hesabın var mı? giriş yap

  • bazen çocukları çok da küçümsememiz gerektiğini gözümüze gözümüze sokan diyaloglardır.

    5 yaşındaki yiğenim: 5yy
    ihe sade: is

    5yy:amca
    is: söle canım
    5yy: amca ben sana ottus ikki deditebiliğ miyim
    is: dedirtebilirsin
    5yy: hayıı , sen dediğtemezsin diyeceksin
    is: iyi, dedirtemezsin
    5yy: otus , dört daha kaç eder
    is: otuz dört
    5yy: oleyy , oleyy!! dedittim dedittim.
    is: ne alakası var, sen 34 dedirtmicektin ki 32 dedirtecektin
    5yy: ahahahha, bak 32 dedin
    is:...!(vay şerefsiz)

  • ingilizcesi walking ghost olan bu kavram çok yüksek dozlarda akut radyasyon zehirlenmesi'ne (>20 sievert) maruz kalan kişilerde ortaya çıkan, radyasyona maruz kalınan ilk andaki semptomların (bulantı, kusma, ishal, yorgunluk, kanamalar) yok oluşundan sonra kurbanın içine girdiği uzunluğu birkaç saat ile birkaç gün arasında değişen (9-10 güne kadar bile çıktığı vakidir) sağlıklı görünme haline verilen addır. walking ghost süresi boyunca hasta kendini iyi hisseder, genel durumu iyiye gider, adından anlaşılacağı üzere kalkıp yürüyebilir bile.
    ancak çok yüksek dereceli radyasyon zehirlenmesinde epitel hücreleri öldüğü ve kemik iliği tamamen yok olduğu için ölüm kaçınılmaz olduğundan walking ghost süresi geçtikten sonra kurban tekrar kontrolsüz kanamalar ve enfeksiyonların eşlik ettiği, tedavisi mümkün olmayan ve ölümle sonuçlanan bir döneme girer.

    sanıyorum ki "üç ay ömrünüz kalmış" konseptinden tamamen bağımsız şekilde, bir insanın yaşayabileceği en büyük psikolojik yıkım kendisine bir yürüyen hayalet olduğunun söylendiği andır.
    (bkz: dead man walking)

  • -iki kişilik bir oda lütfen
    -evlilik cüzdanınız
    -buyrun
    -ama siz.. farklı insanlarla evlisiniz..
    -onlara da otelinizi tavsiye edeceğiz

  • öncelikle bu sorunun cevabı için ateş kadehi'nin yumurta ve göz isimli 25. bölümüne bakmalıyız. çünkü bize myrtle'ın ölümünden sonrasında neler olduğu konusunda daha önce bilmediğimiz bilgiler verir ve bence jk rowling bunu ikinci kitaptaki hikayedeki boşluğu kapatmak için yapar.

    bu bölümde harry ilk görevde ejderhadan aldığı yumurtadaki ipucunu çözmek için cedric reisin de yardımıyla sınıf başkanları banyosuna yumurtayı incelemeye gider. ve buraya mızmız myrtle ile karşılaşılır.

    bildiğiniz gibi myrtle ölmeden hemen önce olive hornby onunla dalga geçtiği için tuvalette saklanmakta ve ağlamaktadır ve burada basiliksle karşılaşarak ölür. ateş kadehi 25 bölümünde myrtle sınıf başkanları tuvaletinde harry'e kendi ölümünden sonrasını şöyle anlatır:

    "...cesedimi bulmaları bile saatler aldı. biliyordum çünkü orada oturmuş onları bekliyordum. olive hornby tuvalete geldi. "yine orada oturmuş somurtuyor musun myrtle?" dedi. "çünkü profesör dippet seni aramamı istedi." ve o anda cesedimi gördü. öldüğü güne kadar da unutmadı. bunu ben garantiye aldım. peşinden dolaştım. hiç unutturmadım. evet. hatırlıyorum da. erkek kardeşinin düğününde..."

    (burada harry araya girerek başka şeyler düşünür ve myrtle'ı dinlemez. myrtle devam eder)

    "... ve tabi sonra sihir bakanlığına gitti. peşinden dolaşmama bir son vermek için. ben de buraya dönüp tuvaletimde yaşamak zorunda kaldım."

    özetle myrtle'ın ölümünden sonra uzun bir zamanı hogwarts'ta değil olive hornby'nin peşinde ona musallat olmakla geçirdiğini ve bakanlık olive hornby'nin şikayetiyle artık duruma bir son verdiğinde onu peşini bırakıp öldüğü yer olan hogwarts'a dönerek orada yaşamaya başladığını anlıyoruz.

    birinci teori: myrtle ölümünden sonra hogwarts'a dönene kadar uzun bir zaman, belki de yıllar boyunca olive hornby'e musallat olmuş ve sonunda hogwarts'a döndüğünde sırlar odası olayının üzerinden artık çok zaman geçmiş, sırlar odası tekrar açılmamış ve dumbledore myrtle'la konuşmaya çalışmaya gerek duymamış olabilir.

    bununla birlikte mızmız mytrle için onunla konuşma zahmetini gösteren herkesle uzun uzun muhabbet edip kendi ölümünün tüm detaylarını anlatmaya aşırı meraklı bir hayalet diyemeyiz. dikkat ederseniz seri boyunca sadece hoşlandığı kişilerle (harry, draco) yüzeysel konuşmaların ve klasik myrtle histerilerinin dışında gerçekten kendinden bahsettiğini ve karşısındaki kişiyi dinlediğini görüyoruz.

    yani ikinci teori: dumbledore myrtle'la konuşmaya çalışmış, ancak myrtle dumbledore'a bir şey anlatmaya yanaşmayıp kendini klozet borusuna fırlatarak gözden kaybolmuş olabilir. ama dumbledore'un ikna kabiliyetini düşünürsek myrtle gibi zayıf bir karakteri istediği bilgiyi almaya ikna edememiş olması pek olası değil.

    bu da bizi üçüncü teoriye getiriyor: dumbledore myrtle'la konuştu. ölmeden önce "musluk tarafında bir çift göz gördüğünü" öğrendi ancak o sırada elinde olan bilgilerle myrtle'ın söylediklerinden herhangi bi çıkarım yapamadı. ya da yapabildi ancak harekete geçmedi. veya çok daha olası: harekete geçecekti ama geçemeden önce ikinci kitapta okul aile birliği tarafından okuldan uzaklaştırıldı. (en mantıklı teori)

    ancak bana sorarsanız olay şu: harry'nin sırlar odasını bulma hikayesine hizmet etmesi adına rowling dumbledore'u bu işe hiç karıştırmadı.

  • thy'nin yeni viral videosu.
    http://www.youtube.com/watch?v=rwc1ehpsjxw

    güyya eleman sevgilisine evlilik teklifi etmek ve güzel bir video çekebilmek için ülke ülke dolaşmış.
    bence asıl inanılmaz olan kızların bu videoyu facebook'ta ayyy ne güzeeeeel diyerek paylaşması.

    hadi geçtim thy reklamı oluşunu, adama sormazlar mı, üç ay boyunca bana yalan mı söyledin, madem bu kadar ucuzdu, önce evlenme teklifi etseydin de birlikte gezseydik diye. ben olsam kesin maraz çıkarırdım.

  • bir defasında yağmur yağıyordu. canım onu seyretmek istemişti. koltuğu ite kaka pencerenin önüne uzatıp ışıkları kapattım, perdeleri açıp oturdum seyretmeye başladım. sevgilim öbür odada bir şeyler yapıyordu, biraz sonra o da geldi. n'aptın naapıyosun falan demedi hiç. geldi yanıma oturdu. sabaha kadar, belki 4-5 saat tek kelime etmeden orada oturup yağmuru seyrettik. o ilişkiye dair en mutlu olduğum anlardan biri o.

    bir başka günse yine o koltukta oturmuş dışarıyı izliyordum, o da içeride telefonla konuşuyordu. konuşması bitince geldi, o konuşmaya dair bi şeyler söyledi. oradan konu konuyu açtı, çocukluk arkadaşlarından komplo teorilerine, avrupa göçmen politikasından hooke newton kavgasına kadar non stop konuşup durduk belki 7-8 saat. izleyelim diye seçtiğimiz film ilk sahnesinde pause'da kaldı öyle. güneş doğunca kapatıp yattık.

    bir başka gün bi restorandaydık. hararetli hararetli bi şeyden konuşuyorduk. bi onun bi benim telefonum çalıp duruyordu, ikimiz de reddedip reddedip duruyorduk. sonunda yeter ama diyerek telefonları sessize aldık. konuştuğumuz şey bitince de açmadık, susuşup tek kelime etmeden biralarımızı içerek uzun uzun daha oturduk öyle denizi seyrederek.

    bi başka gün tek başımaydım. çok güzel göründüğü için ona göndermek üzere ayın fotoğrafını çekmeye çalışırken ondan bana ayın fotoğrafı gelmişti. beraber bile oturmuyorduk. 3200 km mesafedeydik.

    bir başka gün ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında o konuşuyordu, ben ötelere bakıp susuyordum.

    başka bir gün yine ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında ben konuşuyordum, o ötelere bakıp susuyordu.

    sonra ayrıldık. artık ne konuşuyor ne susuyoruz.

    acıklı gibi tınladı da, değil. doğal döngüsünü tamamlamış eski güzel bi ilişki işte…

    diyeceğim, ister sus ister konuş ister halay çek.. yan yana bile olma hatta. olay ne yaptığında değil çünkü, o an birlikte aynı “an”da olup olmamakta.

  • olm mal mısınız? beyni kullanım dışına mı bıraktınız?

    dışarı çıkan biri şu çağda en sıradan şey olan(fakir ülkeler hariç); cluba gidip eğlenebilir mi? hayır, bara gidip canlı performans dinleyip dilediğince içebilir mi? hayır, her hafta kiloyla et alıp manzaralı bir yere gidip yanına meze alkollü/alkolsüz içki akıtabilir mi? hayır, bisiklet alıp kendini dağa vurabilir mi? hayır, elektronik hobileri olabilir mi? drone, xbox vs. çok zor, güzel restaurantlarda yemek? hayır...

    insanlar mcdonald's tarzı kahveciye gidip 25tl'ye, ki mecbur 25 tl altına dışarıda ancak bankta su içer simit yersin, kahve içiyorlar ve saatlerce oturuyorlar ancak bu bile size lüks geliyor hala doluyor diyorsunuz.

    size bunun lüks gelmesi bile ayrı bir inceleme konusu, güdülmüşsünüz her şeyi kabullenmişsiniz mal sürüleri. dalgasına geyiğini yapanlar hariç gerçekten böyle düşünenler var, onlara ithaf edilmiştir.

  • minibüste en ön sağdaki tekli koltukta oturmak.

    o anda ne bozuk para uzatma ritüeli,
    ne ineceğin yeri kaçırma korkusu.
    o anda ne düşmek dalgalara ne de hürriyet,
    şoför, yol ve ben...
    bahtiyarım.