayda üstlenmesi gereken görevi yerine getirip getiremeyecegi henuz belli degildir.umarim bu genc yetenek fayda saglar.

  • dc'nin sinematik evrenine can vermek için radikal kararlar alan yazar/yönetmen/yönetici. bu kararlardan biri de henry cavill'ın superman rolünden kalıcı şekilde alınması oldu.

    dc, mcu'nun yakaladığı başarıyı —ya da benzer bir başarıyı— daha kolay tarifler ile elde edebilirdi. en başta yakalayamadıkları havayı, daha sonra ''marvel'a yetişmeliyiz'' telaşıyla panik hâlinde yakalamaya çalıştılar fakat yine sıçtılar. yöneticilerin saçma kararları, zack snyder gibi bir yönetmene karşı yapılan anlamsız hamleler, kaliteli birkaç yapımın kalitesiz devam yapımları derken süreç daha saçma kararlar, daha kalitesiz yapımlar ile yürütüldü. sonuç olarak —bir anlamda bir şok tedavi olması amacıyla— işleri toparlaması için james gunn'ı başa geçirdiler. guardians *ile patlayan gunn'ın formülü basit ama çalışıyordu; başarılı müzik seçimleri ile birlikte mizah tonu yüksek bir aksiyon. gunn, guardians 1,2 —ve kuvvetle muhtemel 3—, peacemaker, suidice squad gibi yapımlarda hep aynı formülü kullandı ve her ne kadar bir yerden sonra kabak tadı vermiş olsa da başarılı oldu. dc, herkesin farkında olduğu bu başarıyı toparlanıp sıçrama yapmak için kullanmak istedi ve sonucunda gunn başa geldi.

    beyaz perde tarafında dibe vurmuş olan dc için alınacak hiçbir kötü karar yok gibi gözüküyor. sonuçta tekrar yükselmek için dibi görmek lazım. dc de şu an tam anlamıyla orada. o yüzden gunn, radikal kararlar almaktan çekinmiyor. entry'nin başında belirttiğim gibi henry cavill ile yolları ayırmaktan bile çekinmedi. bana kalırsa tartışmalı bir karar. çünkü cavill, dc sinematik evreninin yüzü olabilecek tek oyuncu. kendisini ve can verdiği kahramanı sevmeyenler bile hak vereceklerdir ki kendisi superman rolünde gerçekten çok iyi. hem karaktere uyumu, hem de kendisine duyulan sevgi ile cavill, iyi pazarlama stratejileri ile epey kullanışlı olabilirdi fakat bu noktada, elden ''demek ki james gunn'ın bildiği bir şey var'' demekten başka bir şey gelmiyor. belli ki dc için çıkış stratejisi olarak tamamen yeni bir şey düşünüyor. bu yeni tasarı içinde eski dönemden bir element görmek istememiş olabilir. kararın doğru olup olmadığını zaman gösterecek ama şu an net bir şekilde söylenebilir ki dc'nin geleceği epey muğlak bir hâlde.

  • "kurban bayramı gelir, hem kavurma yersin, hem buzluğa et yığarsın, hem de cennete gidersin. daha da dinini beğenmiyorsun zındık."

  • keşke'nin, eğer'in ve meğer'in nefes almasıdır.

    hayatımızda öyle ya da böyle yer etmiş bütün isimlerin, o fotoğraf karelerindeki saf halinin neden devam edemediğini, yine o fotoğraf karelerindeki saadetin neden saklı bir gerçekmişçesine uzaklaştırıldığını hiç kimse cevaplandıramaz.

    ben eski fotoğraflara bakarken, geçmişe dair hiç bir şeyi ama hiç bir şeyi telafi edemeyeceğimi çakozladığım için büyük bir kaybolmuşluk duygusu yaşar, üşümeye başlarım.

  • kelime: lavabo

    - 100 numara
    - hela, kenef, bok cukuru, ayak yolu, kubur, hacet gorme, hacet yeri, wc.... ?
    - .....
    - kizlar gider?
    - lavabo

  • bu videolar kurguda komik, yanlış cevaplar kalacak şekilde kesilip biçilir. düzgün cevap veren, soru soranla dalga geçen, ayar verenler çoğunlukta olsalar bile çöpe atılırlar. o yüzden "çok basit şeyi bilemediler!" tarzı videoları toplumun genel profili kabul edip tespit yapanlar da videoda "evet giderim" diyenlerden çok farklı sayılmaz saflık açısından.

  • kum barajları.

    avrupa ve amerika'dan bazı sivil toplum kuruluşlarının afrika'da geliştirdiği büyük yararları olan bir projeye konu olmuş küçük barajlar.

    hep duyarız haberlerde; afrika'da insanlar temiz suya ulaşamıyor, yiyecek bulamadığından açlıktan ölüyorlar, temizlik imkanları da çok çok kısıtlı olduğundan salgın hastalıklar kol geziyor, çocuk ölümleri korkunç boyutlarda vs.
    işte tüm bu sorunların temelinde temiz su yoksunluğunun yattığını fark eden bilim insanları ve gönüllüler, afrika ülkelerinde değişik çalışmalar yapmışlar ve çok çok yararlı da olmuş.

    afrika ülkelerinin çoğunda kış yaşanmıyor, yağmurlu sezon ve kurak sezon olarak iki mevsim var. yağmurlu sezonda her taraftan akan sular ağaç yoksunluğundan sele dönüşüp arazileri mahvediyor. kurak sezonda da susuzluktan ölüyor insanlar. yani iki sezon da ölüm getiriyor, yokluk getiriyor, kıtlık getiriyor.
    bunu önlemek için yapılabilecek en güzel şey de elbette baraj.

    bu vakıflar, yerel yönetimlerin de desteğiyle kurak sezonda halkı örgütlüyor ve kurumuş dere yataklarında uygun yerlere taş ve harç karışımıyla 2-3 metre yüksekliğinde barajlar kuruyor. barajın yakınına da bahçeler. yağmurlu sezon geldiğinde bu barajlar doluyor ve bir iki ay boyunca su sağlıyor. baraj kuruduğunda da asıl işlevi ortaya çıkıyor. yüzeyi kurumuş görünen barajın üstündeki kum katmanının altında, buharlaşma etkisinden korunmuş büyük bir su rezervi kalıyor. kurak sezonun kalan kısmında da bu su tulumbalar yoluyla çıkartılıyor. insanlar eskisine oranla çok daha iyi koşullara sahipler çünkü içmek ve temizlenmek için yeterince suları var. ayrıca bu suyla baraj yanındaki bahçelerinde de şimdiye kadar hiç tatmadıkları sebzeler yetiştirip fazlasını satıyorlar.

    buna benzer çok basit ama işlevsel pek çok yöntem geliştirilmiş. biri de çöl benzeri arazilerde taş setler oluşturmak. şöyle ki, normalde yağışlı sezonda oluşan sel toprağın en üstündeki çok ince ekilebilir tabakayı okyanusa sürüklüyor ve kurak sezonda da toza bulanıyor ortalık. bunu önlemek için halkı örgütleyip çöldeki taşları yan yana dizerek şeritler oluşturmuşlar. düz zemindeki taraçalar gibi. yağmur suları önce bu taşların oluşturduğu ilk sete geliyor, onun üstünden taşıp ikinciye, sonra üçüncüye... böylece akış hızı kırılmış olduğundan her setin içinde değerli alüvyon toprağı birikiyor. yağmurlar dindikten sonra da bu taşların arasında gür otlardan oluşan bir çayır oluşuyor. sanırım zamanla da tarım yapmaya başlıyorlar buralarda.

    bir de ekilemeyecek dağ yamaçlarını taraçalandırmak var. sanırım çinlilerden öğrenilmiş bir metot. normalde hiçbir işe yaramayan, erozyonla tüm verimini kaybetmiş kuru tepeleri taraçalandırıp bu taraça kenarlarına meyve ağaçları dikiyorlar; mango, avokado, muz vs bölgeye uygun şeyler. ardından taraçanın iç kısmına da sebze bahçeleri. eskiden ot bitmeyen tepeler meyve ormanı haline geliyor. şöyle bi' gezeyim desen fruktoz krizine sokacak kadar bereketli meyve ormanları oluşmuş.

    dünyayı bu tip işlere kafa yoran güzel insanlar kurtaracak.

    sand dams,

    kum barajları ve bahçeler,

    taş şeritler,

    taraçalar ve daha fazlası.