hesabın var mı? giriş yap

  • hazır memleket yangın yeriyken içinizi serinletecek bir sangria tarifi vereyim. marbella'da, sevilla'da, malaga'da, granada'da tadımladığım farklı lezzetleri harmanlayıp anadolu'nun kendine özgü renklerini de ekledim;

    - 2 şişe 75 cl kırmızı şarap
    - 15-20 cl votka (bir küçük votkanın yarısı)
    - 1 lt kadar taze sıkılmış portakal suyu
    - 1 şişe niğde gazozu
    - 1 çay bardağı taze sıkılmış limon suyu
    - 1 adet küp küp dilimlenmiş ekşi elma
    - 3 adet mandalinanın dilimleri
    - 4-5 adet küp küp dilimlenmiş kırmızı erik

    tüm malzemeleri yeterince büyük bir kapta karıştırın ama çalkalamayın*, 24 saat buzdolabında bekletin. ince limon dilimleri ile servis edin. afiyet olsun.

  • bir insanın kabiliyetini/yeteneğini/istidatlarını israf etmesi. gelişmemiş ülkelerde özellikle bol görülen bir israftır. iktisatta geçen ''tasarrufların etkin kullanılamaması'' gibi kalıplarda da akıllara gelmesi gerekir. kabiliyetleri yönlendirmemek gibi devletin ve toplumun sorumluluğu varsa da kişisel sorumluluğu da elbette ki yoğundur.

    genelde bu tarz büyük potansiyellerin kaybı hiç yazılamamış ve bilinemeyen hüzünlü öykülerdendir. faydaya dönüşememiş potansiyel de bir anlam ifade etmemektedir. özellikle toplumumuzda bana göre yapılan bir hata da vardır ki iltifat olarak ''çok zeki'' sözünün kullanılmasıdır. bir insan gerçekten zeki olsa dahi bu başlı başına bir iltifat sebebi değildir bana göre. çünkü zeki olmak başarılmış bir şey de değil doğuştan gelen bir durumdur. önemli olan o zekayı işletebilmektir. bu da sabır, irade, zamanla yol, yöntem öğrenme gibi çeşitli yetenekler ister. önemli olan nokta da budur. bunun için çalışkan insan -hemen hemen- her zaman başarılı olabilirken zeki insan için çalışma olmadığı sürece önemli bir atılım yapabilmek mümkün değil. bu da emek olmadan hiçbir şey olmayacağının bir göstergesidir. bu dünyada ciddi manada bedelsiz hiçbir şey yoktur.

    büyük miktarda miras bile kalsa şahsınıza parayı yönetemediğiniz sürece hazıra dağ dayanmayacak ve sermaye yok olup gidecektir. tıpkı akıl ve yetenek sermayeleri gibi. o yüzden bana göre kimse doğuştan çok şanslı değil de sadece farklı koşullarda ve farklı alanlarda bir sınav vermekte. sermayenizin çok olması şanslı olduğunuz anlamına gelmemekte hatta bazen sorumluluğunuzun daha ağır olduğu anlamına gelebilmekte.

    onun için ne istediğine dikkat etmeli insan. bedelsiz olmaz.

  • gündüz vakti dangır dangır türkçe pop müzik çalması.
    bir kafede insanlar birini duyamıyorsa orası kafe değildir.

  • - neden döndün ha, neden?
    - juventus küme düşürülünce herkes bir yerlere gitti. cannavaro real'e, zambrotta barca'ya. ben de sana döneyim dedim.

  • ülkedeki maaş adaletsizliğinin en güzel göstergesi. lise mezunu, torpille iş başına gelmiş vasıfsız adamlar bekçi yapılıp ellerine üniversite mezunu maaşı veriliyor. yaptıkları iş de tunalıda elinde birayla gezen gençleri uyarmak, kimlik sorup insanları rahatsız etmek. yeni üniversite mezunlarının çoğuna teklif edilse hiç düşünmeden kabul edeceği parayı lise mezunu kendini geliştirmemiş adam her ay cebine atıyor. sözlükteki mallar da doktor, öğretmen, pilot maaşı eleştirmeye devam etsin.

  • --- spoiler ---

    armagan: zeliha yenge, vahit amcayla sen, yani nasil basladiniz?

    (o sirada vahit alt katta oglanlarla icmektedir. orada da ayni konu konusulmaktadir)

    vahit: anasiyla babasi, yirmi yas buyuk birisiyle sozlemislerdi tanistigimizda. ben kasaba pazarina elma indirdiydim. o da elma almaya geldi.

    zeliha: baktim, bu elinde elma kasasi, arkasi da bana donuk, oyle duruyor. surdan iki kilo elma versene, dedim. o zaman bana yuzunu dondu

    vahit: donmemle, yuregim yuregine zincirlendi sanki. gozleri urkek bi ceylan, yanaklari gul yapragi gibiydi.
    sikilaraktan guldu. ben de guldum.

    zeliha: oyle bi gulusu vardi ki... yani sanki boyle daglarin tepelerinden gurleyip gurleyip gelen sular boyle akti akti akti akti taa boyle icime doldu. soyle kana kana seyredeyim istedim. ikimiz bir oylece kalakalmisiz. sonra bana dedi ki

    vahit: yolu yok! benim kadinim sen olcan, dedim!

    zeliha: ya olmaz, dedim. ben baskasina sozluyum, dedim. oyleyse seni kaciricam, dedi.

    vahit: bizi vururlar, dedi. dedim, vursunlar. biz birbirimize boyle vurulduktan sonra ne yazar

    zeliha: dedi. eger elin elimde olacaksa, bayram yerine gider gibi giderim ben olume, dedi. ee madem oyle, kacir beni diyivermisim

    vahit: kacirdim ben de. istanbul'a geldik. tam uc sene bi akrabamin yaninda, tek goz odada yasadik. o oda var ya cocuklar...

    zeliha: o odaya biz kocaman bi sevda sigdirdik. o oda bizim peri sarayimizdi. sobamiz bile yoktu ama birbirimize sarilip oyle guzel isinirdik ki... bi cocugumuz olsun istedim, olmadi...

    vahit: yoksulluk... amelelik yaptim... zelihami doktor doktor gezdirdim. ne fayda... zeliham... kisir cikti.

    zeliha: aslinda... kisir olan vahit'ti... ona hicbi zaman diyemedim. diyeydim, kendini hic bagislamazdi yoksa... amaaaan, varsin dedim beni kisir bilsin.

    vahit: bizim memlekette, kisir kadina hor gozle bakarlar. biliyorsunuz... zelihami uzmesinler diye, burda ac kaldim, yine de memlekete geri donmedim! sevda ince istir evlatlar!
    --- spoiler ---

    bir daha!

    --- spoiler ---

    sevda ince istir evlatlar!
    --- spoiler ---