9 entry daha
  • bundan çok seneler önce annesi yatalak hasta olan bir kızla gece geç saatlerde telefonda konuşuyorduk. annesinin iniltileri kulağıma geliyordu. canı acıyan bir insanın iniltileriydi. ve kıza artık normal gelen bu iniltiler. bana ürkütücü gelirdi. kaç sene geçti unutamadım o yakarışları.
    bomboş muhabbetlerimizin arka planında oynanan bir piyes gibiydi. yaşlılığın ve yatalaklığın gösterisiydi sahnelenen oyun. ve tek başına çekilen bir acı vardı sahnede. kız duyarsızlaşmıştı ama ben “normal” karşılayamıyordum bunu. bazen geceleri uykumu bölerdi bu ses.
    ölümün bazen bir süper kahraman gibi kurtarıcı olarak geldiğini düşünürdüm böyle insanlar için. çektiğin acıların bitişi demekti. doğumdan önceki sonsuzluk/ hissizliğe geri dönüş. ebedi ferahlama. artık ne acı çekme ne sağlıklı olma durumu. varoluşun şaşırtmayan finali.
    evimizin damında yatardım. serin yaz rüzgarları eşliğinde sonsuz yıldız gösterisi altında. her şey güzeldi görünüşte. ama telefonu kapadıktan sonra her şey bulanıklaşmaya başlardı. kaygı, korku, utanç gösterisi başlardı artık. “ya ben veya etrafımdakilerden biri böyle olursa.?”
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap