hesabın var mı? giriş yap

  • cem yılmaz'ın en iyi filmi. ona buna gönderme yok, bilim kurgu yok, sosyal medya jargonu yok, zoraki espriler yok. güldüren, üzen ve sonunda hafif gözleri de nemlendiren sıcacık bir film.

  • ilk olarak 1947 yılında yayımlanan bu romanı yazar 1936-1944 yılları arasında 9 sene uğraşarak yazmıştır. malcolm lowry'nin hayatıyla fazlasıyla ilintili olan bu eser, modern library'nin en iyi 100 roman listesinde 11. sırada yer almaktadır. on iki bölümden oluşan metin, tek bir günü kapsamakta, bölümleri gibi on iki saatlik zaman dilimine işaret etmektedir.

    romanımızın ana karakteri geoff / goeffrey / konsolos / firmin yani geoffrey firmin'dir. bu karakterin romanda anlatılan hayatı yazarınkiyle benzerdir. onun üvey kardeşi hugh firmin, eski eşi yvonne constable ve çocukluk arkadaşı jacque laruelle bu romanın diğer karakterleridir. ingiltere'nin meksika'daki konsolosu olan geoffrey firmin alkolik bir karakter olup metin boyunca geriye dönüş tekniği de kullanılıp çocukluğu, daha önce yaşadıkları ve gün boyunca hugh ve yvonne'la olan geçirdikleri zaman anlatılmaktadır. bu metnin belki de en önemli özelliklerinden biri geoffrey'nin iç sesiyle üçüncü şahıs anlatıcı iç içe geçmiş durumdadır.

    bu kitap ilk olarak dilimize aziz üstel tarafından çevrilmiş ve 1974 yılında hürriyet yayınları tarafından yayımlanmıştır. ikinci baskısı sinan fişek çevirisiyle yanardağın altında isimli olarak can yayınları tarafından 1989 yılında yayımlanmıştır. bu romanın son baskısı yine can yayınları tarafından 2017 yılında yapılmıştır.

    yanardağın altında romanını anlattığım videoyu izlemek için: https://youtu.be/hrd5zoaieeg

  • oha amk. oha lan oha. zamaninda ogrenci evinde gideri tikali tuvaleti seramigi komple strechleyip ayni prensiple basinci kullanarak actim. hala anlatirlar. kafama sicayim keske o kadar dusunmusken bunu da urettirip satsaymisim...

  • şu "çıkın sosyalleşin, bisikletinizi scooter'ınızı alın dışarı çıkın, tüketmeden eğlenebilmeyi öğrenin" diyenler nasıl bir kafa yaşıyor anlamak güç. bisikleti olmayan birisi için şu an kafadan 2000 lira harcattınız. scooter'ın rayici nedir bilemiyorum, bisikletten hallicedir diye tahmin ediyorum. "çayımı alayım termosa koyayım" desen termos fiyatları 3 hafta önce 250 liralardan başlıyordu. şimdi kaç olmuştur allah bilir. zaten istanbul'da bisiklete mi binilir amk siz delirdiniz mi? sinir stres sahibi olmayı geçtim 3 kişilik aileye gereken bisiklet miktarı x asgari bisiklet fiyatı zaten asgari ücreti geçiyor. herkes tek başına mı yaşıyor zannediyorsunuz?
    haydi her şeyi geçtim, tüm bunlara daha önceden sahip olduğumuzu ve tek başımıza yaşadığımızı düşünelim, sandviçimizi de evde yaptık çayımızı çorbamızı da... birisi bana "dışarı çıkıp sosyalleşmek" tam olarak ne demek, bir anlatabilir mi? ben dışarı çıktığımda kuşa, buluta, güneşe selam mı vereyim sosyalleşmek için? parka gidip bankta sap sap oturayım mı? arkadaşlarımla buluşsam mesela bankta termos kapağından çay mı içeceğiz? ulan ekonomi sıçmış batırmış, boğaza kadar batmışız adamlar hala iyimserlik sıçmaya çalışıyor ya ayar oluyorum. ne sosyalleşmesi lan?!

    edit: @iknowwhatyoudidlastsummer'in eklememi istediği mevzu da elbette arkadaş grubundan birisinin mutlaka sizi kafeye, yemeğe bir yere çağırması. bu yüzden görüşülemeyen insanlar var amk.

  • edit: diyen gitti arkadaşlar, uçuruldu.

    böyle olunca bize de tanım yapmak düştü. bi hikaye var bilen var mı? o geldi başlığı görünce aklıma, durun anlatayım;

    şimdi almanya'da iki tane türk çok sıkılmışlar türk olmaktan, itilip kakılmaktan, barbar/hor görülmekten. düşünmüşler taşınmışlar alman olmaya karar vermişler. ama nasıl alman olacaklarını bilmiyorlarmış. başlamışlar her önlerine gelene sormaya 'nasıl alman oluruz' diye. en son biri bakmış bunlar saf, dalga geçmek için almış bunları karşısına, başlamış sallamaya;

    - bakın demiş, şu dağı görüyor musunuz? adamlar görüyoruz deyince devam etmiş. işte o dağın tepesindeki büyük kayayı görüyor musunuz? görüyoruz deyince adamlar, yine devam etmiş bizimki. bakın demiş o kayanın tepesine çıkıp 3 kez 'ben almanım' diye bağırırsanız alman olursunuz.

    bizimkiler daha adamın lafı bitmeden fırlamışlar dağa. tırmanmışlar, tırmanmışlar kayanın dibine kadar gelmişler. bakmışlar bu kayaya birbirlerinin yardımı olmadan çıkmanın imkanı yok, biri demiş ki sen eğil, ben senin üstüne basıp çıkayım, sonra da seni yukarı çekerim. peki demiş öbürü ve eğilmiş. ilki basmış alttakinin sırtına ve çıkmış kayanın tepesine. ve hemen 3 kere bağırmış ben almanım diye. aşağıdaki heyecandan duramaz olmuş, hadi demiş kardeş beni de asıl yukarı, ben de alman olayım deyip uzanmış yukarı doğru. yukarıdaki buna tekmeyi bastığı gibi ''de amina goduumun türkü'' deyip yuvarlamış arkadaşını aşağı.

    şimdi bunu niye anlattım. başlığı açıp giden arkadaş da yazar olunca kendisini adamdan saymış ve çaylaklara basmış bu başlıkla tekmeyi. ama bu sefer kayadan uçan kendisi olmuş.

    vayy bea ne bağladım amma!!!

    edit: orjinali türk/kürt şeklinde idi ve çok ırkçıydı. komik mi evet, lakin içeriği dolayısıyla hem kürtlerden hem türklerden özür dilerim. hatta dur bunu türk ve avrupalı diye değiştireyim...