• henüz bir avuç entrysi olmasına rağmen dikkatimi çekti. böyle devam etsindi.
  • nickini görünce bir duruyor insanı. yine ne yazmış acaba diye tabiki.
  • erken ölmeye hazirsan hosgeldin çocuk diyecegim yeni yavru kartal! nitekim beşiktaş'li guruh stresten yetmişi görmez genelde..
  • şimdi bu arkadaşı bir süredir takip ediyorum, başta güzel yazıyor arada bir kontrol etmek lazım dedim ama hikaye biraz farklı çıktı, iki kelam etmek farz oldu.

    bugün debe'ye giren entrysine bir bakalım,

    (bkz: #59717538)

    ne yapmış yazar burada? birilerinin sözlükte formatı siktiğini ima etmiş değil mi? eğer aramaya inansaydı aynı eleştirinin aynı başlık altında daha önce benzer şekilde yapıldığını görebilirdi,

    (bkz: #45682215)
    (bkz: #46782106)

    bu bir, ikincisi entry bir yerden sonra beğenilmeye başlayınca format eleştirisi bambaşka bir şeye dönüşüp güzel bir hikaye ile devam ediyor. hikayede yok yok, beğenilecek, şukuları favları coşturacak her ayrıntı düşünülmüş. direniş var, gezi var, direniş çadırında romantik bir sevişme sahnesi, son olarak da bir ahmet kaya şarkısı altına ve işlem tamam! (edit: bahsettiğim hikaye kısmı çıkarılmış an itibari ile)

    neyse geçelim, bu sefer bir maç başlığına gidelim, entry şu,

    tık

    beşiktaş gol atıyor, santradan sonra hemen gol yiyor, bu da bazılarına entry sildiriyor, güzel tamam. peki bu tesbitin de daha sonra silinmesi ne çeşit bir ironidir ben çözemedim, çözebilen beri gelsin.

    bu arkadaşın özeti bu malesef. benzer tesbitleri başka yazarlar da yapmış zaten. zamanında dikkatimi çekince ben de mesaj atmıştım kendisine. "bütün yazdıkların beğenilenler listesinde olsun diye mi uğraşıyorsun?" tarzı bir şey sormuştum. yazımını beğenmediği, imla hataları gördüğü entrylerini temizleyip yeniden yazdığını söylemişti, eyvallah deyip geçmiştim ben de, durum biraz farklıymış sanırım.

    işin özeti bana göre yeni bir sözlük fenomeni doğuyor yavaş yavaş. life is drunk v2 bile diyebiliriz belki. (bu arkadaşın life is drunk'ın nick altına eleştirel bir şeyler yazıp daha sonra silmişliği de vardır ama konuyu dağıtmayalım şimdi.)

    benim gördüğüm kuvvetli sayılabilecek, anlatım tarzı başarılı diyebileceğimiz bir yazar. ancak yazdığı şeyin oylanmamasına, beğenilmemesine tahammülü olmayan, beğenilmek için her yol mübah diyen, yazan, yazdığı şey ilgi çekmeyince silen, tekrar yazan, gerektiğinde başlık uplayan bir yazar.

    şartlar ne olursa olsun koşa koşa kendisini savunmaya gelen badi ekibi eksik sadece, onu da tamamlarsa yeni "celebrity"miz hayırlı olsun o vakit...
  • ooo üstad dönmüş.

    eski idolü gibi "ben gidiyorum" deyip zart diye geri döndüğüne göre oluşumunu da tamamlamış demektir. durmak yok yazıp yazıp silmeye devam o zaman.

    hoşgelmiş gelmesine de en azından şu (bkz: #61574614) duygusal veda mesajının bir mürekkebi kuruyaydı iyiydi.
  • favorileriyle güldürmüş yazar.

    yahu bu ne ahahaha

    (bkz: lassie bize bir şey anlatmaya çalışıyor)
  • büyük troll. sadece şu oltasıyla 379 sazan indirmiş. ama şöyle bir entrylere bakınca, kurgular fena değil.
    (bkz: #60896962)
  • en uyuz oldugum yazarlar top 5 listeme 4. siradan girmesine ragmen, ara ara sempatik buldugum yazar.

    bundandir ki artik o kadar uyuz olmuyorum kendisine, 5. siraya geriledi kendisi.*

    kendisi icin orhan veli kalemiyle siir de yazdim. hemen takdim edeyim efendim:

    eksilemiyorum artik seni,
    hos, sukuya da gitmiyor elim,
    serde erkeklik var,
    aglayamam.

    (olmadi, neyse)
  • zamanında, açtığı bir başlıktan yola çıkarak, hakkında şöyle bir entry girmiştim: (bkz: #60915125)

    gel zaman git zaman, kendisinin entry'leri okudukça içimdeki soğukluk, yerini elektrikli ısıtıcıya bıraktı*. bir de ikimizin de ortak badisi olan bir yazarla, tadç'nin dedikodusunu yaptık. ''aslında çok iyi insan'' dedi. bunun da etkisi oldu beslediğim kötü duygularının kaybolmasında.

    kendisinden özür dileyerek, haksızlık ettiğimi ifade etmek istiyorum.

    ama üzgünüm, yukarıda alıntısını yaptığım entry'mi silemeyeceğim. oradan iyi şuku topladım.*
  • maestro hazır mı? buyurun: https://www.youtube.com/watch?v=t8ujqwxy72g

    modern fiziğin ortaya çıkışından bugüne, dünya dışı uygarlık arayışımız hiçbir zaman sona ermedi. bilim insanları her daim, güneş sistemimizin çeşitli bölgelerine, hatta güneş sistemimizin dışına uydular, uzay araçları göndermeye başladı. her biri, insanlığın kurtuluşu için bir umut tohumu yeşertse de, edinilen olumsuz sonuçlar bu tohumu kuruttu.

    içlerinden biri öyle olmayacaktı. kaderimizi değiştirmek üzere olan bu olayı, gelin birlikte inceleyelim. yalnız, light kola* ve cipsinizi unutmayın.

    başlıyoruz... chapter 1

    daha dün gibi hatırlıyorum 2050 yılını. nasa'dan ayrılıp, yeni bir uzay araştırma sahası inşa etmiş ve orada çalışmalarımıza başlamıştık. her ne kadar nasa, ben ve ekibime kırgın olsa da, bize bütçe ayırması için amerika'yı ikna etmişti. aldığımız para plandığımız her şeyi gerçekleştirmemiz için yeterli olmayacaktı. biz de tek bir şeyi gerçekleştirecektik; en önemli olanını: yeni bir uygarlığın keşfini...

    ekibimde öyle bir araştırmacı vardı ki, bir bilim insanına göre fazla naif, ince düşünceli, maneviyata da önem veren biriydi. 32 çekirdekli bilgisayarlarımızda, 3 boyutlu modellemelerle bilinen evrenin haritasını çıkarmaya çalışırken biz, o, türkiye'de yaşayan annesinin, kardeşlerinin ve sevdiceğinin resmine bakıp ağlıyordu. tamam abartmayım, ağlamıyordu ama gözleri doluyordu. tamam itiraf ediyorum gözleri de dolmuyordu ama üzüldüğü yüzünden belli oluyordu. zira yüzündeki çizgiler belirginleşmişti.

    ...chapter 2

    bir perşembe sabahı, güneş daha bir parlak bir halde doğmuştu. araştırma merkezimizin etrafında gezinen köpekler ilk kez havlamıyor, kuşlar üzerimizden geçmiyordu. o gün, her zamankinden farklı bir gün olacaktı.

    contact filimini izleyenler bilir. başkahramanımız uzaydan sinyal alır ve doğruca araştırma merkezine doğru yola koyulur. işte biz de buna benzer bir sinyal aldık. daha gözlerimizi tamamen açmadan, baygın halde bilgisayarlarımızın başına geçtik. 30 yıldır araştırma yapıyordum ama ilk kez böylesine heyecanlanmıştım. neredeyse kalbim göğüs kafesimi yırtıp geçecekti.

    ekipten bir araştırmacı, sinyalin yerini tespit ettiğini söyledi. hepimiz o araştırmacının başına üşüştük, önünde duran bilgisayara yumulduk. net bir görüntü olmasa da, sinyallerin güneş sistemimiz dışında, kuiper kuşağı denilen bölgeden geldiği görülüyordu.

    ama bir sorun vardı. kuiper kuşağı, göktaşları ile kaplı, soğuk bir alandı. orada bir gezegen nasıl olabilirdi? olduğunu varsayalım, oraya nasıl ulaşabilirdik?

    biz bunları düşünürken, araştırmalarımızı son hızda sürdürürken ekipten bir arkadaşımız, gezegenin yerini tespit etti. gördüklerimize inanmakta güçlük çekiyorduk; kuiper kuşağı içinde, göktaşları arasında bir gezegen vardı. hem de yaşama elverişli...

    yapımı 6 ay sürecek uzay aracımızın inşasına başladık. bu süreçte de çeşitli araştırmalar yapıyorduk. milimlik bir hata bile bütün çabamızı yerle yeksan edebiirdi. bunun için çalışmalarımızın üzerinen defalarca kez geçtik.

    ...chapter 3

    6 ay geçti, artık her şey belli olmak üzere. uzay aracımız ateşleme rampasında bekliyor. dili olsa, dilini yutardı uzay aracı, öyle bir gün...

    geri sayıma başladık. eksilen her bir rakamda bizim de ömrümüzden 1 yıl gidiyordu. 2...1... ateşleme hazır...

    uzay aracımızla birlikte ben ve sözünü ettiğim maneviyata önem veren araştırmacı arkadaş, müthiş bir basınçla yükselmeye başladık. aklımızda şüpheler vardı. araç atmosfer dışına çıkarken patlayabilirdi, biz de içinde kül olabilirdik. ama öte yandan, büyük bir keşif yapmıştık. ölsek bile bu keşif bizi bilim kitaplarında, belgesellerde yaşatacaktı.

    ...chapter 4

    endişelerimiz yerine büyük bir özgüvene bırakmıştı. artık dünyanın dışında, 249.423 km hızla, kuiper kuşağındaki gezegene doğru yol alıyorduk. bu sırada dünya'daki araştırma merkezimizle olan irtibatımızı kesmiyorduk. zira bulunacak bir solucan deliğiyle, birkaç saat içinde o gezegene ulaşabilirdik.

    tam da söz ettiğim gibi oldu. dünya'dan solucan deliğinin koordinatlarını aldık. mors alfabesiyle yazılmıştı bu koordinatlar. hemen çözümleyip, oraya doğru rotamızı çevirdik. her şey, asıl şimdi başlıyordu.

    ...chapter 5

    aldığımız koordinatlara artık çok yakındık. ellerimiz heyecandan titrese de kontrolü kaybetmedik ve solucan deliğinin olaf ufkuna ulaştık. bundan sonra gördüklerimizi ikimiz de hatırlamıyoruz. sadece birkaç saat içinde o gezegene ulaştığımız hatrımızda.

    gözlerimizi parlatan ışık hüzmesi arasından, onlarca yıldır yaptığımız araştırmaların sonucu görünüyordu; dünya dışı yaşama elverişli bir gezegene ulaşmıştık. daha da önemlisi, bu gezegende de akıllı organizmaların olduğuna emindik.

    ...final chapter

    nihayet zemini çöl olan fakat diz seviyesinde sularla kaplı bu gezegene iniş, yapmış, ilk adımımızı atmıştık. kendimizi çok yalnız hissediyorduk, aynı zamanda gururlu. iki duygu birbiriyle dans ediyordu adeta.

    duygularımızı bir kenara bırakıp, devasa çocuk havuzunu andıran bu gezegene ilk adımlarımızı attık. sudan buharlar yükseliyordu fakat giydiğimiz özel giysiler sayesinde ısıyı hissetmiyorduk. biraz sonra gördüklerimize inanamayacaktık.

    paralel evrende yaşayan insanlar, bu gezegeni keşfetmişti. korksak da, onların yanına yürüyüp, ''merhaba'' dedik. onlar da bizim dilimizde cevap verdiler.

    iyice yaklaştık onlara. gördüğümüz şey bizi öyle şaşırttı ki, dilimizi yutmak üzereydik. gördüğümüz kişiler bizdik! paralel evrendeki biz!

    bu dünyalılardan(!) biri, arkadaşıma ''tanrim... inanamıyorum'' dedi ve kısık bir ses tonuyla konuşmasını sürdürdü, ''bir gün geleceğini biliyordum.'' arkadaşım da şöyle cevap verdi ''allah'ım, hep kendimi arıyordum, ayna yetmiyordu kendimi bulmama, işte buradayım'' dedi.

    ...

    ve işte, hikayemizin buradan sonrasını anlatmaya dilim varmıyor. film senaryosu yahut bilim kurgu kitabı gibi...

    günümüze dönecek olursam, tekrar dünyadayız ve o efsanevi diyalogu gerçekleştiren arkadaşım, şimdi sözlükte yazıyor. mahlası da ''tanriya allah diyen çocuk.'' o, isimsiz kahraman...

    son.
hesabın var mı? giriş yap