hesabın var mı? giriş yap

  • sakız adasında kaldığımız otel dolu idi. yunan, türk ve amerikalı turistler. arap yok, keko yok. türkler de genelde çocuksuz veya 1 çocuklu çok efendilerdi.

    sokaklarda afgan yok, mülteci yok, keko yok, insanı rahatsız eden unsur yok.

    kafeler ve restoranlar tamamen dolu. taverna cumartesi gecesi tamamen dolu. rezervasyonu olmayanlar geri dönmek zorunda kaldı. garsonlar genç kız, ter kokulu keko garson yok, sürekli masana gelip rahatsız etme yok. fiyatlar euro’nun bu haline rağmen türkiye’ye göre uygun.

    sonra kos adasına gittik. en kötü yanı bodrumdan gitmek zorunda kalmamız oldu, limanda kekoluğa, kazıkçılığa maruz kaldık, çok şükür kekolara bir liramız gitmedi.

    kos adası oteller dolu, cafeler, restoranlar dolu saatlere göre. sürekli rahatsız eden keko garson yok. fiyatlar sakıza göre biraz daha yüksek .

    genelde yunan ve avrupalı turist var. arap yok, afgan yok, keko , barzo yok.

    yine de hiç kazıklanma korkusu yaşamıyorsunuz. amerika’da yaşayan bir yunan aile ile arkadaş olduk. türk olduğumuzu öğrenince çok samimi davrandılar. genelde sakızda türkçe bilen çoktu.

    her sene yunan adalarına gidiyoruz pandemi hariç. euro’nun durumundan dolayı gidemeyiz sanıyordum, türkiye’den daha ucuz. mülteci, sapık olmaması açısından daha da güzel göründü gözümüze.

    gece eşinle çocuğunla sokaklarda güvenle gezebiliyorsun. kimse kimseyi rahatsız etmiyor. sırtlan ve çakal yok. slimfit keko yok. sanırım insanları rahatsız edenler tutuksuz yargılanmıyor.
    her kuruşunu helal ettiğim bir başka yunanistan tatili oldu.

    ekleme: garsonlara bahşiş vermezsen surat yapmıyorlar. 1-2 euro bahşiş verirsen teşekkür ediyorlar. türkiye’de en son 30 lira bahşiş verdim diye sürat yapıp yüzümüze bakmayan ter kokulu , barzo garsonu hatırlayınca insan ülkesi adına üzülüyor

  • fenerbahçeli cemil.
    alman kaleci mayer.
    franz bekenbauer.
    tacsız kral pele.
    nadya komanaçi...

  • kamerası ile ilgili fazla bilinmeyen bir detayı vereyim de, sonra niye söylemedin demeyin.

    bildiğiniz gibi 15 pro max 5x zoom (120mm) ile gelirken, iphone 15 pro 3x zoom (77mm) ile geliyor. eğer siz "1x'ten 5x'e kadar zoom yapabiliyorsam demek ki 3x'e de aynı şekilde zoom yaparım. pro max daha fazla aralık sunuyor, o yüzden pro max alayım" diyorsanız kazın ayağı öyle değil.

    çok detaya girmeden anlatacak olursam; pro max'in temelde 4 ana focal length'i var. 13mm (0.5x), 24mm (1x), 48mm (2x), 120mm (5x). sensor crop yaparak, yani 48mp'lik sensör'ün sadece belli bir kısmını kullanarak farklı odak uzunluğundaki lenslerin de yardımıyla size çeşitli çözünürlük ve odak uzaklıklarında fotoğraflar sunuyor. yani bu sensör ve lens kombinasyonları ile full çözünürlükte elde edebileceğiniz görüntü sayısı limitli. siz pro max ile 3x zoom yapmaya kalkarsanız olacak olan şey 48mm'lik (2x) odak uzaklığı ile oluşturulmuş görüntüye dijital olarak zoom yapmak olacak. yani aslında 2x ile çektiğiniz görüntüyü dijital olarak büyütmüş oluyorsunuz. örneği daha da çoğaltırsam, 2x'ten bir sonraki native odak uzaklığı olan 5x'e kadar yaptığınız tüm zoom'lar dijital zoom olacak. 2.1x, 2.3x,...3x,....4.9x vs. olay tabii ki basit bir dijital zoom işleminden ibaret değildir, apple bir takım görüntü işleme yöntemleriyle oluşturulan görüntüyü iyileştiriyordur ama neticede dijital olarak yakınlaştırılmış bir fotoğraf elde ediyorsunuz.

    o yüzden 15 pro max'e sahip olmanız, 15 pro'dan "daha iyi" biri kameraya sahip olduğunuz anlamına gelmiyor. sadece 5x odak uzunluğunda 15 pro'dan daha yüksek görüntü kalitesi sunacak olan bir kameraya sahip oluyorsunuz. tam tersi olarak da 15 pro 3x odak uzunluğunda 15 pro max'ten daha iyi görüntü kalitesi sunacaktır, çünkü 15 pro 3x odak uzunluğunu native olarak destekliyor.

    bu sebepten dolayı, çok fotoğraf çeken biriyseniz 77mm ya da 120mm'den hangisini daha çok kullanacaksanız onu seçmenizde fayda var. aksi takdirde 2x'ten büyük odak uzunluklarında çektiğiniz fotoğrafların görüntü kaliteleri iki kamerada da farklı olacaktır. ben şahsen 15 pro'nun 3x zoom'unu tercih ederim, çünkü 2x'ten 3x'e gidene kadar kameranın dijital olarak zoom yapacağı sadece 1x'lik bir aralık var. yani objektif tarafından desteklenen native odak uzukluğuna hemen ulaşıyorsunuz. daha sonra da 3x objektif devreye girip 3x'den büyük odak uzunlukları bu kamera tarafından oluşturulacak. 15 pro max de ise 2x den 5x'e varana kadar olan devasa aralık tamamen kayıp. tüm yükü 2x kamera almış durumda ve 5x'i günlük hayatta kullanabileceğiniz senaryo sayısı limitli.

    edit: özetin de özeti şu. iphone 15 pro, 3x zoom ile iphone 15 pro max'in 3x zoomundan daha kaliteli fotoğraf çekerken, iphone 15 pro max, 5x zoom ile iphone 15 pro'dan daha kaliteli fotoğraf çekiyor. (örnek) hangi odak uzunluğu ile daha çok fotoğraf çekecekseniz onu alın.

  • duygu sömrüsü sevmeyen yazarlardır. fragmanına bile dayanamadım. duygu sömrüsünden ibaret bir film olduğu çok belli. tek amaç ağlatmak. bunun üzerine kurulu bir filme benziyor. hayatta izlemem.

    edit: ne çok mesaj geldi. arkadaş yönetmen bu kadar savunmamıştır. filmin nasıl bir film olduğunu anlatmaya çalışanları anlarım da sırf filmi sevmedim diye küfredenleri anlamıyorum. sanki filmi beğenenlere küfretmişim gibi davranmışlar. arkadaş bir filmin fragmanının bende uyandırdığı izlenimi yazdım. tümüyle kişisel bir tercih. sen beğenebilirsin. içtenlikle saygı duyarım. siz de beğenmeyenlere saygı duyun.

  • sapıklıktır. sapık her yerde vardır, ona kimsenin lafı yok. ingiltere'deki çocuk tecavüzcüsü müebbet alıyor, bunu duyan insanlar dehşete düşüyor. burada ne oluyor? yedi yıl tecavüz edilen çocuğun annesi bile "çocuğum suçlu" diyebiliyor. bizim şikayet ettiğimiz münferit sapıklar değil, onlar bin yıllardır hep vardı ve maalesef hep olacaklar. bizim şikayetimiz koca bir memleketin bu sapıkları aklayabilecek derecede sapık olması.

  • istanbula üniversite kaydı için yola çıkmıştık.
    bir iki kişiydik, saf ve iyi yürekli baba kız.
    biz sandık ki istanbulun adı geçse metropol olur en dandik köy bile.
    gittik bilet aldık şimdi adını vermek istemediğim için takma isim olarak gerçek koyun adını vereceğim şirkertten.
    bende bir heyecan bir heyecan. babam da kızının üniversiteyi kazanmış olmasına bağlı olarak koltukları kabarmış bir vaziyette turgut özalımsı geziniyor.

    geldi bizim otobüs; ön camda dev bir çatlak!
    ama biz iki sevgi kuşu, biz iki polyanna sevdalısı -olsun- dedik, vardır bir bildikleri.
    camdan ölen olmamış ki?

    sonra yolcular gelmeye başladı.
    biz babamla şöför arkası ikinci sıradayız.
    tam vaktinden yirmi dakika sonra çalıştı otobüs.
    biz iki pıtırcık sevindik buna zira sabahın 6' sında ne yapacaktık istanbul' da. en azından 6.30 da ineriz dedik.

    yolculuğun 15. dakikası ön iki koltuktaki takribi 280 yaşındaki teyze ve amca ben-gal ya da öyle bir adı olan kokusu burun delen kremlerden şakır şakır sürmeye başladılar.
    insanın kolu kopsa bu kremi koklayacağıma acısını çekerim dedirtecek bir kremdi.
    ve bu olay istanbula varasıya kadar 15 dakika aralarla devam etti.

    olsun, biz iki neşe pınarı herşeyin başı sağlık diyenlerdendik.

    sonra arka ikilideki takribi 180 yaşlarındaki amca ve teyze kocaman bir çuvaldan haşlanmış mısır çıkardılar ve toplamda 7 dişle bunu yemeye başladılar.

    biz tabi ki emekçi ve emekçinin emekçiliğinden gurur duyan kızı olarak, ağız şapırdatmadan tiksinmezdik.
    her nekadar çıkan sesler istanbula kadar devam etse de..

    sonra en ön diğer ikili koltukta oturan 32 yaşındaki adam ayağa kalktı ve 65 yaşlarındaki annesine;

    - benim ercanla arkadaşlığıma karışma, ben seviyorum ercanı
    diye bağırmaya başladı.
    sonra höykürerek ağladı. tükürük ve sümükleri krem süren amcanın keline yapıştı.

    annesi adamı,pipisini çakmakla yakmakla tehdit etti.
    babam bana -sen bakma- dedi.

    sonra adam otobüsün vitesine saldırdı. şöför ani bir frenle otobüsü savurttu.

    adama eti cin verdiler 4 tane, sustu. -yarım saat kadar.
    sonra tekrar annesine bağırmaya başladı:

    -sana arabayı durdur dediim. altıma işettirdin beniiiiiii.

    otobüsü sağa çektik. valizden adama temiz don çıkarıp giydirdiler.

    ama artık otobüs çiş, mısır ve tarifsiz bir krem kokuyordu.

    olsundu ama, herkesin başına gelir ayıplamamak lazımdı.

    babam ki o bir gurur abidesi, kokudan kusacak gibi olunca muavine ; susurluk' a ne zaman varacağız dedi.

    muavin ise; -allah bilir beyamca- dedi.

    muavin 60 babam ise 45 yaşındaydı.
    ama olsun biz iki pempe gönüllü bunu olgunluğa dair bir iltifat olarak aldık.

    sonra mola yerinde bir çorbaya iki iskender parası verdik. ama anısı oldu, olsun.

    yolda ön cam patladı. zaten 6,30 da erken bir varış saati idi. bursa otogarına kadar biraz üşüdüm ve korktum ama tecrübe de böyle kazanılımış diye üzülmedik.

    yalova feribotunda, ercan seven ve altına işeyen adam kayboldu.

    tüm feribotun aranıp adamın buşlunması 1 saat sürdü. yine altına yapmıştı ve yedek kıyafeti kalmamıştı.
    artık valizden çıkardıkları annesine ait füzo ile oturmaktaydı.

    biz 11.00 sularında otogara indik. kaydımızı 14,00' de yaptırdık.
    kalacak yerimiz yoktu. taksimde gezip akşam otobüsü ile dönecektik.

    taksim çok güzeldi, inci profitrol nefisti.
    babam bana şampiyondan midye aldı.
    sonra yazıhanelere gidip bilet aramaya başladık, biz, iki sevgi kelebeği.

    maalesef bilet bulunamıyordu çünkü okul kayıtları başlamıştı.
    sadece gerçek koyun seyahatte arka dörtlü boştu.

    babam, bir beyaz mimoza, bir muzaffer komutan anıtı, dedi ki;

    -hay .mına koyyim böyle işin.....