• yıllar önce, serap babürün, gecenin pembe kanatları isimli radyo programında dinlediğim bir hikayenin adıdır bu. serap babür hanımefendinin söylediğine göre, o da –istanbul’un neresinde olduğunu unuttuğum- bir büfeci amcadan duymuş, dinlemiş bunu. üstelik amca, ezbere söylüyormuş bu hikayeyi.... yazarı yanılmıyorsam belli değil. bir de yazı çok muntazam bir kafiye ile ilerliyor ki, hayran olmamak elde değil…şöyle ki;

    " bir hükümdar emretti;
    -en bahtiyar insan kim?
    bulup getirin onu,
    sırrını öğreneyim...

    boş yere aranıldı;
    genç – yaşlı,
    erkek – kadın;
    hepsi az ya da çok
    duymuşlardı kederini hayatın….

    bir yoksul insan çıktı, dedi ki;
    - o mutlu benim!
    kendimi bildim bileli şenim….

    o, tatmamıştı asla gönül yasını.
    şöyle incelediler onun iç dünyasını;

    sordular: olmamışsın dünyada mal sahibi, buna üzülmez misin?
    dedi şaşırmış gibi: sizi misafir etse az sürecik bir konak;
    ister misiniz oradan bir eşyayı almak?

    sordular: kızmaz mısın hakaret etse biri?
    dedi: sevinirsem gerçekten vardır yeri;
    tanrı edep verseydi şayet böyle hayvana,
    benim nasıl çıkardı insanlığım meydana?

    sordular: dinç olmaz ya ömrünce insan,
    hiç tasa etmez misin; örneğin hastalansan?
    dedi: bu bir laf, lütuftur.. şükran duyulur ancak..
    sağlığın nimetleri, böyle anlaşılacak…

    sordular: büyüttüğün evlat sana el uzatmazsa, duymaz mısın hiç keder?
    dedi: kim bu emeğinden karşılık beklemiş?
    sonra hiç olur mu şefkatin adı alışveriş?

    sordular: yanmaz mı için, fenalık yapsa karın?
    dedi: bazen kör olur gözleri insanların…
    gövdemiz parçası bile bize değilken sadık,
    ayrı doğan kimseden vefa beklenmez artık…

    sordular: dileğini tanrı yapmazsa şayet,
    o gün kara bahtından etmez misin şikayet?
    dedi: sadaka versen fakire her ay başı;
    bir kere unutursan, çatılmalı mı kaşı?

    sordular: bir sevdiğin gözlerini kaparsa,
    etmez misin hiç tasa?
    kapılmaz mısın yasa?
    dedi: ağlar mısınız bir borcu ödeyince?
    orda kavuşuruz, fazla elemem ince….

    sordular: peki ya neye tasa edersin?
    dedi: kim alamazsa hikmetini bu dersin,
    ona üzülürüm ki kaç yıl rüyada koşmuş…
    uyanınca görecek ki, hayatta her şey boşmuş…"
  • 2 tenefus arasi verilen ara..
  • hiç iyi şeyler çağrıştırmıyor oluşu tembel bir kimse olduğunuz anlamına gelebilir.
    amaan. gelirse gelsin.
  • “bu benim başıma neden sürekli geliyor?..” diyorsan, bir şaman öğretisi şöyle der:
    “ders, sen öğrenene kadar devam eder.”
  • çok eskilerden beri kullanıldığı kesin olan kelime zira kendisi hakkında hem atasözleri hem de deyimler bulunur. bunlardan en çok kullanılanı ders almak' tır.

    ders ile hata arasında çok yoğun bir zıtlık vardır. ters orantılardır. dersini almış biri en az seviyede hata yaparken, almamış olan tecrübesizdir, hataya yakındır.
  • alınandır*..

    “bütün sözlerin sahibiydi
    varlığından onur sunarak dünyaya
    her harfi bir mucize
    soluksuz konuşuyordu!”*
  • (bkz: tecrube)
  • uyumsuz (absürd) tiyatronun önde gelen yazarlarından eugene ionesco’nun yazdığı, candan seda balaban’ın yönettiği tek perde 70 dakikalık kumbaracı50 oyunu.

    sistemin “dilleri” mühürlediği oyunda, tam kıvamında nefes molası tadında minik komedi unsurları olsa da son dakikaya kadar dinmeyen kuvvetli bir gerilim var. izleyiciyi tetikte tutan hatta rahatsız eden, yani absürd tiyatronun hakkını veren bir tempo. başlarda oldukça özenle –ve başarılı bir koreografiyle- korunan mesafe nasıl da çabucak şiddete dönüşüyor. keza bilginin güce, gücün zorbalığa evrilişindeki hız da şaşırtıcı (mı acaba?). oyun türü gereği metaforu yoğun olmakla birlikte başladığı yere dönen bu kısır döngüde, aslında sistemi döndüren çarkların dişlileri oluşumuzla yüzleşiyoruz.

    oyunun görselliği, dekor, makyajlar, kostümler, hareket düzeni ve ışık yönetimiyle bir bütün olarak çok başarılı. müzik de bu gotik, kaotik ve ürkütücü ortamı aynı başarıyla tamamlıyor. ezberine güvenen uysal öğrenciden sorgulayan hatta küstahlaşan öğrenciye dönüşen şirin keskin indere, hizmetçi rolünde tansiyon frenleyici semah tuğsel ve sinir tellerimizle asturias çalan öğretmen yiğit sertdemir kabuslara girecek lezzette bir ekip olmuşlar. yüksek gerilim hattı kadar uyumlular. (kıs kıs kıs) durmadan üreten ve kendi köklerinden beslenen kumbaracı50’nin bu taze oyununun alkışı, gişesi ve sorgulayanı bol olsun.
  • uğruna deli gibi şeyler yapılan, ödevin yetişmesi için binbir durum üretilen, çalışmak için evlerde kalabalık grupça toplanılan, gerekirse çok önemli bir yemekten grupça vazgeçilen durumlar bütünü. (bkz: lanet olsun)
  • son harfi değiştirildiğinde ders yerine dert olan, çoğu zaman da hakikaten insana dert olan şey.
hesabın var mı? giriş yap