hesabın var mı? giriş yap

  • tatil denildiğinde ilk aklıma gelendir.

    kamp yerini, kampa kiminle birlikte gideceğini önceden ayarla. gidilecek rota, rota üzerindeki cazibe merkezleri ve kamp yapacağın yer hakkında daha önce gidenlerden bilgi al. kimse gitmemişse: google it! bilgi topla. fizibilite yap. neye gerek olur, neye olmaz falan...
    her kamp yapacağın yerde farklı ekipman gerekebilir. ama genelde şunlar hep lazım olur: en başta iyi bir çadır(mevsime göre kışlık ya da yazlık), uyku tulumu, mat, av malzemeleri (isteğe göre), güneş kremi, su geçirmeyen, dayanıklı bir ayakkabı, şapka veya bandana, az yer kaplayan ama fonksiyonel ve led(enerji tasarrufu açısından) lambalı ışıldak, harita, uzun saplı metal kap-kacak, kamp ocağı yada ızgara, varsa isviçre ordu çakısı yoksa benzeri çok fonksiyonlu kesici delici alet, taşıma sıkıntısı yoksa; geniş hacimli buzluk, kişi başı birer tane olmak üzere; küçük termos, katlanır sandalye, şişme yastık, çatal-kaşık-bıçak. bunların hepsini kamp çantana/bagajına doldur. eğer şehirden çok uzaktaysa kamp yeri ve temel gıda malzemeleri alınabilecek herhangi bir yer yoksa yakınlarda, kamp alanına gitmeden bir marketten alışveriş yap. alkol olarak şarap yada viskiden başka bir şey ısınarak can sıkıcı hale geleceğinden bu ikisinden birini, imkan varsa ikisini de al. sevdiğin hatunla yada arkadaşlarınla atla arabaya, bin motosikletine, olmadı bas otostopu.
    genelde zorlu bir yolculuk sonrasında kamp yerine ulaşılır. en azından bende hep böyle oldu. kamp kuracağın yere ulaştığında çadırı kuracağın yeri seç. bence kamp yaparken en dikkat edilmesi gereken, en önemli şeydir çadırı kuracağın yer. asla akarsu kenarına, yamaca, sert ve sivri kayaların üstüne, çalılıkların çok yakınına, gölge altı olmayan yere çadır kurma. güneşin alnına da çadır kurulabilir eğer çok kaliteli bir yaz çadırın varsa ve mecbursan, ama sen kurma. su kaynağına yakın, yanında kaya veya ağaçlar olan böylece rüzgardan ve güneşten korunaklı yere kurduğun çadırına yerleş. ardından deriiiiiin bir oh çekip kampın tadını çıkarmaya başla.
    artık sadece sen, arkadaşların ve doğa var. araba kornaları, egzoz dumanı, beyaz şahin'liler ve bağırtılı sesleri yok. koşuşturmaca yok. samimiyetsiz, yapmacık takındığın o beyaz yakalı kimliğin yok.
    deniz kenarındaysan al zıpkınını dal denize. eğer becerebilirsen avladığın balık yiyeceğin en lezzetli balık olabilir. kültür değil, taptaze, mis gibi deniz balığı. hava kararsın. deniz kenarına ser kilimini. yanına aç şarabını. ortamdaki tek ışık, ay ışığı. yanında sevdiklerin.
    hangi 5 yıldızlı otelde bu kadar mutlu olabilirsin ki? hem de çok ekonomik.

    tabi zevkler ve renkler tartışılmaz a dostlar.

    çok önemli not: allahın varsa ''kamp atmak'' deme bu işe.
    edit: imla

  • nasıl bir konfor alanı lan bu dedirten vazgeçiş.

    hiç mi ailenin yanından ayrılmadın bu yaşa kadar? ne yaşadın da 48 saate türkiye'ye geri dönme kararı aldın? büyük konusmayayim ama; adımımı londra'ya atar atmaz beni zikmeleri, ve orada kaldığım müddetçe her gün zikeceklerini beyan etmeleri lazım dönmem için.

  • not: debe olmus herkese teşekkür ederim.
    o kadar güzel yorumlar geldi ki anlatamam.
    uydudan yerini abiyi buldum. telefon da var. sizler de o insanları görmek isterseniz buyurun link

    çanakkale'deyiz.
    geçici işlerle falan para kazanıyoruz ev arkadaşımla. paramız bitmiş dolap bomboş ve günlerden cumartesi. aileler haftasonu nedeniyle para gönderemez kaldi ki hafta arası olsa da çok gönderebilecek durumda değiller . evde sise de az su kalmış ekmek olsa da yesek modundayiz. tüm çantalar cepler karıştırılıyor 1 ekmek parası olan 45 kurusu bulmak için. 15 kuruş çıktı...
    116 nin oradaki malazgirtli abinin simge ekmek fırınına gidip borçla ekmek isteyelim dedim yapacak bisi yok.
    utana sıkıla fırıncıya "abi 15 kuruşu simdi versek pazartesi kalani tamamlasak olur mu dedik"
    yüzümüze baktı "ne diyorsunuz kızlar siz" dedi.
    dediğimize diyecegimize pişman olduk ama laf ağızdan çıkmıştı bi kere.
    firinca abimiz güzel yüreğiyle bir poşete 2 ekmek, 2 simit birkaç pohca koydu. yarın pazar kahvaltısı için de erkenden gelin dedi. oyle paranız yokken utanmak sıkılmak yok gelin birlikte soframızda yer içeriz. paranız olunca ödersiniz demişti.
    simdi o abiyi düşünerek yazıyorum ve ağlıyorum.
    keşke gidebilsem yine içimde kaldı.
    ha bir de biz okuldayken komşumuz seyhan abla kaynanasindan gizlice evden cay , peynir falan koyar bir poşete, kapımıza asardi.
    her birine minnetimi iletiyorum, unutmadım yaptıklarınızı her daim sizleri anıyorum ve yolumuzdan devam etmeye çalışıyorum.

  • baslik icinde helva diye aradim mâmafih bulamadim.. bu diziye dair boyle diyalogun es gecilmesi ve deneysiz bir kimya dusunulemez.

    d: doktor
    m : memnun

    d : bunu size alistira alistira soylemem lazim ama.. 2 hafta omrunuz kaldi memnun bey..
    m : yok mudur bir caresi doktor bey??
    d : maalesef, tibbin bu konuda yapabilecegi birsey kalmadi.. kader iste..
    m : o elinizdeki nedir doktor.. recete mi yoksa??
    d : hayir. helva tarifi..

  • ibadethanedir.

    insanlar her donemde taptiklari sey / varlik icin en gorkemli binalari insa etmistir ve edecektir. gunumuzde insanlarin paraya taptiginin bir nevi kanitidir.