hesabın var mı? giriş yap

  • cekinme abim.. cekinme "özür dilerim" de.. biz eglenceli bir sey hazirladigimizi sanmistik ama oyle olmadi de.. farkinda olmadik ama sizi bir "hic" yerine koymusuz de.. sözlügü ciddiye almanizi size pahaliya ödettik; üzgünüm de.. kücültmez bu seni.. en azindan yazdigin son yazi kadar olmaz.. daha kötüsü de nazarimda olamaz. yok gitmez, etmez degil, gider abi. ben bu kadar gerizekali yerine konmadim, sen koydun beni. helal olsun.. simdi sen yine toplanip gerrain filan deli gibi gülüyorsundur biz boyle delirince ama durum bu.

    bir de belirteyim; saka baskadir, insanlari ciddiye almamak, gerizekali yerine koymak cok baskadir.

    sozlukteki duraganlik baska bir konudur, varolan gücünüzün arkasina aldiginiz yetki ile insanlarla eglenmek, cok baskadir.

    bunlar birbirlerinden farkli konular..

    "özür dilerim" de.. kurtarmaz ama keser atar pek cok seyi. en azindan bu kadar bir "sey" iz biz abi. on bin kisi degil, okuyan, eden, üzülen, sevinen.. binlerce insan.. duygular bunlar.. ayip abi, inan bana ayip.

    ama sunu da bilyiorum. boyle, yüzde yüz, binde bin "sacmalik" oldugu kesin olan bir konu dahi, bir süre sonra tersine dönecek "abi bir de olayin su yüzü var ama"cilar cikip sizin bu sakaniza destek olacaklardir, sözlük bu. hicbir düsünce, yüzde yüz salakca dahi olsa ancak bir süre bir tarafta kalabilir. onlara filan da aldanmayin diye bunlari yaziyorum; yaptiginiz ayip, hcibirinize yakistiramadim, bir tek kerizlenmeyi kendime yakistirdim. hakettim bunu ben, burasini gereginden fazla önemseyerek.. eni sonu senin bir "del" tusuna basar benim onlarca saat üzerinde durup yazdigim yazilar, entryler, onlar bunlar..

    bir yerde haklisin kesinlikle de.. aci geliyor o gercek bize.

  • günlerden birgün italyan büyükelçisi ata ile görüşmek ister ve huzura kabul edilir. o zamanın muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında konuşulduktan sonra, büyükelçi "ekselans, dün roma ile yapmış oldugum bir görüşmede hükümetimizin hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi" der. odada buz gibi bir hava eser. ata, büyükelçiye birşeyler daha ikram eder ve iki akikalığına odadan ayrılır.

    döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. doğruca masasına gider, manyetolu telefondan mareşal fevzi çakmak'ın bağlanmasını ister ve çakmak'a: " paşa, italyan dostlarımız hatay'a gelmek istiyorlarmış. hazır mıyız" der. fevzi çakmak durmu anlar ve "biz hazırız paşam" diye yanıtlar. ata büyükelçiye döner ve: "biz hazırmışız. hükümetinize söyleyin, isterlerse gelip hatay'ı alabilirler" der...

    karizmatik cevap budur...

  • buradan tüm fotojenik olmayanlar adına şakkada şukkudu fotoğraf çeken insana bir mesaj vermek istiyorum.

    güzel kardeşim biz kamera karşısında zorlanıyoruz. yani yüzelli fotomuzu çeksen iki tanesi anca iyi çıkıyo, onda bile nasıl durduğumuzu bilmiyoruz. yani tesadüfen çıkıyo. vesikalıklarımız hep saçmasapandır bizim. duramayız adam gibi, güzel poz veremeyiz. iyi fotomuz olursa onu onlarca sene profil resmi yapıyoruz, sosyal medyada anca kedi resmi paylaşarak ayakta durabiliyoruz. bu derece kötü durumdayız.

    o yüzden haldır huldur fotoğraf çekmeden önce bir saniye dur, azıcık güzel çıkmamız için bize yardım et. başını dik tut de, göbeğini içeri çek de, bir kadrajı ayarla ışığımızı doğru ver ne bileyim. elimizden tut be abi zaten mağdur durumdayız.

    ama sen ne yapıyorsun, sanki savaş mağduru ağlayan sümüklü tayvanlı çocuğu belgelercesine telaşla ve özensizce deklanşöre basıyorsun. sonra bir de facebook'a atıyorsun üstüne tagliyorsun bizi dalga geçer gibi. elin kırılsın, kapında baykuş ötsün, çocuğun olmasın ya daha ne diyeyim.

    edit: resim değil fotoğraf!
    edit2: umarsızca değil özensizce

  • ''yerden bir sonbahar yaprağını kaldırmak, büyük bir gücün işareti değildir; güneşi ve ayı görmek de keskin bir görüş kabiliyetinin alameti olmadığı gibi gök gürültüsünü duymak da kulak hassasiyetine işaret etmez. eskilerin zeki savaşçı olarak adlandırdığı kişi, sadece savaşı kazanan değil, onu kolayca kazanabilen kişidir. dolayısıyla onun kazandığı zafer kendisine ne bilgelik şöhreti ne de cesaret madalyası getirir.'' diyen savaş sanatçısı, bilge adam.

  • kaynak kodları da yayınlanmıştır.

    // türkiye - ab ilişkileri
    // yılmaz özdil

    #include <iostream>
    using namespace std;

    int main()
    {
    int yil;
    cout << "1 ocak" << endl << endl<< endl;
    cout << "1 ocak 1958, ab kuruldu." << endl << endl;
    cout << "1959, türkiye başvurdu." << endl;

    for (yil=1960; yil<2011; yil++)
    {
    cout << yil << endl;
    }

    cout << "1 ocak 2011..." << endl;
    return 0;
    }

  • influencer takip eden bos beles tayfanin protestosu... influencer derken kimi kastettiginizi bile bilmiyorum... onlari protesto edecek kadar itici buluyorsaniz muhtemelen takip ediyorsunuzdur...

  • karnesini gösteren ilköğretim öğrencilerine yeter ki okusunlar diye ücretsiz kitap dağıtan bir şirkette, elinde pek de parlak olmayan bir karne ile gözüne kestirdiği bir masaya yaklaşıp son derece mahçup bir eda takınarak ''sadece takdir ve teşekkür belgesi alanlara mı kitap veriyorsunuz?'' diyen bir çocuğun; çalışanın ''olur mu öyle şey? ver bakalım karneni? hmm...fena değilmiş. ama bence sen seneye daha çok çalışıp takdir belgesi alacaksın, bana öyle geliyor. al bakalım kitabını.'' demesi üzerine yüzünde açan güllerin sayısına ve elinde kitabıyla sekerek uzaklaşmasına şahit olmak.

  • gerizekalılara gereksiz gelebilir. türkiye'nin en büyük sivil toplum kuruluşu iddiasında bulunan bir camianın resmi yayın organından beklenen tepkidir.

    helal olsun diyorum. bu dönemde, bu baskıda resmi olarak bu tepkiyi verebilmek yürek ister.

  • tam olarak benim anım değil aslında. gerçek bir anı da değil işin doğrusu. sadece bir kişi için doğru bu anı, o da umarım harika bir hayat geçiriyodur, geçirmiştir.

    90 lı yılların başı, örli doksans diye bilinir. atakule vardı ankara'da, bildin mi? keşke bilmeyeydin, neyse o zaman orası popüler allah sizi inandırsın ve kumpir diye inanılmaz bir yemek yapıyolar. yeni çıkmış sayılır. bi kumpirin içine çift sosis koyulabildiğini ve böylece king kumpir olduğunu öğrendiğimizde içimizi heyecan kaplayan yıllardı. vay be.

    neyse efenim, bastık gittik biz kumpiri yemeye. girdik dükkana, oldukça boştu. oturduk, king kumpirimizi sipariş ettik. kısa keseyim, geldi kumpirler afiyetle yedik. sonra, lakabı gödeleme olan (niye hatırlamıyorum) arkadaşımız sadece garip bir insan olduğu için kumpirin patatesini de komple yedi. niye yiyon dedik, güzel oluyo dedi. neyse bitirdi bu patatesi yemeyi ve tuvalete gitti. tam o sırada büyük ihtimalle mekanın sahibi olan lacoste tşörtlü, pantolon askısı takmış amca masamıza geldi. afiyet olsun dedi, beğendiniz mi dedi. ivit dedik, çokzeldi. o sırada amcanın gözü boş kumpir kartonuna takıldı ve sordu.

    -evladım bunun patatesi nerede?
    +abi onu yiyen arkadaş tuvalete gitti. çok fakir kendisi, annesi babası da yok. biz buraya getirdik onu kumpir yesin diye, yapma dedik ama dayanamadı hepsini yedi. kusura bakmayın amca :/

    diyiverdim. neden bilmiyorum öyle yaptığımı. bir dönemdi sanırım, ergenliğimin yanında bir de dış ergenlik falan geçiriyordum galiba. yeni tanıştığım insanlara abuk subuk yalanlar söylüyordum. hava atma falan amaçlı değil ha. nerede okuyosun diyolar, okumuyorum su satıyorum diyorum. baban ne iş yapar diyolar, muhasebeci demiyorum da beyaz eşya bayimiz vardı sattık ganyan bakıyoruz diyorum. bakkala teyzemler geldi çorum'dan diyodum lan durduk yere, töbe estafırılla. teyzem de yok, çorum'dan kimseyi de tanımam etmem.

    neyse, amca bunu duyunca dudak titretti birden. ağlıycak lan kalantor gibi adam. oturun gitmeyin, geliyorum ben dedi ve gitti. o sırada gödo geldi (gödeleme) hadi gidek falan diyo, biz de oyalıyoruz işte, kolalar bitsin az daha oturak falan diye. derken amca belirdi yanımızda elinde üç tane kumpir.

    -bunlar da genç müşterilere ikramımıııızzzz. hadi afiyet olsun. diyip kaçtı.

    gödo nooluyo la dercesine bakıyor, biz girşmişiz bile kumpire. neyse o da çok soru sormadı, yedi kumpirini. tabi yine kabuğuyla yedi allahın davarı. kalktık, kasaya gittik. hesap ödendi dedi çocuk. ısrar ettik, olmaz dedik. bari ilk yediğimiz 3 taneyi ödeyelim dedilk. olmaz dedi çocuk. biz uzatınca, patron sizden para alırsam beni buraya yatırıp sker. çıkın lan şimdi dışarı!! dedi.

    çıkmadan tuvalete gideyim dedim, koridorda amca durdurdu beni. haftaya yine gelin oğlum, arkadaşınızı da getirin. aferin üstünü başını yapmışsınız siz, tertemiz maşallah dedi.

    utancımdan daha fazla dinleyemedim amcayı, koşarak çıktım dükkandan. dolmuşa binip eve döndük, işeyemedğim için yolda çok sıkıştım. altıma ediyodum ama o ayrı hikaye. amcayı bi daha hiç görmedim, cesaret edip bi helallik alamadım.