• tadashi suzuki'nin anton çehov'un aynı adlı eseri üzerine kurguladığı ve yönettiği oyunudur. onbeşinci uluslararası istanbul tiyatro festivali'nin konuğu olan oyun başarılı kurgusu ve sahnemesiyle dikkat çekti ancak zannedersem kurgunun herkesçe anlaşılabilmesi açısından oyundan önce bir metin dağıtıldı. japonca sahnelenen oyun süresince, senkronu kaçmış rezalet çeviriye rağmen, japon edebiyatının, ve dahi kültününü, latin kültürüne ne denli uzak olduğu algılanıyor ve de anlatılmak isteneni bambaşka anlama riski doğuyor. alttaki metin bu açıdan anlamlı ve doğrulayıcı nitelikte.

    suzuki, bu oyunda karakterlerini, ivanov ve anna hariç, tekerlekli sandalyelere oturtarak, insanların ön yargılarını ve tutucu fikirlerini yansıtmayı amaçlamıştır. ivanov, çöküş sürecindeki ana karakterin eleştirisini ortaya koyar. onun dünya hakkındaki görüşlerini dile getirir. sahneye hakim olan beyaz renk insanların yabancılaşmasını ve varlığın anlamının kayboluşunu sembolize eder. ivanov, çöküş sürecinde bir insanın iç dünyasını yansıtır. kahraman kimi kez kendinden kuşku duyar, kimi kez kendine güven tazeler. yönetmen oyun kahramanının çevresine bakışını, duygularını inceler.

    sahnede sadece iki kişi vardır: ivanov ve anna adında bir kadın. diğerleri ivanov'un hayal gücünün ürünleridir; sepetlerde yaşayan ve onlardan kopartılamayan varlıklar. ivanov kendisinin de içinde yaşadığı dünyayla uyumlu olmadığını hisseder. düş kırıklığının sebebi budur. çevresindeki herkesin onu suçladığını anlamaktadır. kimsenin onu acılarından kurtaramayacağını fark ettiğinde ise artık yeni ideallerini gerçekleştiremeyecek durumdadır. kimsenin kendisini anlamadığı fikrine kapılmıştır ve gerçeklerden kaçar. çılgın hayallere teslim olarak yavaş yavaş delirir.

    sepet-insanlar ivanov'un zengin bir ailenin kızıyla evlendiğini, büyük bir çeyiz beklediğini ama eline tek kuruş bile geçmediğini aktarırlar bize. ancak, bu çöküntünün esas sebebi başkadır: bir idealist olan ivanov, yahudi anna ile evlenmiş ve ırk ayrımı engelini aşabileceğine karar vermiştir. bu deneme başarısızlıkla sonuçlanır. anna'ya, bu yaptığına şaşırsa da, bir noktada "sus, yahudi!" diye bağırır ve büyük bir kararlılıkla reddettiği ayrımcılık fikrinin kendisinde de var olduğunu anlar. belli kalıplara, şartlanmalara karşı duramadığını anlar. sepet-insanlar ivanov'un duygusal dünyasının yansımalarıdır. umutsuzluk, ivanov'la diğerlerinin arasındaki uyuşmazlık sonucu ortaya çıkar. beyaz renk, insanın hayatta benimsediği ölçütlerin ve varoluş sebeplerinin kaybolup gitmesiyle içine düşülen boşluğu sembolize eder. olaylar, ters zamansal düzenle ilerler. bütün bunlar delirdikten sonra ve intihar etmeden önce hatırladıklarıdır ivanov'un...
  • bunun japonca sahnelenmisini bilmem de oyunu okumustum, pek birsey anlamamistim. daha dogrusu ivanov denen meymenetsiz herifin mizmizlanmasindan daraliyor insan, ayni monologu adam oyun suresince 5 kez tekrarliyor yahu, cekov copy pastei bulmus herkesten once.

    bu adami severim, dunyaya bakisi genel olarak kotumser ama hayatini mutlu mesut yasayip gitmis. oyunlarinda da bu kotumserligini anlatir, iste kulturlu insanlar kalabaliklar tarafindan nasil bayagilastirilıyor, yeniliyorlar, bu mucadelede yenilgi kacınılmaz falan. ivanov da sanirim oyle bir adam, dandik bir kasabada hayati kuruyup kaldıgı icin garip bir depresyona dusuyor ama bu pek duzgun islenememis cunku cevrenin etlkisi yok ortada. o siradan kalabaliklari temsilen bir yardimcisi vardi, o da "kotu" bir karakter de degil ve fazla bir etkisi yok. bir garip doktor var, asiri durust ve holier than thou tribinde onune geleni kucumsuyor ama o da o bayagiligi temsil etmiyor, genel olarak tum karakterler gibi ortada kalmis. oyunun sonu da zaten oldu bittiye gelmis (herkes oluyor, katil usak, kendini de olduruyor, oyle manyak). simdi wikiden baktim 10 gunde yazip bitirmis bunu, boyle olur tabii. ben on gunde su entryi anca yazdim; oscar wilde ne demis: bazen bir virgulu koymak icin tum gun dusunurum. uydurmus tabii de neyse.
  • onuncu nesil çaylak.
  • anton çehov'un 1887 yılında yazdığı tiyatro oyunu

    oyun genel anlamda ivanovun ruhi bunalımları toprağı ile olan dertlerini anlatır. oyunun başından sonuna kadar ivanovun daraldığı eski güzel günleri özlediği görülür. borçları, doktor,saşa,petrovna ve diğerleri hepsi ivanov'u geri dönülmez bir yola itekler.
    ivanov karakterinin hamlet'ile benzeyen bazı özellikleri de göze çarpar
  • yönetmenliğini saim güveloğlu'nun yaptığı, dasdas oyunu. yıllar sonra tansu biçer'i sahnede yeniden izlemek beni çok mutlu etti. semaver kumpanya'dan bu yana özlemiştim doğrusu. vahşet tanrısı'nı da kaçırmıştım. daha fazla sahnede olması ve bizi mahrum bırakmaması gerek. keza şehsuvar aktaş da enerjisi ve samimi oyunculuğuyla yine öyle... neyse şimdi gelelim çuvaldızlara...

    çehov'un en sevdiğim oyunu ivanov'dur. bu yüzden de koşa koşa gittim, ancak hayal kırıklığına uğradım. yeni bir sahneleme biçimi uygulayacağım diye keşke hem seyirciyi, hem de oyuncuyu yoran bir "trafik" tercih edilmeseydi. reji diyemeyeceğim, çünkü sahne trafiğinden öte pek bir şey yoktu rejiyle alakalı. ayrıca metne uymayan bir takım yabancılaştırma öğeleri, manuel döner sahne, el mikrofonu falan ne yazık ki pek yememiş. mekan kullanımı olarak da yapılan tercihler yüzünden oyunun duygusu seyirciye ulaşamıyor ve seyirci oyuna bir türlü ısınamıyor.

    son olarak da genç oyuncular keşke biraz daha titizlikle seçilseymiş ya da çalışsalarmış en azından. özellikle isim yazıp heveslerini kaçırmak istemiyorum ama maalesef sorunlu oyunculuklar vardı. bi umut prömiyer heyecanı diyip bütün bunları gözardı edelim ve oyunun pişmesini bekleyelim yine de...
  • bu akşam izleme şansı yakaladığım oyun.
    metin çok güzel oyunculuk ara ara yakalamadı ama oyunun güzelliğini bozmadım açıkcası.
    başlarda biraz sabırlı olmak lazım ama sonrasında gayet başarılı bir iş çıktığını gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.
  • yorumları okuduktan sonra beklentimi düşük tuttuğumdan mı nedir, ilk başlarda kötü gitse de sonradan keyif alma noktaları fazlalaştı. tansu biçer çok iyiydi ve ilda özgürel çok kötüydü. bütün olarak değerlendirirsem oyun aslında güzel, ortalama üstü oyunculuk ile amatör oyunculuğu bir arada izlemek yorucu oluyor sadece.
  • güzeldi, tansu biçer.her ne kadar bazı sözlerini tam anlayamasak da enerjisi hep yüksek. tülin özen buzlar kraliçesi ama her vurgusu yerini buluyor, duyguları geçiyor. şehsuvar aktaş varsa zaten her sahne hayat buluyor. genel olarak oyun iyiydi, trafik fazlalığı biraz yoruyor ama izleyin.
  • bu kadar sert eleştirileri haketmeyen oyundur. salona * girdiğinizde oyuncuları sahne çevresinde sohbet ediyor görmek sıcak bir karşılama oldu her şeyden önce. oyuncuların sahne etrafında koşup bir anda girişleri ve sahneden indiklerinde kenarda oturmaları benim için kaotik olmaktan uzak aksine samimiydi. oyunculuklar hakkında söylenecek bir kaç şey olsa da gelişime açık gencecik insanları bu kadar kırmamak gerek diye düşünüyorum. özetle sıkmayan, bitsin diye beklemediğiniz, izlenirse memnun edecek tatlış bir oyun.
hesabın var mı? giriş yap