hesabın var mı? giriş yap

  • tarihin en uzun muharebesi olma özelliğini taşıyan çarpışmadır.

    günümüzde yıpratma savaşı*'nın en önemli örneği olarak gösterilmektedir.

    birinci dünya savaşının açılış safhasında alman orduları belçika üzerinden fransa'nın kuzeyine taarruz ederek önemli başarılar elde etmeyi başarsalar da birinci marne savaşında alman ordularının ilerleyişinin durdurulması ve manş denizine kadar cephenin uzamasıyla* her iki tarafın orduları insan kaynağı konusunda oldukça maliyetli siper savaşına girişmiştir.

    birinci marne savaşında ilerleyişlerinin durdurulması ve cephenin manş denizinden isviçre'ye kadar uzamasının ardından alman kurmayları savaşı hızlı şekilde kazanma umutlarının kalmadığını daha 1914 yılının sonunda yüksek sesle dile getirmiş olsa da askeri açından fransa karşısında üstün olduklarının bilincindeydiler.

    1915 ve 1916 yıllarında her iki taraf çok sayıda kayıp vermesine rağmen elle tutulur büyük bir başarı elde etmeyi başaramamıştı. yapılan saldırılarda ele geçirilen bir kaç kilometrekarelik toprak diğer tarafın yaptığı bir karşı saldırı sonucunda tekrar el değiştiriyor, amaçsız saldırlar için yüzlerce ya da binlerce asker kaybediliyordu.

    alman kurmayları, eğer fransa'ya diz çöktürmeyi başaramazlarsa gelecek bir-iki yıl içerisinde almanya'nın pes edeceğinin bilincindeydi. alman imparatorluğu, savaşın her iki cephesinde aktif olarak savaşmaya devam etmekteydi ve ittifak devletleri tarafında savaşın getirdiği külfeti en çok omuzlayan devletti. ancak alman imparatorluğu sanayisine ham madde yetiştirmek konusunda ciddi bir handikapa sahipti. kendisinin avusturya-macaristan imparatorluğu ile olan sınırları haricinde kalan tüm komşulukları düşman sınırı ya da nötr kalan devletlerleydi ve buradan ham madde giriş çıkışı çok zordu. kuzey denizi bunun için tek şanstı ancak ingiliz kraliyet donanmasının ablukası bunu imkansız hale getiriyordu.

    her ne kadar almanlar bunun gibi çok büyük bir sıkıntıya sahip olsa da harbin açılış safhasında kuzey fransa'da elde ettikleri başarılar fransa karşısında onlara önemli bir koz vermişti. almanların kuzey fransa'da ele geçirdiği bölgeler fransa'nın ham demir-çelik madenlerinin önemli bir bölümü ve sanayi yerleşimlerinin bir kısmına ev sahipliği yapmaktaydı. fransızlar bu sahaları kaybetmenin külfetini tüm savaş boyunca ciddi anlamda çekmiştir.

    işte tüm bu olan bitenler içerisinde alman mareşal erich von falkenhayn, fransızlara nihai darbeyi vurmak için bir planla kaiser wilhelm ii ve ordu kurmaylarının karşısına gelir. o da tıpkı diğer kurmaylar gibi cephe hattını yaracak bir belirleyici muharebe ile savaşı kazanma imkanının olmadığına inanmaktadır. falkenhayn'a göre fransızlar sadece ve sadece kaynaklarının tükenme noktasına gelerek teslim bayrağını çekmelerine neden olacak bir çarpışma sonucunda mağlup edilebilirlerdi. bu çarpışma için seçilecek hedef öyle bir hedef olmalıdır ki bu hedef fransızlar için ulus meselesi haline gelmeli ve bu hedefi kaybetmemek için ellerinde ne kadar imkan varsa bu noktaya sevk etmelilerdir.

    falkenhayn bu hedefi verdun bölgesi ve etrafındaki tahkimatlar olarak belirler. verdun'un ve çevresindeki tüm tahkimatların ele geçirilmesi fransızlar için kabul edilebilir değildir, şayet böyle bir felaket meydana gelirse hem kurmay grubunun hem de ordunun alt kademelerinin morali savaşın başlangıcından beri olabilecek en düşük seviyeye inecek, hem de bu bölgeleri geri alabilmek için on binlerce kayıp verilmesi gerekecektir. bunu ön gören falkenhayn, verdun ve çevresini kaybetmemek için fransızların tüm imkanlarını seferber edeceğini düşünmüştür.

    nitekim düşüncesinde yanılmamıştır.

    verdun muharebesi 21 şubat 1916'da başlar ve 16 aralık 1916'da sona erer. her ne kadar muharebenin açılış safhasında almanlar başarılar elde etse de savaşın açılış safhası geçildikten sonra durum dengelenmiş ve muharebenin sonuna kadar o şekilde devam etmiştir.

    çarpışmanın sonunda her iki tarafın toplam kaybı 750,000-800,000 kadar olmuştur. almanlar, fransız ordusunun insan gücü ve moral kayıpları konusundaki hedeflerine ulaşamadığı gibi, kendileri bu konularda ciddi sıkıntıya girmiştir.

    gelelim işin trajikomik kısmına;

    almanların elde etmeye çalıştığı "fransız ordusunun insan gücü kayıplarının artması ve moralinin çökmesi" hususunu fransızlar bir yıl sonra nivelle's offensive adı verdikleri ve alman hatlarını yararak savaşı 48 saat içerisinde bitirmeyi tasarladıkları bir saldırıdan sonra almanlara verir. nivelle saldırısı fransız tarafı için o kadar büyük bir fiyasko ile sonuçlanır ki fransız ordusu silah bırakma noktasına gelir.

  • s5-08

    --- spoiler ---

    ak gezenleri ancak güçlü bir ittifakla yenilebileceğinin sinyallerinin verildiği dizi. günümüz türkiye'sine uyarlarsak:

    ak gezenler - ak parti
    yabaniler - hdp
    gece nöbetçileri - mhp
    güneyli halk - chp

    --- spoiler ---

  • çok özür dilerim ama hem kendi hem de etrafımdaki insanlardan edindiğim tecrübeye göre, tus bahane başka partnerler şahane olayı olmuş.

    üzüldüm. ama hayatın gerçeği bu. ve emin ol kariyer falan için terk edilmedin. aynı bahaneyi sunan bir arkadaşımın eski sevgilisi kpss için ara verdiğini söyleyip başka bir erkekten hamile kalıp evlendi.

    git bir tatile çık kafa dinle. sonra kendine gelirsin.

    edit: boşluk tuşuna basıldı. @archer05 sağolsun uyardı.

  • bugün problemlerimi çözme politikamı belirleyen bir sözü vardı;

    -oğlum, bağırırsan duyarlar. konuşursan dinlerler.

  • insanların eskisi kadar korkak olmaması.
    eskiden boşanma azdı da herkes çok mutluydu, şimdi yozlaştık öyle mi?
    güldürmeyin beni.
    boşanma nimettir nimet. bunu da en iyi aile içi şiddet yaşamış evlat anlar.
    mutlu bir evliliğim, harika bir eşim var, bebek bekliyoruz, her şey çok güzel benim için. ve hayatımda başıma gelen en güzel şey nedir diye sorarsanız cevabım ne biliyor musunuz? annemle babamın boşanması. belki bu çocuk doğduktan sonra bile ben hala bu cevabı veriyor olacağım. çünkü o boşanma olmasaydı ben şu mutluluğu bulacak şansı asla elde edemezdim. hatta belki bugün burada bile olmazdım.
    cehennem gibi hayat yaşayıp buna katlanmak marifet değil. nineleriniz ne dayaklar yiyip susmuş, çok güzel olmuş değil mi? cefakar anadolu kadını payesi almış başına taç olarak. şanslı ise yaşlanınca durulan öküz dedeniz, 80'inden sonra dizleri tutmaz olup bir bardak su için ona muhtaç olunca kıymeti bilinecek. siz de bunları mutluluk timsali olarak görüp duygulanacaksınız. yok artık öyle.

  • 2 gün önce bankamatikten acil para çekmem gerekiyordu, kartı soktum baktım önümde bembeyaz bir ekran hiç bir şey yazmıyor kartı da geri vermiyor. tırstım tabi yuttu mu kartı diye. neyse iptal tuşuna bastım, kartı geri verdi. anladım ki bankamatik çalışıyor ama ekran gitmiş, bembeyaz düz ekran böyle. ama benim para çekmem gerekiyor. neyse uzatmayayım, kartı tekrar soktum, şifreyi girdim biraz bekledikten sonra tamamen tahmin yürüterek ilk önce para çekmeyi tuşladım, ardından 50 tl yazdım. makbuz istiyor musunuz sorusuna hayır'ı bile kafadan cevapladım. parayı aldım, başka bir işlem yapmak istiyor musunuz sorusuna da hayır deyip oradan ayrıldım. bankamatikte bekleyen insanlar şaşkın gözlerle bana bakarken, aslında bunun eften püften bir başarı olmadığını fark ettim. yaa işte bu da böyle bir anımdır..

  • bir artiztin huzunlu sonunu izletti bize az once. a a adana diye diye gitti. twitter hesabindan kendinden once yarisan yarismaciya ozurlu kontenjanindan katilmis heralde yazmis. bahsettigi yarismaci 30.000 lira kazandi kendisi ilk soruda elendi. boyle tipler ilk soruda elenince acaip bir huzur kapliyor icimi.

  • yılmaz hocam selamlar. özür dileyerek söylemem gereken bir şey var.
    sizden nefret ediyorum..

    yanlış hatırlıyor olabilirim ama 1998 ya da 1999 yıllarıydı. 10 yaşlarında falanım. o zamanki ismini hatırlamıyorum ama şimdiki adıyla çanakkale dardanelspor'u çalıştırdığınız dönem.

    8-12 yaş altyapı futbolcu seçmeleri yapılacak. babamları güç bela ikna edip; çanakkale'ye geldim. yol bilmem, iz bilmem. nasıl heyecanlıyım bir görseniz. laf aramızda kendime de çok güveniyorum.
    o zamanlar; şimdiki gibi saat başı otobüs yok tekirdağ'dan çanakkale'ye. sabahın köründe çanakkale'de olmuştum çok iyi hatırlıyorum. tam 6 saat tek başıma bekledim.

    ismini hatırlamıyorum ama sarı uzun saçları olan bir altyapı hocası vardı. siz sanırım o dönem a takımı çalıştırdığınız için; futbolcu seçmelerinde o görevliydi. belki de futbolcuydu, emin değilim. nejat mı, necdet mi öyle tuhaf bir ismi vardı. (necdet diyelim.)

    önce 12 yaş grubunun maçı oynandı. hocam görseniz; nasıl da yeteneksiz çocuklar. bir çoğu top sürmekten aciz. taş çatlasın 1 ya da 2 çocuk vardı dikkat çeken. onlar da zaten hemen kenara çağrılıyor ve iletişim bilgileri isteniyordu.

    sonra 11 yaş grubunun seçmeleri yapıldı. ülke futbolunun şu anki halinin tek sorumlusu bu yaş grubu olabilir hocam. ben bu kadar yeteneksiz bir topluluğu bir arada hiç görmedim. izledikçe heyecanım artıyor, izledikçe kendime daha çok güveniyordum. hepsi rezalet. o sarı saçlı altyapı hocası bile sıkıldı izlerken, o derece kötüler.

    ve nihayet sıra bize geldi. 1988 doğumlular. siz bilmezsiniz; bu nesil insanlık tarihinin en şanssız neslidir hocam.
    dünya kupası oynanır mesela. 7'den 70'e herkes ekran başındadır, sadece bizim nesil izleyemez. biz o saatlerde liselere giriş sınavı için ter döküyor oluruz. kosta rika maçının ikinci yarısına yetişmek için; geleceğini feda eden şanssız bir nesiliz biz.
    sınav sistemi değişir örneğin, yine bizi vurur. bedelli çıkar, sadece bizi kapsamaz. işte öyle tuhaf bir nesiliz.

    neyse hocam.
    turuncu formalı takımın orta sahasındaydım. maça başlayalı daha 1 dakika olmamıştı ki; tesislerin kapısından içeri girdiniz ve necdet hocayı yanınıza çağırdınız. necdet hoca da maçı bırakıp; hemen yanınıza koştu. tam bir yalakaydı.

    ''boyron hocom.''

    ve ben o gün hayatımın topunu oynadım yılmaz hocam. 4 tane gol attım, çalımlamadığımın da hatrı kaldı. ama izleyen yoktu be hocam. sahaya dönüp bir kere olsun bakmadınız. bakmadığınız gibi; bakanı da engellediniz. hayatımı mahvettiniz hocam, futboldan soğuttunuz. eğer o gün yarım saat daha sabretseydiniz; belki de bugün milan'da oynuyordum hocam. ama şimdi? milan maçında 2.5 gol üstü olsun diye bekliyorum.

    sahi hocam!! neydi o kadar önemli olan?

  • hoca artık dellenmiştir
    hoca: fear yeter artık numaran kaç senin
    fear: 227
    hoca: (elindeki kağıda 227 yazıp arkasını döner, masasına doğru yürür)
    fear: 8x xx
    hoca: ?
    fear: ama gece 11 den sonra aramayın internette oluyorum hocam.
    hoca: (kulaklarından duman çıkararak) oğlum ben ev numaranı değil, okul numaranı soruyorum! numaran kaç?
    fear: (sanki sonuna başka bir numara ilave edecekmiş gibi bir tonlama ile) 400
    hoca: (4 yazar, bekler) dörtyüz kaç oğlum?
    fear: (aynı gıcık tonlama ile) 400
    hoca: ya tamam da dörtyüz kaç?
    bu bir süre böyle sürer
    fear: hocam dörtyüz işte. ille de sonuna rakam istiyorsanız dörtyüz kök üç olsun.
    hoca: (iptal olur) çabuk git kendini disipline ver!!!
    sınıf: (dağılır)

  • hesabını kitabını exceller ile değil manuel ve gerçek harcamalarla tutan, giderlerini kredi kartı dökümlerinden öğrenmeyen tutumlu nesildir. asker titizliğiyle o fişlerden deterjanları filan silerdik, o gri zarfın arkasına fiş kodu, firma adı, tarih ve tutar bilgilerini girerdik. hoop, herşey gözünün önünde.. ne harcadın, hangi ay en çok ne ödedin, elinde ne kadar paran kalmış hiç excel e gerek yok harita gibi ortada. para harcama kültürümüz değişti, çoğunlukla kimse cüzdanının nabzını ölçemiyor. ne eli sıkı ne de müsrif olmadan, kararında bir harcama politikası benimseyebilen pek az insan gözüme ilişiyor. kendim de zaman zaman dahil oluyorum buna.. yaşamayı, yürüyen bir kredi kartına dönüşmek olarak algılayan bir halimiz var. hayırlısı.

    şimdi insanların süpermarket kasasında aceleyle cüzdanına sokuşturduğu kağıt parçasından ibaret o fişler.. bir zamanlar ekonomi pusulası gibiydiler vesselam.