hesabın var mı? giriş yap

  • muhtemelen hayalindeki james bond filmini asla yapamayacak büyük sinemacı.

    nedeni şu;

    james bond serisi ian fleming tarafından yazılmıştır, filmlerin yapıldığı ve dağıtıldığı stüdyo da mgm'dir.

    ama james bond'un telif hakları broccoli ailesine aittir ve bu aile bugüne kadar yapılmış tüm bond işlerine dahil olmuşlardır.

    kast seçiminden final cut'a kadar.

    onların izin vermediği, onaylamadığı hiçbir hamle yapılamaz.

    nolan'da pek çok ingiliz sinemacı gibi james bond hayranıdır çünkü bond büyük britanya için ulusal hazinedir.

    bond işlerinde çalışan pek çok insan kraliyetten sir ünvanı almıştır... yarı ingiliz olmasına rağmen nolan kardeşlerin de düşü sir ünvanı almaktır muhtemelen.

    fakat; nolan otör sinemacıdır.

    syncropy isimli şirketi ile yaptığı filmlere kimsenin karışmasını istemez, warner bros şirketini bile bu yüzden bir kalemde sildi attı.

    kendisine açık çek verip "gel bizde çalış kar bile etme" diyen sony, netflix, amazon gibi şirketlere de hayır dedi bu sebeple.
    para nolan'ın umrunda değil çünkü kişisel serveti 1 milyar doları geçen bir kaç sanatçıdan biri kendisi.

    eğer broccoli ailesi nolan'a bond teklifi ile giderse asla tam kontrol vermeyecekler.

    nolan'da şu saatten sonra asla kontrolü başkası ile paylaşmaz.

    bu tamamen kuvvetler ayrılığı olayı.

    broccoli ailesi yüzyılın başında italya’nın calabria kentinden long ısland’a geliyor.

    koyu yeşil, kalın saplı sebzeyi üretmek için iki italyan sebzesini, karnabaharı ve rapiniyi ilk kez çaprazlayatak yeni bir sebze üretiyorlar çünkü halktan farklı bir şey yemek ve elit olduklarını hissetmek istiyorlar...

    ailenin atası giovanni broccoli sebzeye soyadlarını veriyorlar... işte size brokoli sebzesinin onlara göre hikayesi.

    böyle büyük iki ego, kendilerinden hiç taviz vermeyecek... çok zor.

    edit: kaynak

  • bazen giriyorum bir tane su alıp çıkıyorum ona bile bağımsızlık bildirgesi gibi fiş veriyor kasalar. bence de kağıt israfı

  • sağ gösterip sağ vurmak ya da kısaca sağ vurmak şeklinde özetlenebilecek vuruş şekli fazla tahmin edilebilir hale gelince sağ gösterip sol vurmak taktiğini geliştiren vurucuların, bu taktiğin de tahmin edilebilir hale gelmesiyle geliştirdikleri taktik. başa dönüş. kulağını tersinin tersinden gösterme.

    özellikle sinema, edebiyat alanlarında boy gösteriyor. diyelim bir filmde yönetmen gözümüze katilin uşak olduğu yönünde birçok ipucu sokuyorsa, ilk etapta şöyle düşünüyoruz: "sağ gösterip sol vuracak pezevenk, şüpheler çok fazla uşağa çekiliyor, aslında katil uşak değil oğlum". fakat daha sonra yönetmenin tam olarak biraz önceki şekilde düşünmemizi isteyip istememiş olabileceğine kafa yoruyoruz ve düşüncemiz şu hale evriliyor: "oğlum düşündüm de katil aslında gerçekten uşak. yönetmen özellikle şüpheleri uşağın üzerine çekerse katilin uşak olmadığını düşüneceğimizi biliyor, vay ipne".

    fakat anlaşılacağı üzere bokunun çıkarılmasına çok müsait bir denklem bu. sağ gösterip sol vuracakmış gibi yapıp sağ vuracakken birden sol vurmak gibi. bir kademe ilerisi ise resmen terbiyesizlik. örneğin bir futbolcu bu kadar feyk atarsa ya rakibi kafa göz girişir, ya da bir noktadan sonra kontrolünü kaybedip topu kaybeder. yapmayın. yolunuz yol değil.

  • nasreddin hoca durur mu yapistirmis cevabi, "bakanim siz ya hic opusmemissiniz ya da sayi saymayi bilmiyorsunuz".

  • hangi şehir olursa olsun, memurların ev kiralayamadığı tek bir zaman dilimi hatırlamıyorum. hatta ev/barınma sorunu yaşanan bir dönem hiç hatırlamıyorum. ama son bir senedir, ev sahibi / kiracı kavgaları, ev bulamama sorunları her gün haberlerde var...

    heralde orta çağda bile yaşanmamıştır böyle sorunlar. hayır o zaman barınma sorunu yaşayan bir şekilde gidip yokluğun ortasına evini yapıp yaşayabilirdi. şimdi onu da yapamıyorsun.

  • benzer bir öküz sürüsüyle manisa'da ben de karşılaştım. düğün konvoyuydu benimkisi yolu kapattılar başladılar araba döndürmeye falan, arabadan inip oynamaya başladılar. yolda yüzlerce arabadan oluşan kuyruk oldu. aradım 155'i ihbarda bulundum. bekledim bir bok olmadı. nasıl bir sinirlendiysem artık yol açılınca gittim gelin arabasının önünü kestim, "hastası olan var, acelesi olan var, işi gücü var milletin, ne yapıyorsun sen mal!!!" diye bağırdım arabanın camlarını açıp. arabada hanım var, çocuk var. adamlar belki 20 30 araba konvoy... neyime güvenip de girdim böyle bir aksiyona ben de bilmiyorum. en son hatırladığım arkadaki arabalardan inen adamlar ve damadın gelin arabasının camından beline kadar çıkıp ağzından salyalar saçmasıydı. sonra 1. vitese takıp lastiklerimden dumanlar çıkararak uzaklaştım oradan. arkamdan uzun süre takip ettiler. kendi güvenli bölgeme geldiğimde indim arabadan ve kimsenin gelmediğini görünce derin bir nefes aldım. bu da böyle bir anımdır.

  • matematik ilminin en sasirtici teoremlerinden biridir. bildigimiz uc boyutlu uzayda, farkli caplarda ve ici dolu a ve b kureleri verilmis olsun. banach-tarski teoremi der ki, a kuresini sonlu sayida parcaya bolup, parcalari (hic esnetip buzusturmeden) degisik sekilde tekrar biraraya getirerek b kuresini olusturabiliriz. yani: bezelye buyuklugunde bir kureyi sonlu sayida parcaya bolup, parcalari tekrar birlestirerek gunes buyuklugunde bir kure yaratmak mumkundur! (bu meshur bir ornektir, bu yuzden banach-tarski teoremine bazen bezelye-gunes teoremi de denir.) tabii fiziksel olarak boyle bir olay mumkun degildir, bahsedilen parcalar "hacimsiz" parcalardir cunku -- sifir hacimli degil, hacimsiz, yani hacmi tanimlanamayan parcalar...

    oyle sasirtici bir teoremdir ki bazen paradoks da denir buna (misal: http://en.wikipedia.org/wiki/banach-tarski_paradox), ama aslinda paradoks falan degildir, dogrulugu bal gibi kanitlanmis bir onermedir. kanitin gecerliligi secme aksiyomunun dogruluguna dayanir. sirf bu teorem yuzunden secme aksiyomunu reddeden matematikciler vardir. ama cogunluk yine de secme aksiyomunu (ve dolayisiyla banach-tarski teoremini) dogru kabul eder.

    insani gercekligin ve matematigin dogasi uzerine dusunmeye zorlayan bir teoremdir, oha dedirtir.